• Sonuç bulunamadı

Yapılan kazılar sonucunda Orta Asya’da Yontma Taş Devri’ne kadar uzanan oldukça gelişmiş kültürler meydana çıkarılmıştır. Bu kültürlerin merkezleri en eski Türk yurdu ile Türkler’in yayıldıkları sahalarda bu-lunmaktadır. Bu yerlerde mezar odalarında ele geçen arkeolojik buluntular ile M.Ö. 4 bin yıllarından itibaren Orta Asya’da meydana getirilen kültürlerin özelliklerini görmek mümkün olmaktadır. Daha sonraki “atlı-gö-çebe Türk medeniyeti”nin temelini oluşturan bu kültürler şu adlar altında tanıtılmıştır:

1) Afanasyevo Kültürü

M.Ö. 3000-1700 yılları rasındaki dönemi kapsamaktadır. Türklerin anayurdu içinde ortaya çıktığı saha Abakan bölgesidir. bu bölge batıda İtil (Volga) Nehri’ne güneyde Altay Dağlarına kadar uzanmaktadır. Bu nedenle Abakan adıyla da anılmaktadır.

Bu kültürün başlıca eserleri çakmak taşından ok uçları, bakır bizler, kemik iğneler, bıçaklar, küpeler, çeşitli türlerde maden işleme aletleridir. Diğer bir özelliği ise avcılık yapmanın yanında insanların at ve koyun da beslemesi idi.

2) Andronovo Kültürü

M.Ö. 1700-1200 yıllarında ortaya çıkmış bir medeniyettir. Afanasyevo Kültürünün yaşadığı bölgenin bir başka adı ile Minusinsk bölgesinin içinde yer almıştır. Burası Türklerin yaşadığı bölgelerden biri olduğu için bu bölgelerdeki Andronovo kültürü özelliklerine bakarak proto-Türk yayılmasının yönünü ve zamanını takip edebiliyoruz. Çünkü aynı saha Türk Bozkır kültürünün de gelişme sahasıdır.

Kazılarda rastlanan at kalıntılarından Andronovo kültürünün Afanasyevo kültürünün bir devamı ol-duğu ilim dünyasınca kabul görmüştür. Ayrıca bu kültürün ortaya çıkmasını sağlayanın beyaz brakisefal, atlı-savaşçı bir kavim olan Türklerin ataları olduğu ileri sürülmüştür.

Bu kültürün en önemli buluntuları ise geniş ağızlı, düz tabanlı, süslü kulpsuz kapalr, ok uçları, taş akşıklar, kemik iğneler, kabzalı hançerler, saplı baltalar ve inci küpe gibi süs eşyalarıdır. Buluntulara bakacak olursak bu eşyalar Afanasyevo kültürünün devamı olduğu görüşünü güçlendirmektedir. Aynı zamanda tunç (bronz) ve altından yapılmış eşyaar da ilk defa bu kültürde görülmüşlerdir. Hatta tuncu işlemeyi Çin’e Andro-novo insanı yani Türklerin ataları öğretmişlerdir. Afanasyevo kültüründen ayrılan bir özelliği de gelişmesinin bir göstergesi olan t ve jkoyunun yanında deve ve sığır da beslemeye başlamalarıdır.

Andronovo kültüründe en önemli gelişme, metal işleme konusunda gerçekleştirilmiştir. En çok kulla-nılan maden, toprağın üzerinde birikmiş olan metal oksit cevheridir. Metal cevheri, genellikle Altay ve Kuzey Kazakistan’daki Kalbin sıradağlarında bulunan sığ ve açık maden ocaklarından sağlanmıştır. Andronovo in-sanı, madenî silâhlarının dökümünde hem balçıktan hem de taştan kalıplar kullanmıştır.

3) Karasuk Kültürü

M.Ö. 1200- 700 yıllarında teşekkül etmiştir. M.Ö. 1200 yıllarında Karasuk kültürünün ortaya çıkışında, doğudan gelen bazı daha Mongoloid boyların etkili olduğu kültür kalıntılarından bilinmektedir. Doğudan gelip Karasuk kültürüne yol açmış olan boylar arkeolog Kiselev’e göre Kagnılı ‘Ting-ling’ boyları idi. Kagnılı boylar, bugünkü Çin’in kuzey bölgelerinde yaşamakta olan, bazı araştırıcılara nazaran kısmen Europeoid, fakat Mongoloidler ile de gittikçe karışan boylardı. Ancak Mongoloidlerin daha M.Ö.’ki bin yılda, batıya doğ-ru ilerlerdikleri bilnmektedir. Kuzey bölgelerde, bugünkü Eskimolara benzeyen, Mongoloid vechede, fakat Mongoloidlerden daha uzun başlı bir ırkın yaşadığı ve tip itibarı ile bugünkü Avrupalılara benzedikleri için Europeoid diyebileceğimiz ancak daha geniş yüzlü, fakat onlar gibi uzun başlı, uzun boylu, sarışın olduk-ları tespit edilmiştir. Afanasyevo ve Andronovo kültürlerini de meydana getiren bu ırka mensup boylardır.

