• Sonuç bulunamadı

Özbekistan’ın Sosyal ve Kültürel Yapısı

1. ANA HATLARIYLA ÖZBEK TÜRKLERİ VE ÖZBEK TÜRKLERİNİN

1.1. Özbekistan Türkleri ve Özbekistan Hakkında Genel Bilgiler

1.1.5. Özbekistan’ın Sosyal ve Kültürel Yapısı

Orta Asya Cumhuriyetleri içerisinde Özbekistan, güçlü demografik yapısı, zengin tarihi ve kültürel mirası ile bölgenin istikrarı için olduğu kadar, bölgede rekabet halindeki başka devletler için de oldukça önemlidir.

“Özbekler, Orta Asya hâkimiyetinde rol oynamaları bakımından köklü ve etkili bir tarihe sahiptirler. Türklerin Orta Asya’ya kuzeyden değişik gruplar halinde indikleri noktasından hareket edildiğinde kesin bir tarih verilmese de onlar, on ikinci yüzyıldan itibaren Orta Asya bozkırlarında at koşturmuş ve bu bölgenin coğrafyasını etkilemeye başlamışlardır. Genel bir yaklaşım olarak Özbekler, dedeleri Cengiz Han ile Orta Asya’ya girmiş ve Amuderya, Siriderya nehirleri arasında kalan batıda Aral Gölü ile doğuda ise Tanrı dağlarının keskin yamaçları ile sınırlanan tarihi bereketli Maveraünnehir bölgesinde hâkimiyet kurmuşlar ve aynı zamanda ilerleyen dönemlerde İslamiyet’in kabul edilmesine paralel olarak Hive, Hokant, Buhara üçgeninde Orta Asya İslami yapısının da manevi kaynağını teşkil etmişlerdir.”51

“Özbekistan’ın tarihten gelen ve zengin bir kültür ve edebiyat temeli vardır. Semerkand ve Buhara şehirlerinde Türklük dünyasının en ünlü ve dünya çapındaki

50

Matteo Fumagalli, “Etnisite, Devlet Yapılanması ve Dış Politika: Özbekistan ve Ülke Dışındaki Özbekler”, Nermin Aydemir (Çev.), Orta Asya ve Kafkasya Araştırmaları Dergisi, 2, 205.

51

Timuçin Kodaman ve Haktan Birsel, “Orta Asya’da Asimetrik Bir Değişken: Bağımsızlık Sonrası Özbekistan Jeopolitiğinin Dinamik Safhaları”, Yeni Türkiye Dergisi Türk Dünyası Özel Sayısı, 54, 1764.

düşünürleri, edebiyatçıları, matematikçileri ve bilim adamları yetişmiştir. Diğer cumhuriyetlerde bulunmayan bu köklü kültür mirası, Özbeklere çok daha güçlü bir ulusal kimlik bilinci kazandırmıştır. Beyruni, Timur, Uluğ Bey, Ali Şir Nevayi, Ali Kuşçu, İbn-i Sina, Al Harezmi, Farabi, İmam Buhari, Ahmet Yesevi ve Şeyh Bahaiddin geçmişteki ortak Türkistan kültür ve edebiyatının en bilinen isimleridir. 1447-1449 arasında hüküm süren Uluğ Bey’in kurmuş olduğu rasathanedeki çalışmalar son zamanlara kadar sürmüştür. Ünlü Türkçü devlet adamı ve şair Ali Şir Nevai, Muhakemetü’l Lugateyn adlı eseriyle Türkçenin üstünlüğünü göstermeye çalışmıştır. 1860’larda Buhara çevresinde iki yüz dolayında medresenin varlığından söz edilmektedir. Bugün Özbek edebiyatı diye isimlendirilen edebiyat, 19. yüzyılın ikinci yarısına kadar Orta Asya Türk oymaklarının ortak edebiyatı olarak gelişen ve Türkiye’de daha çok “Çağatay Edebiyatı” olarak bilinen yazın sürecinin devamıdır.”52

