• Sonuç bulunamadı

Türk Mitolojisi ve Destanlarında Kadın

2. EN ESKİ TÜRK TOPLULUKLARINDAN İSLAMİYET SONRASINA AİLE VE

2.2. En Eski Türk Topluluklarından İslamiyet Sonrasına Kadın

2.2.3. Türk Mitolojisi ve Destanlarında Kadın

Türklerin İslamiyet’i kabul etmeden önceki dönemlerinde, özellikle sosyal hayatta, kadının konumunu tayin etmek oldukça zordur. Zira bu konuda yazılı kaynaklar dağınık vaziyettedir. Ayrıca Türklerle yakın ilişkileri olan Çinliler, Türklerin daha çok yönetici sınıfı ile ilgilenmiştir. Bu durumda Çin kaynaklarında Türk kadını ile ilgili edinilen bilgiler yönetici sınıfın kadınları yani hükümdarların eşleri, anneleri ve kız çocuklarıdır. Bunun dışında eski Türk kadınının sosyal hayattaki konumu ve yaptığı işler hakkındaki bilgiler için başvurulacak kaynaklar destanlar ve efsaneler gibi sözlü halk yaratmalarıdır.

“İslamlıktan önce, Türk kadınının sosyal hayatta büyük bir yeri ve üstün değeri olduğu, Türk efsanelerinde, destanlarda ve yazıtlarda açıkça görülür. Türk inanışına göre, erkişinin yaratılmasını, Tanrı Karahan’a, ilk defa, Ak-Ana ilham etmiştir. Eski Türklere göre, kadının sembolü “Gök ve Güneş”, erkeğin ise “Yer ve Ay” idi. Hakan ile hatun ise, yeryüzünde “Ay-Ana” ile “Gün-Ana” nın temsilcileriydiler. Gün-Ana’nın göğün yedinci katında, Ay-Ana’nın ise altıncı katta bulunduğuna inanılırdı. Bu inançlar, kadının sosyal hayattaki üstün yerini belirtmekte idi. Kadınla erkek, yalnız cinsi totem bakımından, birbirinden ayrı bulunurdu. Kadının totemi inek, erkeğin totemi ise kısrak idi. Fakat bu ayrılık, eşitliği bozacak bir ayrılık değildi. Kadın, erkeğin sahip olduğu bütün sosyal ve siyasi haklara sahipti. Kadınlar, gerektiğinde, ticaret de yaparlardı. En iyi şamanların kadınlar arasından çıkması veya onların kendilerini kadınlara benzetmeleri de, kanaatimizce, kadının Türk sosyal hayatındaki değerinden ileri gelmekte idi.”240

240

“Türk kozmogonisinde diğer kültürlerin kozmogonisinde olduğu gibi kadın erkeğin bir parçasından yaratılmamıştır. Kadın Türk kozmogonisine göre Karahan tarafından özel yaratılmış ve Yer Hatun adıyla Yerlik Han’a denk bir güce sahiptir. Bu durumda Hilmi Ziya Ülken’in vurguladığı gibi eski Türk ailesinin pederşahî değil ancak pederî bir esasa göre kurulduğunu gösterir. İnan, Türk mitolojisine göre Tanrı Ülgen’in bu kâinatı Akine’den aldığı ilhamla yarattığını ifade eder. Orhun Abidelerinde adına rastlanılan Umay Ana, insan ve hayvan yavrularını himaye eder. İnsanların saadet ve refahını sağlayan aile iyesi ise Ot İne’dir. Türk kozmogonisinden ve mitolojisinden verilen bu örneklere göre Türk kültürünün kökeninde dişil ögelerin oldukça etkin olduğuna işaret edilmektedir. Türk mitolojisindeki dişil ögelere gösterilen saygınlığın yansımalarını Türk destancılık geleneğine ait ürünlerde kadın kahraman tiplerine yüklenen rollerde görmek mümkündür. Destanlarda kadın tipleri sadece soyun devam etmesi için bir nesneden ziyade merkezî kahramanın en büyük yardımcısı işlevini üstlenen birincil dereceden tiplerdir.”241

“Türk mitolojik sisteminde eril öğeler olarak yer etmiş Ülgen (ve Erlik) daha eski dönemlerde dişil güçler olarak tasvir edilmiştir. Tüm kutsalın başlangıçtaki dişil ve (sonradan –ayrıştıkça- eril’i oluşturacak) ön-eril öğeleri içinde barındıran, taşıyıcı/doğurucu/ besleyici’liği ile dişil Bütün’den çıktığına işaret eder. Eril’leşmeden önce her şey dişil’e aittir ve baskın görünümü dişildir.”242

