• Sonuç bulunamadı

B. KİMLİK TANIMLAMASI 1 Ekonomik Kimlik

2. Dilsel ve Kültürel Kimlik

Türklerin çoğunluğu Almanya’ya ilk geldiklerinde bulundukları ülkenin kültürlerini ve dillerini bilmiyorlardı. Çoğunluğu köy ve kasabalardan gelmişti, Almancayı anlamakta ve konuşmakta zorlanmaktaydı. Kadınlar genel olarak okuma ve yazma bilmezken; göçmenlerin hemen hepsi Almanca’yı konuşamıyorlardı. Yoğun çalışma tempoları, yabancılardan ayrı bölgelerde oturmaları, çevrelerinde daha çok Türklerin bulunması, eğitimsiz olmaları da dil öğrenmelerini olumsuz biçimde etkilenmekteydi. Ancak bu durum günden güne değişti. Son yıllarda kalış süreleri arttığı için dil sorunu eskisi kadar değildir. Ancak hala dil konusu ülkeye uyum sağlamalarını engelleyici bir unsur olarak görülebilmektedir.

140 Türkiye’deki firmalar maliyeti ve başarı riski nedeniyle öncülük etmekten kaçınmışlardır. Cengiz Ersun, Selçuk T. Ok, Atilla İ. İlyas ve Mehveş Mustafaoğlu, Fransa, Belçika, Hollanda’daki Türk Girişimcileri, İstanbul Ticaret Odası, Avrupa Birliği’indeki Türk Girişimcileri Dizisi:2, İstanbul, Temmuz 1997, s. 61.

141 Almanya’da kurulan işletmelerin büyük çoğunlığunda Alman personelde çalıştırılmaktadır. (Yazar Yok), TUSİAD-Zentrum Für Türkeistudien Ortak Araştırması, a.g.e., S.31

142 Özelikle Vural Öğer ve Kemal Şahin sadece yatırımcı değil aynı zamanda aktif bir aracı ve danışman durumundadırlar

143 Elisabeth Siedel, “Cultural Change and Gurbet Literature: The Turkish Minority in Germany”, Muslim Minorities in the West, (Ed. Syed Z. Abedin and Ziauddin Sardar), London, 1986, s. 78-86.

Üç kuşak Türk yazarları incelersek dilin ne şekilde geliştiği daha kolay anlaşılabilir. Birinci kuşak daha çok gurbet psikolojisi üzerine kurgulanmıştı ve dili Türkçe’ydi. İlk adımlarını şiirle atan göçmen kültürü duygularını, yaşamını bu yolla yansıtmıştı. Bu dönemde gurbet temasını işleyen yazarlar iki ana eksende gelişmişti: İşçi ve elitist. Birinci gruptakiler güncel sorunlar ve gurbet ağırlıklı yazılar yazarken; özellikle öğretmen, doktor vb. entelektüel olan ikinci gruptaki yazarlar daha çok Almanya’daki kültürel ve edebi alanlarla ilgilendiler. Ancak daha sonra gurbet kavramının karmaşık ve değişen yönünü keşfeden elitist yazarlar şiirden romana doğru geçmeye başladılar144.

İkinci kuşak gurbet psikolojisi yanında aşk ve doğa üzerine hem Alman hem Türk dilinde eserler vermeye başladı. Türkiye’yi sadece tatillerden, kitaplardan ve öykülerden tanıyan üçüncü kuşak ise genellikle edebiyatı Almanca ile yürütmektedir. Türkiye onun için bir hayal dünyası ile çeşitli kaynaklardan oluşan bilgilerin oluşturduğu bir yerdir. Gurbet kavramı onlar için sürekli değişen güvenliksiz bir ortamı yansıtmaktadır. Türkçe literatürün Almanca’ya çevrilmesiyle ve artan iletişim olanakları sayesinde, bu grubun büyük çoğunluğu yabancı ve gurbetçi kökenlerini bilen ancak yabancı gibi hissetmeyen, Almanya’yı vatanı olarak gören bir anlayış sergilemektedirler. Bu açıdan üç kuşakta Türk yazarlarının kökenlerinden yavaş yavaş uzaklaşarak Alman kültür sistemine girdiği söylenilebilir145. Ancak öte yandan Yüksel Pazarkaya, Özgür Savaşçı gibi bir kısım yazarlar da hem Türk literatüründen çeviri yaparak hem de kendi eserlerini Almanca ve Türkçe yazarak Almanya ve Türkiye arasında bir kültürel bağ oluşturmaktadırlar146.