Bunların daha Mongoloid Doğulu ırklarla karışmasından meydana gelen Karasuk kültürüne (M.Ö. 1200-700) mensup boyların, tarihi Türklerden Kırgız ve Kök-Türklerin ataları arasında olduğu günümüzde en çok ka-bul edilen görüştür.

Karasuk ırmağı çevresinde ortaya çıkan Karasuk kültüründe Andronovo geleneği devam ettirilmekle beraber, yenilik olarak demir madeni bulunmuş ve işlenmesine başlanmıştır. Hatta bu kültürde, bakıra arse-nik ve kalay karıştırmak suretiyle metalin kalitesi ve değeri son derece yükseltilmiştir. Eski Türk hayatının en önemli unsurlarından olan dört tekerlekli arabalar ve keçeden derme çadırlar ile mezara yiyecek, içecek koyma gibi dinî âdetler, ilk defa bu kültürde görülmüştür. Daha önemlisi, Karasuk kültürünün insanı, koyun yapağısı dokuyarak, elbise yapmaya başlamıştır. Bu da kagnılı boyardan oluştuğunun bir göstergesidir.

Bu kültürü ortaya koyan boylar aynı zamanda Çin ile Eusya arasında teması sağlamaları bakımından öenmli idi.

4) Tagar ve Taştık Kültürü

M.Ö. 700-100 yılları arasını kapsamaktadır. Yine Minusinsk bölgesinde Karasuk kültürü, bazı Euro-peoid göçlerin etkisi ile Tagar kültürüne dönüşmüştür. Daha sonra yeni Mongoloid göçler sonucunda Tagar kültürü, Taştık kültürü olarak gelişmiş ve Altay dağlarına uzanmıştır. Böylece Kagnılı, Kırgız ve Gök-Türk kültürlerinin aynı kültürden geldikleri açıkça görülmektedir.

Tagar kurganlarında bulunan tunçtan yapılmış iki yanı keskin bıçaklar, hançerler, çok sayıda ok uçları, saplı aynalar, süslü altın ve tunçtan tokalar, iğneler, taçlar, bilezikler, küpeler, taraklar ve üç ayaklı süslü tunç kazanlar bulunmuştur. Bu eşyalardan bazılarının üzerine işlenmiş olan hayvan tasvirleri, eski Türk sanatının özünü oluşturan hayvan üslubunu tüm özellikleri ile gözler önüne sermektedir.

Tagar kültürü, M.Ö. 300 yıllarından sonra Taştık bölgesinde yeni bir gelişme gösterir. Hem Tagar hem Taştık insanı, otağ şeklinde ağaçtan sabit konutlar yapmıştır. Bu evler, ağaç kütüklerini silindirik veya dört köşe olacak şekilde üst üste yığmak suretiyle yapılıyor ve tavanı da eğilmiş ağaç dallarıyla tıpkı kubbe (eğme, eğin) gibi kapatıyordu. Çadırlarda olduğu gibi bu evlerin de orta yerlerinde, ocak; tepelerinde ise, duman deliği (tüğünük) bulunuyordu. Bu ahşap evlerden oluşan obaların etrafı da, ağaç kütükleri ve dalları ile çevri-liyordu. Ağaç kütükleri ve dalları ile örülen duvarlara ise, eski Türkçede “çit” adı veriçevri-liyordu. Bu “çitler”, kuş tüyleri ve samanla karıştırılan balçık harç (titig) ile sıvanıyordu.

Tagar ve Taştık kültürlerine ait birçok kaya resmi bulunmuştur. Tagar ve Taştık kaya resimleri ile bu

kültürlerin kurganlarında ortaya çıkarılan tunçtan küçük hayvan heykelleri, çeşitli eşyalar üzerinde yer alan dağ keçisi, geyik, at, kurt, boğa, kaplan, pars ve yırtıcı kuş tasvirleri, eski Türk sanatının bütün özelliklerini yansıtmaktadır. Bundan dolayı, bu kültürleri yaratan topluluğun Türklerin ataları olduğu hususunda asla şüphe edilmemektedir.

5) Anav Kültürü

Orta Asya’daki en eski yerleşim yerlerinden biri de M.Ö. 4000-1000 yıllarını kapsayan Aşkabad yakın-larındaki Anav Bölgesi’dir. Burada yapılan kazılarda son derece gelişmiş durumda bir yerleşik kültür bulun-muştur. Bu kültürde insanlar güneşte kurutulmuş tuğlalardan yapılmış evlerde oturuyorlar, koyun, sığır gibi hayvanları besleyerek çiftçilik yapıyorlardı.

