• Sonuç bulunamadı

Türkiye’ye Özgü Kentleşme Nedenler

Belge 1 – Gecekondulara tapu verilmesine ilişkin gazete haberi

1.4.3. Türkiye’ye Özgü Kentleşme Nedenler

Daha önceki bölümlerde, kentleşmenin farklı toplumsal yapılara göre birtakım ayırt edici parametreler içerebileceğini belirtmiştik. Bu parametreler, söz konusu ülkelerin gelişmişlik düzeylerine, sanayileşme seviyelerine, demografik niteliklerine ve iktisadî yapılarına göre değişkenlik gösterebilir. Dolayısıyla her ülke, yukarıda sıraladığımız iç dinamiklere bağlı olarak kendine özgü kentleşme nedenleri yaratmaktadır. Türkiye’ye özgü kentleşme nedenleri de, ülkemizde sanayileşme sürecinin hız kazandığı 1940’lı yılların ikinci yarısından itibaren gerek kentlerimizde, gerekse kırsal yerleşimlerimizde meydana gelen yapısal değişikliklerle izah edilebilir. Söz konusu değişiklikler, kırsal kesimden kentlere

yönelen nüfus hareketlerini teşvik ederek “kentleşme” adı verilen süreci oluşturmaktadır.

Ruşen Keleş, ülkemize özgü kentleşme nedenlerini üç başlık altında incelemektedir:

a) İtici (push) etmenler b) İletici etmenler

c) Çekici (pull) etmenler.

Kentleşme itici (push), iletici ve çekici (pull) güçlerin etkisi altında oluşan ve değişen bir nüfus hareketidir. İtici etmenler, genellikle, nüfusu köyden ve tarımdan köy dışına iten etmenlerdir. İletici etmenlerle kastedilen, köyünden kopan nüfusu kentlere, büyük özeklere taşıyan ulaşım araçlarındaki ve olanaklarındaki gelişmelerdir. Çekici güçler ise, köyünden ayrılan ya da ayrılmaya hazır bulunanları kentlere doğru çeken ekonomik ve toplumsal etmenlerdir. Ülkemizde, nüfusun kentlere akını üzerinde bütün bu etmenlerin değişik ölçülerde payları vardır. Ama her birinin payının ne kadar olduğu konusunda herhangi bir görüş birliği yoktur.112

Bununla birlikte yukarıda aktardığımız tasnifin, kentleşmeyi, daha ziyade demografik ölçütleri merkeze alan bir anlayış çerçevesinde tanımlayan eğilimin ürünü olduğunu vurgulamak gerekmektedir.

a) İtici Etmenler

İtici etmenler, yukarıda işaret ettiğimiz üzere, kırsal kesimde ikamet eden nüfusu, kent özeklerine göçe sevk eden nedenlerdir. Bu nedenler ise, temelde köylü nüfusun ekonomik faaliyetleriyle ilgilidir. Nitekim günümüzde köylerde yaşamakta olan nüfusun önemli bir bölümü geçimini tarımdan sağlamaktadır. Dolayısıyla tarım kesimindeki ekonomik koşullarda yer alan değişmelerin bu kitlerinin yer değiştirme

kararları üzerinde önemli etkileri olur. Ülkemizde, tarım kesimine egemen bulunan koşullarda, özellikle son elli yılda büyük değişmeler olmuş, bu değişmeler, köylüyü tarımdan dışarı itmiştir. Tarımda verimin düşüklüğü, tarımsal gelirin azlığı, gelirin ve toprak iyeliğinin dengesiz dağılması, tarım topraklarının çok parçalanmış olması ve tarımsal makineleşme, 1950’lerden beri Türk tarımının belirgin özellikleri olmuştur. Tarımda, kapitalist üretim aşamasına geçmiş bölgelerde olsun, yarı feodal özellikler taşıyan yörelerde olsun, köylünün değişik nedenlerle de olsa tarımdan kopması hızlanmıştır.113

Ekseriyetle tarım alanında faaliyet gösteren köylü nüfusun toplam üretiminin, ulusal gelirin oldukça küçük bir oranını teşkil etmesi de bu durumun oluşmasında etkendir. Nitekim 1990’lı yıllarda tarımda çalışmakta olan %50’ye yakın orandaki faal nüfus, ulusal gelirin yalnızca %16’sını karşılamaktadır. 1960 yılında ise tarım alanında faaliyet gösteren nüfusun ulusal gelirdeki payı %55.4’tür. Toplam ulusal gelirdeki payı sanayileşme hızına bağlı olarak sürekli düşüş gösteren tarım kesiminin kentlere göç etme olasılığı artmaktadır.

