• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Şehirleşme Deneyiminin Tipik Bir Modeli: Ankara

1.4. Türkiye’de Şehirleşme/Kentleşme

1.4.2. Türkiye’de Modern Şehirleşmenin Başlangıcı: Sosyal, Kültürel ve Ekonomik Yansımalar (1923-1945)

1.4.2.1. Cumhuriyet’in İlk Yıllarında Şehirleşme Deneyiminin Tipik Bir Modeli: Ankara

Cumhuriyet’in ilanından 1945’e kadar geçen sürede Türkiye’de kentleşme çok yavaş gelişmekle beraber, bu süreçte dikkatler, 13 Ekim 1923’te başkent ilân edilen Ankara’nın imarı üzerinde yoğunlaşmıştır. 1917 yılında büyük bir yangın geçiren Ankara başkent ilân edildiğinde; 20 bin nüfuslu; yeşili, suyu olmayan, tozlu ve çorak bir kasaba görünümü sergilemektedir.62

Ankara’nın başkent statüsü elde etmesinin ardından geçirdiği kentleşme deneyimi, öncelikle devletin merkezi olma niteliğine paralel olarak beliren ihtiyaçlara istinat etmektedir. Örgütlü bir kentsel yerleşimin söz konusu olmadığı bu dönemde Ankara, gerek bürokratik müesseselerin gerekse kamusal ihtiyaçların karşılanması gereksinimini temin etmek üzere yeniden imar edilmeye başlanmıştır. Buna mukabil kentin imarı için gerekli ulaşım olanaklarının, yapı stokunun ve şehir planlaması uzmanlarının yetersizliği, önemli engeller olarak karşımıza çıkmaktadır.

“Başkent Ankara’da yönetim binalarına, hastanelere, yabancı devlet adamlarını ağırlayacak konuk evine, eğitim ihtiyacını karşılayacak fakültelere; sinema, tiyatro, kulüp, konferans salonu gibi kültür ve eğlence merkezlerine ihtiyaç vardır. Milletvekillerinin ve devlet memurlarının bile oturacakları konut yoktur.

Ulaşım yetersizdir, inşaat malzemeleri büyük zorluklarla bulunmaktadır. Yetişmiş mimar, şehir planlama uzmanları ancak yabancı ülkelerden getirtilebilmektedir. Ancak bütün zorluklara karşın, Ankara’nın imarına başlanması gerekmektedir.

Cumhuriyetin kurulduğu yıllar, Türkiye’de çimento sanayi ve betonarme yapı tekniklerinin de henüz gelişmediği dönemdir. Dünyada ilk çimento fabrikası 1848 yılında kurulurken, Türkiye’nin ilk çimento fabrikasının kuruluşu 1911 yılına rastlamaktadır. Betonarme yapı tekniklerinin gelişmesi ve konut inşasında kullanılması ise uzun yıllar almıştır. Bu tekniğin yaygınlaşmasına kadar yapı malzemesi olarak; kamu binalarında taş, konutlarda da daha önce olduğu gibi; çoğunlukla kerpiç, taş ve ahşap kullanılmıştır. İklimin kurak olduğu İç ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde kerpiç, Nevşehir/Ürgüp, Kayseri, Mardin gibi kayalık bölgelerde taş; Karadeniz başta olmak üzere, yağışların bol olduğu, ormanlık yörelerde ahşap malzeme ön plana çıkmıştır.”63

Yukarıda sıraladığımız sorunlara rağmen, ilgili yasal düzenlemeler ve devlet teşvikiyle başlatılan girişimler sonucunda, Ankara’nın imarı için gerekli çalışmalar başlamıştır. Bunların başında ise, 1924 yılında çıkarılan 417 sayılı Ankara

Şehremaneti Kanunu gelmektedir. Başkentin imarı ile ilgili çalışmaların başlamasına

olanak sağlayan bu kanunun yürürlüğe koyulması, bir yandan şehrin gelişme yönünü belirlerken, öte yandan inşaat malzemelerindeki sıkıntıyı gidermek maksadıyla “Yapı Malzemeleri Fabrikaları” kurulmuştur.

