• Sonuç bulunamadı

KERKÜK HABER AjANSI MÜDÜRÜ ERSAN SARIKAHYA

BASIN VE KÜLTÜR MÜŞAVİRİ ŞEMSETTİN KuzECİ

4. KERKÜK HABER AjANSI MÜDÜRÜ ERSAN SARIKAHYA

ORSAM: Öncelikle bize kısa bir özgeçmişinizi anlatabilir misi-niz?

Ersan Sarıkahya: Benim doğum yerim aslında Bağdat’tır ama Ker-küklüyüm. Babam Ankara Üniver-sitesi Dil, Tarih Coğrafya Fakülte-sinden mezun oldu. 1960’lı

yılla-rın sonunda 1970’lerin başında o zamanlar TRT’de spikerlik yaptı.

Hem editörlüğü var hem yazarlığı var ve diksiyonu düzgün olduğu için ayriyeten spikerlik kabiliye-ti var. Bağdat’a dönüş yaptıktan sonra o dönemde rahmetli Necdet Koçak’la birlikte, Türkmen şehitle-rinin döneminde iken milliyetçilik

kavramı farklıydı, Türkiye’de kalmak değildi. O-rada durup Türklük şuurunu insanlarımıza ak-tarmak ve bilinçlendirmekti. Dolayısıyla burada fazla Türkmen kalmıyordu. Malum sebeplerden dolayı da asıldı. Babamlar o dönemde Erşad Hürmüzlü ile beraber dönmüş oldular. Erşad Hürmüzlü o dönemde Türkmen spikeriydi, bu arada hem Arapça hem Türkçe hem de İngilizce yeteneği var. Ondan sonra mesleğe babam giriş yaptı ve orada 2003 senesine kadar bu iş devam etti. Devlet televizyonunda Türkçe bölümü-nün başındaydı ve hem yapımcı hem de Türk-men dilini ayakta tutan yegâne basın organıydı.

Türkmen radyosu, günde bir veya bir buçuk saat yayın yapıyordu fazla değil. Daha sonra tabi bir saat de televizyon oluyordu.

Resmi televizyon muydu?

Bugün nasıl TRT var, onun gibi Irak’ın resmi kanalı bu ve Türkçe bölümü. O dönemde be-nim annem de güzel sanatlar fakültesi mezunu olduğu için aynı mesleği icra etti ve o da aynı yerde yönetmen oldu. Yani hem Türkmence bö-lümünde yönetmenlik yapıyordu hem de Irak kanalında bilimsel bölüm başkanlığı yapıyordu.

Yani ciddi programlara imza atmış biri. Tabi on-dan sonra dizilere de başladı. Dizi yönetmenli-ğine geçince o süreçler içerisinde biz resmen te-levizyonun içinde kendimizi bulduk. Hem anne hem baba mesleği icabı olduğu için. Bundan do-layı ben güzel sanatları okumayı seçtim, iletişim ve görsel tasarım bölümünü okudum. Bağdat’ta lisansımı orada bitirdim. Ama lisans dönemine kadar biz televizyonda fiili olarak tüm bölüm-lerde çalışmıştık.

Hangi yıl bitirdiniz üniversiteyi?

1996–97 civarıydı. Ondan sonra yüksek lisansı-mı kazandım. Ben okulu kazandıktan sonra tabi benim Arapçam çok düzgün olduğu için beni Arap bilirlerdi fakat ismimden hep şüphe duy-dular. Sonunda yüksek lisansa başvurabilmemiz için tüm bilgilerimiz takdim edildi ve Türkmen olduğumuz anlaşıldı. Yüksek lisanstan adımı sil-diler. Ben de dayanamadım bu duruma ve çek-tim geldim Türkiye’ye.

Kaç yılında geldiniz?

1997–98 yıllarında okulu bitirir bitirmez buraya geldi.

Nasıl geldiniz?

Çok ağır şartlarda geldik buraya. Erbil’de bir sü-re kaldık, Erbil’de şartlar ağırdı o dönemde. Ya-ni kimse giremiyordu. Orada bir süre kaldıktan sonra Riyaz Sarıkahya’nın Türkmeneli Partisi Başkanlığı döneminde onun referansıyla tek ba-şıma bir şekilde sınırı geçtik.

Pasaportla mı geçtiniz?

Pasaportla ama biliyorsunuz o dönemde kim-sede orijinal devletin verdiği pasaport yoktu.