Bu kültürün çok benzer bir hali de Namazgahtepe’de ortaya çıkarılmıştır. M.Ö. 2500 yıllarına kadar uzanan bu kültürde arpa, buğday öğütülüyor, bakırdan süs eşyaları yapılıyordu. Ayrıca bu kültürün insanla-rı maden işlemeyi de bilmekte idiler.

Araştırmacıların tahminlerine göre de Anav kültürünün insanı Hindistan ve Mezopotamya istikame-tinde yayılarak Sümer ve Mohenjo-daro kültürlerini oluşturmuşlardır.

Anav kültürünü ortaya çıkaran topluluğun milliyeti, kesin olarak tespit edilememiş olmakla beraber bazı Batılı araştırıcılar, bu kültürü, ciddî bir delile dayandırmadan Arî topluluklarına mâl etmeye çalışmış-lardır. II. Dünya Savaşı’ndan sonra Arî toplulukları üzerinde yapılan yeni araştırmalara göre, bu toplulukla-rın Hazar denizinin kuzeyinden Orta Asya’ya yayılışları ve Hindistan’a inişleri, M.Ö. 1500 yıllatoplulukla-rından sonra meydana gelmiştir. Halbuki, Anav kültürünün ortaya çıkışı, M.Ö. 4000 yıllarına dayandırılmaktadır. Bu du-ruma göre, Anav kültürü, Türklerin atalarına veya onlarla akraba olan bir kavme mâl edilebilir. Zira, Türk kültürünün temel unsuru olan atın evcilleştirilmesi hususu da ilk defa Anav kültüründe görülmüştür.

6) Atlı-göçebe Türk medeniyeti ve Özellikleri

Türklerin anayurdu olarak kabul ettiğimiz Orta Asya coğrafyası elverişsiz tabiat ve iklim şartlarından dolayı Türkleri sürekli mücadele etmek durumunda bırakmıştır. Bu durum Türklerin dini inançları, örf ve adetleri, yaşayış tarzları ve sanat anlayışları üzerinde derin izler bırakmıştır. Bu mücadele;

1- Tabiata hakim olabilmek için

2- Yaşayabilmek için Olmak üzere iki yönlüdür.

Bu zorluklardan dolayı Türkler tabiata uymak hatta bazı zamanlarda onun önüne geçebilmek için en az onun kadar güçlü olmak zorunda kalmışlardır. Çünkü aksi takdirde bir yaşam sürdürmeleri imkânsızdı.

Ancak Türkler bunu çok iyi bir şekilde başarmışlardır. Tabiata gerektiğinde meydan okumuşlar, gerektiğinde de onunla uyum içinde olmuşlardır. Bunun için gerekli olan demir gibi bir irade, maddi ve manevi dayanık-lılık, kendine güvenmek, disiplinli olmak, ileri görüşlülük, karardayanık-lılık, kanaatkarlık Türklerin başlıca karakter özellikleri olmuştur. Aynı zamanda fedakârlık, bağlılık, dostluk, minnettarlık, vefa, mertlik, dürüstlük, cömertlik gibi pek çok meziyet te Türklere çok erken zamanlarda yerleşmiş özelliklerdir.

Yukarıda Türklerin tabiata hakim olmalarından bahsetmiştik. Türkler bunun için gerekli olan araçları da bulmuşlardır. Bu araçlar yasalar ve töreler ile düzenli işleyen devletler kurmaları ve tabiatın gerektirdiği hayat tarzını gerçekleştirmiş olmalarıdır. Türklerin tarih boyunca kurdukları devletlerin sayısı yüzün üze-rindedir. Bu rakam diğer bütün milletlerin kurdukları devlet sayısından fazladır. Bunun yanında asıl olarak başardıkları şey de tabiata uygun bir yaşam tarzı geliştirmiş olmalarıdır. Bu yaşam tarzı atlı-göçebe yaşam tar-zıdır. Bu nedenle Türklerin bu yaşam tarzı ile kurdukları medeniyete de atlı-göçebe Türk medeniyeti diyoruz.

Andronovo Kültürü atlı-göçebe kültürün temelini oluşturur. At, göçebe hayatın temel unsurudur.

Günlük hayat hep at üzerinde geçer. Büyük sürülerin idaresi, hayvanların bir arada tutulması ve korunması, otlakların seçilmesi gibibozkır ekonomisinin temeli olan işlerde zamanın en hızlı vasıtası olan at büyük kolay-lık sağlamıştır. Hatta devlet at üzerinde kurulur ve yönetilirdi.

Atı evcilleştiren ve ondan bir savaş aracı olarak ilk yararlanan kavim Türklerdir. Başta Çinliler olmak üzere Avrupa’daki bütün kavimler de ata binmeyi Türklerden öğrenişlerdir.

