• Sonuç bulunamadı

İkinci Dünya Savaşı Sonrası Dönemde Yaşanan Sanayileşme

1.4. Türkiye’de Şehirleşme/Kentleşme

1.4.2. Türkiye’de Modern Şehirleşmenin Başlangıcı: Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Yansımalar (1923-1945)

1.4.2.2. İkinci Dünya Savaşı Sonrası Dönemde Yaşanan Sanayileşme

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihi olan 1923 yılı ile İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945 yılı arasında kalan zaman dilimi, ülkemizde kentleşme sürecinin oldukça yavaş bir gelişim seyrine tâbî olduğu bir dönemi ifade etmektedir. Türkiye’nin kentleşme deneyimini inceleyen araştırmacıların önemli bir bölümü, bu dönemde kentleşme açısından dikkate değer herhangi bir gelişmenin gözlemlenemediği görüşündedir. Bu süre zarfında kentleşme hareketi, daha ziyade idarî mekânizma tarafından vücuda getirilen imar planları ve konut edindirme projeleri kapsamında cereyan etmiştir. Gerçekten de ülkemizde, İkinci Dünya Savaşı’na gelinceye değin duyulmayacak ölçüde yavaş seyreden kentleşme olayı, savaş yılları içinde de özellikle büyük kentlerin, savunma zorunlulukları altında boşaltılmaları yüzünden, herhangi bir nüfus artışı tehdidiyle karşılaşmamıştır. Cumhuriyetin kurulduğu yıllar ile 2. Dünya Savaşı’nın son bulduğu yıllar arasında kentleşmede görülen hafif canlılık, devlet eliyle kurulan temel işleyiş kuruluşlarına bağlanabilir. 1950-1960 arasındaki hızlı kentleşme, tarımda kapitalizmin gelişmesinin, 1940’ların sonlarına doğru dış yardımlarla başlatılan karayolları

çalışmalarının ve köylü gelirlerindeki nominal artışların dolaysız sonucu gibi görünür.68

İkinci Dünya Savaşı’nın sona erdiği 1945 yılından itibaren ülkemizde görülmeye başlanan sanayileşme hareketleri, Türkiye’de modern kentleşmenin hız kazanmasını sağlayan en önemli dönüm noktası olarak karşımıza çıkmaktadır. 1947- 1949 yılları arasında, savaş tehlikesi yeni atlatılmış, kentlerde sanayi henüz yaygınlaşmamıştır. Bu dönemde kadar kente göç edenler, ekonomik alanın dışında kaldığı gibi, fiziksel mekânın da dışında kalmışlardır. Ülkemizdeki kentli nüfusun genel nüfus içindeki oranı yüzde 25’in altındadır.69

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından Avrupa’da yaşanan en önemli gelişmelerin başında, savaşın neden olduğu çok boyutlu yıkımın etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla Amerika Birleşik Devletleri tarafından yürürlüğe koyulan Marshall Planı (1948-1952) gelmektedir. Ekonomik bunalım içinde olan Avrupa ülkelerine maddi yardımda bulunmayı öngören bu dört yıllık plan sayesinde Avrupa’da sanayi ve tarım üretiminde kısa sürede önemli ölçüde artış kaydedildiği görülmektedir. Söz konusu planın öngördüğü ekonomik yardımlardan yararlanmaya başlayan Türkiye’de ise bu artış, özellikle tarımsal üretimde gerçekleşmiştir. Marshall yardımıyla ülkemize çok sayıda traktör ve karayolu yapım aracı girmiş, bunun doğal bir sonucu olarak da tarımsal üretimde kaydedilen artış, bu alanda istihdam edilmesi gereken işgücüne duyulan ihtiyacın azalmasına neden olmuştur. Bir başka ifadeyle, tarımda makineleşmenin birim topraktan elde edilen tarımsal ürünün artmasını sağlaması neticesinde, bu alanda istihdam edilmesi gereken işgücüne duyulan gereksinimin azalması, köylerde işsizliğin artmasına zemin

68 Ruşen Keleş, 100 Soruda Türkiye’de Kentleşme, Konut ve Gecekondu, Gerçek Yayınevi, İstanbul 1983, s. 29.

hazırlamıştır. Bu durum, köylerden kentlere hızlı bir nüfus akınının başlaması sonucunu beraberinde getirmiştir.

