• Sonuç bulunamadı

Batılı ülkelerde olduğu gibi bir ölçüde Almanya’da da siyasal örgütlenme çoğulcu demokrasinin bir unsuru olarak değerlendirilmektedir. Göçmen grupları, kendilerini kabul eden ülkenin hükümetleri üzerinde baskı yapabilmek için siyasal örgütlenme yoluna gitmektedirler. Ancak göçmen kabul eden ülkelerin, göçmen topluluklarına olan bakışı bu tür örgütlerin etki derecesini belirlemektedir251. Buna göre Almanya’da da göçmen topluluklara ilişkin kamusal politikaların oluşturulması büyük ölçüde Alman hükümetlerinin politikalarına bağlı gelişmektedir. Alman hükümetlerinin bu politikaları da çoğunlukla diğer Avrupa ülkelerine yansımaktadır.

248 Bazı bilim adamları Almanların düşük nüfus artışı nedeni ile yabancılara karşı husumetle hareket etmediklerini, sadece kimliklerini korumak, bir azınlığa düşme endişesini taşıdıkları tarzında bir açıklama getirilmiştir. Ek bilgi için bkz. Özdemir, a.g.e., s. 107

249 Almanya Türk Toplumu 26-27 Ağustos 2005 tarihlerinde gerçekleştirdiği hafta sonu seminerinde yine federal parlamentoda temsil edilen 5 partiye birer yazı göndererek, partilerin değişik konulardaki, özellikle göç, uyum ve Türkiye konularındaki görüşlerini sormuştur.

http://www.tgsh.de/turkce/index.html 250 Özdemir, a.g.e., s. 52

251 Etnik azınlık kavramını tanıyan İsveç ve Hollanda gibi ülkelerde ulusal ve yerel düzeyde kamusal fonlarla desteklenen çeşitli faaliyetler düzenlenmektedir. Fransa’da azınlık statüsü tanınmaksızın özellikle yerel düzeyde kamusal fonlarla derneklerin faaliyetleri desteklenmektedir. Yasemin Nuhoğlu -Soysal, Limits of Citizenship-Migrants and Postnational Membership in Europe, University of Chicago, Chicago , 1994, s. 65-83

Türkler 40 yıllık göç sürecinde, bulundukları ülkede kurumsallaşma çabaları göstermiş ve yoğun bir şekilde örgütlenmeye başlamışlardır. Bu örgütlerin gelişimi Türklerin kendi kimliklerini algılama, siyasi katılımına ve Almanya’daki geleceklerini belirlemede önemli bir rol oynayacaktır. Şu anda Avrupa genelinde ve Almanya’da yaşayan tüm yabancıları yakından ilgilendiren politikalar oluşturulurken, Türklerin ve diğer yabancıların bu politikalar üzerinde önemli bir etkiye ya da yaptırım gücüne sahip değillerdir.

Türklerin, örneğin Almanya’da politik bir lobilerinin olması bugün için her ne kadar olanaksız gözükse de, birtakım gelişmeler bunun gelecekteki işaretlerini vermektedir. Günümüzde sosyo-ekonomik, kültürel, dinsel, siyasi ve değişik alanlarda faaliyet gösteren yaklaşık 3.000 dernek bulunmaktadır. Ancak bunlar arasında genel olarak bir birlik ve dayanışma örneği sergilememektedirler. Bunlar Türk-Kürt, sağ-sol, şeriatçı, ırkçı veya Alevi federasyonları olarak çeşitli derneklere bölünmüştür252. Bunların büyük çoğunluğu da bulundukları ülkedeki sorunlara karşı bir çözüm arayışında değillerdir. İkinci ve üçüncü kuşağı da alan kapsayıcı bir birlik olmaktan uzaktırlar. Ayrıca derneklerin bir kısmı ise Türkiye Başkonsoloslukları tarafından tanınmamaktadırlar.