Göç eden toplumların hayatında daha önceki bölümlerde de bahsettiğimiz gibi atın yanında demirin de çok büyük bir önemi vardır. Demir, silah yapımında kullanılan başlıca madendir. Andronovo kültürünün son zamanlarında yavaş yavaş kullanılmaya başlanan demir, M.Ö. 1000 yıllarından itibaren artık Orta As-ya’da yaygın bir şekilde kullanılır olmuştur. Türklere ait destanlara baktığımızda da demirin Türklerin adeta milli sanatı olduğunu görebiliriz.

Atlı-göçebe Türk kültürünün göçebe olma özelliği amaçsızca yapılmış bir gezgincilik arzusu değildir.

Bu göçebeliğin amacı sürülere taze ot ve su bulmaktı. Bundan dolayı atlı-göçebe kültürünün insanlarının ha-yatı yaylak ve kışlak arasında düzenli olarak gidip gelme şeklinde geçiyordu. Yazlık otlaklar bütün oymağın ortak malı olduğu halde kışlaklar bireyin kendi mülkü sayılıyordu. Tarım ise ancak tabiatın izin verdiği ölçü-de gerçekleşebiliyordu.

Göçebe hayat tarzı birçok bakımdan üstün yetenek gerektiren bir hayat tarzıdır. Hayvanları evcilleştir-mek, büyük sürüleri sevk ve idare etevcilleştir-mek, değişken iklim ve çevre şartları içinde durmadan onlara yeni otlaklar bulmak büyük emek ve tecrübe isteyen işlerdir. Ancak Türkler hem fiziki hem de ruhsal yapılarının sağlamlığı sayesinde tüm bu işlerin üstesinden kolayca gelebiliyorlardı. Ayrıca bu yaşam tarzı onların teşkilatçılık ve askeri kabiliyetlerinin gelişmesine de yardım ediyordu. Öte yandan Orta Asya’nın sert iklim şartları ve zor yaşam koşulları, malını, ailesini, canını korumak isteyen herkesi asker olarak yetişmek zorunda bırakıyordu.

Bundan dolayı eski Türklerde halk ordu, ordu da halk idi. Atlı-Göçebe Türk kültürü ile ilgili daha kapsamlı bilgi Bozkır Kültürü başlığı altında verilecektir.

Sonuç olarak, Anav, Afanasevo, Andronovo, Karasuk, Tagar ve Taştık kültürlerine dair arkeolojik kazıların hemen hemen hepsi, Rus arkeologlar tarafından yapılmıştır. Rus arkeologlar, ortaya çıkardıkları arkeolojik malzemeyi genellikle buluntu yerlerinin adlarıyla tanıtıp değerlendirmişlerdir. Fakat onlar, bu kül-türleri yaratan toplulukların kimlikleri hakkında, kesin bir yargıya varamadıkları için bir şey söylememişler-dir. Halbuki, bu arkeolojik malzemenin değerlendirilmesinden ve yorumlanmasından şöyle bir sonuç ortaya çıkmaktadır: Orta Asya’da ortaya çıkarılan Anav, Afanasevo, Andronovo, Karasuk ve Taştık kültürlerinin özellikle Türklerin atalarıyla çok yakından ilgisi bulunmaktadır. Bu yargının doğruluğu, bugün bile çeşitli delillerle kanıtlanabilmektedir. Meselâ eski Türk kültüründeki at ve koyun besleme, dört tekerlekli üstü ka-palı araba, derme çadır, tunç, iki ağızlı bıçak (kingırak=kama), hayvan üslubu gibi unsurlar ile mezara yiyecek ve içecek koyma âdeti, bu kültürlerde de açık bir şekilde görülmektedir. Bundan da anlaşılıyor ki, Türklerin ataları (Proto-Türkler), çok eski çağlarda Abakan bozkırlarından Etil (Volga) ve Ceyhun (Öğüz) nehirlerinin ilerisine kadar olan bütün Orta Asya topraklarına yayılmışlardır. Bu durum, Türklerin yayıldıkları sahalarda-ki ırmaklara ve dağlara verdikleri isimlerle de desteklenmektedir. Meselâ, milâttan öncesahalarda-ki çağlarda yazılmış Grekçe eserlerde Ural nehrinin adı “Dayık” (Yayık), Ceyhun nehrinin adı da “Oxus” (Öğüz=nehir), şeklinde Türkçe yazılmıştır. Grek yazarları, bu isimleri, hiç şüphesiz burada oturan Türklerden öğrenmişlerdir.

SONUÇ

Üçüncü haftada kültür ve medeniyetin tanımları yapılarak aralarındaki farklara değinilmiştir. Ayrıca Türk-lerin anayurdunda kurulan medeniyetler ile ilgili bildiler verilerek atlı- göçebe kültürün özellikleri anlatıl-mıştır.