• Sonuç bulunamadı

1.3. Şehirleşme/Kentleşme

1.3.1. Şehirleşme Nedenler

1.3.1.3. Siyasal Nedenler

Bireyin toplum ve devletle olan ilişkisini düzenleyen bir kurum olarak siyaset, genel itibariyle yürütme işleviyle ilgili özel görüş ve anlayış olarak tanımlanmaktadır. Bu niteliği itibariyle siyaset, yönetimi altında bulundurduğu toplumun sosyokültürel, ekonomik, hukukî ve politik etkinliklerini düzenleyen kapsamlı ve örgütlü bir kurumu ifade etmektedir. Toplumların gerek iktisadî, gerek idarî, gerekse sosyal ve kültürel hareketlerine bağlı olarak şekillenen kentleşme sürecinin de siyaset erkinin otoritesinden bağımsız olarak ele alınması imkânsızdır. Dolayısıyla kentleşme sürecini ele alırken, bu süreci oluşturan siyasal nedenlere atıfta bulunmak, konunun tüm boyutlarıyla anlaşılabilmesi için zarurîdir.

Hukuki, sosyal, ekonomik ve kültürel alanlarda getirilen siyasal düzenlemelerin de, kentleşme sürecine ivme kazandıran koşullar yarattığını belirtmek mümkündür. Kentleşme olgusunu biçimlendiren başlıca unsur olan göç, temelde sosyopolitik içerikli bir kavramdır. Bununla birlikte çeşitli düzeylerde verilen siyasal kararlar, yönetim yapısının özellikleri, hukuk kurumlarından bazıları ve uluslar arası ilişkiler de kentleşmeyi özendirici nitelik taşıyabilir. Ruşen Keleş, kentleşmenin siyasal nedenlerini ele alırken, İngiltere’de 1946 yılında çıkarılan Yeni Kentler yasasına göndermede bulunmaktadır. Bu yasa ile hedeflenen, Londra çevresinde yeni kent yerleşimlerinin kurulmasıdır. Zamanla bu yasaya bağlı olarak İngiltere’de nüfusu 100.000’i aşan kentler teşekkül etmiştir. Bununla birlikte, muhtelif nedenlerle yaşanan savaşlar ve siyasal anlaşmazlıklar da, kentleşmeye etki

yaparlar. İkinci Dünya Savaşı içinde İngiltere’de 5-6 milyon nüfus, savaş ekonomisinin isterlerini karşılamak üzere, köylerden büyük kentlere göç etmişlerdir. 1947’de Pakistan’ın Hindistan’dan ayrılmasını izleyen yıllarda, Pakistanlı göçmenlerin çoğu, büyük Hint kentlerinde yerleşerek, Hindistan’ın kentleşme oranını yükseltmişlerdir. 1970’lerde, Ürdün’ün başkenti Amman’ın nüfusunun 2 milyona yaklaşmasında, Filistinli göçmenlerin Ürdün topraklarına sığınmak zorunda kalmalarının önemli pay vardır.34 Ülkemizde de, Cumhuriyet’in kurulmasıyla birlikte

devletin merkezinin Kurtuluş Mücadelesi’nin politik ve askeri koşulları göz önünde bulundurularak İstanbul’dan Ankara’ya taşınması, bu coğrafyanın hızla kentleşme sürecine girmesine vesile olmuştur. Bu yıldan itibaren ortaya koyulan istatistikî veriler, Ankara ilinin nüfusunun, şehrin başkent olarak ilan edilmesinin ardından hızla yoğunlaştığını göstermektedir. 1920 yılında 20.000 nüfuslu bir kasaba olan Ankara, başkent olmasının bir sonucu olarak 50 yılda 2.000.000’a yakın nüfuslu bir anakent (metropol) haline gelmiştir. Bilhassa Cumhuriyet’in ilanından itibaren özel ve kamu sektörü yatırımları başkent ve çevresinde yoğunlaşmış, bunun sonucunda ortaya çıkan çalışma olanakları büyük bir nüfus akımına yol açmıştır. Ekonomi, eğitim ve sağlık altyapısının gelişmişliği, suç oranının yüksek olmaması, kişi başına kamu yatırımının ve kişi başına mevduatın yüksek olması gibi nedenlerin, göçü teşvik ediyor olması muhtemeldir.35 Cumhuriyet tarihi boyunca ilin nüfusunun, ülke

