• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂR DÜŞÜNCENİN SON DÖNEM TAHLİLİ

2.11 MÜSLÜMAN MUHAFAZAKÂRLIK

2.13. TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂR DÜŞÜNCENİN SON DÖNEM TAHLİLİ

Batı'da muhafazakârlık çoğunlukla varlıklı ve soylu kesimlerin dünya görüşü olarak var olurken Türkiye'de dar ve orta gelirli büyük çoğunluğun mensup olduğu bir yaşama tarzı olarak düşünülmektedir. Bu bakış açısı, sistem içerisinde kendine yer edinmeye çalışan muhafazakârlığın önemli bir kesim tarafından dışlanmasına sebep olmaktadır. Batı'da sistem muhafazakârlığa değil bu tutuma aykırı akımlara karşı mesafeli dururken bizde muhafazakârlık hep rahatsız edici bir sapma ve gelişmemişlik gibi görülmüştür. Bu yüzden Türkiye’deki muhafazakârlığı Batı’daki muhafazakârlıktan ayıran en önemli farkın bu olduğu söylenebilir.

Bu yüzden, muhafazakâr düşünce kendi üzerinde düşünebilme ve kendini ifade edebilme imkânına sahip olamamıştır. Fakat son dönemlere gelindiğinde, bu

yaygın kanaatte yer yer boşluklar oluşmuş, muhafazakârlığa karşı katı duruş nispeten yerini, en azından mahiyet bakımından, daha esnek bir şekilde konumlandırmıştır. Muhafazakârlığın modernleşememiş, merkezin dışında kalmış eğitimsiz kalabalıkların bir düşünme ve yaşama biçimi değil, kendi içinde farklılaşan ve çeşitlenen, güçlü bir aydın kuşağına ve medyaya sahip, ticaretten bürokrasiye, siyasetten sanata kadar hayatın her alanında varlığını gözlemlemenin mümkün olduğu kültürel ve siyasal bir akım olduğu şeklindeki görüş belirginlik kazanmaya başlamıştır (Engin, 2006:13).

Türk toplumunun tarihi bağlarından kaynaklanan geleneksel muhafazakâr yapısının etkisiyle birlikte, Türkiye’de son dönemlerde muhafazakâr söylemlerin dikkat çekici oranda artmasının önemli bir sebebi de hiç şüphesiz siyasi iktidarın bu yöndeki eğilimidir. Uzun süreden beri tek başına iktidarda olan AKP hükümetinin siyasi çizgisini muhafazakâr- demokrat söylemiyle ifade etmesi Türkiye’de muhafazakârlık kavramının yeniden tartışmaya açılmasına sebep olmuştur. Tabi burada anti parantez olarak belirtilmesi gereken husus, bu tartışmaların çoğunlukla muhafazakârlığın siyasi ideolojik yönü üzerinde olduğu, muhafazakâr, demokrat, milliyetçi, liberal kavramları ekseninde ağırlık kazandığıdır. Fakat bütün bu tartışmalar sürerken, Türk halkının iki seçim döneminde de kendisini muhafazakâr- demokrat bir siyasi parti olarak lanse eden AKP’ ye karşı olan siyasi sempatisi Türk toplumunun sosyal yapısındaki muhafazakâr damarların muhtevasını da merak konusu haline getirmiş ve bu konuda çeşitli araştırmalar yapılmasına sebep olmuştur.

Bu bağlamda son dönemlerde Türk toplumunun muhafazakâr yapısı üzerine yapılmış olan çalışmaların en güncellerinden biri, Açık Toplum Enstitüsü ve Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslar arası İlişkiler Bölümü tarafından eşgüdümlü olarak “Türkiye’de Muhafazakârlık Aile, Din, Batı” başlığıyla Doç. Dr. Hakan Yılmaz’ın proje yöneticiliğinde 2006 yılında yapılan araştırmadır.

Araştırma sonucunda Türk muhafazakârlığının köklerindeki temel kurumun “aile” olduğu ortaya çıkmıştır. Bu eğilim araştırma kapsamında kadının konumu, cinsellik ve Batı’nın muhtemel yıkıcı etkilerine dair sorulan sorular neticesinde elde edilmiştir. Ayrıca Türk kamuoyu, bizi biz yapan geleneklerin olduğuna inanma ve bu

gelenekleri savunma anlamında bir “geleneksellik” arz etmekle birlikte, yeni bir sorunla karşılaşıldığında geleneklere değil, yeni yollara başvurulması gerektiğini ifade etmekle geleneksel buna mukabil gelenekçi olamayan bir tavır ortaya koymuştur. Araştırmada bölgesel kültürün de Türkiye’de muhafazakârlığı belirleyen önemli bir etken olduğu elde edilen bulgular arasında olmuştur. Sonuçlar, Türkiye’de siyasi anlamda da aşırı olamayan ılımlı seyreden bir muhafazakârlık anlayışının hâkim olduğunu, özel alanın muhafazakâr değerlerin hayat bulduğu ve uygulandığı alan olarak, kamusal alandan daha önde geldiğini göstermiştir.

Araştırmada, aile ve onunla bağlantılı olarak kadının toplum hayatındaki yeri, Türkiye muhafazakârlarının mihenk taşı, sert çekirdeği ve çelikten duvarı olarak belirmiştir. Ayrıca araştırma neticesinde başörtüsü gibi dini simgelerin Türk halkı nezdinde moderniteden geriye dönüşün, kadının ikinci sınıf bir vatandaş sayıldığı bir toplumsal sistemin, kısacası gericiliğin bir simgesi olarak algılanmadığı görülmüştür.

Araştırma sonuçlarına göre genel olarak Batı ve Batılılaşma olgusunun devleti tehdit eden bir durum olarak, siyasal-kamusal alandaki muhafazakârlığın ana eksenini teşkil ettiği görülmüştür. Fakat ilginç bir detay olarak Batılılaşma karakteri taşısalar bile, yenilikler ve reformların Batı ve Batılılaşma referansından soyutlandığında ve bir “bizlik” tanımının içine alındığında kabul edilirliklerinin arttığı tesit edilmiştir.

Sonuç olarak ise Türkiye’de komuoyu seviyesindeki muhafazakârlığın, siyaset ve ekonomi söz konusu olduğunda 19. yüzyıl Avrupa’sında ortaya çıkan karşı-devrimci ve eski rejim savunucusu tepkici, gerici muhafazakârlıktan çok, İkinci Dünya Savaşı sonrasında İngiltere ve diğer Avrupa ülkelerinde beliren yenilikçi, değişimci muhafazakârlığa daha yakın durduğu ortaya çıkmıştır. Türk komuoyu, siyaset söz konusu olduğunda ne kuvvetli bir muhafaza etme ne de kuvvetli bir değiştirme talebi öne sürmektedir. Öte yandan, aile hayatı ve kadın-erkek ilişkileri planında ise, Batı Avrupa usulü reformcu muhafazakârlıktan çok, ABD usulü yeni- muhafazakârlığa daha yatkın bir Türk muhafazakârlığından söz etmek mümkündür. Kısacası, araştırma sonuçlarında Türkiye’deki muhafazakâr eğilimlerin Soğuk Savaş

sonrasında ABD’de belirmeye başlayan “neo-conservatism” ya da “yeni- muhafazakârlık” anlayışına yaklaştığı gözlenmiştir (Yılmaz, 2006).

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM