• Sonuç bulunamadı

TÜRK ÇOCUKLARININ EĞİTİMİ VE EĞİTİMİN SİYASİ YAŞAMA GEÇİŞTEKİ ROLÜ

Eğitim, meslek seçimi ve toplumsal hayatta yükseliş toplumsal hayatta yükseliş için Türk göçmenlerin olmasa olmaz koşulları arasındadır. Ayrıca entegrasyon ve sosyalizasyon aşamalarında önemli bir yer tutmaktadır. Eğitim, duygu ve düşünce aşamasında belli bir dünya görüşü kazandırmaktadır. Bundan hareketle toplumsal önderlik yapan ikinci kuşağın yetiştiği eğitimsel ortamı incelemek bu bakımdan yararlı olacağı değerlendirilebilir.

Öncelikle Almanya’da göçmenlere ve çocuklarına ilişkin eğitim politikaları eyaletlere göre önemli değişikler göstermektedir. Her eyaletin kendine özgü birer eğitim öğretim politikası vardır. Ancak her eyalette Almanya’da okula gitme zorunluluğu altı yaşından on sekiz yaşına kadar sürmektedir. Din dersi belli bir mezhebe bağlı olmayanlar hariç yasalar gereğince bir öğrenim dalıdır; ancak zorunlu değildir. Federal eyaletlerin çoğunda tüm Hıristiyanlar için ortak okullar açılmıştır ve birçoğunda zorunlu olarak gösterilmekte ve bir çok soruna yol açmaktadır195. Bazı durumlarda göçmen çıkışlı ve gönderen ülkelerden öğretmen gereksinimi karşılanmak istenmiş; ancak çoğu durumda bu gereksinim karşılanamamıştır.

Almanya’daki okul sistemin eğitim süreci üç aşamadan oluşmaktadır: Okul öncesi, temel eğitim ve yetişkin eğitimi. Temel eğitim de, 6-10 yaşlarındaki çocuklar için ilkokul ve onu izleyen üç ayrı tür okul vardır: Gymnasium, Realschule ve Hauptschule. Çocukların en azından 15 yaşına kadar bu okullardan birine gitme zorunluluğu bulunmaktadır. 15 yaşından sonra öğrenciler için üç seçenek vardır: Üniversiteye girmede gerekli olan Abitur’u alabilmek için 19 yaşına kadar Gymnasium’da okumaya devam ederler; ya 16 yaşına kadar bir Realschule’ye devam ederler ve daha sonra bir teknik okula ya da mesleki eğitim sistemine girerler yada çalışma hayatına katılmak için 15 ya da 16 yaşındayken okuldan ayrılırlar196.

195 Dava din dersi haberlere bak zorunlu Hıristiyan din dersi

196 Kemal Aytaç, Federal Almanya Cumhuriyetinde Okul Sistemi, Engin Yayınevi, Ankara, 1999, 43-77; Arno Kalpler and Adriana Grevel, İşte Almanya, (Çev. Belma Emircan), Frankfurt, 1994, s. 403.

Almanya’da üniversiteye girmeye hak kazanmak için Gymnasium olarak adlandırılan liseden Abitur (lise diploması) almak gerekmektedir197. Bu eğitim normalde 19 yaşına kadar sürmektedir. Realschule’de okumak ise teknik okula girmeyi yada meslek eğitimine başlamayı olanaklı kılmaktadır. Realschule veya Hauptschule’den mezun olmak Alman ikili sistemine (mesleki eğitim ve çıraklık) girmek için zorunlu bir koşuldur.

Almanya’da ünlü ikili mesleki eğitim sistemi bulunmaktadır. 15 ya da 16 yaşından 18 yada 19 yaşına kadar genç insanları eğiten bu sisteme “ikili” denmesinin nedeni, haftanın üç yada dört günü işbaşında eğitim ile, bir ya da iki günü genel veya kuramsal eğitimi birleştirmesidir. İşbaşında eğitim işyerinde, işyerindeki ya da işyeri yakınındaki bir eğitim tesisinde, ya da fırıncılık gibi en gelişmiş teknolojinin çıraklara gösterilebilmesi açısından genellikle çok küçük olan işyerleri ve zanaatlar için ise, birden çok işveren için özel tesislerde gerçekleştirilmekledir. İki ila dört yıllık bir dönem sonunda mezuniyet, sendika ve eğitim birimi temsilcilerinin de bulunduğu özerk bir işveren ya da zanaat örgütü tarafından gerçekleştirilen bir sınavda başarılı olunmasını gerektirmektedir. Çıraklık karşılığı işverenler tarafından belli bir miktar da ödeme yapılmaktadır.

