• Sonuç bulunamadı

Beyoğlu‟ndaki Kentsel Yenilenme Önündeki Zihinsel Bariyerler

II. BÖLÜM: ĠSTANBUL BEYOĞLU’NDA MEKAN PAYLAġIM SORUNU:

2.1. Bir Kentsel AyrıĢma Modeli Olarak Osmanlı Ġstanbul‟u

2.1.4. Beyoğlu‟ndaki Kentsel Yenilenme Önündeki Zihinsel Bariyerler

“Pek az Ģeyin metalaĢtırmadan kaçabildiği, hiper modernitenin hızlandırılmıĢ dolaĢım koĢullarında metalaĢtırılamayacak kadar, bir tüketim nesnesi haline getirilemeyecek kadar her Ģeye baskın çıkabilecek kadar büyük ve kapsayıcı bir Ģey yoktur. Dev mimari projeler, hatta Ģehirlerin ya da kentsel alanların bütünü piyasa nesneleri olarak sunulabilirler”(Keyder,2009:46-47).

1980‟li yılların baĢlarında Dalan‟ın ele almaya giriĢtiği zorlu sorunu yani Ġstanbul kentsel değiĢim sorununu Bartu, Harvey‟in bu sözleriyle betimliyor. Bartu‟ya göre Dalan, “Ġstanbul‟u Ģanı geçmiĢ tarihinde yatan yorgun bir Ģehir olmaktan çıkararak 21. Yüzyıl için vaatlerle dolu bir metropol kente dönüĢtürmek için” çaba harcıyordu. Ancak Bartu‟ya göre bu çaba çok reklamı yapılmıĢ bir dizi kentsel yenilenme projesi ile birlikte Ġstanbul‟u tüketim konusu bir seyirlik gösteri haline getiriyordu (Keyder,2009:47)

Bartu‟nun aktardığı gibi, Dalan dönemi Ġstanbul‟u için düĢünülen bu projelerin en önemli ayağını Beyoğlu Bölgesi oluĢturuyordu. Beyoğlu Bölgesi için TarlabaĢı yıkımı olarak bilinen bu dönüĢüm projesine göre semtin ana arteri olan Ġstiklal Caddesi bir yaya bölgesi haline getirilecek, buna karĢılık ona paralel olarak açılacak baĢka arter, TarlabaĢı Caddesi, araç trafiği bakımından eski Ģehri çevrenin ana meydanı olan Taksim Meydanı‟na bağlayacaktı.

Tabi ki bu projenin uygulanması demek, bölgedeki bir çok tarihi binanın, kültürel mirasa konu eserlerin de yok olacağı anlamına geliyordu. Bunun dıĢında bölgedeki sakinlerin de yerlerinden edilip baĢka yerlere yerleĢmelerini gerektirecekti. ĠĢte tam da bu projenin ilamı ve uygulanması sürecinde Dalan ile Mimarlar Odası, kültür sanat çevreleri, akademik camia ve siyaset dünyası arasında ülkemizde görmeye alıĢık olmadığımız tarzda alevli tartıĢmalar baĢladı. Bu tartıĢmaların oluĢturduğu külliyat ve örnekler günümüzdeki benzer projeler karĢısında da esin kaynağı olma iĢlevi görmektedir. Ancak bu tartıĢmaların içinde tipik olarak her daim görmeye alıĢık olduğumuz düĢünceler de belirgin olarak ortaya çıkmaktadır.

96

Bu tepkiler arasında Pera‟yı bir gavur semti olarak görüp oradaki tarihe ve sosyal dokuya zarar vermenin önemli olmadığını düĢünenler yanında olaya insanlık, tarihi değerler, kültür mirası tarzında yaklaĢanlar da vardır. Bu konuda sağdan ve soldan dile getirilen muhalefetin bazen milliyetçi hassasiyetlerle bir araya gelmesi ilginçtir. Bartu, burada kimin sağı kimin solu temsil ettiğine dair ilginç çeliĢkiler görmektedir (Keyder,2009:48-49).