Mehmet Kaplan, Dede Korkut Kitabında Kadın adlı makalesinde yaşadığımız çağlara göre Türk Edebiyatında kadını üç şekilde değerlendirir: 1) İslamiyet’ten önce ve göçebelik devrinde kadın, bu devrin ideal erkek tipi olan Alp tipine yaklaşır. Erkek kahramanlar gibi, ata biner, ok atar, kılıç kullanır ve düşmanla kahramanca çarpışır. 2) Yerleşik medeniyete ve İslami kültür çevresine dâhil olduktan sonra kadın, pasif bir karakter olarak karşımıza çıkar. Bu devirde kadın kahramanca vasıflarını kaybederek bir haz ve aşk nesnesi olmaya başlar. Güzellik, cesaretin ve kahramanlığın önünü alır. 3) Batı medeniyeti etkisi altına girdikten sonra kadının ilkin edebiyatta, sonra hayatta beşerî hakları müdafaa edilir ve tamamıyla erkekle eşit bir seviyeye gelir.243

Tarih boyunca göçebe, avcı ve toplayıcı toplumlardan itibaren feodal, sosyalist, kapitalist toplumlarda kadın üzerine pek çok çalışma yapılmıştır. Yapılan bu çalışmalardan

241

Nezir Temur, Manas Destanı’ndaki Tipler Üzerine Bir İnceleme, Kurgan Edebiyat Yayınları, Ankara 2012, 124-125.

242

Mehmet Bilgin Saydam, Deli Dumrul’un Bilinci, Metis Yayınları, İstanbul 2017, 128.

243

elde edilen veriler gösteriyor ki ilkel toplumlarda insanlar anaerkil bir düzende yaşamakta idiler. Söz konusu düzen içinde, etnografik ve arkeolojik veriler kadın tanrıçaların en etkili güce sahip olarak bir tapınma kültü meydana getirdiğini göstermektedir. Ancak mitolojik metinler, anaerkil dönemin izlerine ve bu dönemin ataerkil güçler tarafından ne zaman ve ne şekilde sona erdiğine dair bilgiler ihtiva etmemektedir.

Paleolitik ve neolitik çağa ait arkeolojik bulgular, kadının birincil konumda olduğunu ve insan topluluklarının ilk örgütlenme biçimlerinde anaerkil (matriarkal) düzenin hâkim olduğunu göstermektedir. Ancak tarımın ortaya çıkıp gelişmesi, hayvanların erkeklerce evcilleştirilmeye başlanması ve bu hayvanların tarımda kullanılması, ürünlerin meta halini alması, madenlerin işlenmesi neticesinde kadının saygınlığı, kutsallığı azalmış; erkeğin toplumsal hayattaki rolü artmaya başlamıştır. Böylece tanrıçaların yanı sıra onun kardeşi, kocası ya da oğlunu temsil eden tanrılar ortaya çıkmıştır.

“Sosyo-ekonomik düzeyde erkeğin özel mekânda güç kaynaklarından olan ateş, demir ve benzeri madenlerin işletilmesiyle iş bölümünde fizikî güce dayalı bütün işleri üstlenmesi kadının eski konumundan düşmesiyle sonuçlandı. Toplumsal cinsiyet bağlamında, erkeğin kamusal alanlarda etkin konuma gelmesiyle beraber toplumun yapısı değişti ve ocağın sahibi, dolayısıyla ailenin başı durumunda olan kadın, özellikle demirciliğin gelişmesi ile dinî icraat görevini de büyük ölçüde erkeğe bırakmış oldu.”244

“Paleolitik dönemde ortaya çıkmış, İslamiyet öncesi Türklerin inanç sisteminin temelini oluşturan şamanlık müessesinde de kadın şamanların varlığı, bugün dünyada toplumsal yaşamda kadın olgusunu algılama ve anlamlandırmada kilit rol oynamaktadır. Özellikle Orta Asya kadın şamanları mevsim ritüelleri, atlara ve sığırlara zarar veren ruhları kovmak gibi işlevleri gerçekleştirmez olmuşlardır. Benim gözlemlerime göre Özbek ve Tacik kadın şamanları esasen iyileştirme, fal bakma, kısırlığı giderme gibi işlevleri yerine getirirler. Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki Harezm Özbeklerinin mitolojik inancına göre, kadın işlerinin koruyucusu olan ve kadın şamanlarla ebecilerin dualarında hatırlanan Anbar Ana, su ile ilgili yapılan bütün ritüellerin baş konusu durumundadır. Kadın şamanlar bazen vergilerini Anbar Ana’dan aldıklarını söylerler.”245

244

Fuzuli Bayat, Türk Kültüründe Kadın Şaman, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2018, 34.

