• Sonuç bulunamadı

TÜRKİYE’DE DEMOKRAT PARTİ DÖNEMİ’NDE KIBRIS’LA İLGİLİ

2.2.1. Demokrat Parti’nin Kıbrıs Politikası

Türkiye, resmi olarak Kıbrıs’la 1955 yılından itibaren ilgilenmeye başladı. Önceleri yetkililer Kıbrıs’ı Türkiye’nin bir sorunu olarak görmüyorlardı. Ada’nın

İngiltere’nin elinde kalmasını Türkiye desteklemekteydi.”86

1950 seçimlerinde, gerek Cumhuriyet Halk Partisi gerek Demokrat Parti, seçim propagandalarında Kıbrıs sorununa değinmemişti. 1950 yılında Dışişleri Bakanı Necmeddin Sadak şöyle demekteydi: “Kıbrıs Sorunu” diye bir sorun yoktur… İngiltere Hükümeti, Kıbrıs’ı başka bir devlete terk etmeyecektir.” Demokrat Parti Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı Fuad Köprülü de selefi olan Necmeddin Sadak’ın politikasını sürdürerek, 20 Haziran 1950’de yaptığı bir açıklamada, “Kıbrıs Sorunu” diye bir sorunun var olmadığını dile getirmişti.

85 Gazioğlu, a.g.e., s.473.

86 Mehmet Hasgüler, (2000), Kıbrıs’ta Enosis ve Taksim Politikalarının Sonu, İletişim Yayınları, İstanbul,

1951 yılı içinde resmi bir ziyaret için Ankara’ya gelen Yunan Başbakanı S. Venizelos’a, Başbakan Adnan Menderes, özel bir görüşme sırasında şunları söylemişti: “Merak etmeyin! Kıbrıs konusu, Türk-Yunan dostluğu çerçevesinde çözüme

kavuşturulacaktır.87

Görüldüğü gibi, Türkiye’nin, 1950’li yılların başlarında, henüz bir “Kıbrıs politikası” oluşmamıştı çünkü Hükümetin öncelikli amacı, Batı Bloku içinde yer alabilmek, NATO örgütünün üyesi olmak ve Batı’yla ilişkilerini bozmamaktı. Türkiye’nin, Kıbrıs’a ilişkin tutumunu saptarken, daima Batı devletleriyle iyi geçinme kaygısı ön planda yer almıştı. Başka bir deyimle, Batı topluluğun içinde yer alabilmek için Türkiye, Kıbrıs’a sahip çıkmaktan çekinmekte ve kaçınmaktaydı.

Türkiye’nin, 1950’lerin ilk yarısında seçtiği yol, İngiltere’nin politikası doğrultusunda, adanın statüsünde hiçbir değişikliğin yapılmamasını savunmak

şeklindeydi.88

1950 yılı Mayıs ayında, Türkiye’de iktidara gelen Demokrat Parti’nin ilk Dışişleri bakanı olan Prof. Fuat Köprülü, Türk  Yunan dostluğunu Atatürk  Venizelos dönemindeki gibi yeniden canlandırmak için ciddi, samimi girişimler içindeydi. Nitekim 1952’de kurulan Balkan Paktı’nı da bu yönde ileri bir adım olarak görüyor, gelişmekte olan ilişkilere gölge düşürecek herhangi bir söz veya hareketin Türk

tarafından gelmemesi için son derece titizlik gösteriyordu. 89

Fuat Köprülü, Kıbrıs Rum Kilisesinin 1950’de düzenlediği Enosis plebisitine karşın, Kıbrıslı Türklerle Türkiye’nin, yine de olayları, gelişmeleri “soğukkanlılıkla” izlemesini ve karşıt hareketlerle bu durumun Türk  Yunan ilişkilerini bozacak düzeye gelmesinden şiddetle kaçınılmasını istiyordu. İşte bu nedenledir ki Köprülü İstanbul’da kurulan Kıbrıs örgütlerinin bu yöndeki faaliyetlerine de karışıyordu. Nitekim, Kıbrıs Türkleri’nin hak ve çıkarlarını korumak amacıyla 8 Ağustos 1950 tarihinde İstanbul’da kurulan “Kıbrıs’ı Koruma Cemiyeti”, Köprülü’nün görüşlerinin Hükümet içinde etkin

