• Sonuç bulunamadı

Büyülü Gerçekçilik Akımı ve Gecekondu

TÜRK ROMANINDA ŞEHİRLEŞME OLGUSU

2.2. Türk Romanında Gecekondulaşma

2.2.2. Büyülü Gerçekçilik Akımı ve Gecekondu

Edebiyatımızda, büyülü gerçekçilik akımının en önemli temsilcilerinden biri olarak anılan Latife Tekin’in Berci Kristin Çöp Masalları adlı romanında da, gecekondulaşma/kaçak yapılaşma sorunu üzerinde durulmaktadır. Kentin kıyısında, çöp yığınları ile sanayi bölgesi arasında kurulan bir gecekondu mahallesinin oluşum ve gelişim safhalarının anlatımı üzerinde yoğunlaşan romanda bu sorun, büyülü gerçekçilik akımına özgü masalsı atmosfer içinde, muğlak bir zaman-mekân ilişkisi bağlamında işlenmiştir. Bununla birlikte, söz konusu gecekondu semtinin sanayileşmiş büyük bir şehirde bulunduğu, metnin olay örgüsünün ihtiva ettiği vaka

parçalarının mahiyetinden anlaşılmaktadır. Romanda ismi zikredilmeyen şehrin gecekondulaşma/kaçak yapılaşma sorununa sahne olması, ele alınan mekânın “tipik” bir büyük kent tasavvuru üzerine inşa edildiğini kanıtlamaktadır.

“…Öğlen olmadan tepeye kar gibi insan yağmaya başladı. Odacılar, tablacılar, simitçiler, ellerine birer kazma alıp geldiler. Köylerinden gelip akrabalarının yanına yerleşen, kondu kurmak için şehrin arka tepelerinde gezinenler onların arkasından seğirttiler. Kadın erkek, çağ çoluk dört bir yana dağıldı. Önce ayaklarıyla, kollarıyla, bir diz çöküp bir dinelerek ölçü aldılar. Sonra kazmayla toprağı çiziktirip tek gözlü eğri büğrü planlar yaptılar. Akşama çöp yolu, tuğla briket, ziftli kağıt yolu oldu. O gece fener ışığında, kar altında karın üstüne yüz kondu daha kuruldu.

Sabah naylon leğenden çatıları, eski kilimlerden kapıları, muşambadan camları, ıslak briketlerden duvarlarıyla çöp yığınlarının çevresinde, ampul ve ilaç fabrikalarının alt yanında, tabak fabrikasının karşısında, ilaç artıklarının ve çamurun kucağında bir mahalle doğdu…”201

Tekin, Berci Kristin Çöp Masalları adlı romanda, gecekondu olgusuna pek çok açıdan farklı bir yaklaşım getirmiştir. Bu yaklaşımların başında, sosyal bir realite olan gecekondu sorununun büyülü gerçekçi anlayış minvalinde ele alınmış olması gelir. Dolayısıyla romanın, edebiyatımızda gecekondu sorununu merkeze alan diğer romanlardan ayrılan yönlerini tespit edebilmek için, büyülü gerçekçilik akımının kuramsal boyutuna eğilmek gerekmektedir. İlk olarak Alman sanat eleştirmeni ve tarihçisi Franz Roh tarafından 1925 yılında yayımlanan “Nach-Expressionismus,

Magischer Realismus: Probleme der Neuesten Europaischer Malerei”

(Dışavurumculuk Sonrası, Büyülü Gerçekçilik: Yeni Avrupa Resim Sanatındaki Sorunlar) isimli eserde kullanılan büyülü gerçekçilik terimi, öncelikle resim alanına ait bir kavram olarak belirmektedir. Aynı terim, edebiyat sahasında ise ilk olarak

İtalyan yazar ve eleştirmen Massimo Bontempelli tarafından kullanılmıştır.202 Bir

yazın türü olarak büyülü gerçekçilik, “büyülü unsurların, resmedilen gerçeklik

içinden organik olarak gelişmesini sağlayacak biçimde fantastik ve gerçekliği birbirine bağlayan”203 bir postmodern akımdır. Büyülü gerçekçilik akımının en

önemli özellikleri, fantastik ya da tuhaf unsurlarla, gerçekçi unsurların karıştırılması ya da yan yana kullanılması, kıvrımlı, hatta labirentimsi anlatım tekniklerine ve temalara, ustalıklı zaman değişimlerine, rüyalara, yerel mitlere, cinlerle, perilerle dolu masalımsı hikâyelemeye yer verilmesi, dışavurumcu ve gerçeküstücü tanımlamaların ve esrarengiz bir bilgelikle korkunç, izah edilemez, şaşırtıcı ve hatta ani şok yaratacak unsurların kullanımıdır.204