Almanya’da Örgütlenme Politikası: Almanya’da devlet laik bir sistemde

yapılanmıştır ancak dini toplumsal ve anayasal örgütlenmede tamamen ayıran bir anlayışı bulunmamaktadır. Bu anlamda kiliseler devlet tarafından tanınan yarı- kamusal bir kişiliğe sahiptirler ve Alman siyaseti ve toplumunda dengeleyici bir rol oynamaktadırlar. Bu durum göçmenlerin örgütlenmesine, onların tanınma şekline de bir ölçüde yansımaktadır.

Almanya’nın örgütlenme sistemi incelendiğinde genel olarak Almanya’nın dernek ve birlik hayatı pek çok çeşitlilik içerir. Ancak Almanya’da örgütlenme faaliyetlerini üç başlık altında toplamak mümkündür: Dernekler, birlikler ve vatandaş girişimleri. Bunun yanı sıra Almanya’da cemaat yapılanması denilebilecek kiliseler ve ona bağlı dinsel topluluklar da bulunmaktadır.

Bir Alman spor, avcılık vb. bir çok “derneğe” aynı anda üye olabilir. Bazı dernekler yerel politikada belli düzeyde bir araya gelerek yer alırlar.

Üyelerinin maddi çıkarlarını temsil eden “birliklerin” hedefi ise daha başkadır. İşadamları, kiracı vb bir çok ekonomik ve sosyal amaçlı bir araya gelmiş birlikler bulunmaktadır. Azınlıklarda örgütlenerek seslerini duyurmaya çalışırlar. Bunların etkisi yasaların yapılmasına bir ölçüde etki etse de hiçbir zaman Almanya’da bir dernek hakimiyeti söz konusu değildir253.

1970’li yıllardan beri belli bir amaç doğrultusunda bir araya gelerek faaliyet oluşturan “vatandaş girişimleridir”. Genellikle resmi makamlar tarafından yeterli bilgilendirilmediklerini düşünen vatandaşlar kötü buldukları bir durumun giderilmesi için bir araya gelirler Vatandaş girişimleri öncelikle yerel alanda olmak üzere birçok halde amacına erişebilmiştir. Son karar Federal Hükümette olmakla birlikte, erken harekete geçme ölçüsünde, kararların alınması aşamasında etkide bulunabilmektedirler.

“Kiliseler ve topluluklar”, Federal Alman Cumhuriyeti Anayasası’nda dini özgürlükler çerçevesinde güvence altına alınmıştır. 1919 tarihli Weimar Anayasası devlet ve kiliseyi aralarındaki tarihsel bağlar kaybolmadan birbirinden ayırmıştır. O zamanki yaratılan devlet ve hukuksal temel hükümlerini bu anayasadan aldığı için Almanya’da devlet ve kilise yönetimleri arasında bir ilişki yoktur. Ancak Fransa’da olduğu gibi laik bir sistem bulunmamaktadır. Devletle kilise arasında bir ilişki olmadığı gibi devletin kiliseyi denetim yetkisi de yoktur. Kiliseler özerk ve tüzel kamu kuruluşlarıdır. Bu nedenle kamu alanında büyük etkisi bulunmaktadır. Devlet kilisenin haklarını güvence altına almıştır: Devlet papazların aylığını, çocuk yuvalarını, hastane ve okulları gibi kilise kuruluşlarını destekler. Kilisenin üyelerinden vergi alma hakkı vardır. Bu vergi devlet aracılığı ile tahsil edilerek kiliseye aktarılır. En etkin kiliseler ise Protestan ve Katolik kilisesidir.

Göçmen Derneklerine ise Almanya’da resmi bir tanıma olmadan farklı bir muamele gösterilmektedir. Federasyon tarzı yapılar ise dini ve etnik tarzda yapılanan, siyasi hayatta söz sahibi olmayan yapılardır254.

Alman yetkili kurumları Türk örgütlenmelerini tanıma şekli ise iki eksende tanımaktadır. Türkiye’den bağımsız bir örgütlenme modeli benimsediğinde ve örgütlenme temelini farklılıklar üzerine oturttuğunda.

