• Sonuç bulunamadı

Türkiye‟de Kentsel DeğiĢim ve Üretebileceği Sorunlar

I. BÖLÜM: KURAMSAL VE KAVRAMSAL ARKA PLAN

1.3. Kentsel DeğiĢim ve Kentsel DönüĢüm Kavramları

1.3.2. Türkiye‟de Kentsel DeğiĢim ve Üretebileceği Sorunlar

Kentsel dönüĢüm planlamacılarının hedeflediği en temel Ģey en basiti ile küresel kentleĢme standardizasyonunu yakalamaktır. Bunun gerçekleĢmesi demek topyekun ve küresel ölçekte dünyanın kentleĢmesidir. Dünyanın neresinde bulunursak bulunalım dünya kent ağının bir ucundan diğer bir ucuna iletiĢim halinde olmamız ve standardize edilmiĢ yaĢam tarzlarıyla bir kentli sınıfın üretilmesi demektir bu durum. Böylece tüketim kültürü homojenleĢen bir “kitle kültürü üretimini” hedefleyen kapitalizm ile küresel kentleĢme/kentlileĢme hedefi olan küresel kapitalizm bu konuda örtüĢmektedir. Türkiye‟de kentsel dönüĢüm planlamalarının hedefi ile küresel kapitalizm hedefinin bu noktada örtüĢmek üzere yol aldığını söylemek en basitinden naif bir yaklaĢım olur ama modern dünyanın reel koĢulları gözetildiğinde ise kontrolsüz göçlerle iyice kontrol dıĢına çıkmıĢ büyük Ģehirlerimizde yol, hizmet ulaĢtırma, güvenlik, barınma ve sağlık hizmetlerinin eĢit ve hızlı ulaĢtırılmasında ve iletiĢim, haberleĢme ağı ile üretim tüketim imkanlarının yaygınlaĢtırılmasında hali hazırdaki kentsel yapılanma biçimlerinin bunlara sağlıklı bir Ģekilde olanak vereceği düĢünülemez.

50

Bundan dolayı son on yıldır yerel yönetimler ve devlet eliyle Türkiye‟de “kentsel

dönüşüm planları” hızlı ve yaygın bir Ģekilde devreye sokulmaktadır. Bu planlamaların

uygulaması olarak kent bulvarları, caddeler, toplu yaĢam alanları, park ve bahçelerde dünyanın hangi Ģehrine gidersek gidelim karĢılaĢacağımız standartlarda birtakım Ģehir üretimleri söz konusudur.

Bu tarz Ģehir planlamalarının temelinde artan dünya ve kent nüfusunun eğitim sağlık ulaĢım fırsatlarından ve imkanlarından hızla ve pratik olarak faydalanması vardır. Ancak Ģehirlerin bu Ģekilde rasyonel ve pragmatik temeller üzerine kurulma çabalarının beraberinde getirdiği ve getireceği temel insani sorunlar fazlasıyla ıskalanmaktadır. Örneğin Le Corbusier‟in önerdiği radikal modern Ģehir biçimi fazlasıyla acımasızdır.

“Yarının şehri ve şehir planlaması” ve “ışıldayan şehir” adlı kitaplarında günümüz

kentsel dönüĢüm planlamacılarına yaptığı öneriler sokakları ortadan kaldırmayı gökdelenleri mümkün olduğunca yükseğe dikmeyi varoĢları yok ederek yatay değil dikey büyüyen ve insan kalabalığını yayan değil gökdelenlere diken bir öneri getiriyordu. Bu öneri gerçekte bugün Newyork, Paris ve Londra gibi kapitalizmin beĢikleri olan kentlerde hayat bulmuĢtur (Botton,2007:271).