87 Tuncer, a.g.e., s.72. 88 Tuncer, a.g.e., s.73.

89 Ahmet Gazioğlu, (1998), İngiliz Yönetiminde Kıbrıs III, Enosis’e Karşı Taksim ve Eşit Egemenlik,

olması sonucu, Bakanlar Kurulunun 4 Kasım 1950 tarihli kararı gereğince, 1 Ocak 1951

tarihinden itibaren faaliyetlerine son vermek ve dağılmak zorunda kalmıştı.90

2.2.2. 1950  1954 Yıllarında Yunanistan’ın Kıbrıs Politikası

Bu yıllarda Yunanistan’ın İngiltere’ye önerdiği çözüm, egemenliğin Yunanistan’a ait olması karşılığında, İngiltere’ye, Kıbrıs’ta ve Yunanistan’da üsler bırakılması doğrultusundaydı. Kıbrıs’taki egemenliğinden vazgeçmeye niyeti olmayan İngiltere’nin, Yunanistan’ın önerisini reddetmesi üzerine, Yunanistan, Kıbrıs’ı uluslararası bir sorun durumuna dönüştürme yolunu seçti.

Makarios’a göre, “Kıbrıs Sorunu”, Kıbrıs’ın Yunanistan’a katılması biçiminde değil de, adada “self-determinasyon” ilkesinin uygulanmasını istemek biçiminde BM’e götürülmeliydi.

ABD ise, Kıbrıs sorununun, BM’de değil, NATO’nun içinde çözülmesi gerektiğini savunmaktaydı. Kıbrıs’ın stratejik önemi, ABD’nin, Kıbrıs’a yönelik tutumunu büyük ölçüde etkilemişti. Çünkü Kıbrıs, Güneydoğu Avrupa’ya ve ABD’nin, “Eisenhower Doktrini” ile iyi ilişkiler kurmaya çalıştığı Arap topraklarına açılan yolun

üzerinde bulunmaktaydı.91

2.2.3. 1950 Enosis Plepisiti Nedir?

Rum liderliği ile Yunanistan’ın Enosis için ortamın çok uygun olduğu inancı

ile plebisit yönünde girişimler başlatılması üzerine harekete geçen ve Enosis şampiyonluğunu kiliseye kaptırmak istemeyen Komünist AKEL Partisi daha çabuk

davranarak, 1949 yılı içinde Enosis için bir imza kampanyası başlatmıştır.92

Kilisenin kendilerine cephe alması üzerine, başarısız bir sonuç almak yerine, kiliseyi desteklemeyi uygun gören komünist AKEL Partisi, kendi düzenlediği plebisiti iptal eder ve halkın, kilisenin düzenlediği plebisite katılması için çağrıda bulunur.

90 Gazioğlu, a.g.e., s.50.

91 Tuncer, a.g.e., s.74.

15 Ocak 1950’de kiliselere konan defterlere “Enosis’e Evet” ya da “Enosis’e Hayır” şeklinde imza atarak gerçekleştirilen plebisit sonucu Rum halkının %96’sının

“Enosis’i Evet” dediği açıklanır.93

2.2.4. Üçlü Londra Konferansı (1955)

Yunan Hükümeti, BM’de sonuç alamayınca, 1955 Ocak’ında, Makarios ve Grivas’a gerilla hareketi için onay verdi. 1919 – 1922 döneminde Anadolu’daki Yunan işgal ordusunda genç bir teğmen olarak görev yapmış olan Grivas, 1955’ten başlayarak, doğduğu yer olan Kıbrıs’ta “gerilla” savaşını uygulayacaktı.

İngiltere, Kıbrıs sorununun, artık İngiliz sömürge yönetimiyle Kıbrıslı Rumlar arasında olmaktan çok, Türkiye ile Yunanistan’ın iki uzlaşmaz taraf olduğu, uluslar arası bir sorun olduğunu kanıtlayabilmeyi ümit etmekteydi.