245

“Kadın şamanlar, Mitolojik Ana’nın veya Ana Tanrıça kültünün ortaya çıktığı dönemlerde var olmuş veya bu kültten hemen sonra ortaya çıkmıştır. Türk mitolojik sisteminde erkek olarak tasavvur edilen Ülgen’in, gök ruhlarının, Erlik’in ilk başlangıçta kadın olmaları muhtemeldir.”246 “Türk mitolojisinde hem koruyucu (hayatın kaynağı olan Gün İne), hem de kötülük etme gibi insanlığın iki önemli davranışının başında kadın görünmektedir. Destan dönemine geçtiğimiz zaman özellikle Kazak- Kırgızların epik dönemlerinde yavaş yavaş egzogaminin etkisiyle kadınların, kabilenin veya obanın, çadırın ateş yakılan yerinden yukarıya geçememesi, kadının toplumda ayrı bir yere konduğunun göstergesi olacaktır.”247

“Bir halkın medeni seviyesi onun kendi kadınlarına gösterdiği saygıyla ölçülür. Ecdadımız tarih boyunca kadınlara hürmet göstermiş ve onların değerini bilmişlerdir. Türk halk destanlarında bazen kadınlar abartılı güçlere sahip olarak gösterilir. Kimisi en babayiğit bir savaşçıyı bir vuruşta yere yıkar, kimisi bir kılıçta üç yiğidin kellesini birden uçurur. Bunlar her ne kadar destanî süjeler olsa da, tarihî hakikat payları vardır. Mesela Mesaget hükümdarı Tomaris büyük bir kahraman olarak tanıtılır. İran şahı Kirus (Keyhüsrev) Mesagetlere karşı saldırıya geçer ve çıkan savaşta öldürülür. Böylece Tomaris destanı yaratılır. Bu destanda Tomaris bir halk hükümdarı, halkının dirliği ve düzenliği için mücadele eden bir kadın kahraman olarak gösterilir ve bu aynı zamanda tarihî bir hakikattir. Destanda mertlik ve dürüstlüğün hile ve sahtekârlığa, cesaret ve kahramanlığın korkaklığa, sulhun savaşa karşı galibiyeti; insan fazilet ve hasletlerinin güç ve kuvvet teminatı olduğunun hikâyesi anlatılmaktadır. Tomaris’in halk tarafından kabile reisi olarak seçilmesi ve adaletli bir kadının zalim bir hükümdara karşı zafer kazanması bir tesadüf değil, belki de tarihî serencamın bir aksi sedasıdır.”248

“İslamiyet’ten sonra Anadolu’da teşekkül eden dinî ve sosyal konulu destanlar, Battal-nâme, Saltuk-nâme, Danişment-nâme, Hamza-nâme ve Hz. Ali Cenklerinde İslam’ın ilk kadın temsilcileri konumunda olan Hz. Hatice, Hz. Fatıma ve Hz. Aişe’ye özel bir önem verilir. Destanlarda bu isimlerin dışında iki tür kadın tipiyle karşılaşıyoruz. Birinci tipte, evine ve kocasına bağlı, sadakatli ve vefalı kadınlar karşımıza çıkar ki bunların olayların gelişimine bir etkileri yoktur. İkinci tipteki kadınlar ise soylu Hıristiyan kayserlerinin Müslümanlığı kabul etmiş kızlarıdır. Bu kızlar vasıtasıyla Türk olan erkek

246

Fuzuli Bayat, Türk Kültüründe Kadın Şaman, Ötüken Neşriyat, İstanbul 2018, 75.

247

Bibigül Osmanaliyeva, “Alpamış Destanının Başkurt, Kazak ve Özbek Varyantlarında Kadın Tipi”, Prof.

Dr. Fikret Türkmen Armağanı, 479.

248

kahramanların güçleri sınanmış olur. Bu kızlar, çoğunlukla gördükleri bir rüya sonucu Müslümanlığı kabul eder ve İslam uğruna savaşan kahramanlara âşık olup onları türlü sıkıntılardan kurtarırlar.”249

Türk mitik anlatıları ve destanlarındaki kadının işlevlerini anlamak, Türk insanının düşünce tarihini anlamak demektir. Bu bağlamda Türk mitolojisinde bebekleri ve hayvan yavrularını koruyan, soy devamlılığı ve kadınların koruyucusu olarak Umay Ana’ya yüklenen işlev Türk toplumunda kadının saygın bir yeri olduğunu göstermektedir. Destanlarda ise kadın kahramanlar çoğunlukla hem akıl hem bilek gücüyle ön plana çıkarak savaşçı bir kimlik kazanırlar. Pek çok kişinin sahip olmak istediği özellikler taşırlar. Mücadeleci bir ruha sahip olurlar. Bu durumun, İslamiyet’in kabul edilmesinden sonra da devam ettiği görülür.

249

Hasan Köksal, “Anadolu’da İslâmî Dönemde Teşekkül Eden Türk Destanlarındaki Kadın Tipleri”, Türk

3. ÖZBEK DESTANLARINDA TOPLUMSAL ROLLERİYLE KADIN