• Sonuç bulunamadı

KONUYA İLİŞKİN SORU ÖRNEKLERİ

A) TÜRKLERDE DİNİ HAYAT

Bozkır Türk halkının dini bir cemiyet değil, daha ziyade siyasi karakterde bir topluluk olduğunu ve din adamlarının yerleşik kültürdekilerde, çöl ve orman kavimlerinde görünenden farklı olarak Türkler ara-sında çok önemli bir role sahip değildir. Ama bu bir inanç sisteminin olmadığı anlamına gelmez. Bozkırlı bir kültür meydana getirdiği için dini yönden de son derece gelişmiştir.

1)Totemcilik Meselesi

Eski Türklerde totemciliğin mevcut olduğu ileri sürülmüş, delil olarak ta kurdun ata gibi görülmesi, bu hayvana karşı saygı duyulması, ona bir kutsallık atfedilmesi gösterilmiştir. 19. yüzyılın 2. yarısında Orta Asya Türkleri arasında tespit edilen ve totemcilikteki ”şuringa”yı andıran put-fetişler vb… gösterilmiştir.

Fakat tüm bunları eski Türklerde totemcilik inancı olduğuna dair deliller olarak göremeyiz. Çünkü totemci-lik sadece bir hayvanı ata tanımaktan ibaret değildir. Totemciliğin bir inanç sistemi olarak sosyal ve hukuki cepheleri vardır ve sistemin devamı için bu şartların tam olması gerekmektedir.

Totemcilikte görülen ve her dokunduğunu kutsallaştıran ”mana” telakkisi Türklerde olmadığı gibi, totemcilikte ruhun ölmezliğine inanılmadığı halde, kainatı bile ruhlar dünyası olarak bilen eski Türklerde dini inancın temellerinden birini ruhun ebediliği teşkil eder ve bu sebeple ataların ruhlarına adaklar adanır, kurbanlar kesilirdi.

Bir inanç sistemi olarak totemcilik sosyal ve hukuki cephelerini de yerine getirmelidir. Mesela; totemci-likte ”ana hukuku” esas iken Türkler baba hukukunun ağır bastığı ”pederi” karakterde idi. Bir klan dini olan totemcilikte mülkiyet ortaklığı olduğu halde Türklerde özel mülkiyet önemli yer tutuyordu. Totemcilikte aynı toteme bağlı olanlar akraba sayılırken Türklerde kan akrabalığı esastı. Totemcilikte her klanın ata tanıdığı bir totem vardır. Fakat Türklerde tüm kavmin kutlu saydığı tek bir hayvan vardır. En önemlisi de klan totemine taptığı halde Türklerde kurda tapılmaz.

Linguistik araştırmalar esasında eski Türk topluluklarında totemciliğin olmadığını göstermiştir. Çin kaynaklarında büyük Hun tanhusu Mo-tun ailesinin “ejder soyu” diye anılması o çağlarda Çinlilerin hüküm-dar ailelerine bir takım atalar uydurulması adetinden kaynaklanmaktadır.

2)Şamanlık Meselesi

Eski Türk inancının Şamanlık olduğu kanaati, Orta Asya Türkleri arasında yapılan araştırmalar netice-sinde iyice yerleşmiştir. Ancak buralarda dünyanın ve insanın yaratılışı ile ilgili rivayetlerden hiçbiri Türkle-rin kendi düşünce mahsulleri olmayıp, çeşitli dinlerden gelen tesirleTürkle-rin birbirleTürkle-rine karışmasından meydana

çıkmış bir tasavvurlar örgüsüdür. Bu nedenle bunlardan Altay, Yakut Şamanlığındaki asıl tasavvuru yani Şaman Türk’ün dini düşüncesini bulup çıkarmak hemen hemen imkânsız görünmektedir.

Şamanlık üzerinde en derin araştırmayı yapmış olan M. Eliade, bütün Orta ve Kuzey Asya topluluk-larında dini-sihir hayatın daha ziyade “Şaman” etrafında merkezileştiğini, fakat “Şaman”ın dini faaliyetlerin hepsinde “icracı” durumda olmadığını, birçok törenlere, mesela Tanrı’ya kurbanlar sunuluşuna Şamanların katılmadığını, ayrıca sihri-dini hayat Şamanlıktan ibaret olmadığından her sihirbazın da Şaman sayılmadığı-nı ve Şamanlıkta hastalara şifa vericilik esas olmakla beraber, her medicine-man (şifa verici kişi)’ Şamanlıkla vasıflandırılamayacağını belirttikten sonra Şamanlığı kısaca “extase” (yüksek haz heyecanı ile insanın ken-dinden geçmesi hali) tekniği diye ifade eder.