Tarımda makineleşme, özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945 yılını müteakip dönemde ülkemize giren traktör sayısında görülen artış ve benzeri teknolojik nedenler de, itici etmenlerin oluşmasında rol oynamaktadır. Tarıma traktörün geniş ölçüde girmiş olmasının anlamı, makinenin insan emeğinin yerini almasına olanak hazırlamasıdır. Bir traktörün tarımdan ayırdığı insan sayısının 3, 4, 7 ve 9 olduğuna ilişkin türlü çıkarımlar ortaya koyulmuştur. Bu çıkarımların ortalaması alınır ve bir traktörün tarımdan 6 tarım işçisini ayrılmaya zorladığı varsayılırsa, bugüne değin bu nedenle 2,5-3 milyon köylünün köyünü terk etmiş olduğu sonucuna varılır. Tarım işçileri ailelerini de birlikte kente götürmekte ya da sonradan

aldırmakta olduklarına göre, traktörün kentleştirdiği köylü sayısının 8-9 milyona yaklaşmış olduğu düşünülebilir.114

İtici etmenler, ülkemize özgü kentleşmenin dolaysız nedenlerinden biridir. Yukarıda sıraladığımız ekonomik nedenlerle topraklarından ayrılarak sanayileşmiş büyük kentlere yönelen nüfusun meydana getirdiği göç hareketi, kentleşme hızını artıran başlıca etken olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizde kentleşmenin hız kazanmaya başladığı dönemin, tarımda makineleşme sürecinin başlangıcına rastlaması da, köylü nüfusu köyden ve tarımsal üretimden uzaklaştıran itici etmenlerin etkisini kanıtlamaktadır.

b) İletici Etmenler

Ülkemize özgü kentleşme modelini yaratan nedenlerden bir diğeri ise, iletici etmenlerdir. İletici etmenler, genel olarak ulaşım ve taşıma olanaklarında yaşanan gelişmelere dayanmaktadır. Mal ve hizmet sunumunun merkezi olarak tüm ticari faaliyetlerin işlev ve denetimini tek özekte toplayan kentler ile kırsal yerleşimler arasındaki bağıntıyı sağlayan ulaşım ağlarının tesisi, kentleşme sürecinin oluşmasında önemli bir fonksiyon üstlenmektedir. Kentleşmeyi tanımlayan başlıca dinamiklerden biri olan nüfus yoğunlaşması süreci de, temelde iletici etmenlerin varlığına duyulan ihtiyaca dayanmaktadır. Nitekim kırsal nüfusun kent özeklerine ulaşımını kolaylaştıran kara ve demiryollarının oluşturulması, göç hareketlerini önemli ölçüde teşvik etmiş, “çekici güç” olma niteliği taşıyan kentlerin demografik, toplumsal, kültürel, ekonomik ve fiziksel yapılarının dönüşümüne olanak sağlamıştır. İletici güçler, kentleşmenin iktisadî yönünü de doğrudan etkilemektedir. Zira kentlerin, sermaye birikimiyle birlikte üretilen mal ve hizmetin denetim ve işlevinin merkezi haline gelmesi, ulaştırma olanaklarının teknik gelişimiyle ilişkilendirilebilir:

“İletici güçlerle kastedilen, taşınım olanaklarındaki gelişmedir. Kentleşme devinimleri; mal ve hizmet alışverişinin belli taşıma ve haberleşme ağları içinde özekleşmiş belli yerleşim yerleri ile bunlara bağlı çeşitli düzeylerdeki yerleşmeler arasında yoğunlaşmasından doğmaktadır. Bu nedenle kentleşmeyi, mal ve hizmet dağıtımının ve bu dağıtım işlevinin gerektirdiği bir işbölümü, uzmanlaşma ve nüfusun böylece özekselleşmesi süreci olarak saymak da olanaklıdır.