Katolik, Protestan ve Ortodoks kilisesi topluluk ve bir cemaat tarzında yapılanmışken Müslüman veya milli kimlik etrafında toplanmış cemaat fikrine karşı çıkılmaktadır. Bu durum sadece örgütlenme değil finans ve yardımlaşma konusunda da güçlüklerle karşılaşılmasına neden olmaktadır.

Bu durumun getirdiği zorluklar daha ilk göç sürecinde sorunlara neden olmuştur. 1960’larda ilk göç başladığında işçiler önce mezhepsel yardım kuruluşları tarafından karşılanmıştır. Katolik yardım kuruluşları İtalya, Polonya gibi ülkelerden gelen Katoliklerle ilgilenirken Protestan yardım kuruluşu Ortodoks yunanlılarla ilgilenmiştir. Yugoslavya’dan ve Türkiye’den gelen Müslüman işçiler ise SPD’nin bu amaçla kurduğu, sendikal bir örgüt olan Arbeiterwohlfahrt ile yetinmek durumunda kalmışlardır255. Daha sonra gelişen çoğunluğu Türk ve Müslüman milli ve dini referanslı örgütlenme modelleri ise Türkiye ile yakından ilişkili oluğundan kabul edilmemektedir.

Bu tür örgütlenmenin alternatifi olan Türkiye’den bağımsız tercihlerin çoğu da çok parçalı ve rekabetçi bir yapı oluşturduğundan şimdiye kadar başarılı olamadı. Zira göçmen işçi referanslarını oluştururken diğerleri karşısındaki farklılığını Türkiye kökenli olarak belirlemektedirler. Türkiye ilişkili olmadığında bu bağlılığın niteliği ideolojiler, etnik, dinsel, ve ya dilsel kimlikler açısından farklılıklar arz ettiği için ortaya farklı kimlik ve çıkarlar açısından parçalanmış bir görünüm ortaya çıkmaktadır. Türkiye’ye bağlı olmayan bu çok parçalı bir yapılanma tarzı alternatifi

254 Kappler und Adriane Grevel(Ed), a.g.e. s. 57

255 Bu bağlamda Türkler daha ilk anda bir anlamda ortada bırakılmıştır. Bu durum Almanya’nın belirli ve hazırlıklı bir yabancılar politikası olmadığının , Türkleri geçici bir unsur olarak değerlendirdiğinin bir göstergesi olabilir.

olmadığından Almanya otoriteleri tarafından tercih edilir bir durum ortaya çıkarmaktadır256.

Farklılıklar temelinde örgütlenme modeli çerçevesinde ise Fransa gibi ülkeler göçmenlere kapsayıcı bir yurttaşlık statüsü tanıyarak yabancı nüfusa karşı her türlü “özel muameleyi” reddederken; Almanya, tersi bir anlayışla 2000’li yıllara değin “dışlayıcı” bir tavır sergilemiş ve ısrarla bir “göç” ülkesi olmadığını vurgulamaya devam etmiştir. Öte yandan Almanya Fransa gibi yabancıları “farklılıkları” etrafında örgütlemeye teşvik etmektedir. Bu sadece kültürel anlamda değil yapısal anlamda da ön plana çıkmaktadır. Almanya’da farklı bir dini veya milliyeti olanlar ayrı birer grup olarak tanınırlar ve kendilerini bu şekilde ifade edebilirler257. Hatta bu ilke dernek etkinliklerinin finansman ölçütlerinden birini oluşturur. Bu durum bir cemaat oluşturmak için yabancılara sunulan kaynakları paylaşımda rekabet ortaya çıkarmakta ve dernekler arasında işbirliğini engelleyen bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum Alman devleti ile Türk göçmenlerin karşılıklı taraf olarak siyasallaşmasını ve politikaları müzakere etmelerini güçleştiren bir durumdur.

Bu tutum, Almanya’nın yabancılara günümüze dek neden çifte vatandaşlıkla oy hakkı tanımadığını da açıklamaktadır. Türklerin büyük bir bölümü ancak Alman vatandaşlığına geçişle vatandaşlık haklarına kavuşmuş bulunmaktadır.