Kentsel DeğiĢim ve yenilenme projelerine yönelik eleĢtiri geleneğinin izleri aslında Osmanlı Ġstanbul‟unun son yüzyılındaki kentsel değiĢim uygulamalarına kadar geri götürülebilir. Ancak 1980‟ler itibarıyla küreselleĢmeye uyum, dünya kenti olma ve modernizmin gereklilikleri saikleriyle ortaya çıkmıĢ kentsel değiĢim dönüĢüm projelerine ve uygulamalarına yönelik eleĢtiri malzemeleri, bu eleĢtirilere yön veren zihinsel donanımlar ve motivasyon kaynakları yenidir. Örneğin, kentsel yenilenme projeleri uygulamalarıyla ilgili kentsel mekanda bir gentrification (SoylulaĢtırma) sürecinin iĢletildiğine yönelik eleĢtiriler gibi.

Yerel yönetimler ve birtakım inĢaat Ģirketleri eliyle Ġstanbul‟un özellikle sur içinde gerçekleĢtirilen kentsel yenilenme çalıĢmalarından hareketle, bu çalıĢmaların Avrupa‟da ya da ABD de olduğu gibi bir soylulaĢtırma (gentrification) sorunu üreteceğine dair yaygın bir beklenti ve buna dair yoğun bir eleĢtiri var. Sur içindeki kentsel yenilenme projelerinin hali hazırda böyle sorunları ürettiğine dair de güçlü iddialar vardır.

YenilenmiĢ kentsel mekanlarda yaĢayan eski semt sakinlerini yerinden edecek, yerlerine kentin kalburüstü sınıfına mensup insanları yerleĢtireceği böylece bu kentsel mekanda bir soylu seçkinliğinin oluĢacağını iddia eden bu görüĢler, bu süreci açıklarken gentrification ya da Türkçede mutenalaĢtırma-nezihleĢtirme-soylulaĢtırma diye çevrilebilecek bu kavramları kullanmaktadırlar.

Ġstanbul‟un pek çok bölgesinde Sur içi baĢta olmak üzere Sulukule, TarlabaĢı, Galata, Balat, Fener, Asmalı mescit gibi mekanlardaki kentsel yenilenme mekanlarında var

97

olan durumun tam da buna denk düĢtüğü dillendirilmektedir. Gerçekte bu iddialar ya da görüĢler bu yenilenme çalıĢmaları sonrasında bu mekanlara yerleĢen yeni insan tipleri ve bunların ekonomik, sosyal, kültürel ve ideolojik durumları dikkate alındığında yabana atılamayacak görüĢlerdir.

Ancak bu görüĢlerin bu süreci ısrarla sınıf çatıĢmalarının temelinde “üretim araçlarına sahip olanların olmayanlara karĢı sınıfsal üstünlük kurma çabaları” olarak gören klasik Marksist jargona mahkum ederek okuma çabaları, sürecin tek yanlı nedensellikle ele alınması sığlığını doğurması bir tarafa aynı zamanda bu sürecin sloganlar eĢliğinde yorumlanmasına da neden olmaktadır.

Bu duruma iĢaret eden yazısında Altan; ġimdiye kadar genellikle büyük Ģehirlerdeki ve özellikle Ġstanbul‟daki kentsel değiĢim, dönüĢüm ve yenilenme projelerine yönelik eleĢtiriler sadece sınıf çatıĢmalarına indirgeniyor bu yüzden… Sur içi Ġstanbul‟u için düĢünülen tüm yenilenme çalıĢmaları tek bir slogana hapsediliyor: “SoylulaĢtırmaya hayır!” (Altan,2012).