Fakat çeşitli dinlerde görülen “extase” hallerinin hepsi Şamanik değildir. Şaman her şeyden önce ken-dine özgü usullerle kazandığı ”extase” hali içinde ruhunun göklere yükselmek veya yer altına inmek ve ora-larda gezip dolaşmak üzere, bedeninden ayrıldığını hisseden bir “transe” (aşkın) ustasıdır. Fakat fonksiyonu geniş değildir. Ruha müdahale etmediği, ölüm veya bir talihsizlik olmadığı ya da bir kurban töreninde her-hangi bir “extase” tekniğinin yer almadığı durumlarda Şaman’a iş düşmez. Daha ziyade bir sihir karakteri ortaya koyan Şamanlığın Türk inanç sistemi ile hayret verici bir uyumu olmasına rağmen bir Bozkır- Türk inancı olmamıştır. Bilhassa Türklerdeki atalar kültünün, kartal inancının, demirciliğin ve at kurbanının Şama-nik vasıf kazanması bu hayret verici uyumun göstergesidir.

Şamanlığın en büyük özelliği ruh âlemine bürünme kabiliyetidir. Şamanlık Türk toplumunun tabiat kuvvetlerine atfettiği gücü de kullanarak adeta bir din sağlamlığı kazanmıştır. Zaten bu dışarıdan gelen etki de sadece Türk dinine mahsus bir özellik değildir. Din tarihi çalışan araştırmacılara göre her dinde bu türden etkiler, birleşmeler ve yenilenmeler olmuştur ve olmaktadır.

Ayrıca W. Barthold’un söylediğine göre Şamanizm bozkırlının ilk dini olamaz. Ayrıca kesin olmasa da dikkate değer bir nokta vardır ki o da Orhun Kitabelerinde Şamanizmle ilgili herhangi bir bilginin bulunma-masıdır.

1) Eski Türk İnancı

Bozkır Türklerinin inancı 3 noktada toplanabilir:

a- Tabiat Kuvvetlerine İnanma

b- Atalar Kültü

c- Gök-Tanrı Dini

d- Diğer Dinler

a- Tabiat Kuvvetlerine İnanma

Eski Türkler tabiatta bir takım gizli kuvvetlerin varlığına inanıyorlardı: Dağ, tepe, kaya, ırmak, ağaç, orman, deniz, demir bunların bazıları idi. bunlar aynı zamanda birer ruhtular. Ayrıca Güneş, Ay, yıldız, yıldırım, gök gürültüsü, şimşek gibi ruh-tanrılar tasavvur edilmişti. Ruhlar iyilik seven ve kötü-lük getiren olmak üzere iki gruba ayrılıyordu.

Eski Türklerde ölüm halinde yas törenleri yapılır, kırlarda ise, ölünün bulunduğu çadırın etra-fında süratli bir şekilde atlarla dolaşılır, saçlar kesilir, saç-baş dağıtılır yüz, kulak bıçakla çizilerek kan akıtılır, ölenin atları, kuyrukları kesilerek kurban edilir, ayrıca yemek verilirdi. Bu törenlere “yoğ”

de-niyordu. Tabiat ruhlarına Gök-Türkler çağında yer-su dede-niyordu. Bu tabir Uygurlarda da vardı. Mese-la UygurMese-ların ünlü Kutlu-Dağ efsanesinde yer aMese-lan kayalık millete kudret ve saadet veren ruh oMese-larak kutsaldı.