İkili sisteme girebilmek için normal önkoşul, bir Realschule yada bir Hauptschule’den mezun olmaktır. Ancak, bir Hauptschule’den alınan bir diploma, söz konusu öğrencinin istediği meslekle çıraklığa başlayabilmesi için bir garanti değildir. İkili mesleki eğitim sistemi, imalat sanayindeki başarının anahtarı kabul edilmektedir. Ancak, şimdi daha fazla sayıda eğitim olanağının bulunmasına karşın, yabancı gençler dezavantajlı bir konumda kalmayı sürdürmektedir. Özellikle ekonomik ve demografik etmenler bu sistemi zorlamaktadır.

Okul öncesi eğitim problemi, okul sonrası ve okuldan mesleğe geçiş problemleri ikinci Türk neslinin en önemli sorunlarını oluşturmaktadır. Türk ana babaları çocuklarının okul öncesi eğitimlerine ilişkin en büyük sorunlarını 1970’li yıllarda ve 1980’li yılların başında yaşamışlardır. Türkiye’de okul öncesi eğitimin olmayışı ve genelde Alman çocuk yuvalarının Katolik veya Protestan kiliselere ait

197 Alman okul sistemi geleneksel olarak seçkinci ve katıdır. Nitekim son yıllara kadar bu sistem Alman gençlerinin % 90’ını üniversiteye devam etmekten alıkoydu.Koray, a.g.e., s. 36.

olması, anne babaların çocuklarını Alman çocuk yuvalarına göndermemelerinin esas nedenini oluşturmuştur. Özellikle 1970’li senelerin ikinci yarısında Türk çocukları anne babalarının Almanya’da gelişen ayrımcılık nedeni ya da Hıristiyan dininin muhtemel etkilerinden korkulan yüzünden çocuk yuvalarından uzak kalmışlardır. Buna paralel olarak Türkler arasındaki Kuran kursları çocuk yuvaları niteliğinde önem kazanmaya başlamıştır. Bu durum bilgilendirme çalışmaları ve daha aydınlatılmış durumda olan ikinci neslin etkisi sayesinde 1982’den itibaren büyük ölçüde değişikliğe uğramıştır. Buna rağmen gene de 1982’de çocuk yuvalarındaki Türk çocukları oran olarak oldukça düşüktür198.

Temel eğitim ve meslek eğitimi yapan okullardaki Türk öğrencilerinin sayılarının 1982’ye kadar devamlı artmasından sonra ilk olarak 1983’te bir gerileme kaydedilmiştir. Bu gerileme 1984 ve 1985’te de devam etmiştir. Bu gelişmede Türkiye’den daha sonra gelen gençlerin sayılarının önemli ölçüde azalması büyük rol oynamıştır. Türk çocukları gerek okul, gerekse meslek hayatında Alman çocuklarına nazaran, diğer yabancılar gibi daha kötü fırsata sahiplerdi. 1980’li yılların başlarında Alman okullarını başarı ile bitiren Türk çocuklarının sayısı çok azdır. Hatta ilkokulu bile çok azı bitirebilmişlerdir. Liseye giden Türk çocuklar çok enderdir. Çocukların büyük bir çoğunluğu öğrenme zorluğu olan çocukların gittiği okullar (Sonderschule) veya temel eğitim okullarında (Hauptschule) bulunmaktadır199

Yurt dışında çalışan işçilerin çocukları bulundukları ülkelerde okula gitmekte ve eğitim sistemi içinde en büyük yabancı grubu oluşturmaktadır Türk Dili ve Kültürü dersleri veren öğretmenler, Milli Eğitim Bakanlığımız tarafından görevlendirilebildiği gibi, bulunulan ülke tarafından da sağlanabilmektedir. Türkiye’den giden öğretmenlerin büyük bölümü Almanya’nın yanı sıra Hollanda, İsveç ve Fransa’da görev yapmaktadır. Ancak Türkçe dersler için amaca uygun düşer kitap ve ders malzemeleri yetersiz kalmaktadır. Öte yandan dini eğitim yetersiz ve düzensiz olduğundan dini eğitim yerel dini vakıf ve cemaatlerden alınmaktadır200.

