• Sonuç bulunamadı

Muhafazakâr İslami Düşüncede Kadının Yeri ve Temsil

4.3 TÜRK TOPLUMUNDA KADIN

4.5. KİMLİK OLUŞTURMADA BİR REFERANS OLARAK: DİNİ MEŞRULAŞTIRIM

4.5.1. Muhafazakâr İslami Düşüncede Kadının Yeri ve Temsil

İslami düşüncede kadının yeri ve nasıl temsil edildiği konusu yıllardır gerek lehte gerekse aleyhte tartışmalarla popülerliğini korumuştur. Bazen konunun özünden uzaklaşıldıkça yorumların niteliği farklılaşmış hatta zaman içinde çeşitli hususlarda bu mesafe o kadar artmıştır ki faklı tartışmalara da sebebiyet verecek sorunlu alanların doğmasına sebep olmuştur.

Bulaç’a göre (Bulaç,1991:296), İslam’ın gerçek anlamda kadına nasıl baktığı araştırıldığında, iki önemli bağlam her zaman göz önüne getirilmeli ve sahih İslam bu iki bağlamdan özenle ayrılabilmelidir: Bunlardan biri Tarihsel İslam ve Reel İslam’ın kadının geleneksel rolü ve durumuyla ilgili geliştirdiği eksik imaj; diğeri de modernizmin kadına getirmekte olduğu yeni tanım ile ona yüklemekte olduğu çarpık imajdır. Toplumda “Müslüman ve Modern” bir hayat tarzının geniş bir kitlenin tercihi olmaya başlamasıyla, kadın İslam ve modernite kaynaşmasının ya da İslami bir modernite icadının, en kuvvetli, en bilinen simgelerinden biri olagelmiştir (Yılmaz, 2009).

Kadınların toplumsal hayata katılımları, vatandaş ve memur olarak şehir mekânlarındaki görünürlükleri, erkeklerle olan sosyalleşmeleri modern ve laik yaşam biçimini tanımlarken İslam dininin belirlediği toplumsal örgütlenme ve cinsiyet ilişkilerinden radikal bir kopuşu da beraberinde getirmiştir. Başka bir deyişle müslüman toplumlarda, laiklik modern bir yaşam tarzına rehberlik ederek, kadınları örtünme ve cins ayrımcılığıyla simgelenen dinden “özgürleşmeye” çağırmıştır. Dolayısıyla kadınlar iç mekânlarından dışarıya doğru çıktıkça, modern bireyin oluşumuna katkıda bulunmalarını sağlayacak kamusal roller edinmişlerdir (Göle, 2000b: 26). Barbarosoğlu’na göre (Barbarosoğlu, 2002: 38), bu durumun meydana getirdiği en büyük paradoks ise, modern kadın imajının çalışan kadın, sosyal faaliyetlere kendini adamış kadın manasıyla özdeşleştirilmesiyle birlikte kadının geleneksel olan ve özel alana dahil olduğu düşünülen rollerinin, özellikle de “annelik” rolünün bir yük gibi algılanmaya başlaması olmuştur. Kadının iç mekândan dış mekâna doğru hareketliliğinin muhafazakâr çevrelerdeki yansıyışının farklı boyutlarını ilerleyen kısımlarda “İslami Feminizm” merkezinde ele alacağımız için burada sadece islami anlayışta kadının yaratılış ve sosyal kimlik bakımından nasıl konumlandığına değineceğiz. Bu değiniyi yaparken İslam’da kadın sorunsalına temel teşkil eden ayetlerin bazılarını sınırlı bir şekilde ele almaya çalışacağız. Konumuzun sınırları gereği fazlaca derine inmeden “genel çerçeveyi” çizme mahiyetinde böyle bir yaklaşımı tercih ettiğimizi de belirtmiş olalım.

4.5.2. Yaratılış Açısından

Kur’an’ın kadın konusundaki öğretisi, İslam öncesi Arap toplumundaki güçlü tabakalar tarafından suistimal edilen yetimler, esirler, fakirler, kadınlar gibi toplumun daha zayıf katmanlarının durumunu düzeltme ve güçlendirme gayretinin bir parçası olarak şekillenmiştir. Cahiliyye toplumunda bir kadın hayata genellikle korkunç bir tehlike ile başlamaktaydı. Genel kanaate göre kız çocuğu, aileye gelmesi hoş karşılanmayan bir sığıntı/fazlalık olarak görülmekteydi. Kur’an’ın ifadesiyle:

“Onlardan birine bir kız evladı(nın doğumu) müjdelendiğinde, keder ve hayal kırıklığını saklamaya çalışırken yüzü kapkara kesilir; (utancından) insanlardan gizlenir ve o çocuğu utanç içinde (hanesinde) tutsun mu yoksa toprağa mı atsın diye düşünür durur. Onların hükmü ne de kötüdür” (K. Kerim, Nahl: 49).