ġehirlerin hem bu Ģekilde yapılandırılması hem de farklılıkları göz ardı etmesi Ģehirlerde korunması gereken farklılıkları ve kendilerine özgü otantikliklerini nasıl muhafaza edeceklerini merak ve endiĢe konusu yapmaktadır. Oysa Ģehirleri yapılandırırken onların gerçek yani asli iĢlevlerini hatırlamadan sadece bu seri üretimin rasyonel mantığı ile davranırsak Botton‟un yerinde itirazını ve Ģehrin gerçek kimlik kurucu iĢlevini dramatik bir melodi eĢliğinde hatırlamamız gerekecek:

“Çevremizdeki nesneler saygı duyduğumuz duygu ve düĢüncelerin soyut birer temsili olsun istiyoruz, onlara baktıkça bu duygu ve düĢünceleri hatırlayalım istiyoruz. Ġçinde yaĢadığımız binaların mekânların bizi bir kalıba sokmasını, ruh halimizi biçimlendirmesini arzuluyor, bize kendimizi daha iyi tanıma fırsatı vermelerini bekliyoruz onlardan. Ruhlarımızın neye ihtiyaç duyduğunu bize hatırlatacak nesneler bulunsun istiyoruz çevremizden. Çünkü ruhlarımız gerçekte gereksinimlerini unutmaya meyillidir. Kaybolan

51

gerçek benliğimizi duvar kağıtlarından caddelerden sokaklardan mahallelerden bulmayı umut ediyoruz çoğu zaman. Ve bu yerler ne kadar gerçek benliğimizi temsil ederlerse o kadar yuvamız olmaktadırlar”(Botton, 2007:119).

Botton‟un bu dramatik melodisine rağmen, kentsel dönüĢüm planlamalarında yoğun olarak görülen bu tekdüzelik, standardizasyon veya fabrikasyon durumuna iĢaret eden eleĢtirmenlerin gözünde bu durum oldukça büyük sosyal sorunların da habercisidir. Bu çevrelerce iĢaret edilen sorunlar arasında aĢağıdakileri maddeler halinde sıralamak mümkün;

1-Kentsel dönüĢüm planlamacıları ve uygulayıcıları olan yerel yönetimler; Üniversitelerin, sivil toplum kuruluĢlarının ve meslek odalarının eleĢtirilerini yeterince dikkate almamaktadır.

2-Kentsel dönüĢüm planları ve projelerinde dikkat edilmesi gereken toplumsal değerlerin, milli duyguların ve bireysel sıkıntıların görmezden gelinerek bu insanlar için oluĢturulan toplu yaĢam alanlarının bu insanlara rağmen sadece üretim tüketim iliĢkileri merkezinde ve arz talep eğrileri doğrultusunda iktisadi bir iĢlemle hizmete sunulduğunu bu görünümüyle bu projelerin bu anlamda siyasetle iktisadi teĢebbüslerin çıkar birliğine hizmet ettiğini söylemek çok zordur.

Çoğu zaman kentsel dönüĢüm projelerinin tek yetkili olmaları hasebiyle yerel yönetimler tarafından aceleye getirilerek ve bir oldubitti mantığı ile uygulamaya sokulduğu ve yerel yönetimlerin bu tavırlarıyla katılımcı demokrasinin herkese danıĢan ve herkesi memnun eden tabiatına aykırı bir manzara doğurduğu söylenmektedir.

3-Kentsel dönüĢüm projeleri adı altında halka sunulan yeni toplu yaĢam alanlarında mimarinin estetik boyutlarının ihmal edildiği tekdüze ve birbirine benzeyen mekanların yan yana veya üst üste diziliĢleriyle kentlerin farklı kimlik ya da kültür özelliklerinin zamanla unutularak yok olmasına zemin hazırlandığı ve bu dönüĢüm projeleri ile

52

üretilen yapılarda adeta bir fabrikasyon mantığı ile çalıĢılarak estetik değerin değil kullanım değerinin gözetildiği düĢünülmektedir.

Kentsel dönüĢüm projelerine hizmet sunan firmaların vizyonunun ve birikiminin bir kente kimlik kazandıracak ya da onun asli özelliklerini belirleyecek kriterleri belirlemede yetersiz kaldığı, köylü müteahhit mantığı ile toplu yaĢam alanlarının oluĢturulamayacağı, bunun kentlerin asli dokularına uzun vadede zarar vereceği düĢünülmektedir.

4-Kentsel dönüĢüm projeleri ile site veya toplu yaĢam alanlarına taĢınan insanların toplu yaĢam kültürüne yabancılıkları ve bunların bu yaĢama rehabilite edilme süreçlerinin de ayrıca projelendirilmesi ve buna yönelik sosyal politikaların uygulanması gereğinin ihmal edildiği söylenmektedir.