Mücadelemizi ilk başta İstanbul’a gidip çalışa-rak sürdürdük. Ailemize bakmak zorunluluğu-muz vardı. Yani bir anne babanın orada çalışı-yor olması yetmiçalışı-yordu geçinebilmesi için. Üç dolar maaş vardı. Üç dolarla nasıl geçinilir siz düşünün. Bir de kiradaysanız yandınız demek-tir. Çünkü kira ödeyecek güçleri yoktu. Burada çalışıp biriktirip gönderiyordum.

Standart mıydı bu üç dolar?

Aynen öyle üç dolar üç bin dinar yapıyordu.

Taş çatlasa dört veya beş dolar oluyordu. Bu bir sigara paketinin ücreti değil. Yani aydın insan-ların birçoğu ya otobüsçülük ya taksicilik ya da tezgâhtarlık yapmaya başladı. Babam yazar ol-duğu için 4–5 tane yayımlanmış kitabı var, ka-lem sahibi gazeteci. Yani belirli bir yaştan sonra yapamaz bu işleri. Elli yaşından sonra kalkıp da tezgâhtarlık yapamazsınız yani. Dolayısıyla bir tek ben değil Türkmen ailelerin birçoğunda geçerliydi bu. Bir şekilde Irak’ı terk ederek ora-dan geçimimiz sağlamak zorunda kaldık. Irak’ın genelinden bahsediyorum. O dönemde buraya geldik. Matbaacılıkta çalıştık, sağda solda kaçak olarak İstanbul’da çalıştık. Daha sonra yüksek lisans olayı oldu. Yüksek lisansı Hacettepe Üni-versitesinde yine aynı bölümde okudum. Daha sonra doktoramı Gazi Üniversitesinde yaptım.

O şekilde bir eğitim sahibi oldum ama benim ciddi çalışma hayatım şöyle başladı. Irak’ın özel

kanalı oluştu. Orada El Şabap TV uydu kana-lıydı ve hep gençlere yönelik bir kanaldı. Şabap demek, Arapça genç demektir. Aşağı yukarı bir buçuk sene kadar çalıştık. Orada fiili olarak yö-netimde bulunduk. Şu an Irak’ta uydu kanal-larında çalışanların birçoğu bizim üniversite mezunu. Güzel sanatlar orada bizim çalıştığı-mız yer kadar bir binaydı. Türkiye Büyükelçiliği dibinde duvar duvaraydı. Zaten Türk bayrağına bakarak okuduk. Hocaların bize tepkili olma-sının nedeni de o bayraktı. Yani keşke o elçilik orada olmasaydı biz de orada okusaydık. Benim kardeşimde o okulda okudu. O iç mimar. Ayrıca dizi yönetmenliğim de var.

çok erken yaşlarda başlamışsınız bu işlere.

Çok erken, yani 1980’li yıllarda Kurtlar Va-disinin benzeri bir dizi çekildi. Adı da “gece kurtları”ydı. Bu çok meşhurdur ve Irak’ta kime sorsanız bilir. Bu diziyi biz çektik. Hatta bu dizi-de oyunculuğum olmuştur. Bu tarz tecrübelerle buraya geldik. Biz şu anki dijital montajlarla de-ğil, eski tarz montajlarla bu işe başladık.

Türkçeniz çok düzgün. Özellikle üniversiteyi Irak’ta okuyan biri için.

Bir dili severseniz öğrenmeye çalışırsınız. Bakın ben Bağdat’ta doğdum, büyüdüm. Arapça ko-nuştuğum zaman kimse Arap olup olmadığımı anlayamazdı. Fakat şu an Arapça konuştuğum zaman bölük pörçük oluyor. Neden? Çünkü ben hep anadilimi özledim. Bakın evde Türkmence konuşan ve Türkmenceyi iyi bilen Türkiye Türk-çesini çabuk konuşur. Bizim evde hep Türkmen-ce konuşulurdu. Başka bir şey konuşulmazdı babam çok katıydı bu konuda. Nasıl ki Kürtler dilini koruyorsa nasıl ki Araplar dilini koruyorsa biz de dilimizi korumalıyız. Hep bu tür şeyler konuşurdu ve biz çocukluğumuzda çekinirdik babam ne diyecek diye. Yani eğitim hazırlığı ev-de verilir, okul falan hikâye. Ben Türkmence ko-nuşamıyordum, çünkü ben Bağdat’ta doğdum.

Bütün arkadaşlarım Arap’tı. Annemin babamın Kerküklü olması pek bir şey değiştirmiyordu.