“Türkistan’da on dokuzuncu yüzyıl sonunda başlayan Ceditçilik hareketi uzun zaman devam eden kültür meselelerindeki münakaşalar ve fikir alışverişinin bir sonucu idi. Ceditçilik hareketi Avrupa medeniyetini öğrenmek ve onu milli kültüre hizmet ettirmenin bir ifadesi olarak görülebilir. Türkistan’daki ceditçilik hareketi on dokuzuncu yüzyıl sonunda yalnızca kültür ve teknik alanlarda hamle yapılmasını değil milli ve manevi değerlere sahip çıkılmasını da hedefleyen bir harekettir.”53

“Türkistan bölgesindeki ıslahatçıların ve ceditçilerin önemli bir kısmı ulemadan oluşuyordu. Sözgelişi, Buhara uyanışının başlatıcılarından Ahmed Mahdum Daniş (Ahmed Kelle), Semerkant cedidçilerinin başı Mahmudhoca Behbudi ve Taşkent cedidçilerinin önderi Münevver Karî’nin birer din âlimi oldukları bilinmektedir. Cedidçilerin amacı, ülkelerini çağdaş değerlere kavuşturmak, ahlak, inanç, hukuk, sağlık vb. sosyal ve kültürel alanları tecdid-ıslah etmek, Türkistan’a tekrar İslam medeniyetini ve yerlilerin siyasi hâkimiyetini kazandırmaktı. Amaçlarına ulaşmak için eğitim başta olmak üzere, tarih, edebiyat, basın-yayın ve sanata (tiyatro) ağırlık verdiler. Bu harekete Fıtrat da katılır. Buhara ve diğer şehirlerde usul-i cedit denilen yeni okulların açılmasına katkıda bulunur. Ceditçiliğin lideri Behbudi ile aynı düşünceleri paylaşır. Eserleriyle Buhara halkını aydınlatmaya, onlara gerçekleri göstermeye ve uykularından uyandırmaya çabalar.

52

Nilüfer Avcı , “Özbekistan’da Din ve Milliyetçilik”, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1995), 12.

53

Baymirza Hayit, Sovyetlerde Türklüğün ve İslamın Bazı Meseleleri, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 2000, 113.

Tiyatrodan elde ettiği paraları I. Dünya Savaşı’nda yaralanan Müslümanlara vererek Buhara Kuşbegi’nden takdir aldı.”54

“Özbek Hanlıklarının sürekli iç karışıklıklar ile uğraşmaları, aralarında bir birlik sağlayamamaları, Ruslar tarafından kolaylıkla işgal edilmelerine sebep olmuştur. Ruslar 1876’da Hokant Hanlığı’nı topraklarına katıp Buhara ve Hive Hanlıklarına da üstünlüklerini kabul ettirmiştir. Ruslar, başlangıçta halkın yaşayış biçimine, dinine karışmamış, İslamî uygulamaları olduğu gibi bırakmış, din adamlarına fazla dokunmamıştır. Din adamlarının halkın üzerindeki nüfuzları, rehber ve önder olma özellikleri devam etmiş, şeyhlik ve müritlik gibi kişilikler canlı kalmıştır. Türkistan Genel Valisi Kuafmann, İslam’ı çürüyen bir kültürün temsilcisi olarak gördüğü için, İslam’la fazla mücadele etmeye gerek görmemiştir. Bununla beraber Kaufmann, din adamlarının halkın üzerindeki nüfuzundan rahatsızlık duymuştur. Onun 1876 yılında şeyhü-l İslamlığı lağvetmesi Müslüman halk arasında çok olumsuz bir etki bırakmıştır. Ruslar ülkede görev yapacak üst düzey din görevlileri, müderrisler ve kadıları kendilerine bağlı ve saygılı kişilerden seçmiştir. Dindar kişilerin nazarında Ruslar, bütün din düşmanlarının üzerinde olmasına rağmen, din adamları ve şeyhler Ruslar’a karşı sürekli güvensizlik duymuştur. Ruslar, kendi kültürlerinin propagandasını yapmak ve böylece yeni yönetim için sempatizan toplamak için, eğitimi Rusça olan ve mezunlarının daha yüksek derecedeki Rus okullarına devam edebileceği yeni okullar açılmasına karar vermiştir. Neticede 1884’te İlk Rus-yerli (Rus-Tuzem) okulu kurulmuş, 1915’in sonunda bu çeşit okulların sayısı doksana yükselmiştir. Rusların uyguladığı asimile hareketlerine Türk unsurlardan çeşitli tepkiler yükselmiş ve bazı organize hareketlere girişilmiştir. Bunlardan birisi de, uyanış hareketi olarak kabul edebileceğimiz Usul-ı Cedid (Yeni Usul) hareketi olmuştur.”55

