• Sonuç bulunamadı

Le Courbusier‟in Rüya Kenti: IĢıldayan ġehir

I. BÖLÜM: KURAMSAL VE KAVRAMSAL ARKA PLAN

1.1. Kent Kuramları ve Kuramcıları

1.1.4. Modern Kent Planlamacıları

1.1.4.1. Le Courbusier‟in Rüya Kenti: IĢıldayan ġehir

Bilgi Üniversitesi‟yle Fondation Le Corbusier‟nin ortaklaĢa düzenlediği “Le Corbusier Doğu Gezisi 1911: Mimarın Formasyonunda Seyahatin Rolü” Konulu Konferans ve sergi Santral Ġstanbul‟da Le Corbusier zihniyetiyle Ģekillenen modern mimariyle ve kentsel yapılanma biçimleriyle yeniden hesaplaĢılmasına oldukça önemli bir fırsat üretmiĢken buna katkı olarak Türk Edebiyatı Dergisi‟nin (Ekim:2011) “ġehir ve Kültür” adlı dosyasının da Le Corbusier‟e ayrılan bölümünde de (Gökçe,2011:10-14) Le Corbusier‟in Ġstanbul ve Ankara gibi iki büyük Ģehrimiz hakkındaki düĢünce ve önerileri de artan kentsel yapılanma ve dönüĢüm projelerinin nitelikçe neyi gözetmesi gerektiği hakkında bilgilenmede bir o kadar imkan sunuyordu.

Le Corbusier, söz konusu seyahatinde Ġstanbul‟a doğal haliyle geliĢen hayranlığının O‟nu Ġstanbul‟a dair korumacı bir anlayıĢı önermesine neden olmuĢtur. O‟na göre Ġstanbul‟un bu doğal halinin, otantikliğinin korunması gerekiyordu. Bunu da devrin seçkin Cumhuriyet yönetimine ve aydınlarına da bizzat vurgulamıĢtır. Sonradan büyük kentlere müdahale edecek cumhuriyet elitlerinden büyük bir projeyi kaçırmanın piĢmanlığını yaĢasa da bu durumdan kazançlı çıkacak olanın yine Ġstanbul olduğu açıktır. Le Corbusier‟in modern kent tasarımları düĢünüldüğünde bu oldukça açıktı. Le Corbusier‟in öncülüğünü yaptığı Kentsel dönüĢüm planlamacılarının hedeflediği en temel Ģey en basiti ile küresel kentleĢme standardizasyonunu yakalamaktır. Bunun gerçekleĢmesi demek topyekun ve küresel ölçekte dünyanın kentleĢmesidir.

Dünyanın neresinde bulunursak bulunalım dünya kent ağının bir ucundan diğer bir ucuna iletiĢim halinde olmamız ve standardize edilmiĢ yaĢam tarzlarıyla bir kentli sınıfın üretilmesi demektir bu durum. Böylece tüketim kültürü homojenleĢen bir “kitle kültürü üretimini” hedefleyen kapitalizm ile küresel kentleĢme/kentlileĢme hedefi olan küresel kapitalizm bu konuda örtüĢmektedir (Harvey,2002).

27

Türkiye‟de kentsel dönüĢüm planlamalarının hedefi ile küresel kapitalizm hedefinin bu noktada örtüĢmek üzere yol aldığını söylemek en basitinden naif bir yaklaĢım olur ama modern dünyanın reel koĢulları gözetildiğinde ise kontrolsüz göçlerle iyice kontrol dıĢına çıkmıĢ büyük Ģehirlerimizde yol, hizmet, ulaĢtırma, güvenlik, barınma ve sağlık hizmetlerinin eĢit ve hızlı ulaĢtırılmasında ve iletiĢim, haberleĢme ağı ile üretim tüketim imkanlarının yaygınlaĢtırılmasında hali hazırdaki kentsel yapılanma biçimlerinin bunlara sağlıklı bir Ģekilde olanak vereceği düĢünülemez.

Bundan dolayı son on yıldır yerel yönetimler ve devlet eliyle Türkiye‟de “kentsel dönüĢüm planları” hızlı ve yaygın bir Ģekilde devreye sokulmaktadır. Bu planlamaların uygulanma biçimleri olarak kent bulvarları, caddeler, toplu yaĢam alanları, park ve bahçelerde dünyanın hangi Ģehrine gidersek gidelim karĢılaĢacağımız standartlarda birtakım Ģehir üretimleri söz konusudur.

Bu tarz Ģehir planlamalarının temelinde, artan dünya ve kent nüfusunun eğitim, sağlık, ulaĢım fırsatlarından ve imkanlarından hızla ve pratik olarak faydalanması vardır. Ancak Ģehirlerin bu Ģekilde rasyonel ve pragmatik temeller üzerine kurulma çabalarının beraberinde getirdiği ve getireceği temel insani sorunlar fazlasıyla ıskalanmaktadır. “Mutluluğun Mimarisi” eserinde Botton, bu sorunların trjikomik bir betimlemesini yapar (Botton,2007).

Örneğin, Le Corbusier‟in önerdiği radikal modern Ģehir biçimi fazlasıyla acımasızdır. “Yarının Ģehri ve Ģehir planlaması” ve “ıĢıldayan Ģehir” adlı kitaplarında günümüz kentsel dönüĢüm planlamacılarına yaptığı öneriler sokakları ortadan kaldırmayı, gökdelenleri mümkün olduğunca yükseğe dikmeyi, varoĢları yok ederek yatay değil dikey büyüyen ve insan kalabalığını yayan değil gökdelenlere diken bir öneri getiriyordu. Bu öneri gerçekte bugün Newyork, Paris ve Londra gibi kapitalizmin beĢikleri olan kentlerde hayat bulmuĢtur (Botton,2007:271).

ġehirlerin hem bu Ģekilde yapılandırılması hem de farklılıkları göz ardı etmesi Ģehirlerde korunması gereken farklılıkları ve kendilerine özgü otantikliklerini nasıl

28

muhafaza edeceklerini merak ve endiĢe konusu yapmaktadır. Oysa Ģehirleri yapılandırırken onların gerçek yani asli iĢlevlerini hatırlamadan sadece bu seri üretimin rasyonel mantığı ile davranırsak Botton‟un yerinde itirazını ve Ģehrin gerçek kimlik kurucu iĢlevini dramatik bir melodi eĢliğinde hatırlamamız gerekecek:

“Çevremizdeki nesneler saygı duyduğumuz duygu ve düĢüncelerin soyut birer temsili olsun istiyoruz, onlara baktıkça bu duygu ve düĢünceleri hatırlayalım istiyoruz. Ġçinde yaĢadığımız binaların mekanların bizi bir kalıba sokmasını, ruh halimizi biçimlendirmesini arzuluyor, bize kendimizi daha iyi tanıma fırsatı vermelerini bekliyoruz onlardan. Ruhlarımızın neye ihtiyaç duyduğunu bize hatırlatacak nesneler bulunsun istiyoruz çevremizden. Çünkü ruhlarımız gerçekte gereksinimlerini unutmaya meyillidir. Kaybolan gerçek benliğimizi duvar kağıtlarından caddelerden sokaklardan mahallelerden bulmayı umut ediyoruz çoğu zaman. Ve bu yerler ne kadar gerçek benliğimizi temsil ederlerse o kadar yuvamız olmaktadırlar ” (Botton, 2007:119).

Botton‟un bu dramatik melodisine rağmen, kentsel dönüĢüm planlamalarında yoğun olarak görülen bu tekdüzelik, standardizasyon veya fabrikasyon durumuna iĢaret eden eleĢtirmenlerin gözünde bu durum oldukça büyük sosyal sorunların da habercisidir. Modernizmin; aklı, ilerlemeyi ve bilimi teslisinin temeline yerleĢtiren ilmihali, sosyolojiden tarihe, tıptan siyasete oldukça etkili bir alanı çevrelemiĢtir. Bundan mimarinin de payını aldığı da garip bir gerçek. Bu gerçeklik temelinde mekansal üretimi hedefleyen modern mimarinin iĢlevselliği öne çıkartan yönü yanında ranttan ve kentsel sürkülasyona uygun bir zihin algısından beslenen pragmatist yönleri de ön plandadır (Alver,2007).

Modern mimari anlayıĢın tipik örneklerinden birisi olan Le corbusier, idealize ettiği evin iĢlevlerini betimlerken bunu gösteriyor:

“ 1-Sıcağa, soğuğa yağmura hırsızlara ve meraklı komĢulara karĢı koruma sağlamak. 2-Bol miktarda güneĢ ve ıĢık almak 3-Ġçinde yaĢayanlara, yemek yiyebilecekleri, çalıĢabilecekleri ve kiĢisel iĢlerini görebilecekleri odalar sunmak.” (Jacobs, 2011:41).

