• Sonuç bulunamadı

Sanayileşmeye Bağlı Modern Kentleşme Sürecinin Ürünü Olarak Gecekondu

1.4. Türkiye’de Şehirleşme/Kentleşme

1.4.2. Türkiye’de Modern Şehirleşmenin Başlangıcı: Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Yansımalar (1923-1945)

1.4.2.3. Sanayileşmeye Bağlı Modern Kentleşme Sürecinin Ürünü Olarak Gecekondu

Gecekondu kavramı, konuşma dilimize, 1940 yılından sonra girmiştir. Türlü kaynaklarda, gecekondunun ayrı tanımları olduğu göze çarpmaktadır. Kentbilim Terimleri Sözlüğü, gecekonduyu, “Bayındırlık ve yapı kurallarına aykırı olarak, gerçek ya da tüzel, kamusal ya da özel kişilerin toprakları üzerine, toprak iyesinin istenç ve bilgisi dışında onamsız olarak yapılan, barınma gereksinimleri devletçe ve kent yönetimlerince karşılanamayan yoksul ya da dar gelirli ailelerin yaşadığı barınak türü”73 olarak tanımlamaktadır.

Bir başka tanıma göre ise gecekondu, “İmar yasalarına aykırı olarak, çoğu zaman ilkel, denetimsiz ve sağlık koşullarından da yoksun olarak, acele yapılmış konutlara verilen isim”dir. Resmi kaynakların önemli bir bölümü gecekonduyu, “Şahsın kendisine ait olmayan arazi üzerinde, kanun ve yönetmeliklere aykırı olarak, sağlık ve fen koşullarını göz önünde bulundurmaksızın inşa ettiği yapı” şeklinde tanımlamaktadır.

1966 tarihli Gecekondu Yasası’nda yer alan gecekondu tanımı ise, “İmar ve yapı yasalarına aykırı olarak, başkalarına ait arsa ve araziler üzerinde ve arsa sahibinin rızası olmaksızın yapılmış yapı”dır. Görüldüğü gibi, resmi tanımda, acele yapılmış olmak, sağlık kurallarına uyulmadan yapılmış olmak gibi öğeler yer almamaktadır.74 Gecekondu kavramına ilişkin resmi tanımların müşterek özelliği, “yasa ve yönetmeliklere aykırılık”tır. Bu noktada resmi gecekondu tanımlarının, bu sorunun diğer cephelerini göz ardı ettiğini görmekteyiz. Nitekim gecekondu kavramı,

73 Ruşen Keleş, a.g.e., s. 385. 74 Ruşen Keleş, a.g.e., s. 385.

yalnızca kaçak yapılaşma sorununu tanımlayan bir unsuru ifade etmemektedir. Gecekondu yapılaşmasını zorunlu kılan nedenleri ve bu yapılaşmanın toplumsal düzlemdeki etki ya da sonuçlarını içermeyen bir tanım, söz konusu kavramı tam manasıyla açıklamak konusunda yetersiz kalacaktır. Bu nedenle gecekondu olgusunun tarihsel gelişim sürecini kurgulayan değişimlere kısaca değinmek gerekmektedir:

“Ülkemizde olduğu gibi, diğer birçok ülkede de gecekondular, kapitalist sistemin kırsal kesime girmesi, dolayısıyla geçimlik tarımsal üretimin yerini pazar için üretime bırakması ve tarım sektöründe verimliliği arttırmaya yönelik müdahaleler (özellikle tarımda makineleşme) sonucunda geçim kaynaklarını kaybeden köylü yığınların (maraba/yarıcı/topraksız köylüler ve küçük çiftçiler) tarımdan koparak kentlere göç etmeleri ve yeterli konut stoğu bulunmayan kentlerde başlarının çaresine bakarak kendi konutlarını kendilerinin üretmeye başlamaları ile ortaya çıkmıştır. Bu kapitalist sisteme eklemlenme ve ‘bağımlı kalkınma’ süreci birçok ülke için İkinci Dünya Savaşı sonrasına denk düşmüş; savaş sonrası ortaya çıkan iki kutuplu dünya düzeni içinde Sovyetler Birliği hakimiyetindeki komünist bloğa karşı ABD hegemonyasındaki kapitalist bloğa katılan birçok ülke, bahsedilen dönüşümü yaşamıştır. Latin Amerika ülkelerinde kapitalist sisteme dahil olma daha erken dönemde gerçekleşmiş, Afrika ülkeleri için ise gecikmeli olarak yaşanmıştır. Türkiye özelinde ise İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD tarafından verilen Marshall yardımı ile tarım kesiminde makineleşmenin yarattığı yapısal değişiklikler sonucu köyden kente kitlesel göç başlamıştır. Kırsal kesimdeki bu durum ‘itici güç’ü oluştururken, kentlerde ortaya çıkmaya başlayan sanayileşme de ‘çekici güç’ olmuş; özellikle Marshall yardımı çerçevesinde karayollarına yapılan yatırım sonucu ulaşım ağlarının gelişmesi ile köylerden göç edenler büyük kentlere taşınmıştır.”75