Bu toplu yaĢam alanlarının kent merkezlerine uzaklığı ile birlikte zorla yerlerinden edilen ve bu alanlarda yaĢamaya mecbur edilen bireylerin önceki yaĢam alanlarında alıĢtıkları ve barındıkları iĢlerinden ya da üretim merkezlerinden uzaklaĢmaları ile birlikte bu durumun Ġngiltere ve Almanya‟da yaĢandığı gibi bir yeni iĢsizlik sorununun da yeni bir üreticisi olacağı ön görülmektedir.

5-Yerel yönetimler, toplumun en fazla dıĢlanmıĢlık sorunuyla karĢı karĢıya olan gruplarını hedef almakta, örgütlenemeyen ve örgütlenemediği için de hakkını arayamayan insanlar üzerinde baskıcı bir anlayıĢla müdahalelerini gerçekleĢtirmektedirler. Bugün, çoğunlukla gecekondu ve/veya eskimiĢ tarihi konut alanlarında yaĢayan, sosyal güvenceleri olmayan ve düĢük gelir grubunda bulunan insanlar, ne yapacaklarını, kime baĢvuracaklarını ve baĢlarına ne geleceğini bilmeden çaresizce beklemektedirler.

Kentte tutunmanın, enformel iĢgücü piyasasında var olabilmenin bir yolu olarak dayanıĢma iliĢkileriyle ayakta durabilen ya da bu tür iliĢkileri dahi kuramamıĢ gruplardan oluĢan bu insanların, yakın gelecekte kentin çeperlerinde kurulmakta olan

53

toplu konut adacıklarına taĢınmaları halinde, bu yeni yaĢama alanlarında toplumsal uyum sorunları ve yeni yoksulluk süreçleriyle karĢılaĢmalarının kaçınılmaz olacağı iddia edilmektedir.

6-Eski yaĢam alıĢkanlıklarının kolayca terk edilebileceği ve bireylerin kolayca adapte olacağı varsayılarak hızlıca uygulamaya sokulan bu toplu yaĢam alanı projelerinin bireylerde anomi oluĢturacağı veya ruhsal pek çok rahatsızlığı ortaya çıkartabileceği gerçeğinin görmezden gelindiği söylenmektedir.

Oysa “Mutluluğun Mimarisi”ni yazarken Botton‟un vurguladıkları; mekanların insanın geçmiĢiyle, psikolojisi ile olan irtibatını; nasıl bir canlılık ve ruhsal özellik taĢıdığını ve onun insan mutluluğunun kaynağı olabilirliğine iliĢkin sözlerinin bu tarz projelerde çok da ciddiye alındığı rahatlıkla söylenemez (Botton, 2007:110).

Bu eleĢtiriyi dillendiren Yalçından, bu durumu betimleyen ifadelerinde Ģunları aktarmaktadır:

“Varlıklarını uzun süredir enformel iliĢkiler üzerinden sürdüren yoksul kesimlerin bu iliĢkileri yok sayan bir mekânsal örgütlenme içinde yaĢayabilmeleri olası değil. Aynı durum sosyal güvenceli iĢçi sınıfı için de geçerli; çünkü alım/yaĢam gücü iyice zayıflamıĢ iĢçi sınıfı da çeĢitli biçimlerde bu ağa entegre olmuĢ durumda ve kopması iĢsiz ve yoksul kesim kadar olmasa bile onlar için de yıkım anlamına gelir”(Yalçından, 2007).

Ġstanbul‟da kentsel dönüĢüm projeleri kapsamında Sulukule örneğinde yaĢananların kolayca gösterdiği gibi kendilerine özgü bir yaĢam tarzı gelenek ve görenekleri olan romanların bu kentsel yapılarda kültürlerini nasıl koruyacakları ve bunu nasıl aktaracakları böylece diğer alt kültürler üzerinde de bazı endiĢelerin niçin taĢınması gereğini ortaya çıkartmaktadır.

7-Kentsel dönüĢüm projeleri ile hayata geçen toplu yaĢam alanlarında özürlülerin yaĢlıların veya özel bakım ya da hizmet gerektiren insanların gerek yaĢayıĢ alıĢkanlıkları ya da kiĢisel tarihlerine uygun ne tür hizmet modellerinin veya

54

rehabilitasyon hizmetlerinin düĢünüldüğü bir sorundur. Örneğin, mahalle komĢuluk cami ve kahvehane tarzı bir iliĢkiler yumağı ile yaĢamaya alıĢkın orta yaĢlıların bundan sonraki hayatlarında sadece resmi iliĢkiler kuran birer birey olmalarını beklemek ve bunun nasıl gerçekleĢeceğini düĢünmek gibi sorunlar göz ardı edilmektedir.