Dolayısıyla Almanya’nın federal ve yerel kamu kuruluşları etnik ve dinsel bağla her türlü örgütlenme çabasını desteklemektedir. Türklerin en etkili örgütlendiği ülke Almanya olmasına rağmen bu süreç, Türkleri daha çok parçalı bir cemaat haline getirmektedir. Göçmenlerin parçalanması, Almanya’daki Türk vatandaşlarının dinsel (Sünni, Alevi), ulusal ve etnik kimliklerini (Türk, Kürt) ortaya koymalarına neden olmaktadır. Bu politikanın bölünmeyi ne ölçüde özendirdiği şu sayılardan anlaşılmaktadır: Berlin’de 7.000 Yunan ve 13 Yunan örgüt, 1100 eski Yugoslav ve 6

256 Muzaffer Dartan, “Avrupa Birliği’nin Genişleme Sürecinde Türk-Alman İlişkileri”, Turkish İdentity and The Perception of Europe, Avrupa Araştırmaları Dergisi, Cilt:9, Sayı:1, 2001, s. 191- 209.

257 Riva Kastoryano, Kimlik Pazarlığı: Fransa ve Almaya’da Devlet ve Göçmen İlişkileri, (Çev. Ali Berktay), İstanbul, 2000, s. 182.

eski Yugoslav örgüt bulunmasına karşılık yaklaşık 125.000 Türk en az 100 gruba bölünmüş durumdadır258.

Almanya’da dinsel kökenli örgütler daha faal durumdadır. Türk-İslamcı derneklerin hızla gelişmelerine karşı bir güç oluşturmak amacı ile defa solcu, laik sosyo-kültürel derneklere parasal yardımda bulunmaya başladı. Bunun sonucu olarak, bu tür dernekler hükümet politikaları karşısında daha faal bir rol oynamaya başladılar ve böylece bütünleşmeye doğru adım attılar. Bir kısım etnik ve dinsel örgüt parasal destek almaya hak kazanmak için kimliklerini “kültürel dernek” haline dönüştürdüler. Siyasal ve dinsel amaçlı olanlar Türkiye’de Refah Partisi kapatıldıktan sonra kurulan Saadet Partisi ile Aydınlık ve Kalkınma Partisi’ne sem- pati beslerken, Kürtler ise ayrı bir etnik ve ulusal kimliğe sahip olduklarını ileri sürmektedirler. Dernekler üyelerinin “Türklük”ünü ya da “Kürtlük”ünü vurgulamak için “Türk İşçi Dernekleri” veya “Türkiyeli İşçi Dernekleri” adlarını kullanmaktadırlar. Böylece derneksel faaliyetler gurbette geliştirilen, yeniden belirlenen siyasal kimliklerin oluşmasına yardımcı olmaktadır259.

Göçmenlerin Alman toplumu ile bütünleşmeleri için kurdukları çatı örgütler de federal fonlar bağlı bulunmaktadır. Ancak diğer derneklerle finansmanı paylaşmak durumunda kalmaktadırlar. Bu örgütler ek olarak bireysel bağışlar ve diğer İslam ülkelerinin yaptığı finansal yardımlarla ayakta kalmaktadır.

Almanya’da Türk Örgütlenmelerinin Genel Karakteristiği ve Gelişim Süreci: Türk kültürünün gelişimi kendini bugün Türk gazeteleri, Türkçe televizyon

kanalları, Türk dükkanları, işletmeleri, eğitim merkezlerinin yanında; kültür dernekleri, camiler, İslami okullar, spor dernekleri, ile de göstermektedir. Bu toplumsallaşma süreci sadece kendi içinde değil Almanya politikasında da çeşitli yansımaları olasıdır. Bu örgütlerin gelişmesinde üç önemli faktör rol oynamıştır. Birincisi Türklerin Avrupa’daki gereksinimleri ve sorunları ile yakından ilgilidir. İkinci faktör ise, Avrupa’daki Türklerin Türkiye’deki politikacı ve siyasi partiler için taşıdıkları potansiyeldir. Üçüncüsü, Almanya’ya gelen Türkler arasında siyasi açıdan

258 Unat, a.g.e., s. 68

bilinçli, politika içinde yer almış ve örgütlenme açısından deneyimli kişilerin bulunmasıdır260.