29

Le Corbusier örneğinden hareketle modernizmin ideal kent hayalinin nasıl olacağını kestirmek mümkün. KomĢulukların, birincil tarz iliĢkilerin egemen olduğu mahalle, sokak gibi kentsel birimlerin ve bu birimlerde yaĢanması olağan kentsel iliĢkilerin bir takım geleneksel değerlerle, duygusal bağlarla biçimlenecek iliĢki tarzlarıyla oluĢmasına tahammülün en asgari seviyede gerçekleĢmesi arzu edilen bir kent hayali. Bu kentin sosyal dokusunu oluĢturan nüveleri arasında, kültürel normların ve iliĢkiler ağının geleneksel taĢıyıcıları olan sanat, ahlak, din, gelenek ve görenek gibi pozitivist algılama biçimine ters yapıların mevcudiyeti fikri düĢünülemez bile. Böylesi bir ev ideali sadece gündelik yaĢamın en temel gereksinimlerini öncelemektedir. Maslow‟un ihtiyaçlar hiyerarĢisinin en tabanına yerleĢtirdiği fizyolojik gereksinimlerin karĢılandığı ev ve bu evlerin oluĢturacağı kentsel doku ve yaĢam tam da modern kapitalist toplumun istediği tüketici toplum bireylerinin yaĢam alanlarıdır.

1925‟lerde hayali kurulan evin bir de bulunması gereken kentsel mekanı olarak çağdaĢ kent hayali vardır Le Courbusier‟in. Gökdelenler ormanı gibi dikine yapıların boy verdiği bu kentsel mekanlarda otoyollar alabildiğine uzaklıklara uzanıyor, devasa büyüklükteki alıĢveriĢ merkezleri ve teknolojik donanımın üst seviyede kullanıldığı yapılar.

Bu tarz kentsel yapılanmalarının ancak otomobil sahibi orta ve üst sınıflara hizmet edeceği açıktır. Bu açıdan yayaları ve kente özgü tüketim alıĢkanlıklarına sahip olmayan alt kesimin, yoksulların dıĢlandığı bu seçkinleĢtirici projelerin ayrımcı yönlerine dikkat çeker kitabında Jacobs. Jacobs‟a göre kent bu planlamalar hayata geçirildiğinde otomatikman otomobil sahipleri ve yayalar Ģeklinde sınıflanacaktır (Jacobs,2011).

Bu kentte bir binayı süsleyen oyma heykeller ya da nakıĢlar, gereksiz süslemeler yoktur olmamalıdır. Rasyonelliği bozan her türden giriĢim ya da mimari tasarım adeta lanetleniyor. Bu yüzden Le Corbusier‟in bina, yapı ve kent tasarımlarında elektrik üreten türbinler, uçaklar, teknoloji harikası aletlerden geçilmiyor.

30

Ruhsuz, profan ve alabildiğince mekanik bir yapılaĢmaya örneklik teĢkil edecek kadar maddi bir dünyanın kentini hayal diye satar. Le Corbusier‟e göre mimarinin en harika yapı örneği uçaklardır. Bir evin tepesine heykel dikmek gereksiz süslemelerle yük bindirmek bir uçağın tepesine heykel yapmak kadar abes ve bir o kadar da tehlikelidir (Jacobs,2011:41).

Le Corbusier, en sevdiği sandalye tipi olarak da kokpitlerdeki oturağı söylemiĢtir. ĠĢlevselliğe faydaya radikal bir biçimde önem veren Corbusier, modern dünyanın barok tarzı mimarlığa ihtiyaç duymadığını duvarlardaki süsleme, boyama, heykel ekleme tarzı mimarinin mimariyi kanserleĢtirdiğini öne sürer ve Courbusier‟e göre süs olsun diye dikilecek binaya yer yok bu dünyada, bu dünyanın gerçek inĢacıları mimarlar değil mühendislerdir diyerek de idealize ettiği dünyayı, kenti ve evi inĢa edecek kiĢiliği de vurgular. Çünkü mühendis ölçer biçer rasyoneldir, mimar ise gereksiz ve iĢlevsel olmayan estetiği öne çıkartacaktır (Jacobs,2011:42).

Bu tarz bir ortodoks pozitivist mimarinin bize sunacağı dünya ya da kent içinde üretilen yapılar, algılananı tarafından nasıl bir duygu ve ruh haline gireceğini hesaplamadan sadece ihtiyaçlarının en ilkel olanlarını baz alarak temellendirilmektedir.

Bu yüzden, bu gibi kent planlamacılarının ortaya koydukları yapılarda bir uzay mekiğine benzetmek ya da bir arabaya teknolojik bir araç gerece yakın bir görsellik sunmaktan öte estetik kaygı gözetilmemektedir. Le Courbusier‟in hayalini kurduğu Paris kenti tamamen uygulama Ģansı bulsaydı, sokak ve caddeleri kentsel mimarisi ne hale gelecekti düĢüncesi bile korkunç bu yüzden. Bu korkutucu ihtimalden Ġstanbul‟un kurtulmuĢ olması büyük bir teselli kaynağıdır da denilebilir belki de.