75 Tahire Erman, “Kent ve Gecekondu”, Türkiye Perspektifinden Kent Sosyolojisi Çalışmaları, Derleyen: Nurer Uğurlu, Örgün Yayınevi, İstanbul 2010, s. 228.

Ülkemizde, özellikle 1940’lı yıllardan itibaren yaşanan hızlı nüfus artışına paralel olarak biçimlenen barınma ihtiyacının, mevcut konut sunumu tarafından karşılanamaması üzerine, bilhassa kent özeklerinin dışında kalan bölgelerde yoğunlaşan gecekondulaşma, hızlı ve plansız kentleşmenin doğal sonuçlarından biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Gecekonduların, kentli nüfusun barınma ihtiyacını karşılayan konut türleri içerisindeki öneminin artması ile kentleşme hızı arasındaki doğru orantı, söz konusu plansız kentleşmenin en belirgin göstergelerinden biridir.

Gecekondu, ülkemizde 2. Dünya Savaşı yılları içinde ortaya çıkmış bir olgudur. 1948 yılında, büyük kentlerde 25-30 bin gecekondu bulunuyordu. 1953 yılında, gecekonduları ilgilendiren 6188 sayılı yasa çıktığında, gecekondu sayısı 80 bini bulmuştu. Bu sayı, 1960 yılında 240 binden, 1983 yılında 1.5 milyona yükselmiştir. Yasaların, yapımını yasaklamış olmasına karşın, gecekondu sayısının sürekli olarak artmış olduğu görülmektedir.76

Yıllar Gecekondu Gecekondulu

Nüfus Kentsel Nüfustaki Payı (%) 1955 50.000 250.000 4.7 1960 240.000 1.200.000 16.4 1965 430.000 2.150.000 22.9 1970 600.000 3.000.000 23.6

1980 1.150.000 5.750.000 26.1

1990 1.750.000 8.750.000 33.9

1995 2.000.000 10.000.000 35.0

Tablo 1 – Gecekondu sayısı ve gecekondulu nüfusun yıllara göre artışı.77

Yukarıdaki tablonun sunduğu verilere istinaden, ülkemizde 1955’ten günümüze kadar olan süreçte gecekondu sayısının, gecekondularda ikamet eden nüfusun ve bu nüfusun toplam nüfus içerisindeki oranının sürekli olarak artış gösterdiğini ifade edebilmek mümkündür. Söz konusu artış, Türkiye’ye özgü kentleşme deneyiminin, gelişmekte olan ülkelerde yaşanan kentleşme sürecinin ihtiva ettiği problemlere benzerlik arz eden özellikler içerdiğini vurgulamaktadır. Nitekim kuramsal olarak kentleşme, sanayileşmekte, kalkınmakta olan, Rostow’un deyişiyle “Kalkış” (take-off) aşamasına varmış toplumlarda hız kazanır.78 Dolayısıyla

ülkemizin son elli yıllık dönemde geçirdiği kentleşme deneyimini de bu bağlamda değerlendirmek gerekmektedir. Farklı kaynaklarda az gelişmiş ülkelerin kentleşmesi söz konusu olduğunda kullanılan “hızlı”, “çarpık”, “aşırı”, “sahte”, “dengesiz” ve “tek yönlü” kentleşme gibi terimlerin ülkemize özgü kentleşme deneyimini de bir bütün halinde yansıttığı görülmektedir. Ruşen Keleş’e göre, “aşırı”, “dengesiz” ya da “tek yönlü” kentleşme terimleriyle karşılanan bu tip kentleşmenin belli başlı nitelik ve sonuçları şu şekilde sıralanabilir:

a) Kentleşmenin, demografik bir süreç olarak sanayileşmiş ülkelere

oranla hızla artan, hiç olmazsa azalmayan bir yol izlemesi.