Türk dernekleri amaç yönünden ise birbirinden farklı iki yön izlemektedir: Almanya’da uzun süreden beri yaşamakta olan bir kısım göçmenler son zamana kadar çifte vatandaşlık ve oy hakkı elde etmek için mücadelelerini sürdürmüşlerdir. Bu çabaları bütünleşmeden yana olan “Euro-Türkler” tarafından desteklenmektedir. Ancak Türk derneklerinin önemli bir kısmı, Alman toplumuyla fazla ilgilenmeyen ulusal ve kültürel grupları temsil etmektedir. Büyük çoğunluğu aşırı sağ veya sol örgütlerden oluşan bu gruplar daha çok Türkiye ile ilgilenmektedir. İslamcı örgütler Türkiye’de bir iktidarı hedeflerken, Kürt dernekleri gibi etnik örgütler ise ayrılıkçı hedefler güdüp terörist örgütleri desteklemeyi amaç edinmişlerdir261.

Almanya’da Türk örgütlerinin tarihi ise 1960’lı yılların başına kadar uzan- maktadır. Türk işçi dernekleri, büyük ölçüde göçmen kabul eden ülkeler tarafından parasal olarak destekleniyor ve sınırlı ölçüde sendika ve dayanışma örgütü rolü oynuyordu. Bu bağlamda ilk denilebilecek örgütlenmeler profesyonel çevirmenler tarafından işyeri düzeyinde kurulan danışmanlık ve çevirmenlik bürolarıydı.Bunların yanı sıra Türk işçileri ve üniversite öğrencileri de kendi derneklerini kurmaya başladılar. Böylece kurulan ilk Türk örgütleri, işçilere dil sorunları yanında işyeri ve kalacak yer gibi konularda da yardımcı olmayı amaçladı. Fakat bu örgütler yerel düzeydeydi ve aralarında herhangi bir bağ bulunmuyordu.

1970’li yıllarda ise göçmen sorunlarıyla ilgili, aynı zamanda da politik görüşe sahip birçok Türk derneği federasyon düzeyinde örgütlenmeye başladı262. 12 Mart 1971 askeri muhtırası sonucu Türkiye’den birçok kişinin siyasi nedenlerle Avrupa’ya

260 Türkiye’de iç politika ile uğraşan bu kişilerin büyük çoğunluğu için göçmen meseleleri fazla bir önem taşımıyordu ve daha çok Türkiye’ye yönelik politika yapmak amacındaydılar. Ek bilgi için bkz. Abakay, a.g.e., s. 45

261 Alparslan Türkeş’in Milliyetçi Hareket Partisi ile yakın bir işbirliği halinde bulunan bu dernekler Avrupa Türk Ülkücüler Dernekleri Federasyonu (ATÜDF) isimli bir şemsiye örgütü altında birleştiler. Etnik tabanlı dernekler KOMKAR ve BİRKOM ise Almanya’ da Kürt kökenli Türk vatandaşın kurduğu örgütlenmelerdir. Unat, a.g.e., s.267.

262 Solcu ve uluslararası bağlantıları bulunan derneklerin yanı sıra benzer biçimde örgütlenmiş fanatik sağcı ve dinci dernekler büyük kentlerde üye kaydına başlayıp, bu yoldan anayurttaki radikal siyasal partilerin uyduları haline geldiler. Ör. 1973’te Milliyetçi Hareket Partisi Berlin, Hannover, Köln, Mannheim, Münih ve Stuttgart’ta altı özerk birim kurmuş ve “Bozkurt” adlı bir örgütünü faaliyete geçirmiş bulunuyordu. Vassaf, a.g.e., s. 198.

kaçması ile Türk örgütleri bu dönemde genelde daha siyasi bir kimlik kazandılar.İlgileri ise daha çok Türkiye’nin iç politikasına yönelikti.

