• Sonuç bulunamadı

AVRUPA BİRLİĞİ ALMANYA TÜRKİYE ÜÇGENİNDE ALMAN TÜRKLERİ VE MİLLETVEKİLLERİNİN ROLÜ

A 1980’DEN 2006’YA ALMAN TÜRKLER VE ALMAN-TÜRK MİLLETVEKİLLERİ

D. AVRUPA BİRLİĞİ ALMANYA TÜRKİYE ÜÇGENİNDE ALMAN TÜRKLERİ VE MİLLETVEKİLLERİNİN ROLÜ

Günümüzde yurtdışındaki Türk vatandaşları, bulunulan ülke ile Türkiye arasında siyasal, sosyal ve kültürel bir bağ oluşturmaktadırlar. Türkiye’deki seçimler Avrupa’daki Türkleri nasıl ilgilendiriyorsa, ulusal ve yerel seçimler artık Türkleri ve Türk politikacıları da ilgilendirmektedir. Bu ilgi artarak devam edecektir. Çünkü Avrupa’daki Türk nüfusun yerleşmeye başlamasıyla beraber Türk kökenli siyasetçiler de Avrupa ülkelerinin parlamentolarında yer almaya başlamışlardır. Sadece kendi Ülke parlamentolarında değil o ülke adına Avrupa Parlamentosunda da Türkler görev alabilmektedirler.

Dinsel ve kültürel özellikleri olan Türklerin siyasi, sosyal entegrasyonu ise Almanya ve Avrupa Birliği’ndeki siyasi karar vericileri için, özellikle de Almanya, Fransa, Hollanda ve Avusturya gibi Türklerin sayıca kalabalık bir kitle oluşturdukları ülkelerde temel hedef niteliğindedir.

Türkiye, Türkler, Almanya ve AB boyutunda Avrupa Türklerinin ve Türk milletvekillerinin etkisi çok boyutlu ve çetrefillidir.

Uyum İçin Örnek: Bugün Türkler değişik ülkelerde neredeyse bir Avrupa

ülkesi kadar nüfusu var. 3 milyon Türk Lüksemburg nüfusunun 7 katı, İrlanda nüfusunun 3’te 2’si, Danimarka ve Hollanda nüfuslarının yüzde 60’ı ediyor. Onlar için geleceğin gündemini Avrupa’yla ekonomik ve siyasal olarak bütünleşme oluşturuyor427. AB ülkelerinde Türklerin entegrasyonu da bu ülkelerin etken problemlerinden biri haline geliyor.

Almanya dahil olmak üzere tüm Avrupa Topluluğu devletlerinde göçmenler için entegrasyon politikaları birbirine benzer şekilde yapılanmıştır. Göçmenler için genel politika ya uyum sağla, ya da ülküne geri dön şeklindedir428. Bunu ileri

427 Yücebıyık , a.g.m.

428 Özellikle Almanya’da alınan kararlar ve uygulanan politikalar hemen yansımasını diğer ülkelerde kendilerinin duyuruyor. Ek bilgi için bkz. “Avrupa’da Yaşayan Göçmenler İçin Ya Öğren Ya Terket Dönemi Başlıyor”, http://www.eurozaman.com/2006/03/15/avrupahaber/h34.htm

sürerken nasıl bir uyum yöntemi izleneceğine dair bir öneri sunulmamaktadır429. Buna karşılık Türklerin entegrasyonunu engelleyen en önemli etken ise, Türklerin dinsel ve kültürel özellikleriyle birlikte kabul edilmediklerini düşünmeleridir. Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliği bu nedenlerden dolayı engellenmesi onlarda yine bu intibahı yaratabiliyor.

Türkler giderek önce ekonomik sonra siyasi ve sosyal olarak giderek bulundukları topluma uyum sağlamaya başlamışlardır. Eğitim seviyesinin yükselmesine paralel olarak çevresindeki izolasyonu giderek kaldırıyor. Sorunlarını ve taleplerini demokratik bir şekilde dile getirebiliyor. Almanya’da ve diğer ülkelerde ekonomide, eğitimde, siyasette giderek ilerliyorlar.430

Hatta ikinci kuşaklar yetişerek onları mecliste temsil etmeye başladı. İlerde yönetime de talip olacağının ilk işaretlerini de veriyorlar. Bu durum göçmenlerin özellikle Türklerin uyum sağlayamadığı yönünde iddialarda bulunanlara bir cevap ve örnek olarak karşılarında duruyor. Bu kişiler başta kimlik problemi yaşayan gençler olmak üzere bütün Türk toplumu tarafından bazen eleştirelde olsa ilgiyle izlenmektedir. Bu nedenle onlara yönelen eleştirileri bizzat kendilerine yöneltilmiş gibi değerlendirebiliyorlar. Savunma durumuna geçebiliyorlar. İstemsiz entegrasyon çabaları baskılarla birleşince içe kapanmaya ve hatta ileriki süreçte toplumsal çatışmaya dahi varabilmektedir. İstemli entegrasyon ile başta Alman yetkili makamları, gençleri başarıya teşvik ederek onları sorunsuz bir biçimde topluma entegre edebilirler. Bu süreçte başarılı olan, kendi kimliğini oluşmuş ve oturmuş, dengeli, hatta onları temsil eden kişilerin yardımını alarak başarılı bir entegrasyon politikası oluşturabilirler431.

Öteki türlü kendilerini kabul edilmemiş hisseden bireyler Türklerin entegrasyonu konusunda kaçınılmaz olarak olumsuz sonuçlar doğuracaktır. Öte yandan Almanya ve diğer ülkelerin uyum sürecinde Türkiye’yi dışlamamaları gerekmektedir. Çünkü bu insanların geldikleri ülkenin dışlanması, Türklerin, uyumu

429 Barbara Weber, “Immigration And Politics İn Germany” http://www.umich.edu/~iinet/journal/vol2no3/ozdemir.html 430 Yücebıyık , a.g.m.

431 Örneğin başta Leyla Akgün, olmak üzere, Vural Öğer, Sevim Dağdelen,Cem Özdemir ikinci kuşağın uyum Almanya’ya uyum sağlamış üyeleridir. “Cem Özdemir - Politics Beyond Ethnic Terms”, http://www.bbc.co.uk/education/languages/germany_insideout/berlin3.shtml

kolaylaştıracak bir gelişme olarak görmek mümkün değildir. Dışlanan bir ülkenin ise onların uyumuna ne kadar katkı sağlayabileceği ise tartışmalıdır432.

Son dönem tartışmalarında bu nokta çok sık ihmal edilmektedir. Oysa tam da bu bağlantı nedeniyle son gelişmelerin ışığında Türkiye-Almanya ve AB ilişkilerinin asli bir unsuru olan bu ülkelerde yaşayan Türklerinin ve milletvekillerinin rolü gereğince vurgulanmalıdır.

Özellikle Alman toplumunda başarılı olmuş giderek alt tabakalardan “üst tabakalara geçişin bir simgesi” olan Alman-Türkler milletvekilleri gelecek kuşaklara bir örnek olabilir. Çünkü onlar kendi içlerinden çıkmış, sorunlarını ve onları tanıyan insanlar. Acaba kendileri için bir örnek oluşturabilir mi veya biz de onlar gibi olabilir miyiz acaba?, diye özellikle üçüncü kuşak tarafından, bazen olumlu bazen de olumsuz eleştirerek dikkatle inceleniyorlar. Günümüzde ekonomik ve toplumsal olarak yeri, başarı oranları giderek yükselen bir nesil acaba nasıl olmalı?, sorularının referans kaynağı belki de bu millervekilleri olabilir.

Türklerin İmajını Yansıtma: 11 Eylül sonrası terörün, İslami terör olarak

yeni tanımlaması, tepki toplayan karikatürler, AB toplumlarındaki “Müslüman”, “şiddet”, “sosyal uyumsuzluk” ve aynı zaman “Türk” imajlarının nasıl birbirine karıştığını anlamamızı sağladı. Fakat aynı zamanda AB kamuoyunun, Türklerin farklı gerçeğini ve çok boyutlu yönlerini görmesi için de bir imkan hazırladı.

Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika ve Avusturya gibi AB ülkeleri birer göç ülkesi. Aynı zamanda Türkiye konusunda duyarlı kamuoyuna sahip ülke. Bu bir gerçek. Kabullenildiği takdirle, bu sorunu aşmak için somut çabalar ve çözümler üretilebilir.

AB ve Alman kamuoyunu bu çok boyutlu tablonun yalnız olumsuz taraflarını görüyor. İşte Türkiye ve Türkler açısından da asıl sorun bu noktada belirginleşiyor.

İmaj konusunda Avrupa ve Almanya’daki Türklerin görünüşlerinin, davranışlarının Türkiye’ye yansımaları olmasının yanında; Türkiye hakkında öne sürülen görüşlerin de oradaki Türkler üzerine etkisi bulunmaktadır.

Türkiye açısından öne çıkan olumsuzluklar Osmanlıdan kalan savaşlar, kurtuluş savaşı, Yunanistan, Kıbrıs ile oluşan sürtüşmeler, dini farklılıklar, Türkiye’nin yeni görüntüsünün sürekli değişmesi, terör ve doğal afetler gibi olumsuz olaylarla birlikte anılması 433şeklinde sıralanmaktadır. Türkiye’nin imaj konusunda karşılaştığı güçlükler tarihten kalma önyargılardan kaynaklanmaktadır. Türklerin Avrupa’nın da büyük bir bölümünü içine alan bir imparatorluğun mirasçıları olmaları, haçlı seferlerinden bu yana Türk imajının barbarlıkla özdeş görülmesine yol açmaktadır. Bu o kadar köklü bir önyargıdır ki bilim ve kültür dünyasından dahi bu anlayışın izlerini silmek bugüne kadar mümkün olmamıştır434.

Türkiye ayrıca Müslümanların nüfus içinde % 90’ı aşkın bir yer tuttuğu bir ülke olarak Batıda var olan İslam karşıtı ve İslami kökten dincilikle bir tutan anlayıştan zarar görmektedir435. Bu önyargıyı uluslar arası alanda teröre başvuran İslam kaynaklı örgütler pekiştirmektedir. Bu konularla ilgili bir eleştiri yapıldığında ise alınan cevap genellikle “aynada aksini beğenmiyorsan kabahati aynada arama” şeklinde olmaktadır436.

Batı tarafından Türkiye aleyhine en çok kullanılan argüman, Türkiye’de demokrasinin iyi işlemediği ve insan hakları konusunda sıkıntıların yaşandığı yönündedir. Türkiye’nin demokrasi konusunda bir takım sorunları varsa bile Avrupa ülkeleri konuya çoğunlukla kendi çıkar ilişkileri açısından yaklaşmakta ve çifte standart uygulayabilmektedirler.

Türkiye konusundaki olumsuz yargılar Almanya’daki ve diğer AB ülkelerindeki Türklere yansıması Türklere de olumsuz yansıyabilmektedir. Türk işçileri, kalıcı olmaya başlamalarıyla beraber uyumu sağlamışlar önemli bir baskı grubu haline gelmişlerdir. Türkiye ile sosyal ve kültürel bağlarını sürdüren Avrupalı Türkler ve Türk Milletvekilleri Türkiye’ni tanıtımı için önemli bir kaynak

433 Nevide Akpınar Dellal, Alman kültür Tarihi’nden Seçme Tarihi ve Yazınsal Ürünlerde Türkler: Avrupa’da Türk İmgesi’ne Bir Katkı, Ankara, s. 5-27.

434 Süleyman Kocabaş, Percermenizm’in Politikası Şark’a Doğru Politikası: Tarihte Türkler ve Almanlar, İstanbul, 1988, s. 232.

435 “Tesettürlü Türkler Korkusu”,

http://www.bbc.co.uk/turkish/europe/story/2004/12/printable/041210_euviews_germany_one.sht ml.

436 F.C. Delius, G. Grass, P. Schneider ve D. Wellershoff, Almanya Nereye Gidiyor, (Çev. Füsun Ant), İstanbul, 1990, s. 7-31.

oluşturmaktadırlar. Kurdukları ve faaliyetlerini sürdürdükleri sivil toplum örgütleri henüz tam bir baskı grubu oluşturamasalar bile bulundukları ülkelerin politikalarında önemli bir faktör durumuna gelmişlerdir.

AB ve Almanya’da yaşayan Türklerin çok geniş bir bölümü kentli, çağdaş, yaşadıkları topluma katkıda bulunan, iş yerinde çalışkan veya kendi işini kuran, istihdam yaratan, bilimde, yöneticilikte, mimarlıkta, tıpta, hukukta, teknolojide, sanatta, medyada ve siyasette çok başarılı konumlarda437. Fakat Alman ve AB vatandaşları bu aşamaya gelmiş Türk toplumunu henüz “Türk” olarak algılamıyor. Diyor ki, “benim gördüğüm tüm Türk kadınları hala kırsal kıyafettedir”. Sokakta gördüğü bir kadının Türk olduğunu nasıl anladığını sorarsanız, yanıt “eğer kırsal kıyafette ise Türk’tür’’ oluyor. Yani, yalnızca zihnindeki Türk imajına girenleri Türk olarak algılıyor438. Türk toplumundaki olumlu değişim imaja yansımıyor. Algılamada oluşan bu kısır döngü ne kadar olumlu şey yapılsa bile bir anda aşılamıyor. Buna bir de şiddet, uyumsuzluk, eğitim, içine kapanma vb. sorunlar ortaya çıkınca iyice olumsuz bir durum ortaya çıkıyor. Dolayısıyla Almanya ve AB toplumunun algılamasında oradaki Türkler olumsuz olarak değerlendiriliyor.

Bu olumsuzlukta diğer bir etken olarak ta Almanların ve diğer ülke toplumlarının sürekli Türklerle aralarındaki mesafeyi koruma çabalarıdır. Dolayısıyla iletişim kuramayınca sadece objektif bir tanınma gerçekleşemiyor.

Avrupa Parlamentosu’nun Türk kökenli üyelerinden Hollandalı siyasetçi Emine Bozkurt’un özetlediği gibi: “AB ülkeleri vatandaşları tatil gibi yılın kendileri için en önemli zamanını Türkiye’de geçirdiklerinde memnun oluyorlar, Türkleri seviyorlar. Fakat aynı Türklerin yılın geri kalan zamanında komşuları olmalarından rahatsızlık duyuyorlar”439. Bu ikilemi aşmak gerekli.

Daha iyi bir Türkiye ve göçmen Tükler için bir olumlu imaj yaratma için değişim yapılmalı. Öncelikle Türkiye, kendi dinamizmiyle daha iyi bir demokrasi, ekonomi ve toplum olmalı. Onların elindeki kozları almalı. Ayrıca diğer ülkelerle

437 Kaleağası, “AB’li Türklerin İmajı…”, a.g.m.

438 Margret Spohn, Her Şey Türk İşi: Almanların Türkler Hakkında 500 Yıllık Önyargıları, (Çev. Leyla Serdaroğlu), Ankara, 1996, s.129.

karşılaştırıldığında Türkiye jeopolitik, ekonomik vb. avantajlarına rağmen etkin, tutarlı ve istikrarlı bir tanıtım projesine sahip değildir. Dolayısıyla bu durum sürekli savunma pozisyonunda kalmasına yol açmaktadır.

Oysa fanatik ve köktenci eğilimler, çeşitli sorunlar hangi ulus, din olursa olsun bütün ülkelerde varolabilir440.

Almanya ve AB ülkeleri de değişmeli. Kendi ekonomik ve sosyal sorunlarını daha iyi çözmeli, geleceğe daha güvenle bakabildiği dönemlere geri dönmeli ve her sorunu göçmenlere endekslememeli441.

Türkiye’nin imajı konusu özellikle Türk Alman ilişkilerinin temel taşlarından birini oluşturmaktadır. Almanya’daki ve diğer ülkelerdeki Türklerle beraber Türk milletvekillerinin etkisi de tam bu noktada devreye girmektedir.

Türkiye, Avrupa’nın gündeminde sürekli bir yere sahiptir. Bu. gerek Türkiye ile Batı’nın vazgeçilmez ilişkilere sahip olmasından, gerekse Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik konusundaki kararlı tulumundan kaynaklanmaktadır.

Kamuoyu zaten sayılan nedenlerle Türklere ve Türk milletvekillerine oldukça duyarlı hale gelmiştir. Bu duyarlılık değerlendirilmeli, sürekli gündeme gelen her olay için hazırlıklı olunmalıdır. Savunma durumundan saldırı durumuna geçilmelidir. Milletvekilleri zaten ön planda olduklarından dolayı bu duyarlılığı kullanabilmeleri olasıdır.

Ancak Almanya’da yaşayan Türklerin, Türkiye’nin çıkarlarını savunan, Türkiye’nin imajını güçlendiren bir faktör olarak Milletvekillerinin daha iyi işlev görebilmeleri için objektif bilgilendirme gereklidir. Türkiye harici bir çok yerden bilgilenme sağlanmaktadır. Bu durumda Türkiye haklı bile olsa, kendi insanına karşı bile, pasif veya savunma durumunda kalabilmektedir. Milletvekilleri ve Türkler

440 “Akgün: İslam’ı Daha İyi Anlatmak Gerekiyor”,

http://www.zaman.com.tr/?hn=213389&bl=dishaberler&trh=20050925

kendilerini savunamadıkları gibi Türkiye’yi savunma onurunu da kendilerinde görememektedirler. Yada bu çaba içinde negatif sonuçlar yaratabilmektedirler442.

Öte yandan objektif bilgiye sahip milletvekillerini Almanya’da ve diğer ülkelerde destekleyecek bir Türk lobisi oluşturulmalıdır. Almanya’da bir Türkiye lobisinin oluşturulabilmesi, bu lobinin farklılıkları arka plana atarak eşit bir zeminde bir araya getirecek ortam sağlanmalıdır. Türkiye, AB zorlamasıyla değil, kendi isteğiyle insan hakları ve demokrasi konusunda somut adımlar attığı, bu adımları Avrupa ülkelerine duyurabildiği ölçüde tanıtımda da başarılı olacak ve önyargıların kırılmasını sağlayabilecektir.

Türkiye bir turizm ülkesi olarak da tanıtım faaliyetlerinin tanıtımıyla imajında bir gelişme olacağı muhtemeldir. Ancak Türkiye ve Türk insanı kendi toplumsal ve kültürel değerleriyle anılmalıdır. Sadece turizm ve tatil ülkesi olarak değil.

Toplumlararası ve Uluslararası Köprü Rolü Üstlenme: Almanya, AB

ülkeleri ile Türkiye arasında bilinçsizce oluşan göç bağı, bir iletişim köprüsüne dönüşebilir. Zira göçmenlerle,Türkiye, yaşadıkları ülkeler ile AB konusunda siyasi, ekonomik ve kültürel bağlar o kadar iç içe geçmiş durumdadır. Bu bağları Türkiye- AB, Türkiye- Almanya veya Türkiye-göçmeler arasındaki etkileşimler diye tamamen sınırlandırmak mümkün olmamaktadır. Konuya bir tanesi dahil olduğunda diğerini etkileyebilmektedir. Almanyalı ve AB’li Türkler ekonomik, siyasi, kültürel bağımlılığın bir öznesi ve haline gelmişlerdir. Dolayışıyla bir geçiş alanı oluştururken, bir rekabet alanı da olabilmektedirler. Türk kökenli milletvekilleri ve önde gelen kanaat önderleri tam bu süreçte gündeme gelmektedirler.

Buna bir örnek vermek gerekirse Türkiye’nin AB’ye üyeliği bir ölçüde AB ülkelerinin siyasi iradelerine bağlıdır. Ancak AB’ye üye ülkelerde seçimle iktidara gelen hükümetler üzerinde bu ülkelerde yaşayan Türklerin etkisi oldukça belirgindir. İkincisi, bu ülkelerde yaşayan Türk vatandaşlarının sorunları yukarıda da anlatıldığı

442 Biz yanlış anlaşıldık. Ek bilgi için bkz. “AP Üyesi Özdemir: Terör Örgütü PKK’yı ‘Taraf’ Olarak Nitelendirmedik”

http://www.abig.org.tr/template.asp?nx=0&id=13587&go=Haberler%3AHaberler%3AG%C3 %BCncel+AB%3AAP+Se%C3%A7imleri; “Cem Özdemir’i Şaşırtan Yanıt”,

http://www.aksam.com.tr/haber.asp?a=19342,3; Cem Özdemir, “Sivil Türkiye AB için ÇOK ÖNEMLI”, http://www.karadenizolay.com/cemozdemir.htm

gibi bir anlamda onların da sorunları haline gelebilmektedir. Üçüncüsü göçmenler olumlu veya olumsuz Türkiye’ye karşı alınan kararları büyük bir ilgiyle izliyorlar443. Yada Türkiye’nin siyasi tavrı doğrudan belirleyici olabiliyor. Dördüncüsü bu etkenlere bağlantılı olarak ortaya çıkabiliyor: Türkiye dolaylı olarak onlar üzerinden, yaşadıkları ülke üstünde bir etki gücüne sahip oluyor. Özellikle Türkler iktidarda olan parti hükümetinin seçmen kaynağının bir kısmını oluşturuyorsa bu durum daha bir önem kazanıyor444.

Özellikle Almanya’da yaşayan Türkler anavatanlarıyla sosyal, politik, eko- nomik ve kültürel bağlarını korumaktadırlar. Aile fertlerinin bir kısmı hala Türkiye’de bulunmaktadır. Türkiye’deki siyasal yaşamın Almanya’daki Türkleri yakından ilgilendirmektedir. Bu nedenle başta Alman vatandaşlığına geçmeyenleri olmak üzere, Türkiye’de seçme ve seçilme hakkı için uğraşların devam etmektedir. Öte yandan Türkiye’deki ekonomik faaliyetleri gerekse Almanya ve AB ülkelerindeki ekonomik faaliyetleri Alman veya genel olarak Avrupa Türklerinin, Türkiye ile sosyal, siyasi bağlarının yanında ekonomik bağlarının da, devamına neden olmaktadır. Kültürel bağlar ise Türkiye ile kültürel ilişkiler, dil, basın ve yayın araçlarıyla süreklilik kazanmaktadır. Dolayısıyla Türkiye ile yurt dışındaki Türkler üzerinde oldukça büyük etkisi bulunmaktadır445.

Bu durum bazı durumlarda orada yaşayan Türkler üzerinde bir etki alanı belirlemek için verdikleri bir mücadelede bir “rekabet alanı” haline gelebilmektedir. Türkiye Almanya’da ve AB’ne üye ülkelerde yaşayan insanlarının Türkiye’ye

443 Hem kendi, hem Türkiye’nin çıkarları bakımından.

444 Nitekim 2004’de Shröder Türkiye’ye geldiğinde söyledikleri ve tavırları tüm bu ilişkiler ağında önemli unsurları göz önüne sermektedir. Başbakan olmasının ardından Türkiye’ye ilk kez gelen Gerhard Schröder, Hıristiyan Demokrat Parti lideri Angela Merkel’in o dönem AB konusundaki açılımlarında ortaya çıkan sıkıntıları ortadan kaldırmak için geldiğinde, Türkiye’nin AB üyeliği karşısında, Hıristiyan Sosyal Birliği Parti Başkanı Edmund Stoiber’in olumsuz açıklamaları

karşısında, “Almanya’da yaşayan 2,5 milyon Türk’ün sırtından politika yapıyorsunuz, bu davranışınız da Almanya’daki politik atmosferi zehirliyor” şeklinde konuşmuştu. Gürkan Kesici, “Schröder İlk Kez Türkiye’yi Ziyaret Ediyor”, http://www.voanews.com/turkish/archive/2004-02/a-2004-02-22- 3-1.cfm ; Tayyip Erdoğan’ın AB turunun Berlin durağında, ‘Almanya dışında takvim verilmesine karşı çıkan yok. Orada biraz Kasımpaşalılık yaptım’ şeklindeki sözleri Schröder cephesinde dalgalanma yaratmış. Ozan Ceyhun, bu tür çıkışların SPD açısından ‘kaybedilmesi halinde iktidarı değiştirebilecek’ önemdeki yerel seçimlere etkisi düşünüldüğünden fazla oluyor. Bu durumu Ankara’da ziyaret ettiğimde Başbakan Abdullah Gül’e de anlattım diyordu. Derya Sazak, “Almanya Seçimleri”, http://www.milliyet.com.tr/2002/12/02/yazar/sazak.html

445 Alman İçişleri Bakanı Otto Shilly, Vatandaşlıktan çıkarmak için Türk İçişleri Bakanı’ndan çifte vatandaşlığa sahip olan Türkler’in listesini istedi. “Almanya’da ‘Çifte Vatandaşlık’ Kavgası”, http://www2.dw-world.de/turkish/politik/1.133011.1.html

bağlılıklarının sürmesini istemektedir. Bu ülkeler ise Türkiye’nin etkisini bir zaaf olarak görüp, çok kültürlü, insan haklarına dayalı ve demokratik bir ülke oldukları iddialarında bulunsalar bile, kendi ülkelerinde yaşayan, Türkleri kendi etki alanına almak için çok katı tedbirler almaya gidebilmektedirler446. Bu politika onları katı bir asimilasyon politika belirlemeye doğru da götürebilmektedir. 1990’ların başlarında iktidardaki sol anlayışlı hükümetlerinde etkisiyle onları yaşadıkları ülkeye bağlı hale getirmek için bir takım siyasi, sosyal ve kültürel haklar vermeye başlamışlardı. Ancak bu uygulamalar kısa sürede etkisini göstermeyince, bağlılık hala sağlanamayınca giderek yeni iktidarların ve ekonomik sorunların da etkisiyle Almanya öncülüğünde bağlılığı zorunlu hale getirecek, baskıcı politikalara yönelmeye başladılar447.

Türkiye’nin ise yurtdışına göç süreci, gerekse onların kimliklerini kaybetmeden, uyum sağlamaları ve gereksinimlerini karşılama konusunda kapsamlı çözümlere ihtiyacı var. İkinci ve üçüncü kuşakta Türkiye’nin bir kısım etkisi olmakla beraber, Almanya’nın bu kuşaklar üzerindeki etkisi birinci kuşaklara nazaran daha belirginleşmekte. Almanya’daki Türkler bu kuşakları etkileme konusunda Türkiye ile Almanya arasında ortaya çıkan rekabetin sonucunda ortaya çıkan reform çabalarının yeterli olmadığı görüşündedirler.

Öte yandan Avrupa ülkelerinin nüfusları giderek yaşlanmaya başladı, ekonomisi ise giderek durgunlaşma aşamasında. Eğitimli genç nüfusa ihtiyacı var. Türkiye bu nüfus alımı için gerek eğitimli genç konusunda gerek batı kültürüne yakın bir ülke olduğundan uygun bir ülke. Ancak yeni alımlar bağlılıklar konusunda yenilenmeye yol açacağından bu konuda çekinceler var. Türklerin kültürel ve dinsel

446 Oktay Ekşi, “Batı Usulü Dil Yasağı...”, Hürriyet, 18 Şubat 2006;

Berlin’de 17 Eylül’ de yapılacak eyalet meclisi seçimlerinde Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) adına başbakan adayı olan Savunma Bakanlığı Müsteşarı Friedbert Pflüger ise gazeteye yaptığı açıklamada, Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile Sol Parti’den oluşan Berlin eyalet hükümetinin çok kültürlülük hayalleriyle uyum ve eğitim politikalarını ihmal ettiğini savundu. Pflüger, 4 yaşındaki tüm