77 Ruşen Keleş, a.g.e., s. 386. 78 Ruşen Keleş, a.g.e., s. 27.

b) Büyük ve çok büyük kentlerin, orta büyüklükteki ve küçük kentlere oranla daha hızlı büyümesi.

c) Kentleşme hareketlerinin kimi coğrafi bölgelerdeki kentlere yönelmiş

olması nedeniyle, kimi bölgelerin kentleşme oranının düşük düzeyde kalması.

d) Kentleşen nüfusun kent ve kamu hizmetleri gereksinmelerinin

karşılanmasında yetersizlikler baş göstermesi.

e) Kentleşen nüfusun çalıştırılmasına olanak verecek temel sanayi

yatırımlarının yapılmaması yüzünden, işgücünün marjinal mesleklerde ve türlü hizmet dallarında yığılması.79

Genel olarak az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelere özgü hızlı/çarpık kentleşmenin belirgin sonuçlarından biri de gecekondulaşmadır. Bu noktadan hareketle, ülkemizin son altmış yıllık dönemdeki modern kentleşme deneyiminin de hızlı nüfus artışına bağlı olarak benzer bir sorunu beraberinde getirdiği düşünülebilir. Buna rağmen, gecekondu, yani “enformel” konutlar, Türkiye’ye özgü bir olgu değildir; Latin Amerika, Asya ve Afrika ülkelerinde de yaygın bir biçimde mevcuttur. Örneğin, 2003 yılında Hindistan’da kentli nüfusun %55’i, Filipinler’de %44.1’i, Güney Kore’de %37.7’si, Brezilya’da %36.6’sı ve Arjantin’de %33.1’i bu tip konutlarda yaşamaktadır. Bu konutlar, bulundukları ülkeye özgü isimlerle adlandırılmaktadırlar: Brezilya’da favela (Portekizce), diğer Latin Amerika ülkelerinde genelde barrio (İspanyolca), ve özelde Venezuella’da rancho, Şili’de

callampa, Peru’da barriada, Arjantin’de villas misairas, Hindistan’da busti,

Güneydoğu Asya’da kampong ve Kuzey Afrika’da ‘teneke evler’ anlamına gelen

bidonville ve Türkiye’de gecekondu. Tipik bir gecekondu yerleşimi kentin çeperinde

oluşmakta; yasal statüsü bulunmamakta; su, elektrik, kanalizasyon, yol, okul, sağlık ocağı gibi kentsel altyapı ve hizmetlerden yoksun olmakta ve hem mülkiyet, hem de yapı kurallarına uygunluk açısından sorunlu görülmektedir.80

Gecekondu olgusu, yalnızca farklı alanlardaki istihdam hizmetlerinden istifade edebilmek maksadıyla köylerden kentlere göç eden nüfusun barınma ihtiyacı karşısında yetersiz kalan konut sunumunun oluşturduğu boşluğun yerine ikame edilmiş bir yapılaşma biçimi olarak algılanmamalıdır. Nitekim gecekondulu nüfusun sosyo-kültürel, iktisadî ve siyasal alanlarda icra ettiği fonksiyon, dikkate değer bir araştırma konusu olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu tabakanın mensubu bulunduğu sosyal sınıf, benimsediği kültürel aidiyet, gelir düzeyi, ağırlıklı olarak istihdam edildiği meslek grupları ve siyasal tercihleri, onları birtakım kolektif özellikler biçimlendirmeye sevk etmiştir. Bu müşterek özellikler, gecekondularda ikamet eden nüfusun tanımlayıcı niteliklerini oluşturmaktadır.