Ama evde konuştuğumuz için evin önemi çok büyük. Tüm Türkmen bölgelerinde geçerli bu.

Ne zamandan beri televizyonda görev yapı-yorsunuz?

Türkmeneli televizyonunda 2004’te çalışmaya başladım. Ben o doktoramı yapıyordum. 2005’te doktoraya başlamıştım. Çünkü 2003’te Irak’a kesin dönüş yapmıştım aslında.

Ne zaman geldiniz buraya?

2004 yılında dört kişiyle bölgeye gittik.

Türkmeneli TV ne zaman kuruldu?

2004’de.

Daha önce televizyon yok muydu?

Şöyle vardı, karasal yayın yapan çok basit VHS sisteminden yayın yapan Erbil’de bir kanal var-dı. Kanal değil, aslında küçük bir yer yayını yapıyordu. O zaman Mustafa Ziya oradaydı, birkaç dilde yayın yapılıyordu. Karasal yayın-dı, uydu yayını değildi. Türkmen kanalıyyayın-dı, is-mini tam bilmiyorum. Orada Kürtçe de yayın yapılıyordu sanırım. Onların politikası milli politikadan biraz daha düşüktü. Yani biz elbet-te Türk’üz, Türkmen’iz milli olgumuz olmadı, ama ben derdimi bugün burada size anlatmak zorunda olmamalıyım. Çünkü biz buranın bir parçasıyız, buranın uzantısıyız. Ben derdimi bugün Arap dünyasına, yabancı ülkelere, Ame-rikalılar bugün orada her ciddi toplantılarda Türkmenleri çağırmıyorlar, nadiren çağırıyor-lar, ama çağırması lazım. Ben eğer derdimi an-latmazsam başka millete, Türkiye’ye anlatsam da olur, anlatmasam da olur. Çünkü anavata-nımdır. Bu benim fikrim yani siz dediniz Kürtçe de olsun, Kürtçe de tabi ki olsun. Kürtçe çünkü Kürtler kendi kanallarını Türkmence yayınla-yana vermiş. Türkmen türkülerini okuyor. Kal-dı ki biz aslında Kürtlerle fazla sıkıntımız yok.

Yani Kürtlerle biz üniversitede aynıyız, çünkü ikimizde Saddam’dan zulüm görmüş bir top-lumuz. Ama onlar bağımsızlığını aldığı zaman ilk vurduğu toplum Türkmenler oldu. Ama halk değil yönetim. Bugün gidin Kerkük’te Kürtlerle Türkmenler beraber ticaret yapıp ortak

çalışı-yor. Bunu kim göz ardı ederse yanılmış olur. Bu-nu araştırın. Ama şikâyet sisteminin çok farklı olması lazım. Her yerde yayın organı bağımsız-dır. Bugün TRT iktidarda olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a tanıdığı sürenin aynısını mu-halefete de tanıyor. Yani Deniz Baykal’a da o sü-reyi tanıyor, o da eleştirebiliyor. Zaman zaman küfürvari konuşmalarda oluyor. Biz bu çıtaya yükselemiyoruz. Sebebi katı düşünce. Yani bi-zim soyumuz belli, Türkoğlu Türk’üz. Ama biz o toprakta yaşadığımıza göre biz herkesle iletişim içerisinde olmalıyız, Kürt’ü ekarte etmek doğru bir şey değil.

Güzel bir noktaya geldiniz, bu anlattıklarınız hep Türkmen medyasının yaşadığı süreçte ne eksikliği olduğunu ortaya koyuyor. Türkmen medyası, Türkmen televizyonculuğu, Türk-men hayatı nasıl bir süreçten geçti? Geçtiği süreci, eksileri ve artıları neler? Bunları kısa bir şekilde anlatabilir misiniz?

Bu televizyon emin olun siyasetten, izlediği-niz politikadan, bugün yaşanan birçok sıkıntıyı yansıtabilecek yegâne silahımızdır. Kim ne der-se desin ne siyasi partilerimiz, ne siyasi plat-form televizyon olmadan derdini anlatamaz.

Dolayısıyla en üstte durması gereken bir kurum varsa o da televizyondur. Televizyon sıfırdan ama ikinci el malzemelerle yayına başladı. Bu acı verici bir şey aslında. Bugüne kadar aslında çok komik rakamlarla Kerkük’te çalışılıyor, iki yüz dolarlarla çalışan insanlar var. Bunu ancak fedakâr bir toplum yapabilir. Ben oradaki in-sanları gerçekten birer asker olarak görüyorum.