1980’li yılların başında askeri darbenin ardından Türkiye’den Batı Avrupa’ya ve Almanya’ya politik nedenlerle gelen kişilerin oluşturduğu yeni bir göç dalgası yaşandı. Bu kişiler arasında Türkiye’deki parti ve sendika yöneticileri de bulunmaktaydı ve Avrupa’daki Türk örgütleri içinde kendilerine bir yer bulmakta zorlanmadılar263. Bu ise Türk örgütlerinin başlıca ilgisini ve faaliyetlerini, göçmen ve işçi sorunlarından uzaklaştırarak Türkiye’ye çevirdi. Bu kişi ve gruplar Avrupa çapında açlık grevleri düzenleyip işbaşına gelen hükümetleri sert bir biçimde eleştirip, yurtdışındaki Türk siyasal eylemcilerin sözcüleri haline geldiler264. 1987 yılına kadar birçok Türk örgütü iç anlaşmazlıklar nedeniyle bölünmüş, ideolojik kutuplaşmaya uğramış ve güçlerinin önemli bir bölümünü yitirmiş bulunmaktaydı. 1990’larda yabancı düşmanlığı sonrasında birtakım bir araya gelme ve çatı örgüt kurma çabaları varsa da bu hala yetersiz kalmaktadır.

Türklerin Almanya’da örgütlenmesi genel olarak İslami ve kültürel örgütlenmeler, Türk çatı örgütleri, ticari ve sendikal örgütlenmeler başlıkları altında incelenebilir.

İslami-Türk Örgütlenmeleri265: Türk kültürünün ve göçünün Almanya’daki bir diğer parçasını İslami örgütler oluşturmaktadır. Bu tür ilk örgütler aslında Almanya’da yaşayan Türklerin acil ihtiyaçlarından doğmuştur. 1960’lı yıllar boyunca fabrikada ya da çevrede çalışan Türk işçileri birlikte kalabalık yurtlarda kalıyorlardı. Kısa bir zaman içinde bu yurtlarda namaz kılabilecekleri bir odanın ayrılmasını talep etmeye başladılar Kuzey Akdeniz ülkelerinden gelen İtalyan ve İspanyol göçmen işçileri Avrupa’daki Katolik Kilisesi’nden yararlanabilirdi, fakat Türk işçilerinin böyle bir şansı yoktu. Bu nedenle 1960’lı yılların başında

263 Abadan, a.g.e., s. 65.

264 Bu derneklerin, etkinliklerini devam ettirmeleri işçilerin cami ve derneklere gönüllü ya da zora dayalı olarak yaptıkları bağışlar, kısmen de Alman yerel yönetimlerden aldıkları parasal yardımlarla mümkün olmaktaydı. Bu gruplar uluslararası politika alanında da ciddi problemlere de neden olmaktaydı. Özellikle Kürt ayrılıkçı hareketler ve Ayetullah Humeyni’nin öğretilerini

gerçekleştirmeye çalışan kökten dinci fraksiyonlar bu örgütlerin başında yer almaktadır. Abadan-Unat, a.g.e., s. 192.

265 M. Salim Abdullah, “Muslims in German”, Muslim Minorities in the West, (Ed. Z. Abedin and Ziauddin Sardar), London, (Yayın Tarihi Yok), s. 67-77

Almanya’da “Moschee-Yercine” adı altında yerel düzeyde cami dernekleri kurulmaya başlandı. Cami dernekleri aslında Almanya’ya özgü bir yapılanmadır. Avrupa’daki ve Almanya’daki İslam Türkiye’deki İslam’dan farklı gelişmektedir. Yabancı bir ülkede yaşamak, farklı bir dili konuşmak ve dini ihtiyaçlarını karşılayacak olanaklara sahip olamama gibi nedenlerle Türkler arasında bir tür reaksiyon şeklinde dini inançların çok gelişmesine yol açmıştır266.