Özellikle sanayileşme döneminde ekonomik alanda önemli bir işlev üstlenen gecekondu nüfusu; eğitimsiz ve örgütsüz yapısıyla, hareketli, uyumlu ve ucuz bir işgücü oluşturmuştur. 1960’ların başında ekonomik mekânda ithal ikame modelinin benimsenmesi, gecekondu nüfusu için bir başka kavşak olmuştur. Kentle bütünleşebilme amacıyla, kentli gibi tüketim talebi geliştiren gecekondu nüfusu, arz boşluklarının olduğu noktalarda kendisi üretim yapıp boşlukları kapatmıştır. Böylece iç pazardaki talebin düşmesini de engellemiştir. Bu yeni katkılarından başka, tüm ekonomik sektörlere ucuz işçi sunmayı sürdürmüş, kırdan transfer ettiği sınırlı kapital, aile içi birikimler, iç ilişki ağları ile mekânda yerleşmesini güçlendirip yenilemiştir.81

80 Tahire Erman, a.g.e., s. 227.

81 Tansı Şenyapılı, “Yeni Sorunlar/Eski Çözümler (Kentsel Mekânda Bir Gecekondu Yolculuğu)”, Tarihten Günümüze ve Anadolu’da Konut ve Yerleşme, HABITAT II, Tarih Vakfı Yayınları, 1996, s. 311.

“Bu dönemde gecekondu nüfusunun karakteristik özellikleri; genellikle hemşehrilik ilişkilerine düşkün, yardımlaşma duyguları yüksek, girişimci bir yapıya sahip olmalarıdır. Kendilerine ait olmayan arazilerde kısa sürede elbirliğiyle oluşturdukları barakalarını, polis tehdidinden kurtulduklarını hissettikleri anda geliştirmekte ve güzelleştirmektedirler.

Köyden kente gelenler, köylerine geri dönmeyi düşünmemektedirler. Kuracakları yeni yaşam konusunda umutlu olan bu kitle, kent olanaklarından daha fazla yararlanmak, çocuklarını okutmak istemektedirler. Gelecekle ilgili beklentilerine ulaşmak için çok çalışmaya hazırdırlar ve siyasetle de yakından ilgilidirler. Kent nüfusu içinde giderek daha fazla bir orana sahip olmaları, seçim sonuçları üzerinde ciddi bir etkileri olması sonucunu doğurmuştur. Oy potansiyellerinin, siyasî rant peşinde koşanların ilgisini çektiğini fark ettiklerinden, kısa sürede kalabalık bir gecekondu mahallesi oluşturacak örgütlenmeyi sağlama becerilerini geliştirmişlerdir. Eylemlerini gerçekleştirmek için de çoğu zaman seçim dönemlerini beklemişlerdir.”82

Gecekondulu nüfusun mevcut toplumsal yapının müstakil bir birimi olarak değerlendirilmesini sağlayan parametrelerden biri de, bu birimi oluşturan kesimin iktisadî ve meslekî yapısıdır. Kemal Karpat, “Türkiye’de Toplumsal Dönüşüm: Kırsal Göç, Gecekondu ve Kentleşme” adlı çalışmasında, iktisadî etkenlerin gecekondunun oluşması, gelişmesi ve sonunda kentle bütünleşmesinde oynadığı başat rol üzerinde durmakta; bu suretle meslek ve mesleki hareketliliğin gecekondunun hayatında ve dönüşümünde merkezi bir yeri olduğunu belirtmektedir. Karpat, aynı çalışmada, incelediği üç gecekondu yerleşiminde ikamet eden topluluğu oluşturan bireylerle gerçekleştirdiği mülakat sonuçlarına dayalı istatistiki veriler de sunmaktadır. Söz konusu veriler, gecekondulu nüfusun istihdam oranının öngörülenden daha yüksek olduğunu ortaya koymaktadır:

“Türkiye’de ve başka yerlerde çoğu gecekondulunun kalifiye olmayan, yoksul ve örgütlenmemiş emekçiler oldukları ve bu nedenle çalışmaya, kalifiye ve örgütlü emeğin çoğunlukla kabul etmeyeceği işleri yapmaya razı olacağı belirtilmiş bulunuyor. Bu nedenle, beklendiği üzere, incelenen üç gecekondu yerleşiminde erkeklerin istihdam oranı çok yüksekti. Soruya yanıt veren toplam 393 erkeğin %93’ü bir işte çalışmaktaydı. Dahası, çalışanların %79’unun daimi işi vardı ve %75’i haftada 6 ile 7 gün çalıştıklarını belirttiler. Bir işte çalışmayan 27 erkeğin 9’u hasta ya da çalışamayacak kadar yaşlı, 2’si emekliydi. Ancak kendileriyle mülakat yapılan 430 kadının sadece %30’u ev dışında çalışmaktaydı. Bu toplamın %83’ü hizmetkarlık yapmaktaydı. Beceri ya da eğitim gerektiren sürekli bir işte çalıştığını belirten sadece 54 kadın vardı. İşsizlik oranı bekarlar arasında da yüksekti: 126 bekarın 67’sinin işi vardı. Geriye kalanlar, ya çalışamayacak kadar genç ya da okula devam etmekteydi. Erkeklerin %74’ünün ya da çalışan erkek nüfusun toplam %20’sinin kendi işi, yani işletmesi vardı. Buna karşılık sadece 11 kadın kendi işinin olduğunu belirtti.” 83

Araştırma sonuçları, muhtelif gerekçelerle kırsal kesimden göç ederek kentlerde yerleşen gecekondulu nüfusun istihdam oranının yüksek olmasının başlıca gerekçesinin, yoksulluk olduğunu göstermektedir. Bununla birlikte söz konusu nüfusun ekseriyetle eğitimsiz ve örgütlenme bilincinden uzak bireylerden müteşekkil olması da, yüksek istihdam oranının diğer gerekçeleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Buna mukabil, kadının iktisadî üretime etkin bir biçimde müdahil olamaması, gecekondulu nüfus içerisinde kadının sosyo-ekonomik yaşamın dışında kalmaya devam ettiğini ifade etmektedir. Bu durum, kadının toplumsal fonksiyonunun, geleneksel çizgisini muhafaza ettiği şeklinde de değerlendirilebilir.

83 Kemal Karpat, Türkiye’de Toplumsal Dönüşüm: Kırsal Göç, Gecekondu ve Kentleşme, İmge Kitabevi Yayınları, Ankara 2003, s. 161.

Gecekondu nüfusunun öğrenim düzeyi ise, kırsal kesimdekine oranla yüksektir. Fakat gecekondulu nüfusun okuryazarlık oranının, cinsiyet, yaş, medeni durum, mesleki tercih ve benzeri etkenlere bağlı olarak değiştiği de gözlemlenmektedir:

“Gecekondu nüfusunun öğrenim düzeyi, en azından erkekler söz konusu olduğunda, kırdakinden kesin olarak yüksektir. Soruya yanıt veren 393 erkekten %84’ü okuma yazma biliyordu: Okuma yazma bilenlerin hemen neredeyse yarıya yakını okuma yazmayı köy okullarında öğrendiklerini belirttiler. Bazıları okuma yazmayı askerlik hizmeti sırasında, diğer bazıları ise arkadaşlarının yardımıyla ya da okuma yazma kurslarına katılarak, genellikle fabrikalarda çalışabilmek için gerekli olan okuryazarlık belgesini alabilmek için öğrenmişlerdi. İnşaat ve mevsimlik işlerde ücret bazen yüksek olsa bile, sürekli olduğundan ve çeşitli sigorta hakları sunduğundan, fabrikada çalışmanın inşaat ya da diğer mevsimlik işlerde çalışmaktan daha iyi olduğu düşünülmektedir. Gerçekte, 16-35 yaş grubundaki evli erkeklerin sadece %17’si okuryazar değildi; 26 ve daha yukarı yaş grubunda ise sayı biraz daha yüksekti (45 civarında).