Buraya, eski Türklerin yağmur, dolu yağdırmak, rüzgar estirmek için sihrine başvurdukları bil-dirilen “yada” taşı (yağmur taşı)’nı da ilave edebiliriz. Asli Türk kültüründe kendilerine tapınmak bahis konusu olmayan yer- sular maddi değil manevi kuvvet olarak tasavvur edildiklerinden bunlarla ilgili olarak, Eski Yunan’dakine benzer tanrılar ve aileleri tarzında mitolojiler ortaya çıkmamıştır.

b- Atalar Kültü

Ölmüş büyüklere ve atalara saygı “baba hukuku”nun inanç sahasındaki belirtisi olarak görül-mektedir. Atalara ait hatıraların kutlu sayılması Türk mezarlarına yapılan tecavüzlerin ağır şekilde ce-zalandırılmasından da anlaşılıyor. Bu tecavüzlerin nedeni ise Türklerde ölülerin silahları, kıymetli eşya-ları, bazen tam teçhizatlı ateşya-ları, kadınların da mücevherleri ile gömülmeleri idi. Böylece öbür dünyada rahat yaşamalarının sağlandığı düşünülüyordu.

Türkler gibi atalar kültüne sahip diğer kavimlerde bu inanç, ölen bazı kudretli kimselerin ya-rı-tanrı sayılmasına kadar ileri gitmişken (mesela eski Yunan’da Heroslar) ve bunlar ve diğer tanrılar için insanlar kurban edilirken Türklerde böyle adetler görülmez. Eski Türkler arasında da insan kurban edildiği görüşünü uyandıracak bazı kayıtların, iyi bir araştırma sonucunda, bu anlamı çıkarabilmek için zorlanması gerektiği anlaşılıyor. Asya Hunları için Çin yıllıklarındaki ölünün “yakınları tarafından 100’ler 1000’lerle takip edilmesi” ibaresi yorumlama yoluyla bu sonuca vardırılmaya çalışılıyor. Halbu-ki, kaynakta hiçbir engel yokken “insan kurbanı”ndan bahsedilmemiştir. Eski Türklerde Gök-Tanrı ve atalara kurban olarak hayvan kesilirdi. Hayvan cinsinden de erkekler seçilirdi. En makbul kurban olan at iskeletlerine Bozkır Türk kavimlerine ait mezarlarda rastlanır. Bundan dolayı Asya Hun imparator-larına ait kurganlarda ve Orta Avrupa’da Hun ve Avar çağı mezarlarında bol miktarda at iskeletleri bulunmuştur.

c- Gök-Tanrı Dini

Bozkır Türk topluluğunun asıl dini bu idi. Eski çağlarda başka hiçbir kavimle etkileşimi olmayan bu inanç sisteminde Tengri ( Tanrı) en yüksek varlık olarak merkezde yer alıyordu. Yaratıcı, tam iktidar sahibi idi. Çoğunluklar “semavi” yönünden dolayı Gök-Tanrı diye anılıyordu. Gök-Tanrı inancının, top-rakla ilgisi olmadığı için, avcı, çoban ve hayvan besleyici topluluklara mahsus bulunduğu, bu nedenle menşeinin Asya Bozkırlarına bağlanması gerektiği araştırıcılar tarafından genellikle kabul edilmiştir.

M. Eliade’ye göre “Orta ve Kuzey Asya toplulukları için karakteristik bir sistem olan” Gök- Tanrı R. Giraud’ya göre doğrudan doğruya “ bütün Türklerin ana kültü” durumundadır. Gök-Tanrı inancının esaslarını eski Çin kayıtlarından, Orhun kitabelerinden ve diğer Türk ve yabancı vesikalardan az çok tespit etmek mümkündür. Kitabelere göre Tanrı, kâinatın ilk sebebidir, yani yaratıcıdır. Kitabelerde Tanrı bazen “Türk Tengrisi” şekliyle o çağlarda “milli” bir Tanrı olarak görünmektedir: Gök-Türklerin bir “hakanlık” kurması O’nun isteği ile olmuş, hakan, Türklere O’nun tarafından verilmiştir. Yani Tanrı Türk halkının hayatı ile ilgilenen bir ulu varlıktır.

Savaşlarda Tanrı’nın iradesi üzerine zafere ulaşılır. Türk’ün ve insanların hayatına Tanrı genel-likle vasıtasız müdahale eder. Emreden, iradesine uymayanı cezalandıran Tanrı, bağışladığı kut ve kıs-met’i layık olmayanlardan geri alır. Ulu Tanrı şafak söktürür, bitkiyi canlandırır. Ölüm de onun irade-sine bağlıdır. Tanrı, canı verdiği gibi, onu isteğine göre de geri alır. Türkçede ulu varlık manasındaki

bayat (kadim), açu (baba), idi (sahip) tabirleri aslında “Tanrı’nın” sıfatları olmalıdır. Dikkate değer bir başka husus, geç devirlerde Türkler arasında da yayılan Şamanlık eski Türk Gök-Tanrı inancına doku-namamıştır.