Çünkü ben iki yüz dolara orada evli olsam ça-lışamam. Orada bir ev kirası 300–400 dolardır.

Nasıl çalışılabilir? Birinci kat inşaat, ikinci kat-ta yayın yapmaya başladık. Ama toplum alışık değildi direkt uydu yayınına. İlk başlarda çok büyük bir olaydı. Türkiye Türkçesiyle konuşan fazla kimse yoktu orada. İletişim mezunumuz fazla yoktu. Türkiye’de 1996’lı yıllarda öğrenci getirmeye başlandı, fakat 2003’e kadar bir bak-tık geriye iletişim, güzel sanatlar, tiyatro ve ben-zeri sanat dallarında yetişmiş öğrenci yok. On kişiyi geçmeyecek bir sayıya ancak sıfır verilir.

Yani yok denebilecek kadar azdır. Mecburen

amatör kişileri eğiterek yayın yapılmaya başlan-dı ve yirmi dört saat yayın politikasına geçildi.

İnanın eski dökülmüş bilgisayarlarla VHS ile ya-yına başlandı. Yeni sisteme geçilince biraz uyum sağlandı. Bugün sıkıntı yok mu? Sıkıntı var. Bir türlü bağımsızlığını alamıyor kanal. Her parti lideri her siyasi örgüt lideri yani her türlü siyasi platform baskı uyguluyor kanala. Bu baskı sa-dece müdüre değil aşağıdaki elemandan tutun yukarıya kadar baskı devam ediyor. Bu kanalın baskıdan bağımsız olması gerekiyor. Yani ben bir partinin liderini çıkarıyorsam, karşı görüşlü insana da bu hakkı vermem lazım. Bu adalette de bu iş böyledir, hem zanlı hem avukat dinle-nir. Bu zihniyete adapte olamadık. Belki dikta-tör rejiminden çıkmış bir toplum olduğumuz için belki yeni sisteme ayak uyduramadığımız için bilemiyorum. Hep baskı altındayız. Bir ör-nek vereyim şimdi bayan sunucumuz yok, ba-yanlar gelemiyor. Neden? Çünkü ağır eleştiriye maruz kalıyor. Anlatabiliyor muyum? Oysaki annemden dolayı biliyorum 1960’lı hatta 1970’li yıllar Kerkük bir kültür şehriymiş. Görmedim, ama eski fotoğraflardan anlayabiliriz. Eski fo-toğraflara bir göz attığımız zaman bakıyoruz ki insanlar kültürlü ve her şeye sahipler. Toplum bu son savaşlardan dolayı mı bilmiyorum, bir yerden sonra koptu, kültürünü kaybetti. Aslın-da biz ataerkil değil anaerkil bir toplumuz, kim ne derse desin. Yani analarımız evimizin dire-ğiydi. Bizim hala da öyle ama hep ikinci planda kalınmak tercih edildi. Türkmen böyle değildir.

Baskı da bundan kaynaklanıyor, sunucu yetişti-remiyorsunuz. İyi Türkçeyi konuşan biri varsa geride kalıyor, çıkmıyor. Neden? Laf yerim diye korkuyor. Mecburen program birkaç kişinin te-kelinde dönüyor.

Televizyon tek olduğundan kaynaklanmıyor mu bu sorunlar?

Aslında bu konuyu proje olarak verdim, çok ciddi çalışmam var detaylarıyla beraber. Tek dil-le yayın yaptığımız için belki ondan kaynaklanı-yor. Bugün Kürtlere bakalım. En az dokuz tane uydu kanalı var ve de HD yayın yapıyor dijital sistemde. Biz daha geçemedik. Sistemlerimiz geride kalmış bir sistem bandın kullanılmadığı

bir dönemde biz bant kullanıyorduk. Yani reka-bet oluşabilmesi için en azından iki tane kanalın olması lazım. Çünkü bilirsiniz rekabet ortamın-da her zaman kalite ortaya çıkar. Bu kaliteyi bul-mamız için en az iki tane kanala ihtiyacınız var.