nüfusunun yaklaşık iki katı oranında artmış olması, bu siyasal dönüşümün etkilerine işaret etmektedir. Nitekim nüfusu 1927 sayımında 404.000 olan kent, aynı dönemde Türkiye nüfusunun % 3,2’sini barındırırken, bugün yaklaşık 8.000.000’luk nüfusuyla ülke nüfusunun % 6,3’ünü teşkil etmektedir. 2007-2008 yılları arasında ise kentin nüfus artış hızı % 1,83 olarak hesaplanmıştır. Bu durum, Ankara’nın nüfus artış hızının, aynı yıllar içerisinde nüfus artış hızı % 1,32 olan Türkiye ortalamasının bir buçuk katı civarında olduğunu ortaya koymaktadır.36 Ankara nüfusunun % 96.7’si il

ve ilçe merkezlerinde, geri kalan kısmı ise köy ve beldelerde yaşamaktadır. *(Türkiye

İstatistik Enstitüsü, İllere Göre Merkez ve Belde/Köy Nüfus Toplamları-2008, Erişim

34 Ruşen Keleş, a.g.e., s. 26.

35 “Türkiye’de En İyi Nerede Yaşanır?”,Hürriyet Gazetesi, 05 Eylül 2010, s. 5.

36 Türkiye Ulusal İstatistik Enstitüsü: Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) Nüfus Sayımı Sonuçları, Erişim Tarihi: 26.10.2009.

Tarihi: 20.11.2009) Ayrıca 15.608.868 nüfuslu İç Anadolu Bölgesi’nin yaklaşık

yarısı Ankara ilinde, il nüfusunun ise % 85’i kent merkezinde ikamet etmektedir.

Yukarıda aktardığımız veriler ışığında Ankara’nın, yeni kurulan Cumhuriyet’in merkezi olarak tayin edilmesinin ardından hızlı bir kentleşme sürecine girdiği görülmektedir. Nüfus artış hızında yaşanan değişimin, kamu yatırımları, istihdam olanakları, altyapı hizmetleri, sanayi faaliyetleri ve benzeri ekonomik etkinlikleri zaman içerisinde gelişen kentin, giderek cazibe merkezi haline gelmesiyle ilişkilendirilebileceğini ifade etmek mümkündür. Bu durum ise, temelde kentin, devletin siyasal merkezi olmasının doğal bir sonucudur. Başkent statüsü verilen Canberra ve Brasilia gibi bölgelerin de benzer bir kentleşme sürecine tabi oldukları vurgulanabilir.

Merkeziyetçi yönetim biçimlerinin de kentleşme sürecini önemli ölçüde etkilediği görülmektedir. Berlin, Buenos Aires, Moskova ve Paris gibi başkentler, merkeziyetçi yönetim tradisyonunun ürünleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Seyahat özgürlüğü, yerleşme hürriyeti ve ticari serbestlik gibi hak ve kavramların gelişmesi de, farklı gerekçelerle kentlere yönelen nüfusun, bu bölgelerdeki kalıcı yerleşimlerinin önündeki engelleri kaldırmıştır. Bu sayede kentlere göç eden nüfusun gerek seyahat, gerek yerleşme, gerekse yerleşilen bölgede sürdürülen iktisadî faaliyetlere etkin bir biçimde iştirak etme hakkını elde etmiş olmasının, kentleşme sürecini hızlandırdığı vurgulanabilir.

Bununla birlikte, kentleşmenin siyasal nedenlerinin, daha önceki bölümlerde ele aldığımız ekonomik ve teknolojik nedenler düzeyinde etkinlik arz ettiğini ifade etmek mümkün değildir. Muhtelif gerekçelerle alınan siyasal kararların neden olduğu demografik hareketlerin, kentleşme kavramının oluşum aşamalarını bir bütün halinde açıklama konusunda yetersiz kalacağı ifade edilebilir. Nitekim daha önceki

bölümlerde gördüğümüz üzere, kentleşme olgusu ve bu olgunun tarihsel arka planı, yönetim erkini elinde bulunduran siyasal müesseselerin müdahaleleriyle biçimlenen bir süreci ortaya koymamaktadır. Bu süreç, daha ziyade teknik alanda kaydedilen ilerlemelere bağlı olarak değişen üretim biçiminin, ekonomik etkinliğe farklı bir boyut kazandırması neticesinde, bilhassa toplumsal tabanda hasıl olan ihtiyaçlara dayanmaktadır. Böylece tabandan merkeze doğru yayılan bir hareket olan kentleşme sürecini biçimlendiren siyasal etkenleri, dolaylı nedenler olarak tavsif etmenin konunun daha doğru bir biçimde anlaşılmasına yardımcı olacağını düşünmekteyiz.