Ayrıca Gök’ün bütün dünyayı kaplaması sebebiyle herhangi bir şekilde putların ortaya çıkma-sına da imkân olmamıştır. Böylece Tanrı maddi semada ayrı bir manevi kudret halini alıyor. Yani Tanrı ebediliği yanında bir şekle sokulamayan ve her yerde hazır olma vasfını kazanıyor. Diğer inançlarda Güneş, Ay, yıldızlar önemli yer tutarken Türklerde bunlar ikinci planda kalmış ve bizzat Gök Tanrı sayılmıştır. Gökyüzünün yekpareliği ile tek Tanrı düşüncesinin ilgisi açıktır. Bu husus Gök dinini diğer-lerinden ayırır ve “ilahi vazife hukuku” anlayışı dolayısıyla büyük tarihi başarılara kaynaklık eden bu inanç sistemini Orhun Kitabeleri’nde ifade edildiği gibi Türklerin milli dinidir. Nitekim Tanrı kelimesi de bunu gösterir.

d- Diğer Dinler

Tarihte çeşitli Türk kütleleri, bulundukları çevreye göre çeşitli dinlere de girmişlerdir ve bu durum İslâmiyet hariç, Türk kavimleri üzerinde önemli etkiler yapmıştır. Avrupa Hunlarının kütle halinde Hristi-yanlığı kabul ettikleri söylenemezse de Çin’de devlet kuran Tabgaçlar, sosyal etkileşimler yanında Budizmin de tesiri ile 495 yılından itibaren “milli” unsurları yasak etme neticesinde Çinlileşmişlerdir

Gök-Türkler devrinde Budist rahip-seyyah Hiuen-Tsang’ın bütün Batı Gök- Türk sahasını bir budistler memleketi olarak tasvir etmesine rağmen gerçekte Türk halkının bu dine karşı direndiği ve II. Gök-Türk devletince Budizmin reddedildiği malumdur. Ancak Uygurlar zamanında büyük kültür değişikliğine yol açan Maniheizm Türkler arasına girmiş ve bilhassa Uygurların Türkistan’daki hâkimi-yetleri devrinde iyice yerleşmiştir. Gök-Türk yazısı değiştirilmiş yerine Soğd menşeli ve tamamen başka karakterde Uygur yazısı kullanılmıştır. Uygurlar bu kültürün de en iyi temsilcisi olmayı başarmışlardır.

Türklerin bir kısmı da Museviliğe ve Hristiyanlığa girmişlerdi. Türk nüfusunun çoğunluğu oluş-turduğu sahalarda önemli tesiri görülmeyen bu yabancı dinler, bu imkânın mevcut olmadığı bölgelerde Türklerin kaybolmalarında rol oynadıkları gibi (Doğu Avrupa’da ve Balkanlar’da Hazarlar, Peçenekler, Uzlar, Kumanlar), 1000 tarihinde resmen Hristiyan olan Macarların Türk kültüründen uzaklaşmaları, 864’ten itibaren Ortodoksluğu kabul eden Bulgarların Türklüklerini kaybetmeleri sonucunu vermiştir.

Esasen tüm bu dinlerin Türk kültüründeki inanç sistemine uymadıkları, mahalli nitelikte kalma-larından bellidir. Yalnız İslâm dini Türklerin kadim inançları ile birçok bakımdan uygunluk göstermesi dolayısıyla, Türkler arasında yaygın ve Türklüğü takviye eden bir din durumundadır. Nitekim Türkler İslam dini sayesinde sosyal hayatlarının önemli unsurlarını, İslam’a aykırı olmamak şartıyla Töre’lerini, geleneklerini, askeri faaliyetlerini hatta cihan hakmiyeti mefkûrelerini İslam dininin “Allah’ın adını her yere ulaştırma” ve “Emri bilmağruf nehyi anil münker” (İyiliği emretme kötülüğü nehyet etme) dü-şüncesi ile birleştirerek ayrı bir noktaya taşımışlardır. İslam dini Türk kavimlerinin belki de yaşadıkları fakat adı konulmayan dinleri gibidir. İlahi menşei itibariyle Türklerin bünyesine uygunluğu muhte-melen yaratıcının insan için kodladığı en uygun dinin İslam olması, Türklerin bu inanç sistemini kolay kabullenme, uygulama akabinde taşıyıcısı ve yegâne bayraktarı olma konumuna getirmiştir diyebiliriz.