Türkiye’de son 25-30 yıl içinde, bu oluşumu hızlandırmaya yetecek bir devingenlik başlamıştır. Ulaştırma kesimi gelirinin ulusal gelir içindeki payı, 1938’de %4’ten, 1960’ta %7.5’e, 1981’de %8.9’a yükselmiştir. 1989’da ise bu oran %9.5 civarındadır. Bu rakam, haberleşme ile birlikte 1995’te %21’e yükselmiştir. Kentler arası ve köy-kent arası yolcu ve mal taşımanın en çok kullanılan araçlarından olan kamyon ve otobüs sayısı önemli ölçüde artmıştır. Buna benzer gelişmeler, kilometre kareye düşen yol uzunluklarında ve karayolları dışında kalan taşıma alanlarında da görülebilmektedir. Eğitim düzeyinin yükselmesiyle ve kitle iletişim araçlarıyla artan akışkanlık ve yurt dışından dönen işçilerin önemlice bir kesiminin kentleri yeğlemekte olmalarının da bu devingenliğe katkısı olmuştur.”115

c) Çekici Etmenler

Bir kentin kentleşme düzeyi, oradaki demografik canlılığa bağlı olduğu kadar, kentin kendi çevresine yansıttığı çekiciliğine dayalı olarak da ölçülebilir. Dolayısıyla kentli nüfusun büyüme hızı üzerinde, kentin çekiciliği ve demografik canlılığı önemli bir rol üstlenmektedir.116 Çekici etmenler, özellikle büyük kentlerde gerçekleştirilen

sanayi yatırımlarına dayalı olarak kaydedilen ekonomik gelişmeler çerçevesinde oluşan koşulları ifade etmektedir. Bilhassa 1923’ten itibaren sanayi kuruluşlarının

115 Ruşen Keleş, a.g.e., s. 50.

116 M. E. Papadakis, Growth and Hierarchical Classification of Greek Cities, 1951-1981, Ekistics, 1997, s. 36.

yoğunlaştığı kentlerin sunduğu istihdam olanaklarının gelişimi, bir taraftan söz konusu kentlerin ekonomik açıdan kalkınmalarına zemin hazırlarken, diğer taraftan kırsal nüfus için çekici merkezler haline gelmelerinin önünü açmıştır. Bir başka ifadeyle, önceki bölümlerde ele aldığımız itici etmenler, daha ziyade kırsal kesime özgü neden ve koşullarla ilgiliyken, çekici etmenler, kentlerin ihtiva ettiği sosyo- ekonomik dinamiklere bağlı olarak şekillenmektedir. Dolayısıyla itici etmenleri, kentleşme sürecini oluşturan göç hareketlerinin nedeni, çekici etmenleri ise söz konusu demografik hareketlerin sonucu olarak değerlendirebilmek mümkündür.

Cumhuriyetin kurulduğu yıllardan beri, ülkemizde belli dönemlerde ve belli alanlardakiler devlet eliyle olmak üzere, önemli sanayi yatırımları yapılmıştır. 1927’de çıkarılan Teşvik-i Sanayi Yasasının özel yerli anamalı harekete geçirmekte başarı gösterememiş olmasından sonra, devlet temel sanayi kuruluşlarını bir plan denemesi içinde gerçekleştirmiştir. Bunlar arasında dokuma, kağıt, seramik ve kimya endüstrileri başta yer alır. Hatta, devlet kimi sanayi kuruluşlarını, ekonomik karlılık ölçütünün bile dışına çıkarak Anadolu kasabalarında kurmuştur.

1927 yılında yapılan Sanayi Sayımı’nın sonuçları, o tarihte en küçük esnaf işliklerini (atölyelerini) de içine almak üzere Türkiye’de 65.245 sanayi işletmesi bulunduğunu ve bu kesimde 256.855 kişinin çalıştığını göstermiştir. Bu kuruluşlardan % 90.8’i, 10 ve daha az işçi çalıştıran kuruluştur. Oysa, 1950 yılında, sanayi işletmeleri sayısının 98.828’e, bu işletmelerde çalışanlar sayısının ise 353.994’e yükseldiği ve bunların da ancak, %2.2’sinin büyük sanayi kuruluşu niteliğinde olduğu görülmektedir. 1959 yılında yapılan Sanayi Envanteri adlı sayıma göre, sanayi işletmelerinin sayısı 110 bini geçmiş, çalışanların sayısı ise, 705.893

olmuştur. 1964 Sanayi ve İşyerleri Sayımı, işyerleri sayısının 160.771’e, çalışanlar sayısının ise, 649.472’ye yükseldiğini göstermiştir.117