TÜİK verilerine göre, 1940 yılında 1066 olan traktör sayısı 1960’ta 42 bine, yapımına verilen hız, köy-kent arasındaki geliş gidişleri kolaylaştırmıştır. Bu dönem, nüfus artış hızının da en yüksek olduğu dönemdir.70

İş bulmak için sanayi kuruluşlarının artış gösterdiği kentlere göç etmeye başlayan nüfus, kentler üzerinde yoğun bir baskı oluşturmuş; hem ekonomik güçsüzlükler hem de konut sunumundaki yetersizlikler nedeniyle barınma sorunuyla karşı karşıya kalmıştır. Sanayileşmenin yavaş, kentleşmenin hızlı oluşu; konut ve yerleşme sorununu zaman içinde ülkemizin ana meselelerinden biri haline getirmiş, özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerimizin etrafını gecekondu mahalleri sarmıştır.71

Başta tarımda makineleşmenin neden olduğu işsizlik olmak üzere, kentlerde yoğunlaşan büyük sanayi kuruluşlarının sunduğu istihdam olanaklarının ve ulaşım teknolojilerinin gelişmesi gibi etkenlerin hız kazandırdığı göç hareketleri, özellikle İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük kentlerin plansız ve düzensiz bir biçimde büyümesine zemin hazırlamıştır. Söz konusu kentlerde yaşanan nüfus baskısının yarattığı barınma sorununun, bu kentlerde görülen yapılaşma biçimini öngörülebilir bir gelişim sürecinden uzaklaştırdığını ifade edebilmek mümkündür. Nüfus artışıyla birlikte aynı dönemde toprağa olan talebin artması, kentlerde arsa spekülasyonu kavramının doğmasını sağlamıştır.

70 Erdoğan Bayraktar, a.g.e., s. 116. 71Erdoğan Bayraktar, a.g.e., s. 117.

“1955’ten sonra göçün yoğunlaşması nedeniyle kente yeni gelenler şiddetli bir konut kıtlığıyla karşılaşmışlar; enflasyon karşısında gerçek geliri düşen işçi ve memurlar kiraları karşılayamaz hale gelmişlerdir. Aynı zamanda, bütünüyle özel girişimcilerin elinde olan inşaat işindeki hızlı büyüme devasa boyutlarda toprak spekülasyonu yaratmıştır. Ankara’da ve İstanbul’da 1949’da 50 liraya satılan bazı arsaların fiyatı, 1965’te 50 bin liraya çıkmıştır. Hızla büyüyen kentli girişimci sınıf, sanayi yatırımı yapmak yerine, kendilerine düzenli gelir sağlamak ve paralarının değerini korumak amacıyla lüks konutla inşa etmeye başlamışlardır. İnşaat patlaması da, çoğu köylerden gelen işçilere olan talebi artırmıştır.”72

Bununla birlikte, birçok toplumbilimci ve kent kuramcısı tarafından ülkemize özgü kentleşme deneyiminin dönüm noktası olarak değerlendirilen 1945 yılının, Türk siyasî yaşantısı açısından da oldukça önemli bir döneme tekabül ettiğini görmekteyiz. Nitekim iç politikada yaşanan muhtelif gelişmelerin ülkemize özgü kentleşmenin temel parametrelerini inşa etmeye başladığı bu dönem, aynı zamanda bir dizi toplumsal, kültürel, iktisadî ve siyasî dönüşümü de beraberinde getirmiştir. Dolayısıyla söz konusu siyasî gelişmeleri incelemenin, 1945 tarihinin, ülkemizde modern kentleşme sürecinin başlangıcı olarak kabul edilmesini öngören düşüncenin temellerini anlamak açısından önem arz ettiği kanaatindeyiz.