Yok mu? Üçüncüsü var ama yanlış anlamayın siyasetçilerimiz bunu yapmıyor. Bugün siyasiler istese hiç kimseden yardım almadan uydu ka-nalı kurabilir. İkinci bir uydu kaka-nalı. Ama yap-mıyorlar. Sebebini de hala anlamış değilim. Yani milliyetçi Türküm, demek sadece siyaset değil-dir. Birkaç alanda hâkim olmanız lazım. Kürtler bugün Arapça, İngilizce yayın yapıyor. Ben Kür-dü övmemin sebebi çünkü ikimizde aynı nok-tadan başladık. Yoksa Kürdü hedef göstermek anlamında değil. Onlar da Kürtçe yayın yapıyor ama onlar derdini sadece Kürtlere anlatmıyor, dünyaya anlatabiliyor, İngilizce, Arapça yayın yaparak. Dolayısıyla bizim derhal ikinci kanalı açmamız lazım. Şimdi artık politika değişti, çağ değişti. Ben bugün Türkiye’nin izlediği politi-kaya gerçekten hayranım. AB sokmamaya ça-lışıyor, Türkiye, “tamam” dedi AB senin olsun, döndü ve kafasını çevirdi Ortadoğu’ya ve çok yakında AB “gelin bir daha konuşalım” diyecek.

TRT Arap başladı şimdi. Türkiye kendini mi is-pat ediyor, değil. Ama tüm kitlelere hitap etmek lazım, derdini anlatmak lazım, TRT adına ben çok sevindim. Türkiye’de ciddi Kürt nüfusu var bunu göz ardı etmemek lazım. Şimdi sen doğ-ru bilgileri vererek yayın yaptığın zaman adam dağda bile seni dinler. Türkmeneli TV olarak şikâyetler arasında mesela yeni nesil eğitim aldığı için Türkçeyi biliyor, peki eski nesili ne yapacağız, atacak mıyız? Bizimkiler Kerkük’te Arapça haberleri bekliyor, adam ne yapsın Türkiye Türkçesini anlamıyor. Yani anlamıyor deyince yabancılaşmış kelimeleri anlamıyor.

Şimdi ne yapalım 50 yaşından yukarısını ata-lım mı? Bu doğru değil, şimdi bir Arapça yayın yapan bir kanal olsa o zaman herkes seyreder.

Şimdi sadece geçiyor Arapça haberleri bekliyor.

Mesela İngiltere’nin bir gazetesi var ve Arapça yayın yapıyor. Neden? Arap’mı var orada? Yok.

Bunlar bu şekilde yapılır, basın da çok önemli-dir bunlar. Bir derdini bir gazeten olsa hemen anlatırsın. Bugün Türkmeneli gazetesi azından iki sayfa Arapça koymalı. Yani Araplar da seni okusun. Benim derdim bunlar ve sıkıntıların en

büyüğü budur. İnsanlarımız izlemekte zorluk çekiyor, benim babam Türkçeyi bilmiyorsa ne yapsın. Türkmence konuşuyor, Arapça eğitim almış Türkiye Türkçesini tam olarak bilmiyorsa suç onun mu?

Türkiye’deki görevinize ne zaman geldiniz?

Bu süreçte neler yaptınız?

Ben 2005’ten 2008’e kadar program yönetme-niydim. Birçok programa imza attım burada.

Benim burada yönetici olarak çalışmamın kuru-ma avantajı şudur ben yabancı dile sahip oldu-ğum için. Aynı zamanda yabancı dilimiz olduğu için gerektiği yerde muhabirlik yapıyorduk. Me-sela Arap liderler geliyordu, biz muhabirlik ya-pıyorduk. 2008’den sonra yani bir takım sıkıntı-lar yaşandı ve sadece program yönetmenliğin-de kaldık ondan sonra farklı sıkıntılar yaşandı.

Fakat biz kuruma bağlı kaldık, maaşımızı aldık.

Sadece programdan programa geliyorduk. Tabi ondan sonra 2009’da kurumda bir eleme ya-şandı, çalışan birkaç kişi kaldık biz içindeydik.

Daha sonra TRT’den Cengiz Karayol diye bir arkadaşımız geldi. O dönemde ben hem prog-ram hem haber sorumluluğunu yaptım. Ciddi problemlerden dolayı buradan ayrıldı ve ben 2009’un Mayıs ayından itibaren temsilci olarak Kerkük Haber Ajansının başına geldim.

Türkmeneli TV’nin başına mı yoksa Kerkük haber ajansının başına mı geldiniz?