8-Kentsel dönüĢüm projelerinin günlük politikalara ve seçmenlerin oy tercihlerine yönelik bir çabaya hizmet ettiğinin düĢünülmesi ve yeterli altyapının oluĢmadan ulaĢım, sağlık veya eğitim hizmetlerinin v.s bu projelerin hızlandırılmasının ya da yapı denetimi anlayıĢında yeterince kanuni düzenlemelerin yapılmaması gibi eksiklikler de bu kentsel dönüĢüm projelerinde söz konusu edilen sorunların baĢını çekmektedir.

9-Türkiye‟de yaĢanan dönüĢüm süreci ile sınıf çatıĢmalarından arındırılmıĢ mutena semtler; fabrikasız, iĢçisiz, yoksulsuz ve yoksulluğa bağlı suçların olmadığı bir dünya kenti hedefleniyor… Bu Ģekilde, üst düzey yöneticiler, kalifiye uzmanlar, sanatçılar vs kente çekilebilecek; üretimden arınmıĢ bir tüketim kenti oluĢturulacak. Her halükarda üretimi de, iĢçiyi ve yoksulu gönderdiğimiz yerlerden bekleyeceğiz . Bu bildik hikâye çerçevesinde TOKĠ kentin çeperlerinde sürekli toplu konut üretiyor; iĢçiyi ve yoksulu bu konutlara iteliyor/öteliyor.

10- Kentin eski ve tarihî semt, bölge, sokak ve mahallelerinin restore edilerek belli sınıfların hizmetine sokulması, söz konusu mekânlarda sadece belli gelir ve kültür seviyesine sahip insanların bulunmasını zorunlu kılıyor. Öteden beri kent merkezleri, zenginlerin çevreye ve banliyölere çekilmelerine paralel bir Ģekilde yoksul, alt kültür grupları, hemĢeriler yahut değiĢik küçük etnik yapıların yerleĢmesine sahne oluyor. Her türlü zenginliğin çekilmesine bağlı olarak da bu bölgeler harabeleĢiyor, köhneleĢiyor. Ancak merkezi oluĢturan eski, yıpranmıĢ, harabeleĢmiĢ mekânlar, küresel-kapitalist sürecin iĢtahını kabartmaya baĢlamasından sonra yoğun bir taleple karĢılaĢıyor. Terk edilen tekrar hatırlanıyor. Ancak bu hatırlama, bölgeyi kent hayatının genel yapısı ve ruhu ile donatmaya dönük bir düĢe sahip değil. Aksine yeniden çekim

55

merkezi haline gelen bu tür bölgelerin, bir rant sağlama güdüsünün ilgisine girdiği görülüyor.

Önce bu yerlerdeki insanlar yerlerinden edilip, kentin uzak bölgelerinde kendileri için yapılan toplu konutlara yerleĢtiriliyor. Sözü edilen sınıflardan ve gruplardan boĢaltılan, arındırılan mekanlar büyük restorasyon sürecinden sonra sterilize edilip ve hijyenleĢtirilip yeni sakinlerine, sınıfsal ve kültürel özellikleri bir hayli değiĢik gruplara pazarlanıyor.

Böylece Alver‟in yerinde tespitiyle maddi ve kültürel sermaye bakımından üst sınıfları oluĢturan insanlarla dolan soylulaĢtırılmıĢ mekânlar, kentsel mekânda farklı bir esinti ve adacık olarak yeni bir kimlik kazanıyor. Hayata dâhil olamayan, hayattan kopartılmıĢ birer müze-Ģehir ve müze-mekân olma kaderi ile baĢ baĢa kalıyorlar (Alver, 2009). 11-Standart binaların maliyetinin düĢüklüğü ve banliyölerdeki konut güvenliği ihtiyacına olan yoğun ilginin patlattığı korku mimarisi ürünü siteleĢme ya da gettolaĢmanın homojenlik veya standartlar üreten yapılaĢmalara ivme kazandırması da kentsel dönüĢüm olgusunun günümüzdeki durumuna iĢaret eden diğer sonuçlarındandır (Tanyeli:2004,288).