1924 tarihli Lörcher Planı, bir yandan Kale çevresindeki eski Ankara’nın yapısını korurken, bir yandan da Yenişehir’in kuruluşu için ilk adım olmuştur. 1925’te çıkarılan bir yasala, yeni konutlara arazi sağlanması için Ankara

Şehremaneti’ne kamulaştırma yetkisi verilmesi, Ankara’nın imarına ilişkin bir başka girişimdir.64

Konut üretiminde, “özel sektörü teşvik politikası” doğrultusunda hareket eden yönetim, Osmanlı döneminde kurulan ve Cumhuriyetin ilk yıllarında varlığını sürdüren Eytam Sandıkları (Emniyet Sandıkları) ile ilgili bir düzenleme yapmıştır. 1926 yılında, “Eytam Sandıkları elinde dağınık bir halde bulunan yetim paralarının siyaset ve muhafazasının yanı sıra, yeni kurulmakta olan Başkent Ankara ile imara muhtaç diğer şehirlerde halkın inşa ettireceği konutlara gerekli finansmanı temin etmek amacıyla” Emlak ve Eytam Bankası kurulmuştur. Konut inşaat sisteminin finansmanına ciddi bir katkısı olmayan Emlak ve Eytam Bankası, ağırlıklı olarak gayrimenkul ipoteği karşılığı kredi vermiştir. Aynı süreçte Maliye memurları için de İmar Bankası aracılığıyla konut yapılması amaçlanmıştır.65

Bununla birlikte, Ankara’nın kentleşme sürecine ilişkin dikkat çekici bir diğer husus ise, nüfus artış hızında gözlemlenen yükseliştir. Zira 1927’de yapılan nüfus sayımında, Ankara’nın nüfusu dört yıl içerisinde yaklaşık dört kat artmış ve 74 bine ulaşmıştır.66

Erdoğan Bayraktar, bu dönemin bir diğer önemli gelişmesinin ise Ankara imar planının oluşturulması vazifesini icra etmek amacıyla 1928 yılında Ankara İmar Müdürlüğü’nün kurulması olduğunu ifade eder. Aynı yıl içerisinde, Ankara’nın şehir planını oluşturmak üzere açılan yarışmayı H. Jansen kazanmıştır. Jansen, daha önceki dönemde uygulanan Lörcher Planı’na sadık kalarak farklı birtakım

64 Erdoğan Bayraktar, a.g.e., s. 111.

65 Murat Güvenç-Oğuz Işık, Emlak Bankası (1926-1998), Tarih Vakfı-Emlak Bankası, Ankara 1999. 66 Erdoğan Bayraktar, a.g.e., s. 112.

düzenlemeler öngören yeni bir imar planı hazırlamıştır. Buna göre Yenişehir, yönetim merkezi olarak; meclis binası, bakanlıklar ve bahçeli konutların yer alacağı mahalleler ile eğitim kurumlarını içerecektir. Ulus ise ticaret merkezi olacaktır.

Ankara’da bir yandan kamu binalarının, bir yandan da konutların yapılması gerekmektedir ve her iki konu da acildir. Ancak konut kredileri yetersiz kalmış, Ankara’daki hızlı kentleşme arazilerin aşırı değer kazanmasına ve kiraların yükselmesine neden olmuştur. Bu durum, Ankara’daki memurlara kira yardımı yapılması ihtiyacını doğurmuş ve 1929 yılında çıkarılan bir kanunla memurlara kira yardımına başlanmıştır.

Jansen Planı, 1932 yılında Atatürk’ün imzası ile onaylanır. Ancak bu süreç içinde Ankara gelişimini sürdürmüş ve nüfusu tahmin edilen ve planlananın çok üzerine çıkmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlıklar, Gençlik Parkı, Hipodrom, Yenişehir ve Cebeci mahalleleri bu plan gereğince yaptırılmışsa da, plan daha sonra yetersiz kalacaktır.67

Ankara’nın imarına ilişkin tüm yasal düzenleme ve planlara karşın, nüfus yoğunluğunda yaşanan öngörülemez artış, arsa spekülasyonu sorununa zemin hazırlamıştır. Bu münasebetle, henüz Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren ülkemizde yaşanan kentleşme deneyiminin ilk merhalelerinin rant sorununa çözüm getiremediğini görmekteyiz. Kentleşmenin oldukça yavaş bir hızda seyrettiği 1945 yılına kadar olan süreçte diğer büyük iller de, Ankara deneyimine benzer bir altyapı yetersizliği çerçevesinde, artan nüfusun barınma ihtiyacını karşılayacak konut sunumunu sağlama potansiyelinden mahrumdur. Buna rağmen, söz konusu illerin

hiçbiri, 1945 yılına kadar henüz nüfus baskısının kentleşme sürecini olumsuz şekilde etkileyebileceği bir konut sunumu sorunuyla karşı karşıya değildir. “Plansız ve Hızlı Kentleşme” sorununun zuhuru, ancak bu tarihten sonra, İkinci Dünya Savaşı’nın ardından yaşanan sanayileşme süreciyle birlikte kırsal kesimlerden kentlere yönelen göç hareketlerine tesadüf edecektir.

1.4.2.2. İkinci Dünya Savaşı Sonrası Dönemde Yaşanan