Şimdi biz Irak’ta yayın yaptığımız için RTÜK’e tabi oluyoruz burada. Şimdi Türkiye’de belir-li standartlar var. Yayın yapabilmemiz için bir kere RTÜK’e tabi olmanız lazım. Bizim Irak’ta-ki yayınlarımız şartlardan dolayı RTÜK’e tabi değildir. Irak’ta serbest olarak herkes çıkarıyor filmleri, fakat burada öyle değil. Bunlardan do-layı burada Kerkük Haber Ajansı kuruldu. Esa-sen buradaki personelin yasal bir hale gelmesi için burası kuruldu. Kurulduğu iyi de oldu, çünkü ben bir kurumun değil on tane kurumun basınla uğraşmasını isterim. Bu kanalla haber a-jansı arasında bir protokol imzalandı. “Program üretir, buradaki bağlantıların koordinatörlüğü-nü yapar, Türkiye ve Irak arasında her türlü ça-lışmaları bu kurum sağlar” diye. Bu hem bizim

davamıza katkıda bulunmasına yardımcı olur, çünkü Türkiye’de bir ayağı olması lazım. İrtibat bürosu olamayacağına göre, ancak bu şekilde resmi bir formül bulduk. Bu şekilde kuruldu yoksa daha önce biz Türkmeneli tabelasını ta-şıyorduk burada.

Kerkük Haber Ajansı olarak, Türkiye’deki a-janslarla ilişkiniz nasıl? Ortak çalışmalarınız var mı?

Şimdi biz geldiğimiz günden beri şunu gerçek-leştirdik. Bir kere en önemli şey TRT ile bir pro-tokol imzaladık. TRT gibi ciddi bir kurumla bir protokol imzalanması çok önemlidir. Bu onların tüm imkânlarından yararlanmak demektir. As-lında bu her iki taraf içinde yararlı. Bugün TRT Irak’ta yayın yapıyor, haber yayını veya başka bir yayın. Onlarda bizden istifade edebiliyor. Bugün canlı yayın araçlarımızın çoğu Irak’ta. Yani her türlü imkânı karşılıklı kullanabiliyoruz. Ama TRT gibi bir kurum ancak bizim göz bebeği-mizdir.

Bunun maliyeti nedir? Eğitim var mı bunun içerisinde?

Eğitim ve her türlü program alışverişi var için-de. Biz eskiden sadece program alıyorduk, ama şimdi geldiğimiz düzeyde biz de “dost bağının gülleri adında” bir müzik programı üretiyoruz TRT sanatçıları düzeyinde türkü programı. Ab-durrahman Kızılay’la, Mehmet Özbek arasında.

Böyle bir çalışmayı biz veriyoruz TRT’ye. Bu haftalık canlı yayın olarak yapılacak. Bu daha önce yoktu, yapılmamıştı. Bizim dönemimizde oldu. Daha önce haftalık canlı yayın yapılma-mıştı burada. Ben geldikten sonra Günaydın Türkmeneli diye ilk haftalık canlı yayını ger-çekleştirdim. Türkiye’den canlı yayın yapıldığını düşünün, bu büyük bir adımdır. Bunun da avan-tajı şudur: Türkiye’den katılmak isteyen birçok arkadaş derdini rahatça anlatabiliyor, manevi destek sağlayabiliyor. Şimdi artık aştık. Yani müzik yayını haftada dört tane olacak, ayriye-ten yedi tane programımız geliyor. Bu ciddi bir rakamdır. Çünkü on kişi ile çalışıyoruz, buna hizmetlimiz dâhil. Teknik personelimiz beş kişi.

Bunların ne kadarı Türkmen?

Bir Türkmen kameramanımız var Erbi’li, gerisi hep Türkiyeli. Ben genellikle Kerküklü olduğum için diğer bölgelerden istiyorum. Artık bunu kırmaya çalışıyoruz. Çünkü bizim davamızı ufaltmamamız lazım. Davamız sadece Kerkük değil davamız Türkmenelidir. Aslında Kerkük dendiği zaman Türkmeneli bölgesini kapsıyor.

Eskiden Osmanlının Musul ve Kerkük vilaye-ti vardı, Bağdat’a kadar uzanıyordu. Bakın ben Bağdat doğumluyum. Korkunç Türkmen nü-fusu var. Musul’da Telafer’de çok Türkmen var, ama kayıtlarda Bağdat’la aynı sayıda çıkıyor.

Bağdat’ta çok Türkmen var, ama asimile olmuş.

Basra’da Türkmen yok mu? İnanılmaz Türkmen

Basra’da Türkmen yok mu? İnanılmaz Türkmen