Sanayi kuruluşlarının ve bu kuruluşlarda istihdam edilen işçi sayısının sürekli artış göstermesi, kentleşme hızında görülen artışın temel göstergelerinden biridir. Nitekim nüfusun büyük kentlerde toplanmasını açıklayan kuramsal görüşler, bu kentlerin aynı zamanda sanayi özekleri olduğu varsayımına dayanır. Bu varsayım, Türkiye’ye özgü kentleşme deneyimi için de geçerlidir. Ülkemizde, özellikle 1950’li yıllardan itibaren farklı kent ve kasabalarda kurulan sanayi teşekküllerinin, bulundukları bölgenin kentleşme sürecini hızlandırdıkları görülmektedir. Söz konusu sanayi teşekkülleri, kuruldukları kasabaların kısa süre içerisinde büyükçe kentler haline gelmesini sağlamıştır. Bilhassa Ereğli, Karabük, Seydişehir, Kırıkkale, İskenderun ve Batman, sanayinin kentleştirdiği kasabalara örnek olarak gösterilebilmektedir.

“Sanayileşme, illerin ve dolayısıyla kentlerin gelirleri arasında ayrım yaratan temel etmen olarak ortaya çıkmaktadır. Gerçekten, az gelişmiş Doğu Anadolu Bölgesinde bulunsalar bile, sanayi kuruluşlarına sahip kentler, imalar sanayi gelirinin toplam gelir içindeki payı bakımından ilk sıralarda yer alabilmektedir. Elazığ, Siirt, Rize bunlar arasındadır. Öte yandan, batı bölgelerinin sanayileşmemiş kimi kentleri, sonlarda kalmaktadır. Bunların örnekleri de Çankırı ve Isparta’dır.”118

Yukarıda aktardığımız bilgiler, sanayileşen kentlerimizin zaman içerisinde yoğun bir nüfus akınına maruz kaldığını göstermektedir. Bu durum, sanayi

117 Ruşen Keleş, a.g.e., s. 51. 118 Ruşen Keleş, a.g.e., s. 51.

kuruluşlarının yoğunlaştığı kentlerin yarattığı “çekici” koşulların doğal bir sonucudur. Ekonomik açıdan kalkınan sanayileşmiş kentlerin sunduğu istihdam olanaklarıyla birlikte sağlık, eğitim ve altyapı hizmetlerinde kaydedilen ilerlemeler, söz konusu kentlerin kırsal nüfus için ideal yerleşim alanları olarak benimsenmelerine imkan tanımıştır. Dolayısıyla ülkemize özgü kentleşme koşullarını yaratan göç hareketlerinin bir diğer önemli nedeninin de, çekici etmenlere dayandığını gözlemleyebiliriz.

Türkiye’nin kentleşme deneyimini ele alırken, bu süreci oluşturan “itici”, “iletici” ve “çekici” etmenleri bir arada değerlendirmek gerekmektedir. Birçok açıdan nedensellik ilgisi içerisinde bulunan bu üç etmen de, kentleşme sürecinin oluşumunu mümkün kılan yapısal koşulları bir arada yaratmaktadır. Bu etmenler arasındaki bağıntıyı şu şekilde şematize edebilmek mümkündür:

Türkiye’ye Özgü Kentleşme Nedenleri

İtici Etmenler İletici Etmenler Çekici Etmenler

Bununla birlikte, Türkiye’ye özgü kentleşme deneyimini oluşturan nedenleri itici, iletici ve çekici etmenler olmak üzere üç başlık altında incelemenin, kentleşme olgusunu, yalnızca demografik boyutuyla değerlendirme sakıncasını ortaya koyduğunu da belirtmek gerekmektedir. Köy ve kent arasında yaşanan nüfus hareketlerini esas alan bu yaklaşım, kentleşmeyi daha ziyade göç bağlamında kent özeklerinde yaşanan nüfus birikimi paralelinde ele alırken, konunun politik ve sosyo- psikolojik içeriğine değinmemektedir. Buna rağmen, ülkemize özgü kentleşme sürecinin hâkim özelliklerini göz önünde bulundurarak, Ruşen Keleş’in bu tasnifinin ele aldığımız olguyu genel hatlarıyla açıkladığını kabul ediyoruz.

1.4.4. Cumhuriyetin

İlanından

Günümüze

Türkiye’nin