Bu açıdan bakıldığında büyülü gerçekçilik akımı, fantastik edebiyattan farklı olarak doğaüstü olanla doğal olanın bütünleştirilmesini öngören bir anlayış içermektedir. Berci Kristin Çöp Masalları romanında ise, sosyal bir realite olan gecekondu olgusu, olağanüstü motif ve unsurlarla zenginleştirilen masalsı bir atmosfer içinde sunulmaktadır. Buna karşın yazar, üzerinde durduğu olgunun mevcut sosyal gerçeklik ile olan bağını koparmaz. Zira romanda aktarılan gecekondu panoraması ile gecekondu sorununa ilişkin tarihî ve toplumsal gerçeklik örtüşmektedir. Romanda, fabrika ve benzeri sanayi kuruluşları etrafında kurulan gecekondu semtlerini betimleyen yazar, gecekondu ahalisinin geleneksel ritüellerine ve şehir merkezinden izole edilmiş içe dönük toplumsal yaşantısına yer verir. Kent merkezinden taşınan çöplerin boşaltıldığı tepeyi mesken tutan gecekondulu göçmenlerin karşı karşıya kaldıkları sağlık sorunları üzerinde durur. Bilhassa sanayi atıkları ve çöplerle salgın hastalıkların yayılmasına neden olan çöp tepeleri, gecekondulu göçmenlerin sağlığını tehdit eden bir yaşam alanı haline gelmiştir:

202 C. Ö. Turgut, Latife Tekin’in Romanlarında Büyülü Gerçekçilik, (Bilkent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi), Ankara 2003, s. 14.

203 W. B. Faris, “Magical Realism in American Literature”, Magical Realism: Theory, History, Community, Duke University Press, USA 2005, s. 163.

204 J. A. Cuddon, The Penguen Dictionary of Literary Terms and Literary Theory, Penguin Books, England 1999, s. 488.

“...Yaz başında bu fabrikadan Çiçektepe’nin üstüne ilkin insanların kar sanıp şaşırdıkları beyaz beyaz bir şeyler yağmaya başladı. Kondulara dayanılmaz bir koku yayıldı. Üç gün içinde bu fabrika karı Çiçektepe’nin ilk çiçeklerini kuruttu. Ağaçların dallarını sarkıttı. Tavuklar boyunlarını büküp büküp kıvrıldı. İnsanlar başlarını dik tutamaz oldu. Çocuklar hap yemiş gibi mosmor kesilip oyun oynarken uykuya daldı. Uyuyan çocuklardan biri hiç uyanmadı.

Bir öğlen Çiçektepeliler kokudan yarı baygın haldeyken, tüm kondulara beyaz kaseler içinde fabrika sahibinden hediye yoğurtlar geldi. Arkasından yine beyazlar içinde bir adam konduları tek tek dolaşıp insanları muayene etti. İnsanlar fabrika sahibine sövmekten vazgeçti. Herkes el açıp duaya başladı. Fabrika sahibi, konducuların duasını aldıktan sonra fabrikanın serum ve ilaç şişelerinin yıkandığı mavimsi sıcak suyu oluk oluk mahallenin üstüne saldı. O gün Çiçektepe bayram yerine, düğün evine döndü. Sıcak suyun önü çevrildi. Aktığı deliğin çevresi çimentoyla sıvandı. Oraya bir çeşme kuruldu. Üç gün boyunca sıcak suyun başında çamaşır, kilim, yün, kap kacak yıkandı. Çocuklar yundu. Yaz gününde kar altında mavimsi sıcak bir suyla yıkanmak yalnızca Çiçektepelilere kısmet oldu.

Bu suyla yıkanan insanlarda çok geçmeden garip değişmeler ortaya çıkmaya başladı. Kiminin derisi soyuldu. Kiminin yüzü mosmor kesildi. Çocukların bedenlerinde mavi mavi benekler belirdi. İki kadının saçları beyazladı. Çamaşırlar maviye çalan bir renk aldı. Bu renge Çiçektepe’de ‘Kondu mavisi’ dendi...”205

Çöp yığınlarıyla fabrikalar arasında kalan bölgede kurulan mahalleye gecekondulular tarafından “Çiçektepe” adı verilmiştir. İronik bir biçimde Çiçektepe olarak anılan gecekondu mahallesi, kendi içinde geliştirdiği sosyal ilişkileri, toplumsal alışkanlıkları, inançları ve ritüelleriyle müstakil bir komün hayatı inşa etmiştir:

“Çiçektepe’de konduların üstünden çatıları uçuran rüzgar hiç eksik olmadı. Çatı tutmak, yemek içmek, geceleri naylon çuval giymek, mavimsi sıcak suda

yıkanmak kadar olağan sayıldı. Rüzgârın çok sert estiği zamanlarda çatıların uçmasını engellemek için mahallece çatıların üstüne çıkıldı. Çatılara kapaklanıldı. Çatıların üstüne çıkıp yatmak çatıları aşağıdan iplerle, çengellerle tutup çekmekten daha çok işe yaradı. Bu arada rüzgâr taşlamak da adetten sayıldı. Kovma Burnu’ndan aşağı, her çatı üstüne çıkılıp inildikten sonra bir avuç turp tohumu saçıldı. Rüzgar taşlandı.”206