29 Ağustos 1955’te üçlü Londra Konferansı toplandı. Türkiye’yi, bu konferansta, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, İngiltere’yi Dışişleri Bakanı

Macmillan, Yunanistan’ı ise Dışişleri Bakanı Stefanopulos temsil etmekteydi.94

Yunanistan bu toplantıda “Selfdeterminasyon” adı altında Enosis’i savunurken, Türkiye, adada iki halk bulunduğunu ve her iki halkın da Selfdeterminasyon hakkının

varlığını savunur.95

Londra Konferansı’nda, Türk Hükümeti, ilk kez Kıbrıs’la ilgili söz hakkı bulunduğunu Yunanistan’a kabul ettirmişti.

1955 Eylül’üne gelindiğinde, Türk – Yunan ilişkileri en kötü noktaya gelmişti. EOKA’ya karşılık olmak üzere, Kıbrıslı Türkler, karşı-örgütlenme yollarını aramışlar ve 1956 başında önce “Volkan”, 1957’de de “Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)” ismini

alan Kıbrıs Türk direniş örgütünü kurmuşlardı.96

TMT, bir saldırı ve terör örgütü değil, bir direniş ve savunma örgütüydü.97

93İsmail, a.g.e., s.39. 94 Tuncer, a.g.e., s.76. 95 İsmail, a.g.e., s.51. 96 Tuncer, a.g.e., s.77. 97 Akmaral, a.g.e., s.99.

2.2.5. Türk Mukavemet Teşkilatı’nın Kurulması (27 Kasım 1957)

Bu dönemde Adada EOKA faaliyetleri giderek artmıştı. Bu noktada Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu Menderes’i ikna ederek EOKA’ya karşı mücadele vermek üzere Türk Mukavemet Teşkilatı’nın ‘TMT) kurulmasına öncülük etmiştir. Teşkilat adada mücadele eden diğer birimlerin eşgüdümünü de sağlamıştır. Bu teşkilat,

Menderes Hükümeti’nin Kıbrıs konusundaki önemli bir icraatını da oluşturmuştur.98

27 Kasım 1957’de Rumlarla meskun bir bölge olan Palluryodissa’da bir araya gelen Rauf Denktaş, Burhan Nalbantoğlu ve Kemal Tanrısevdi, TMT’yi kurarlar.

TMT, bir ulusal savunma örgütüydü ve esas amacı da EOKA saldırılarına karşı Türk halkını korumak, her köyde ve yerleşim biriminde halkı organize edip savunma gurupları oluşturmak, bu grupları eğitmek, adanın Yunanistan’a ilhakını önlemek için mücadele etmek ve silahlı bir direniş örgütlemekti. T.M.T. bu amaçla Türkiye’den silah

getirecek, gençleri eğitecek ve tüm köylerde savunma grupları kuracaktı.99

TMT, Rumların öne sürdüğü gibi bir saldığı ve tedhiş örgütü değildi. Bu örgüt, tümüyle savunma nitelikliydi ve Rumların saldırılarına karşı, Türk halkının can ve mal

güvenliğini sağlamayı amaçlamaktaydı.100

TBMM’nin halkla bütünleşmiş olarak varlığı EOKA’nın 58’li yıllarda moralinin yüksek tutulmasına, Türk toplumunun ulusal benliğinin korunmasına büyük

katkılarda bulundu.101

Başta Anavatan Türkiye olmak üzere çeşitli ülkelerin üniversitelerinde okuyan gencecik insanların büyük bir coşkuyla Kıbrıs’a dönüp şanlı direniş destanını

yaratmaları tesadüf değil bu bilincin sonucudur.102

98 Turan, a.g.e., s.525.

99 İsmail, a.g.e., s.358-359. 100 Tuncer, a.g.e., s.79. 101 Akmaral, a.g.e., s.100.

102 Saadettin Yıldız, (2009), “TMT, Kıbrıs’ın Kuvay-ı Milliye Teşkilatıdır”, Kıbrıs Türk Milli Mücadelesi ve Bu Mücadele TMT’nin Yeri Uluslararası Sempozyumu, 19-25 Ekim 2008, Lefkoşa, Gazimağusa, Girne-KKTC, Ajans Yayınları, Lefkoşa, s.73.