Gerçekte sürecin böylesi bir sonucu doğurduğu bir gerçek ama bu sürecin böyle bir sonucu doğurmayı amaçlayıp amaçlamadığı ya da baĢka sonuçları da doğurup doğurmadığı/doğurmayacağı yeterince tartıĢma imkanı bulamıyor. Ayrıca bu süreci baĢlatan temel neden olarak sadece rant kaygısını dillendirenlerin ya da sermayenin mekanda yatay olarak büyümek ve bu yüzden mekan üretimini kentsel rant imkanları için kullanma heveslerine indirgemek de aynı tarzdaki bir baĢka bakıĢ açısıdır (Harvey:2008,87).

Ġstanbul Tophane‟de kentsel değiĢim ya da yenilenme namına yürütülen çalıĢmaları sadece bir soylulaĢtırma denemesi ya da kentsel mekan üretimi yaparak bunu ranta dönüĢtürme refleksleri ile okuyarak bu süreci tek nedenle temellendiren bakıĢ açısı, bölgedeki diğer etkili değiĢkenler ya da soylulaĢtırma dıĢında doğan sonuçlar dikkate alındığında sosyal bilimler açısından bu Ģekilde çok da verimli analiz yapıldığı söylenemez doğrusu.

98

Klasik Marksist jargonla dile gelen ve bu soruna muhalefeti ele alan bu sloganla, bölgedeki yenileĢme çabalarını ihtiyaç boyutlarını dikkate almadan eleĢtirmek fazlasıyla romantik bir bakıĢ açısıdır.

Bölgede bir yenileĢme, değiĢme ve dönüĢme projelerine ihtiyaç olduğu bir vakıa. Bu vakıanın gerektirdiği tüm giriĢimleri söz konusu rant ve soylulaĢtırma çabalarına indirgemek ise konuyu gerçekçi bir değerlendirme imkanından mahrum bırakmaktadır.

Denilebilir ki Ġstanbul Sur Ġçi kentsel yenilenme mekanlarında ortaya çıkan mekan paylaĢım sorununun en gerilimli bölgelerinden biri burasıdır. Sulukule‟de Cihangir‟de mekan paylaĢım sorununun kısa sürede gentrification‟la sonuçlanması ve kent yoksullarının yerini bölgede seçkinlere terk etmesi karĢısında sadece sanat ve sosyal bilim camiasından güçlü olmayan itirazların yükselmesi bu durumu göstermektedir. Buna karĢın bölgedeki gerginliğin, mekan paylaĢım sorununun ortaya daha çok direniĢ ya da Ģiddet içerikli bir karĢı koyma durumu çıkartması baĢlı baĢına değiĢik alanların ve çevrelerin ilgisini hak etmektedir. Ancak Ġstanbul‟un Tophane semti dıĢındaki diğer yenilenme bölgelerinde ortaya çıkmıĢ sorunlar sadece ideolojik ya da entelektüel düzlemi ilgilendirmiĢ aynı zamanda bu kadar uzun süreli bir gerilimin kaynağını oluĢturamamıĢtır.

Bu sorunun mekan paylaĢım sorunlarından en önemlisi olan orada yaĢayan insan çeĢitliliği ya da kültürel, ekonomik, cinsel, etnik farklılıkların birbirleriyle yaĢadıkları mekan paylaĢım sorunu ile doğrudan bir ilgisi yoktur. Bu yüzden Tophane semtindeki mekan paylaĢım sorununu aslında bu ikinci düzlemde ele almak sorunun temel belirleyenlerini, etki alanlarını ve aktörlerini ortaya en doğru Ģekilde çıkarmak için kaçınılmaz bir gerekliliktir.

Bölgede rant üretimi hedefleyen bir mekan üretimi sorunu ve bu soruna paralel olarak ortaya çıkan bir soylulaĢtırma (gentrification ya da mutenalaĢtırma) çabası olduğu

99

açıktır. Ancak bunun bölgedeki mekan paylaĢım sorunları yanındaki etkisi diğer sorunların boyutları karĢısında çok küçük kalmaktadır.