Türklerin dini hayatı ile ilgili olarak anlattığımız tüm araştırmaların ortak sonucu Türk inancının Eski Yunan veya Ön Asya’da olduğu gibi eşya, heykel ve diğer objeleri ilah olarak kabul etmeyen bir inanış olma-dığında birleşmiş olmalarıdır. Türkler insan icadı olan hiçbir objeyi, eşyayı kendilerine hâkim bir güç yani ilah olarak görmemişlerdir. Buna karşılık baş edemedikleri ve açıklayamadıkları büyük doğa olaylarına saygı duymuşlar, onlardan korkmuşlardır. Şimşek, gök gürültüsü ve fırtına gibi olaylar bakışları gökyüzüne çevir-miştir. Gök, insanın iradesi dışındaki her şeyin çıkış noktası ve yaşadığı yer olarak tasvir edilmeye başlamıştır.

Göklerde var olduğuna inanılan bu yüce güçle ilgili tasavvurların ilk döneminde bazı özel kişilerin

bu yüce güç ile temas kurabilecekleri de kabul edilmiştir. Bunu yapabilen insanlar kam yani şaman olarak görülmüşlerdir. Şamanların diğer insanlara göre olağan üstü ve özel güçlere sahip olduklarına inanılır. Eğer çevredeki inanç düzeni uygun ise bunlar kendilerini Tanrı ile insan arasında bağ sağlayanlar olarak tanıtırlar.

Bu insanların o yüce gücün yani Tanrının kutuna sahip olduklarına inanılır. Bilge Kağan da Tanrı kut verdiği için gibi ifadelerle bu duygunun önemli olduğunu ifade eder. Türkçede de gök ilahi gücün sahibi Tanrı ile özdeştir.

Türklerin İslâmiyet’e tabi olmalarına gelince de göze çarpan ilk nokta Türklerin atalar dininin yani Gök-Tanrının İslâmiyetle son derece uyuşuyor olduğudur. Zeki Velidi Togan Türklerin İslâmiyeti tercih etme-lerinde bu dinin mücadeleci savaşçı hususiyetlerinin büyük önemi olduğunu söylemektedir. İslâmiyet Türk-lere adeta milli bir din olmuştur. Türk ülkelerinde İslâmiyetin özü ancak Türk töresi ile yani yasa ile yan yana uygulanmıştır.

SONUÇ

Beşinci haftada Türklerin Dinî hayatları, tarih sahnesine çıkışlarından itibaren sahip oldukları inançlar anla-tılacaktır. Ayrıca bu inançların sosyal ve kültürel hayatlarına katkıları incelenecektir.

KONUYA İLİŞKİN SORU ÖRNEKLERİ

1) Türklerin İslâmiyet’i kabul etmeden önce islâmiyete en yakın olan dinleri hangisidir?

a- Atalar Kültü

b- Tabiat Kuvvetlerine İnanma

c- Şamanizm

d- Gök-Tanrı

e- Budizm

2) Dağ, ağaç, yer, gök, orman gibi tabiat unsurlarını kutsal kabul eden ve onlarda birer ruh bulundu-ğuna inanılan inanç hangisidir?

a- Atalar Kültü

b- Maniehizm

c- Budizm

d- Şamanizm

e- Tabiat Kuvvetlerine İnanma

YANITLAR: 1- d, 2- e

BİBLİYOGRAFYA

Baykara, Tuncer, Türk Kültür Tarihine Bakışlar, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, An-kara 2001.

Koca, Salim, Türk Kültürünün Temelleri- 1, Damla Neşriyat, İstanbul 1990.

Togan, Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, İstanbul 1981.

Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken, İstanbul 2007.

Çandarlıoğlu, Gülçin, İslam Öncesi Türk Tarihi ve Kültürü, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 2003.

Kafesoğlu, İbrahim, “Tarihte Türk Adı”, Türkler Ansiklopedisi, s. 308-315.