Arap anlayışında yiğitlik şerefe dokunulmazlığı ön görürken, kadınlar da erkek “şeref”inin tam merkezi olarak görülmekteydiler. Bu durum bir açıdan kadının, erkek hayatındaki “zayıf noktalardan” biri olduğu ve iyi korunması gerektiği anlamına da gelmekteydi. Dolayısıyla şeref ve onun korunmasına dair aşırı meşguliyet kız çocuklarına karşı Kur’an’ın kat’i olarak reddettiği uygulamanın sebebi olmuştur. İslam bu karşı çıkışla daha dünyaya gelir gelmez kadının kişiliğine yönelik bu kötü muamelenin ortadan kaldırılmasını amaçlamıştır ( Rahman, 1997: 89-90).

Yaratılış hususunda genel itibariyle Kur’an’i hitabın cinsiyet özelliği taşır mahiyette olmayışı, kadınlık ve erkeklik niteliğinden önce “insan” olma vasfının vurgulandığına delildir.

Zira, Kur’an’da bazı ayetler “Ey İnsanlar!” diye başlayarak insanların bütününe, bazıları ise “Ey İnananlar!” diye başlayarak sadece inananlara hitap etmektedir. Bu durum Kur’an’ın temel amacına uygundur. Çünkü Kur’an’a göre, inansın inanmasın insanların hepsi insan olmak bakımından eşittirler. Aralarındaki dil, renk, kabiliyet vb. farklara rağmen onlar birbirlerini kabul ederek, birbirlerine saygı göstererek yaşamak zorundadırlar. Bununla birlikte Kur’an, toplum yaşantısındaki ayrıcalıklı rollere temas ederek, erkeklerin kadınlar üzerindeki hakimiyetlerini de açıklamıştır. İlgili ayetler şöyledir:

“Allah’ın kimini kimine üstün kılmasından ve erkeklerin mallarından sarfetmelerinden dolayı, erkekler kadınlar üzerine hâkim bulunmaktadırlar” (K.Kerim, Nisa: 34).

“Kadınların hakları, örfe uygun bir şekilde, vazifelerine denktir. Erkeklerin onlardan bir üstün dereceleri vardır” (K.Kerim, Bakara: 228).

Bilgin’e göre (Bilgin, 1997: 31), bu ayetlerde üstünlüğün sarfetmeye ve örfe uygun vazifelere bağlanması, Allah’ın yaratılış ile birlikte kesinleştirdiği bir hüküm olarak değil, toplum içinde geçerli örf ve örfe bağlı vazife olarak bildirilmiştir. Dolayısıyla örfler ve vazifeler değişebildiğine göre, üstünlük de değişebilir.

Fazlur Rahman da (Rahman, 1987: 127), erkeğin eşinin ve çocuklarının bütün ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlü olmasından dolayı bir üstünlüğe sahip olduğunu, kadın ver erkeğin insanlık ve fazilet açısından aynı, ancak görevleri yönünden farklı olduklarını ifade etmektedir. Dolayısıyla Rahman’a göre erkeklerin üstünlükleri görevleri gereği gerçekleşen yani fonksiyonel nitelik taşıyan bir üstünlüktür.

Ateş’in yorumuna göre de (Ateş, 1991: 222), yaratılışta bazı hususlarda erkek vücudu kadın vücudundan daha güçlüdür. Bazı hususlarda da kadın daha üstündür, Çünkü Allah öyle yaratmıştır. Ayetin ilk kısmında “Allah erkeleri kadınlardan üstün kıldı” denmiyor. “Kimini kimine üstün kıldı” deniyor. Genellikle, erkek vücudu daha dayanıklıdır. Erkekte siyaset ve yönetim yeteneği daha fazladır. Ama kadında da uyarlılık, merhamet duygusu erkekten üstündür. Her cinsin diğerine üstün gelen meziyetleri bulunur. “Allah kimini kimine üstün kılmıştır” cümlesinde de buna işaret edilmektedir.