1923’ten 1945’e kadar geçen süreçte hâkim olan tek parti iktidarı döneminde kentleşme hareketinin kontrollü bir gelişim seyrine tabi olduğu görülmektedir. Türkiye’nin 1945 yılından itibaren giderek yoğunlaşan Rus tehdidi karşısında Batı Bloku’na yönelerek batılı politik standartlara intibak etmek amacıyla çok partili hayata geçmesi, bu dönemin en önemli siyasî gelişmelerinden biridir. 18 Temmuz

1945’te Milli Kalkınma Partisi’nin kurulmasıyla başlayan çok partili hayata geçiş denemeleri, 7 Ocak 1946’da Cumhuriyet Halk Partisi’nden ayrılan Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan ve Fuat Köprülü tarafından kurulan Demokrat

Parti ile daha sonraki dönemlerde de devam etmiş ve Türk siyasî hayatı, çoğulcu

demokrasiye geçişle birlikte farklı politik anlayışlarla yeni bir hüviyet kazanmıştır. 14 Mayıs 1950 genel seçimleriyle Demokrat Parti’nin iktidara gelmesinin ardından sona eren 23 yıllık Cumhuriyet Halk Partisi iktidarı döneminde durağan bir seyirde ilerleyen kentleşme süreci, bu dönemden itibaren daha dinamik bir görünüm arz etmeye başlamıştır. Nitekim 27 Mayıs 1960 tarihine kadar süren 10 yıllık Demokrat Parti iktidarı döneminde sanayileşme hamlelerine paralel olarak gelişen ekonomi, kentlerin köylerden göç eden nüfusun giderek artan baskısına maruz kalmaya başlamasına zemin hazırlamıştır. Söz konusu dönemde edinilen dış yardımlarla gelişen bayındırlık hizmetleri, tarımda makineleşme ve kentlerde yoğunlaşan sanayi kuruluşlarının varlığı, kentleşme sürecinin hız kazanmasına katkıda bulunan başlıca gelişmeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna mukabil, ülkemize özgü kentleşme deneyiminin ihtiva ettiği yapısal sorunların temellerinin bu dönemde atıldığını da ifade edebilmek mümkündür. Kontrolsüz göç, konut sunumunun artan nüfusun barınma ihtiyacını temin etmekte yetersiz kalması, kentlerin öngörülebilir şekilde büyümesini sağlayacak imar planlarının oluşturulamaması, altyapı hizmetlerindeki eksiklikler, kırsal kesimden gelen nüfusun istihdamı ve kültürel entegrasyonu gibi sorunların bu dönemde müşahede edilmeye başlandığını görmekteyiz. Bu noktada üzerinde durulması gereken önemli noktalardan biri de, yukarıda sıraladığımız muhtelif sorunları tek bir başlık altında toplayan ve ülkemize özgü kentleşme deneyiminin ayırt edici vasıflarını içeren “gecekondulaşma” sorunudur. Ülkemizde bilhassa 1940’lardan itibaren yaşanan demografik hareketler neticesinde teşekkül etmeye başlayan bu yapılaşma biçimi, zamanla kentleşmenin temel dinamiklerinden biri haline gelerek birçok disiplin tarafından farklı açılardan tetkik edilen müstakil bir sorun olarak karşımıza çıkmaya başlamıştır. Bu münasebetle Türkiye’de kentleşme sürecini derinlemesine kavrayabilmek için, dar anlamda gecekondu yapılaşmasını, geniş anlamda ise bu yapılaşmanın sosyo-kültürel, siyasal ve iktisadî uzantılarının neden olduğu sorunları teferruatlı bir biçimde ele almak gerekmektedir.

1.4.2.3. Sanayileşmeye Bağlı Modern Kentleşme Sürecinin