Türklerin bir süre sonra döneceklerini düşünmelerinin yanında Türk çocukları için eğitim sisteminde uzun bir süre değişiklik yapılmadığı için çocuklarını devlet okullarına gönderen Türk aileleri çocuklarının Hıristiyanlaşmasından çekinmişlerdi.

Öte yandan Almanya’da etkili olabilecek Türk ileri gelenleri ve öğretmenleri ise genelde laik bir çizgiyi izledikleri için Türk ailelerinin ve çocuklarının bu gereksinimini görmezlikten geldiler. Dolayısıyla ancak 1980’lerin sonuna doğru din eğitim konusu eğitim politikaları oluşturulurken dikkate alındı. Avrupa’daki Türkler arasında köktencilik olarak adlandırılan gelişme, öncelikle göçün kendi dinamikleri içinde ve Avrupa toplumlarının diğer kültürlere ve dinlere karşı tutumlarından kaynaklanmaktadır. Türkiye’deki hareketlerin uzantılarının Batı Avrupa’da gelişmeleri için kendilerine uygun bir zemin bulduğu da bir gerçektir.

Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan Türklerin dini eğitime duyulan gereksinimi fark eden Türkiye’deki laik sisteme karşı gruplar, 1970’lerde Almanya’ya gelerek örgütlenmeye başladılar. Genellikle cami yaptırma, kültür merkezi gibi işler çerçevesinde örgütlenerek faaliyet göstermektedirler.

İlk faaliyetleri İslami Kültür Merkezlerini (İKZ) kurarak Kuran kursları dü- zenlemekti. Türkiye’de olduğu gibi burada da en yaygın katılımlı olan bu örgütler:

İslam Kültür Merkezleri Birliği(İKMB): Almanya’da dine dayalı dernekler içinde en eskisidir. 1972 yılında Münster ve l973’de Köln’de kurulan İKM’ler, 1975 yılında Türk İslam Merkezleri Birliği(İKMB) adı altında Köln’de birleştiler. 1983’te federasyona dönüşmüştür. Kurucusu Süleyman Hilmi Tunahan’dır. Kendilerini

266 TAM, “Avrupa’daki Göçmen Müslümanların Yeni İslam Anlayışı”, Kısa Raporlar, Essen, Ekim 2004

“Süleymancılar” olarak tanıtan bu grup daha çok Türkiye’ye yönelik siyaset yapmaktadır267.

İlk faaliyetleri İslami Kültür Merkezlerini (İKZ) kurarak Kuran kursları dü- zenlemekti. Türkiye’de olduğu gibi burada da en yaygın katılımlı olan bu örgüt 1990’lı yıllarda 250 şubeye sahipti. Özellikle ikinci ve üçüncü kuşağı hedef alan örgütün ayrıca çeşitli gıda işletmeleri de bulunmaktadır.100000-120000 civarında üye sayısı olduğu tahmin edilmektedir268. 1998’de kurulan Almanya Müslümanları Konseyi’ne üyedir.

Nurculuk Cemaati: 1967’den beri faaliyet göstermektedir. Bu grup faaliyetlerini cami kurmak yerine eğitim, dinsel diyalog ve tartışmaların yürütüldüğü bir medrese tarzında kuruluşlarda sürdürmektedir. Misyonerlik tarzında çalışan cemaatin Almanca dergileri ve Katolik kiliseleriyle ilişkileri bulunmaktadır269.

İslam Toplumu Milli Görüş Teşkilatı(IGMG): 1970’li yıllarda Türkiye’deki Milli Selamet Partisi, Refah Partisi genel başkanı Necmettin Erbakan ile yakınlığı bilinen örgüt; 1977’de Avrupa Milli Görüş Teşkilatı olarak Almanya’da örgütlenmeye başladı. Bu örgüt Almanya ve diğer Batı Avrupa ülkelerindeki en etkin Türk İslami örgütü haline geldi.1998’de Avrupa Camileri Destekleme Derneği adını aldı. 2001’de başkanlığına Erbakan’nın yeğeni Sabri Erbakan seçildi. Almanya’daki