Kafesoğlu, İbrahim, Eski Türk Dini, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1980.

Tanyu, Hikmet, İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, A.Ü.İ.F. yayınları, Ankara 1980.

M. Emin Yolalıcı, Türk Tarihinin Kaynakları, Samsun 2006.

Varis Çakan, Orta Asya Türk Tarihinin Kaynakları, Binyıl Yayınevi, Ankara 2009.

Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2008.

Mualla Uydu Yücel, İlk Rus Yıllıklarına Göre Türkler, TTK, Ankara 2007.

Abdulkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler I-II, TTK, Ankara 1998.

Mualla Uydu Yücel, “ Kuman- Kıpçaklar’ın Tarihinde İgor Destanı’nın Yeri ve Önemi”, Belleten, LXX, 258, Ağustos 2006.

Saadettin Gömeç, “ İslam Öncesi Türk Tarihinin Kaynakları Üzerine”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 20/31, 1999-2000, Ankara 2000.

İsmail Mangaltepe, Bizans Kaynaklarında Türkler, Doğu Kütüphanesi Yayınları, İstanbul 2009.

Saim Sakaoğlu- Ali Duymaz, İslamiyet Öncesi Türk Destanları, Ötüken, İstanbul 2003.

Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, çev. Reşit Rahmeti Arat, TTK, Ankara 2003.

Kaşgarlı Mahmud, “Divan-ı Lügat-it Türk Tercümesi”, çev. Besim Atalay, TDK, 1986.

Abdülkadir Donuk, Eski Türklerde Askerî İdarî Unvan ve Terimler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1989.

BİBLİYOGRAFYA

Baykara, Tuncer, Türk Kültür Tarihine Bakışlar, Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı Yayınları, An-kara 2001.

Koca, Salim, Türk Kültürünün Temelleri- 1, Damla Neşriyat, İstanbul 1990.

Togan, Zeki Velidi, Umumi Türk Tarihine Giriş, Enderun Kitabevi, İstanbul 1981.

Kafesoğlu, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken, İstanbul 2007.

Çandarlıoğlu, Gülçin, İslam Öncesi Türk Tarihi ve Kültürü, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul 2003.

Kafesoğlu, İbrahim, “Tarihte Türk Adı”, Türkler Ansiklopedisi, s. 308-315.

Kafesoğlu, İbrahim, Eski Türk Dini, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1980.

Tanyu, Hikmet, İslamlıktan Önce Türklerde Tek Tanrı İnancı, A.Ü.İ.F. yayınları, Ankara 1980.

M. Emin Yolalıcı, Türk Tarihinin Kaynakları, Samsun 2006.

Varis Çakan, Orta Asya Türk Tarihinin Kaynakları, Binyıl Yayınevi, Ankara 2009.

Muharrem Ergin, Orhun Abideleri, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2008.

Mualla Uydu Yücel, İlk Rus Yıllıklarına Göre Türkler, TTK, Ankara 2007.

Abdulkadir İnan, Makaleler ve İncelemeler I-II, TTK, Ankara 1998.

Mualla Uydu Yücel, “ Kuman- Kıpçaklar’ın Tarihinde İgor Destanı’nın Yeri ve Önemi”, Belleten, LXX, 258, Ağustos 2006.

Saadettin Gömeç, “ İslam Öncesi Türk Tarihinin Kaynakları Üzerine”, Tarih Araştırmaları Dergisi, 20/31, 1999-2000, Ankara 2000.

İsmail Mangaltepe, Bizans Kaynaklarında Türkler, Doğu Kütüphanesi Yayınları, İstanbul 2009.

Saim Sakaoğlu- Ali Duymaz, İslamiyet Öncesi Türk Destanları, Ötüken, İstanbul 2003.

Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig, çev. Reşit Rahmeti Arat, TTK, Ankara 2003.

Kaşgarlı Mahmud, “Divan-ı Lügat-it Türk Tercümesi”, çev. Besim Atalay, TDK, 1986.

Abdülkadir Donuk, Eski Türklerde Askerî İdarî Unvan ve Terimler, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1989.

6. Hafta e-Ders Kitap Bölümü

ÖZET

Bu hafta Türklerin kültürleri hakkında bilgiler verilecek, Bozkır Kültürü detaylı bir biçimde incelenecektir.

III. HAFTA