Sadettin Gömeç, Tarihte ve Günümüzde Özbekistan56 başlığını taşıyan yazısında Özbek Türklerinin arasında kadim bir din kültürünün etkisinden ve özellikle kırsal kesimde yaşayan ve eğlenceye düşkün olan Özbek Türklerinin arasında koç dövüşleri geleneğinin varlığından bahsetmektedir. Özbekistan’da kadim gelenek ve göreneklerin halen yaşatıldığını belirten Gömeç, geleneksel el sanatları olarak bakırcılık ve halı

54

Seyfettin Erşahin, “Buhara’da Ceditcilik- Eğitim Islahatı Tartışmaları ve Abdurrauf Fıtrat (XX. yüzyıl başları)”, Dini Araştırmalar, 1, 214-215.

55

Selami Çınar, “Özbekistan Türklerinin Dinî Tarihi ve Halk İnanışları”, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1995), 39-40.

56

dokumacılığının son derece yaygın olduğunu vurgular. Aile bağlarının güçlü olduğu Özbek Türklerinin arasında sosyal bağların da güçlü olduğunu ifade etmektedir.

“Özbekistan’ın bağımsızlığına kavuşmasından sonra Sovyetler döneminde yasaklanan ya da hor görülen birçok örf ve adet hem resmi zeminde hem de halk arasında daha coşkulu kutlanmaya başlanmıştır. Özbeklerin yaşadığı Türkistan bölgesinin geçirdiği tarihi süreç günümüzde Özbek folklorundaki birçok uygulamanın ortaya çıkışında etkili olmuştur. Nevruz, Mehrcan, Sede, Gül Seyilleri, Hasıl Bayramı gibi bayram ve şenliklerde eski Türk inançlarının ve Özbekler öncesinde bölgeye yerleşmiş olan yerleşik unsurların ve komşu bölgelerdeki kültürlerin etkisini görmek mümkündür. Özbeklerin kültürel değerlerinde İranî unsurlar hakkında Abdulkadir İnan’ın “Son yıllarda Türkistan’da eski Soğd, Toharistan, Harezm ve Baktiriya sahalarında yapılan kazılardan elde edilen kültür eserleri üzerinde yayınlanan edüd, tebliğ ve makalede bu kültürlerin gelişmesinde Türklerin hiç rolü yokmuş gibi hep İranî dil konuşan Aryanî kavimlerden bahsedilmektedir. Hatta 4.- 8. asırlara ait kültürden bahsedilirken bile Türkleri hesaba katmazlar. Hâlbuki bu asırlarda bu ülkelerin Türkler tarafından idare edildiği Çin, Arap ve Tibet kaynaklarında tespit edilmiş tarihi gerçeklerdir. Birçok Soğd sikkelerinde Türk simaları çok açık görülüyor. VI-VII. asırda Soğd ülkesindeki yerli sayılan sülalelerinde Türk soyundan olup Soğdlaşan sülaleler olduklarını tahmin etmek mümkündür. Çünkü Soğdiana çok eski çağlardan beri Türk sülaleleri tarafından idare edilmiştir.” şeklindeki değerlendirmeleri Özbek kültüründeki gayrı Türk unsurların mahiyetini ve oranını göstermesi açısından dikkate değerdir.”57

Özbekistan tarih boyunca Zerdüştilik, Budizm, Manihaizm ve Hıristiyanlık gibi çeşitli dinlerin kabul edildiği bir ülke olmuştur. Ancak İslamiyet’in kabul edilmesiyle birlikte bu din, inanç ve geleneklerin etkisini kaybettiği söylenebilir.