Yazarın Çiçektepelilerin sosyal yaşantısını bir tür komün hayatı olarak tasavvur etmesinin, gecekondu yerleşimlerinin, kentin geri kalanından izole edilmiş

yaşam alanları olduğu yönündeki görüşü belirgin kılma amacıyla

ilişkilendirilebileceğini ifade edebiliriz. Güç yaşam koşulları altında salgın hastalık, işsizlik ve yoksulluk gibi sorunlarla mücadele eden gecekondu halkı, ihtiyaçları doğrultusunda oluşturduğu ritüellere ve hurafelere inanarak gerek ekonomik gerek sosyo-kültürel açıdan iptidaî şartlarda varlığını sürdürmeye çalışmaktadır. Romanda, özellikle gecekondu ahalisinin bu özelliğine atıfta bulunulmaktadır. Zira bu yaşam alanında şehre ve şehir yaşantısına dair herhangi bir değerin izine rastlanmadığı gibi, herhangi bir modernleşme eğilimine de tesadüf edilemez. Romanın ilerleyen bölümlerinde, Çiçektepe’nin etrafında benzer gecekondu mahallelerinin kurulduğu görülür. Monobloklar halinde örgütlenen bu yerleşim birimleri sınırlarını, zamanla müstakil bir gecekondu semti oluşturacak kadar genişletir. Gecekondu semtini oluşturan tüm mahalleler, bu sorunu ele alan diğer romanlarda görüldüğü üzere yasallaşma ve resmî zeminde tanınma talebinde bulunmaktadır. Bu durum romanda, muhtarlık seçimlerinden hemen önce gecekondulara tapu dağıtacağı vaadinde bulunan “Çöp Bakkal” şahsında dile getirilmiştir:

“...Çöp Bakkal tenhalarda Çöp Ağası’yla ağız ağza verdi. Bir süre sonra da elinde Çiçektepe’nin yerleşim planlarıyla konducuların arasına girdi. Dilinin altından ‘bürokrasi’ diye bir laf çıkardı. Çiçektepe’ye muhtar olunca bürokrasiye

gireceğini açıkladı. Partiden, bayraktan söz edip kondulara tapu dağıtacağını yaydı...”207

Romanda, gecekondu sorunu ekseninde üzerinde durulan hususlardan biri de, bu yerleşim birimlerinde baş gösteren irili ufaklı suç örgütleri ve çetelerin illegal faaliyetleridir. Muzaffer İzgü’nün Gecekondu, Orhan Kemal’in Gurbet Kuşları ve Talip Apaydın’ın Kente İndi İdris romanlarında da sıkça vurgulanan bu sorun, Berci

Kristin Çöp Masalları’nda Latife Tekin tarafından farklı bir dikkatle ele alınır.

Romanda, “Kürt Cemal” olarak anılan çete reisinin etrafına topladığı gençleri silahlandırarak kendine tabi kılması neticesinde Çiçektepe’de düzeni sağlayan yegâne otorite haline gelmesi, metnin ilgili bölümünden alıntıladığımız şu satırlarda dile getirilir:

“...Parıltılar Kürt Cemal’in yüzüne vurup gözlerini aldı. Kürt Cemal çöp yığınlarını çevreleyen yerleri köyüne benzetip ağladı. Parıltıların üstüne akan, çöp sularına karışan gözyaşlarını sildikten sonra çöp yığınlarının yamacına mekânet kurdu. Dört bir yanı parselleyip sattı. İlk konduların yıkımı durduktan sonra kondular boyunca sallanarak gezinen gençleri tek tek topladı. Muşta, para, tabanca dağıttı. ‘Küp’, ‘Ejder’ diye ad takınan gençler, konduların damından martı gibi uçup Kürt Cemal’in önüne düştüler. ‘Çöp bayırlarında İslam’ın şartı, küspenin kartı bizden sorulur,’ diye bir laf öğrendiler. Yıkım çığlıklarının yerini silah sesleri aldı. Çöp bayırlarındaki konduların ‘delikanlılık günleri’ başladı...”208

Yukarıda görüldüğü üzere yazar, romanda yarattığı büyülü ve gerçeküstü atmosferin içine gecekondu olgusuna ilişkin sosyal gerçekliği oturtarak, kaçak yapılaşma sorununu farklı bir üslupla ele alır. Bu niteliğiyle roman, büyülü gerçekçilik akımının batı edebiyatındaki önemli temsilcileri olarak değerlendirilen

207 Latife Tekin, a.g.e., s. 60. 208 Latife Tekin, a.g.e., s. 63-64.

Alejo Carpentier, Louis Borges, Mikhail Buglakov, Salman Rüşdi, Günter Grass, Jacques Stephen Alexis, Carlos Fuentes ve Gabriel Garcia Marques gibi romancıların eserlerinde tesadüf ettiğimiz anlayışın bariz vasıflarını ihtiva eden bir yaklaşım içermektedir. Bununla birlikte, romanın gecekondu olgusunu, gerek olay örgüsünü, gerekse tematik bütünlüğünü üzerine inşa ettiği başlıca öğe olarak merkeze alması hasebiyle Türk edebiyatında ayrı bir yere sahip olduğunu belirtmek gerekir.

2.2.3. Gecekondulunun Siyaset Kurumu, Kentsel Düzen ve