Bekarlar arasında okuryazarlık oranı çok yüksekti. Kendileriyle mülakat yapılan 126 kişiden 118’i okuma yazma biliyordu: Soruya yanıt verenlerin yarısı İstanbul’da okula gitmişti. Sadece 2 bekar erkek ve 6 bekar kadın okuma yazma bilmiyordu. Evli erkeklerden 4’ü ortaokulu, 2’si de liseyi bitirmişti; üniversite bitiren kimse yoktu. Evli kadınlar arasında okuryazarlık oranı ise oldukça düşüktü: Kendileriyle mülakat yapılan 430 kadının sadece 31’i okuma yazma biliyordu. Kadınlar arasındaki düşük okuryazarlık oranı (cinsiyetler arasında yapılan) geleneksel ayrımcılığın ve dış dünyaya sınırlı oranda açılmanın bir sonucuydu.

Kadınlar ise okuryazar olmayışlarının nedeni olarak şunları gösterdiler: Ahlâkı bozulmasın diye kızları evde tutma geleneği; ana babaların aile içinde kızları

düşük statü kabul etmedeki cehalet ve tutuculukları; öksüz kardeş ve bacılara bakacak birine ihtiyaç duyulması; ailenin yoksulluğu, çalışma ihtiyacı ve kente göç.”84

Ülkemizde gecekondulaşma sürecini sosyo-kültürel boyutuyla ele alan araştırmaların tamamına yakını, kadının taşradaki kimliğinin ihtiva ettiği temel fonksiyonların kentte de önemli bir değişime uğramadığını ortaya koymaktadır. Erken yaşta evlilik, eğitim olanaklarından mahrumiyet, çalışma hayatına aktif katılımda yaşanan sorunlar ve cinsiyet ayrımcılığı, gecekondu kadınının toplumsal fonksiyonunun, geleneksel kimliğinin öngördüğü sınırları aşamadığını ortaya koymaktadır.

Gecekondu nüfusunun yerleştiği bölgedeki toplumsal örgütlenme biçimi de, bu kesimin içtimaî özelliklerini anlamak açısından önem arz etmektedir. Ailenin toplumsal hayatın merkezi olarak kabul edilmeye devam ettiği bu yapı içerisinde kente yerleşen göçmen nüfus, ilk aşamada terk ettiği köy ya da kırsal yerleşimde hüküm süren sosyo-kültürel değerleri ve akrabalık ilişkilerini muhafaza etme eğilimindedir. Akraba ve köylülerin işbirliği ile gecekondu yapması sonucunda aynı yöreden/köyden gelenlerin mekânsal kümelenmeleri ve böylece akraba, cemaat ve hemşehriciliğe dayalı dayanışma örüntüleri ortaya çıkmıştır.85 Bunun sonucunda bir

taraftan toplumsal denetimin, diğer taraftan dayanışmanın olduğu topluluklar oluşmuştur.86 Gecekondu yerleşimlerinin ilk dönemleri, etnik ya da mezhepsel

temele dayalı toplumsal ayrışmaların gözlemlenemediği bir süreci ifade etmektedir. Bununla birlikte, farklı inanç grupları, (Aleviler, Sünniler, Şafiler) kent çeperine genelde birbirinden mesafeli olarak yerleşmişler; birbirine yakın ya da iç içe olunan

84 Kemal Karpat, a.g.e., s. 158-160.

85 Birsen Gökçe, Gecekondularda Aileler arası Geleneksel Dayanışmanın Çağdaş Organizasyonlara Dönüşümü, Başbakanlık Kadın ve Sosyal Hizmetler Müsteşarlığı, Ankara 1993, s. 30.

86 Sencer Ayata, “Toplumsal Bir Çevre Olarak Gecekondu ve Apartman”, Toplum ve Bilim, Sayı: 46, s. 101.

durumlarda ise mahallelerinin yasal statüye kavuşması ve kentsel hizmetlerin getirilmesi ortak amaçları üzerinden birleşerek farklılıklarını ön plana çıkarmamışlardır.87 Bu süreçte siyaset kurumu karşısında edilgen kalmayan

gecekondu halkı, yerleşim birimlerinin mevcut altyapı hizmetlerinden yararlanmasını sağlamak amacıyla gecekondularının yasal statüye kavuşturulması için lokal örgütler oluşturmuş ve müşterek çıkarları doğrultusunda siyasîlerle işbirliği kurmuştur.

1.4.2.4.Gecekondu Kültürü Bağlamında Göçmen Nüfusun