• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE’DE MUHAFAZAKÂR NİTELİKLİ GAZETELERDE KADIN KİMLİĞİNİN TEMSİLİ

4.1. KADININ TOPLUMSAL CİNSİYET OLGUSU

4.1.3. Kadın Roller

Toplumsal cinsiyet kavramı kadın ve erkeği toplumsal açıdan farklı şekillerde konumlandırarak her iki cins için de birbirinden farklı roller geliştirmiştir. Kadınlık ve erkeklik zemininde yükselen bu roller, sosyal yaşam içerisinde yeni anlamlar bulmuş, değişmiş, değiştirilmiş ya da kalıpyargı haline gelerek süreklilik kazanmış olarak karşımıza çıkar. Bu rollerin belirlenmesinde ve süreklilik kazanmasında

toplumun yapısı, değer yargıları, dini ve kültürel bağları, tarihi mirası, gelecek ideali gibi pek çok faktör bir arada etkili olmaktadır. Tabi bu faktörlerin etkililiği de toplumdan topluma değişiklik gösterebilmektedir.

Berktay’a göre (Berktay, 2004: 2-3), kadınlar ve erkekler arasında varolan ve kendi başına bir eşitsizlik ilişkisi içermeyen bir farklılığın (biyolojik farklılık), toplum ve kültür içinde eşitsiz, hiyerarşik bir farklılığa dönüştürülmesiyle, bugün “toplumsal cinsiyet” olarak kavramsallaştırılan “verili” (ataerkil) kadın ve erkek tanımları ortaya çıkmaktadır. Söz konusu ataerkil “kadın” ve “erkek” tanımları, birbirlerini dışlayacak biçimde ve birbirleriyle karşıtlık içinde oluşturulmaktadır. Ayrıca bu karşıtlığın bir tarafın diğerine üstün ve egemen olduğu hiyerarşik bir karşıtlık olduğu ve daha başka birçok hiyerarşik karşıtlık için de bir model işlevi gördüğü belirtilmektedir.

Buna göre, erkeğin; aklı, uygarlığı ve kültürü temsil ettiği ve bu nedenle tartışmasız daha üstün olduğu varsayılırken; kadının bedeni, duyguları ve doğayı temsil ettiği öne sürülmüştür. Böylece kadın bedene, maddeye, doğaya indirgenmekte, onunla birlikte de doğanın kendisi ve insanın soyu üretme yetisi küçümsenmiş olmaktadır.

Ataerkil toplumsal cinsiyet kalıpları, kimi ufak tefek değişikliklerle ama özünde değişmeden, toplumdan topluma ve dönemden döneme aktarılır. Kadının doğa ve bedenle özdeşleştirilerek erkeğe göre daha aşağı ve ikincil sayılması, kadının eksiksiz insan olma yolunda geçmişten bu yana bir ispat çabası içerisine girmesine, feminen zeminde yükselen düşünsel hareketlerin de bu çabalarla tarih sahnesinde yerini almasına neden olmuştur.

Belirli bir dönemde, belirli bir toplumda kadın ve erkek için ayrı ayrı uygun olduğu varsayılan davranışların kültürel tanımının ortaya konulması toplumsal cinsiyeti tarih içinde takip etmeye olanak sağlamaktadır. Her ne kadar kadına tarih içinde az ve marjinal anlatımlarla yer verilse de, erkek ve kadın tanımlarının birbirine bağımlı ve çeşitli karşıtlıklar bağlamıyla ilişkilendirilmesi nedeniyle, kadın tarih içinde genellikle yokluğu ile yer almaktadır.

Kadının görünürlüğünü azaltan en önemli etkenlerden biri “özel alan”la ilişkilendirilmesidir. Kadın özel alanla erkek ise “kamusal alan” la özdeşleştirilmekte

ve tarih ağırlıklı olarak dışarıyı, iş yaşamını işaret eden kamusal alan anlatılarını içermektedir. Zira; özel alan “mahrem” olarak anlamlandırılmış ve bunun bir sonucu olarak da fazla deşifre edilmemiştir. Ancak, ev ve ailenin içerildiği özel alanla özdeş anlamlandırılan kadının, tarihin kanıtlara geçirilişinde yer almayışı ya da marjinalleştirilerek yer alışının temelinde, mahremiyetten çok erkek yapı tarafından kadının ilgi alanlarının, eylemlerinin, beğenilerinin değersiz görülmesi ve bu yönde anlamlandırılmasının da sebep teşkil ettiği dile getirilmektedir.

