• Sonuç bulunamadı

Osmanlı‟da Farklılıkların Bir Arada YaĢaması Deneyimi

II. BÖLÜM: ĠSTANBUL BEYOĞLU’NDA MEKAN PAYLAġIM SORUNU:

2.1. Bir Kentsel AyrıĢma Modeli Olarak Osmanlı Ġstanbul‟u

2.1.1. Osmanlı‟da Farklılıkların Bir Arada YaĢaması Deneyimi

Özel‟e göre, Ġslam Medeniyeti, Sümer Medeniyeti kadar ölüdür. Birisi canlandırmak istiyorsa, bilmeli ki medeniyet inĢası genellikle insanların teorik bir çerçeve kurmaları ile sonuçlanır ve dinin de bu teorik çerçeveye girmesini zorlar (Özel, 2010: 35- 36). Medeniyet kurma ve medeniyet iddiası taĢıyan söylemlere eleĢtirel yaklaĢan isimlerden

birisi de Aktay‟dır. Aktay‟a göre, Ġslam medeniyeti iddiası taĢıyan söylevlerin en büyük

handikabı Ġslam medeniyeti dedikleri Ģeyin Ġslam‟ın hakimiyet kurduğu tüm coğrafyaların ve içindeki halkların, kültürleriyle birlikte donuklaĢtığı, aynılaĢtığı bir alıĢkanlıklar sistemi bütünlüğü içinde olduğunu düĢünmeleridir. Ġslam Medeniyeti bu bakıĢ açısına göre, belli yapılar, giyim-kuĢam, yeme- içme alıĢkanlıkları, adabı muaĢeret, estetik değerlerde bir standartlar sistemi, Ģehir ve mimaride kalıplaĢmıĢ bir gelenekler sistemidir (Aktay,2007:378-379).

Yine bu bakıĢ açısından Ġslam medeniyeti, hakim olduğu yerlerde komĢuluk iliĢkilerinde, örf ve adetlerde, hayata ve dünyaya ve insana bakıĢta belirlenmiĢ bir zihinsel formasyon düzeyi ve dünyanın her yerinde bu kalıpların belirlendiği bir anlayıĢ formatı üretir. Söz konusu standartların bir kısmı için bu doğru olsa da büyük çoğunluğu için bunu söylemek fazlaca indi bir yaklaĢım olacaktır. Çünkü Emevi, Abbasi, Osmanlı, Selçuklu ve Endülüs, Safeviler Dönemi Ġranı tarihinden bu konularda

79

standartlar belirlemek çok mümkün görünmüyor. Kaldı ki bu dönemler için serdedilen düĢüncelerde bile tarihçilerin konsensüsünün oluĢtuğunu söylemek de güçtür. Bu yüzden hangi Ġslam ve hangi dönem medeniyeti söz konusu edilmektedir bu anlayıĢta bunu belirlemek ayrıca imkansızdır. Aktay‟ın soruları eĢliğinde soracak olursak, Ġslam‟ın böyle bir hedefi olup olmaması ya da Kur‟an ve Sünnet literaturünde peygamber(ler)in böylesi iddialarının olup olmaması ayrıca sorunludur bu bakıĢ açısıyla (Aktay,2007:379-380).

Bizim medeniyetimiz düĢüncesinin nihai sonunun ari bir ırksal tutum potansiyeli ve alıĢkanlıkları üretmek olacağı düĢüncesi bile korkunçtur bu yüzden. Ortak estetik duyarlılıklar geliĢtirmek, bunu kültürel tüm birimlere yaymak düĢüncesi böylesi bir zihniyetin hedefidir. Ancak bunun gereği ve doğruluğu üzerindeki tartıĢma kapıları sonsuza kadar açıktır.

Söz gelimi, yıllarca Osmanlı kentsel mimarisine yön veren medeniyet anlayıĢının “farklılıkları bir arada yaĢatmak” olduğu sıklıkla dillendirilmiĢtir. Oysaki Ortaylı‟nın aktardığı veriler örneğinde bile Osmanlının farklılıklarla bir arada yaĢama zorunluluğunu en çok hissettiği Ġstanbul‟da bile Gayrı Müslimlerin tam bir kentsel ayrıĢma düzeniyle tecrit edildikleri mekanlarda, kendi farklılıklarını Müslümanlardan ayrı yaĢam adacıklarında koruyabildikleri ve devrin iktidarının bir tasarrufu ve denetlemesiyle bunun mümkün olabildiği görmezden gelinen bir gerçektir (Ortaylı, 2008:80-81).

Dört tarafı surlarla çevrilmiĢ Beyoğlu‟nun, surların etrafını ören hendeklerle ve çevresini kuĢatan Müslüman semtlerle yapılandırılmıĢ mimari durumu hiç de farklılıkların bir arada yaĢadığı bir medeniyet anlayıĢını yansıtmamaktadır.

“-KomĢumuz Ermeni Agop ve mahalle bakkalımız Yahudi Salamon” güzellemeleri ile dolu hatıratların çoğu ise Cumhuriyet devri edebiyatının güzellemeleridir ki bu güzellemelerin sonu da 6-7 Eylül kabusu ile sona ermiĢtir. Gerçekte Osmanlı, farklılıkların birbirine geçtiği ve birbirleriyle etkileĢimine sonsuz hoĢgörüyle bakarak

80

izin verdiği bir yönetim değildi. Ancak Ģu rahatlıkla söylenebilir ki Osmanlı‟nın kentsel mimarisi, farklılıkların farklılıklarını teminat altına alan ve bu farklılığı koruyan bir anlayıĢla hareket eden bir yönetim dinamiğine sahipti. Bu dinamiği besleyen ve gösteren en önemli kanıt da Osmanlı Dönemi Ġstanbul‟unda Gayrı Müslim nüfusun yoğunluğunu gösteren belgelerde mevcuttur (Bkz. Ek:1, Tablo:2 ve 4).

Bu dinamiğe sahip olduğunu söylemek Osmanlı‟nın farklılıkların bir arada yaĢamalarına imkan verdiği bir yönetim anlayıĢına sahip olduğunu söylemekle aynı Ģey olmaz ve doğal olarak böylesi bir düĢünce ya da iddia yanlıĢ olmaktadır. Refik‟in aktardığı, kılık kıyafet düzenlemesi yapılırken bile Osmanlı devleti yönetiminin Gayrı Müslim kadınlarının Müslüman kadınlarına benzememesi için ve Müslüman ahalinin karĢısında Gayrı Müslim azınlıkların daha aĢağı bir statüde olduklarını belirginleĢtirecek kılık kıyafet tercihine renginden türüne kadar karıĢılması ilginçtir (Refik,1987:72-73).

Bu ilginçlik mimaride de kendini göstermektedir. Gayrı Müslimlerin ikamet yerlerinin Müslümanların binalarından daha yüksekte olamayacağı, mescit cami etrafında gayrı Müslimlerin oturamayacağı gibi düzenlemeler dönem dönem fermanlarla duyurulmuĢtur. Özellikle IV. Murat Dönemi bu tarz düzenlemelerin ayyuka çıktığı dönemlerdir (Refik,1987:77).

Ortaylı‟ya göre Gayrı Müslimler bu dönemde yeni mabetler inĢa edemedikleri gibi var olan mabedleri eskidiğinde onları tamir edecek izni bile almakta zorlanmaktadırlar. Tüm bunlara ek olarak Müslümanların mekanlarında ata binememeleri de cabasıdır (Ortaylı, 2008:205).

ĠĢte tüm bu örnekler Ģunu göstermektedir ki bir arada hoĢgörü ya da tahammül göstererek yaĢamak çabasının çok ötesinde bir farklılıkların farkını, üstünlüklerin üstünlüğünü koruma çabası merkezli bir medeniyet anlayıĢı hakimdir Osmanlı Ģehirlerinin yapılanmasında.

81

Bu yüzden sadece Beyoğlu değil, aynı zamanda Fener- Balat- Adalar gibi kentsel mekanlarda homojen, Gayrı Müslim cemaatler veya azınlıklar rahatlıkla kendi yaĢam pratiklerine ve ideallerine, inançlarına uygun bir yaĢam imkanını ancak Müslümanlarla karıĢmadan bulabiliyorlardı. Aynı emniyet duygusu ve rahatlığı tersinden bakıldığında Müslümanlar için de söz konusuydu. Ne zaman ki Cumhuriyetin aynılaĢtırıcı, ulus kimlik inĢasına dayanan tepeden inmeci homojenleĢtirme çabaları zirveye çıkmıĢ o zaman da farklılıkların bir araya geldiği birbirlerini yok ettiği melez bir kimlikler mozaiği ortaya çıkmıĢtır.

2.1.2.Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan Devraldığı Miras: Dinsel Kimlik