198 Ersan Sözer, Üç Avrupa Ülkesinde Eğitim: Almanya, Danimarka ve Fransa Eğitim Sitemleri, Eskişehir, 1997, 1-27.

199 Ünal Abalı, Almanya’daki Türk Öğrencilerinin Eğitim-Öğretim Sorunları ve Çözüm Önerileri, Ankara, 1999, s. 45.

200 Ahmet Çoban, “Türk ve Alman Eğitim Sistemlerinde Öğretmen Eğitimi ve Boyutları”, Akademik Araştırmalar Dergisi, Sayı: 17, 2003, s. 77-90

Alman eğitim sisteminin karmaşasının yanında Türkçe eğitiminde de birbirinden farklı iki öğretmen grubu bulunması da ayrı bir sorundur. Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tayin edilen öğretmenler, anne-babaları tarafından ancak hafta sonu belli okullara getirilen çocuklara Türkçe, tarih ve coğrafya dersleri sunarken; Alman makamlarından maaş alan ikinci bir grup Türk öğretmeni ise işçi çocuklara Almancayı öğretmede yardımcı oluyorlardı. 1980’li yıllarda, okul programında zorunlu yabancı dil olarak Türkçeyi Berlin kentinden başka hiçbir eyaletin kabul etmemesi, Türk gençlerinin Türkçe derslere karşı ilgisiz kalması sonucunu yarattı201. 1980’li yılların ortalarında savaş sonrası dönemin “bebek artışı” sırasında doğan gençler çıraklık eğitim yerleri konusunda bir açıkla karşılaştılar. Yine 1990’larda Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesi nedeniyle çıraklık yapılabilecek yerler için sürdürülen mücadelede yabancı gençler Almanlara yenildi.

Ayrıca son yıllarda mesleki eğitim görmek isleyenlerin sayısının hızla artması nedeniyle, çıraklık eğitim yeri bulunamamaktadır. Bu durum en çok yabancıları ve Türk gençlerini olumsuz etkilemektedir. Yabancı gençler arasında Almanca bilgisinin Almanlar kadar iyi olmayışı, işletmelerin önyargılarından kaynaklanan tereddütleri, tercih durumunda Alman gençlerini seçmeleri bu gençlerin ya çıraklık eğitim yeri bulamamalarına yada fazla taliplisi olmayan alanlarda iş bulmalarına neden olmaktadır. Büyük şirketler çok sayıda başvuruyla karşı karşıya kaldıklarından, yabancı gençlerin pek başarılı olamadıkları giriş sınavları uygulamaktadırlar ve dolayısıyla genelde Alman gençleri tercih edilmektedir. Oysa yabancı gençlerin iki dilli ve kültürlü olması kimi durumlarda işletmelerin işine yarayabileceğinin farkına varılmamış gibidir202. Meslek öğrenenlerin çoğu ise fırıncılık yada kamyon tamirciliği gibi gerilemekle ya da çok fazla taliplisi olan mesleklerde eğitim görmektedir.

Federal Hükümet son zamanlarda “dezavantajlı” gençlerin, rekabetin en fazla olduğu çıraklık programlarına girebilmelerini sağlamada yardımcı olacak bazı özel programlar geliştirmiştir. 15-18 Yaşlarındaki yabancı gençlerin yaklaşık % 8’inin

201 Danişment, a.g.e., s. 94-95; Sami Özkara, “Anadil Eğitimine İlgi Gösterilmemesi Asimilasyon Politikasının Bir Belirtisi”, http://www.turkischweb.com/Turkce_dersi/anadiline_ilgi.htm 202 Gülay Tokgöz, “Almanya’daki Türk Göçmenlerin İşgücü Piyasasındaki Sorunları”, Mülkiye Dergisi, Cilt: xxVI, Sayı: 2333, s. 101-109.

katıldığı bu özel programlarda, gençlerin çıraklık giriş sınavlarında daha iyi bir sonuç alabilmelerini sağlamak için Alman dili bilgilerinin geliştirilmesi üzerinde durulmaktadır203.