Opprang ve Apu (Aktaran: Gönüllü Ve İçli, 2002: 85-86), kadının yedi temel rolünden bahsetmiş ve bunları annelik, eşlik, ev kadınlığı, akrabalık, topluluk, mesleki ve bireylik rolleri olarak belirlemişlerdir. Bu rollerin yansımaları kısaca şöyle özetlenebilir:

“Annelik rolü kadının çocuğunu yetiştirmesi ve topluma hazırlamasıyla ilgilidir. Kadından annelikle ilgili olarak beklenen rolleri elinden geldiğince en iyi biçimde oynaması beklenmektedir. Toplumsallaşma süreci içinde kadın, annelik rolünü en iyi biçimde gerçekleştirmesi gerektiğini öğrendiği için bu rolü oynamaya hazırdır. Çocuğun olmaması, bu rolü iyi oynayamaması ya da bu rolü oynarken rol çatışmasına girmesi kadında kaygı yaratabilir.”

“Eşlik rolü kadının kocasına karşı oynadığı roldür. Toplumsallaşma süreci içinde evlendiği erkeği mutlu etmesi ona sadık kalması gerektiğini öğrendiği için bu rolünü oynamaya hazırdır. Evlenmemesi, bu rolü oynarken engellerle karşılaşması, rol çatışması kadında kaygı yaratabilir.”

“Ev kadınlığı rolü, kadının evde oynadığı role işaret eder. Kadın evlenmemiş olsa bile bu rolü oynaması beklenir. Bu rolü oynamaması ya da başarılı olamaması rol çatışmasına girmesi kadında kaygı yaratabilir.”

“Akrabalık rolü kadının akrabalık pozisyonu içinde oynadığı rollerin toplamıdır. Aile ve akrabalık ilişkilerinin sık dokulu olduğu toplumlarda bu rollere

ilişkin beklenen rol kalıpları daha katıdır. Bu rolü oynayamama, başarısız olma, rol çatışmasına düşme kadında kaygı yaratabilir.”

“Mesleki rol kadının ev dışında, aile grubu dışında, başka bir sosyal bağlamda oynadığı bir rol olup, kadının temel rolleri arasına girmesi oldukça yenidir. Bu rol kadının gelir getirici, ekonomik bir faaliyete katılmasıyla ortaya çıkmaktadır. Kadının mesleki rolüyle ev içi rollerinin çatışması kadında kaygı yaratabilir.”

“Topluluk rolü kadının yaşadığı aile ve meslek mekanının dışında kalan alanlardaki rolüdür. Sosyal yaşamın karmaşıklaşması nedeniyle kadınların topluluk rolünü yerine getirmesi beklenir, (oy verme gibi) .”

“Bireylik rolü kişinin birey olarak kendini ortaya koyması, kişisel gelişimi, dünyaya, yaşama, olan bitene katılma sürecinde sergilediği davranışlardır. Bireylik rolünün oynanması için zamana, enerji ve paraya gereksinim olabildiği gibi diğer rollerin oynanmasının zararına da olabilir.”

Belirtilen bu rollerin oynanması bazen uyum, bazense çatışma içersinde gerçekleşebilir. Gelenekler, görenekler rol çatışmalarını engelleyici kurallar getirerek düzenin devamını sağlarken, toplumsal değişme rol çatışmalarına yol açabilir. Ayrıca sosyalleşme sürecinde bu rollerin nasıl oynanacağını öğrenmemiş ya da yeterli öğrenememiş kadınlar bu yüzden de rol çatışması yaşayabilirler.

4.2. TOPLUMSAL CİNSİYETTE “KAMUSAL ALAN- ÖZEL ALAN”