Her Ģeyden önce bölgedeki yenileĢme çalıĢmalarının aktörleri olan yerel yönetimler ya da inĢaatçılarla bunun muhatabı olan semt sakinleri birbirlerinden çok farklı ekonomik düĢüncelere ya da yaĢayıĢlara sahip değiller.

En azından bunlar arasında Marksist terminolojideki sınıf bilinci anlamındaki bir ayrıĢma söz konusu değil. Bu böyle olmayınca proleter ve burjuva arasına sıkıĢtırılacak bir kavganın da aktörleri olmaları beklenemez. Bu ayrıĢma bir tarafa çoğu zaman bu aktörler birbirlerinin yerine geçecek rol değiĢimleri bile yaĢamaktadırlar.

Bölgede yenilenme projelerine duyulan ihtiyaç ve bu amaçla ortaya konan çalıĢmalara yapılacak estetik yoksunluğu, insani değerlerden yoksunluk, maliyetin yüksekliği ya da düĢüklüğü, kültürel ve tarihsel dokuya uyumsuzluk, bu mekanlardaki yenileĢme çabalarının bölgeyi “insansızlaĢtırma” çabası olması gibi noktalardan gelmesi gereken eleĢtirilere duyulan hayati ihtiyaç çoğu zaman bu sloganların gürültüsüne boğuluyor. Ve bölgede hayat bulmaması gereken birçok proje bu gürültüler arasından sessizce hayata geçirilmektedir.

Kısacası, Altan‟ın da belirttiği gibi kentsel yenilenme mekanlarına yönelik yerel yönetimler eliyle yürütülen çalıĢmalara yapılması gereken gerçek eleĢtiriler gündeme bu gürültü nedeniyle gelememekte böylece çarpık bir yenilenme çabası, bölgedeki tarihsel ve kültürel dokuya zarar vermeye devam etmektedir. Yine de bu noktadan hareketle eleĢtiriler ortaya koyan çevreler de yok değil. Bunların seslerinin artması gerekir. Sol jargon bazen bu noktaya yoğunlaĢan eleĢtiriler de yapmaktadır ancak bunun dozunu fazla artırdığında solun tabiatına uygun düĢmeyecek bir muhafazakarlığa doğru gidilmesi tehlikesi yüzünden bunu ısrarla yapamamaktadır (Altan,2012).

Kentsel yenilenme projelerinin, insaniliğinin kültüre ve tarihe, sanata ve sosyal hayatın pratik yönüne katkılarının tartıĢılmasının gerekliliği ortadadır. Türkiye‟de buna yönelik

100

muhalefet aygıtlarının yeterli verimi ortaya koyamamaları daha çok bu çevrelerdeki öte yandan yerel yönetimlerde bulunan zihniyetlerin ideolojik bariyerlerine çarpmaktadır. Örneğin, Taksim‟deki gerekli yayalaĢtırma projesine “Taksim‟de 1 Mayıs Mitingi yaptırmayacaklar” düĢüncesi ile karĢı koymak, ya da Türk toplum yapısının bir gereği olarak Taksim‟de cami projesine karĢı çıkmanın arka planında yenilenme önünde engelleyici, set ören bir “bariyerli zihniyet” ön plandadır. Bu zihniyetin nasıl bir bariyer örme mantığı ile çalıĢtığının örneğini Ekinci çalıĢmasında aktarmaktadır (Ekinci,1997). Türkiye‟de son yıllarda genelde kentsel değiĢim ya da özelde kentsel yenilenme çalıĢmalarının olumlu sonuçlar vermemesi ya da beklentilere tam anlamıyla karĢılık vermemesinin iktidar nezdindeki nedeni de bu kanattan yapılan projelerin ehil olmayanların elinde müteahhit karı gözeten firmalara aceleyle ya da denetimsiz verilmesidir. Bunu besleyen “önce hizmet” sloganı da bu aceleyi ve denetimsizliği doğuran bir baĢka etkendir. Marksist jargonun aksine burada üretilen rant değil hizmettir ve rant üretimini hedeflemeyen bir anlayıĢın doğurduğu sorunlar olarak da bu projelere bakılabilir.

Çünkü rant üretiminin ya da mekanı rant için üretmenin rasyonel doğasında bu üretimi talep edilebilir bir estetik ve maliyetle de desteklemek vardır. Ki bu tarz bir üretimde bunlara çok da riayet ettiği söylenemez.

Örneğin, TOKĠ‟nin toplu konutlara inĢa ettiği yapılara yönelik en önemli eleĢtiriler estetik duyarlılık yoksunluğu ya da malzeme kalitesindeki düĢüklük mimari projelerindeki tek tiplilik ve kültürel dokuyla, tarihle uyumsuzluk, insani değerlerden yoksunluk olarak sıralanabilir.

TOKĠ‟nin bunları üretirken ranta dönüĢtürme çabalarının olduğunu düĢünmek en azından kar elde etmenin rasyonel eylem biçimlerine ters davranıĢlar anlamına gelecek bu üretim eksiklerini açıklamayı zorlaĢtıracaktır.

101

Bu yüzden TOKĠ‟nin bu yapıları sadece hizmet, ihtiyaç karĢılama ve bunu siyasal bir takım iktidar vaatlerini gerçekleĢtirme aracı olarak kullandığını söylemek daha doğru olacaktır; bu mekanları rant üretme araçları olarak değerlendirdiğini söylemek ise insafsız ve yanlıĢ olacaktır.

Tophane‟de sanat galerisi açanların, iĢletenlerin; butik otellerini, eğlence merkezlerini kültürel, siyasi, sosyal yaĢam alıĢkanlıklarını bölgede yıllardır yaĢayan halkın burnunun dibine sokanların gördükleri tepkilere rant kavgası demeleri ya da bunları irticacı reflekslere yorumlamaları söz konusu zihindeki ideolojik bariyerlere bir baĢka örnektir. Bu ideolojik bariyerler nedeniyle sağlıklı bir sosyolojik analiz yapmanın imkanları birer birer elden kaçmaktadır.

Beyoğlu bölgesi ve özelinde Tophane Semtini topyekun bir eğlence merkeziymiĢ gibi algılama ya da zihinsel kodlamayı bu Ģekilde yapma da son zamanlarda Ġstanbul Tophane semtinde yaĢadığımız sorunları baĢlatan bir baĢka bakıĢ açısıdır. Çünkü gerçekte ne Beyoğlu topyekun böyle bir yerdir ne de Tophane. Oraya eğlenmek için gelen insanların bölgeyi karaya çıkmıĢ gemi tayfası açlığında ve zorbalığında düĢündüklerini görmemiz ve bunlara yönelik semt sakinlerinin tepkisini anlamamız için bu bakıĢ açısının doğurduğu bu sonucu doğru kaydetmek gerekiyor.

Gerçekte Beyoğlu bir eğlence merkezi midir? Veya sadece böyle midir? Böyle mi olmalıdır? Orada yaĢanan bir hayat yok mudur? Öyleyse okul, sağlık sektörü, dini hayatın birçok önemli sembolleri olan kiliseler, havralar, camiler, tekkeler, dergahların merkezi olan Beyoğlu‟na yönelik bu bakıĢ açısının kaynağı nedir? Bu sorular hayati dereceden önemli sorulardır. Çünkü genelde Beyoğlu, özelde Tophane içindeki güncel mekan paylaĢım sorunlarının arka planında bu soruların cevabı bulunmaktadır. Görüldüğü gibi Tophane‟deki mekan paylaĢım sorunu salt sınıfsal faklılıkların yarattığı çatıĢmalarla açıklanamaz. Bu sorunun temelinde kültürel, tarihi, düĢünsel birçok etken birlikte rol oynamaktadır.

102

2.1.5. Ġstanbul ve Beyoğlu’ndaki Kentsel DönüĢüm ve Yenilenme Projelerinin