1983’ten itibaren Türk gençlerinin durumunda bir düzelme görülmektedir. Diğer okullarda Türk çocuklarının sayısı değişik model niteliğindeki denemelerin de yardımıyla devamlı artmaya başlamıştır204.

Türk çocuklarının Federal Alman eğitim sistemine katılımları ve başarıları gittikçe artmakladır. 1980’li yılların ortalarında okullarını bitirip diplomalarını almaya başlayan Türk çocuklarının büyük bir bölümü özel eğitime muhtaç çocukların gönderildiği Sonderschule ya da orta eğitim okulları Hauptschule eğitim görmekteydi. 1983’ten bu yana Türk çocuklarının Alman eğitim sistemi içindeki durumları bir ölçüde düzelmiştir. Realschule ve Gymnasium’a giden Türk ço- cuklarının sayısı artmış olmakla birlikte, Sonderschule’ye giden Türk çocuklarının sayısı beklenilen ve istenilen düzeyde azalmamıştır. Bununla birlikte üniversiteye giden Türk gençlerinin sayısında artış kaydedilmiştir.

Almanya’da lisede okuyan Türk gençlerinin sayısı 1980 yılında 40.052 iken, bu sayı 1990 yılında 76.717’ e (lisede okuyan tüm çocukların % 1,4’ü) yükselmiştir. Bu artış yeni yetişen kuşaklara bağlanabileceği gibi, Türk ailelerinin çocuklarını okutmaya eskisinden daha fazla önem verdiklerine ve Türk gençlerinin de okulda daha başarılı olduklarına işaret etmektedir205.

Benzer bir biçimde, Türk üniversite öğrencisi sayısı, 1990 yılına kadar belirgin bir biçimde yükselmiştir. Bu gençlerin büyük bir çoğunluğu işçi ailelerinden gelmektedir. Genelde ailelerin çocuktan yüksek beklentileri bulunması ancak okul ve üniversite yaşamı hakkında fazla fikirleri bulunmaması bazı durumlarda Aile ve gençler arasında çeşitli gerilimlere neden olabilmektedir. 1980’li yılların ikinci yarısından sonra ise özellikle Almanya’da önemli değişimler yaşandı. Sayıları hızla artan kadın ve öğrenci dernekleri bu değişimlerin birer örneğidir.

203 Tokgöz, a. g.m., s. 105. 204 Şen, a.g.e., s.112. 205 Sözer, a.g.e., s. 20.

Türk öğrencileri arasında son yıllarda ilginç bir gelişme yaşanmaktadır. EATA (European Association of Turkish Academics) adı altında toplanan çoğu öğrenci, Türk akademisyenler, birçok Avrupa kentinde örgütlenmiş bulunmaktadır. Amaçları içinde Avrupa’da okuyan Türk öğrencileri ve akademisyenleri arasındaki işbirliğini arttırmak, mezuniyetten sonra üyelerine iş olanakları sunmak, daha çok Türk öğrencisinin Avrupa’daki üniversitelerde okumasını desteklemek, yurtdışında Türkiye’nin tanıtımını yapmak ve siyasette aktif rol alabilecek gençleri desteklemek.

İkinci kuşak göçmen çocukların eğitim ve öğretim düzeyleri, anne-babaları olan birinci kuşak göçmenlere göre daha ileri bir düzeydedir. Her şeyden önce, bulundukları ülkelerin dilini ve kültürünü anne-babalarına göre, daha iyi bilmekte ve konuşmaktadır206.

Bu şekilde bakıldığında Türk gençlerinin eğitim seviyesi arttıkça marjinallikten çıkarak Alman toplumsal yaşamına daha bir aktif katılmaktadır. Birbirlerini daha aktif bir biçimde destekleyerek ister istemez Alman siyasal yaşamında ister istemez etkide bulunmaktadırlar. 1990’lı yıllarda vatandaşlık verilmesiyle siyasette aktif, eğitim seviyesi yüksek ikinci kuşaktan Türk gençleri Alman siyasetinde yerini almışlardır. Bu durum hem Alman toplumu hem de üçüncü kuşak tarafından ilgiyle izlenmektedir.

C. ALMANYA’DA SİYASAL YAŞAMA KATILMA SİSTEMİ207 VE