Almanya’da ki Türk toplumu, özellikle ikinci kuşağın yetişmesinden sonra, edebiyat ve sanat dünyasında kendilerine yer edinebilmiştir. Bunun nedeni, sadece yükselen eğilim düzeyi vs. değil, onun yanı sıra Alman toplumunun da başka

144 Mustafa Çakır, “Almanya’daki Çok Kültürlü Ortamlarda Türkçenin Anadili Olarak Kullanımı”, Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt: 2, No:1, 2002, s. 85

145 Necdet Kuran Burçoğlu, “The Image of Self And the Other in the Works of The Turkish Migrant Authors in Germany”, Multiculturalism: Identity and Otherness, ( Ed. Necdet Kuran Burçoğlu), İstanbul, 1997, 115-122.

146 Johanna Watzinger-Tharp, “Turkish-German Language: An Innovative Style of Communication and its Implications for Citizenship and Identity”, Journal of Muslim Minority Affairs, Vol: 24, No: 2, October 2004,

http://taylorandfrancis.metapress.com/media/1exdyjqhxm5q7r03eua0/contributions/m/8/k/d/m8 kd8c5vkvkhty44.pdf

kültürlerle tanışmaya artan oranlarda ilgi göstermesidir. Kendisini bir Schleswig- Holstein’li olarak gören Feridun Zaimoğlu “Kanak Spraak”, “Abschaum”, “Koppstoff” isimli kitaplarında ırkçılığı konu almakta göçmenleri kimlik şablon- larına umdurmaya çalışanlara karşı mücadeleci bir tutum sergilemektedir. İkinci kuşaktan bir başka yazar Selim Özdoğan “Ein Gutes Leben ist die beste Rache” (İyi Bir Yaşam En İyi Hınçtır) kitabıyla, bu umut vadeden genç kuşaktan biridir. Robert Bosch Vakfı tarafından Almanca yazan göçmen edebiyatçıları ve yapıtlarını değerlendiren “Adelbert von Chamisso Ödülü” Araş Ören, Güney Dal, Yüksel Pazarkaya, Zafer Şenocak, Zehra Çırak, Alev Tekinay, İsmet Hiçi, Emine Sevgi Özdamar ve Selim Özdoğan bu ödülü şimdiye kadar alanlar arasındadır.

Kültürel alanda ikinci kuşak, giderek daha çok göze çarpmakta baskı altındaki Türk kızı gibi klişeleşmiş rollerle değil, Alman meslektaşlarıyla eşdeğer rollerde görülmeye başlamıştır147. Her ne kadar istatistikleri sarsacak sayıda olmasa da Televizyon ve sinema sektöründe de, Türkler önemli ölçüde kendilerini seyircilere duyurmuşlardır. Nazan Eckes, Erkan Arıkan ve Dursun Yiğit, medyadaki önemli pozisyonları ile gurbetçilerin neler başarabileceğini ispatlıyor148.

Tiyatro ve kabare gibi kültür alanlarında da göç konulu bazı gruplar 80’li yıllardan bu yana kültür yaşamında yer edinmişlerdir149.

Göçmen kültürü, ilke olarak göçmen toplumları için yeni bir olgu değildir. Bu kültür Alman kültür dünyasını tamamlayıcı bir tarzda tarafa zenginleştirmektedir. Bu gelişmedeki esas perspektifi “kurban rolü’nden yeni bir kendinden emin olma haline, bir tür bilince doğru ilerlemekte, ancak bu durum Alman kamuoyu ve ilgili pazarlayıcı kesimlerde pek iyi algılanamadığı gözlenmektedir.

147 Almanya’da doğup büyümüş ve yüksek öğrenim görmüş olan. “mdr” ve “ARD” televizyon kanallarında spor programı sunuculuğu yapan Yasemin Kalkan, buna bir örnektir.

148 - “ İş adamı Dursun Yiğit’in” sahibi olduğu “TD1”, günceli takip eden tamamı Türkçe yayınlar yapıyor. - Almanların ünlü televizyon kanalı RTL’de hafta içi her akşam ana haber bültenini sunan ikinci kuşak “Nazan Eckes”in babası işçi, annesi ithal gelin . Babası, gibi kurslara giderek Almancayı öğrenmiş. Eşi Alman , kendisini tanımlarken “Ben, yüzde yüz uyum sağlamış bir gurbetçiyim.” diyor . -Erkan Arıkan, Batı Alman Radyo ve Televizyon Kurumu’nun (WDR) Türkçe bölümünü yönetiyor. Bir yaşında işçi babasıyla Almanya’ya gitmiş.Kuşak çatışması yaşamamış, ailesi kırsal kesimden gelmesine rağmen onun okumasına büyük önem vermiş. Lise ve üniversite eğitimi almış, Kur’an kursuna da gitmiş. Batılı düşünceyi öğrenirken, dinini de ihmal etmediğini söylüyor. “Alman Medyasındaki Türkler” http://www.ekolife.com.tr/site/detay.php?BolumNo=2&HaberID=108 149 İbrahim Mercanoğlu, “Nilgün Ne Kadar Yerli?”,