“Emeviler ve Abbasilerden sonra Samaniler, Karahanlılar, Me'muniler, Gazneliler, Selçuklular, Harizmşahlar ve Timurlular gibi devletlerle Çağatay, Buhara, Hive ve Hokand hanlıklarının hüküm sürdüğü Özbekistan toprakları İslam kültür ve medeniyeti açısından büyük önemi haiz Maveraünnehir, Harizm ve Fergana bölgelerinin mühim bir kısmını, bu arada Buhara, Semerkant, Taşkent (Şaş), Nesef, Tirmiz ve Gürgenç gibi tarihi şehirleri ihtiva etmesi dolayısıyla çok değerli bir İslam kültür mirasına ev sahipliği yapmıştır.

57

Aadhamcan Ashirov ve Nurettin Hatunoğlu, “Özbekistan’da Mevsimsel Bayramlar ve Özel Günler”, Millî

Çeşitli dönemlerde kurulan medrese, kütüphane ve rasathanelerin yanı sıra gerek dini ilimler gerekse fen ve tabiat bilimleri alanında yetişen âlimlerle bölge dünyanın sayılı ilim merkezlerinden biri olmuştur. Fıkıh, tefsir, hadis, kelam ve tasavvuf gibi ilimlerde başlı başına ekol oluşturmuş, eserleri temel başvuru kitabı haline gelmiş çok sayıda âlim bulunmaktadır. Bugünkü Özbekistan topraklarında Buharî, Tirmizî, Matûridî, Bahaeddin Nakşibend gibi İslam dünyasının meşhur din âlimleri ve mutasavvıfları yetişmiştir. % 82'si Müslüman olan nüfusun büyük çoğunluğu Hanefi mezhebine mensuptur. Buhara ve Semerkant civarında çok az sayıda Şii topluluğu mevcuttur. Sovyet Müslüman cumhuriyetleri, 1923'te kendilerini İslam dünyasından ayıran bir demir perdenin üzerlerine inmesiyle birlikte sınırları ötesindeki din kardeşleriyle bütün ilişkilerini kesen yeni bir döneme girdiler. Haccın yanında İran (Kum, Meşhed) ve Irak'taki (Necef, Kerbela) Şii kutsal merkezlerine ziyaret yapılması yasaklandı. Orta Asya ve Kafkasya bu bölgeler dışından gelen Müslümanlara kapatıldı ve hemen hemen hiçbir Sovyet Müslümanına yurt dışına çıkma izni verilmedi. İslam dünyasından kopuş alfabenin değiştirilmesiyle doruk noktasına ulaştı. Arap alfabesi 1929'da yerini Latin alfabesine bıraktı. Alfabenin değiş- tirilmesiyle Sovyetler Birliği'nin diğer bölgelerinde olduğu gibi Özbekistan'da da İslamiyet’i ortadan kaldırma çabaları hızlandırıldı. Camiler ve Kur'an kursları kapatıldı, vakıf malları devletleştirildi, şeriat mahkemeleri kaldırıldı, din âlimleri asalak, sabotajcı, Alman veya Japon casusu suçlamasıyla tutuklanmaya, sürgüne gönderilmeye veya idam edilmeye başlandı. Bu dönemde öldürülen, sürgüne gönderilen veya uzun yıllar hapis yatan Müslümanların sayısı milyonlarla ifade edilmektedir.”58

“31 Ağustos 1991’de bağımsızlığına kavuşan Özbekistan Türk Cumhuriyeti, milli varlığına önem vermekte, dinlerini de milli varlıkları ile korumaları gerektiğine inanmaktadır. Nitekim Özbekistan’da bağımsızlıktan sonra, manevi değerlere sahip çıkılmakta ve dini uyanış faaliyetleri, devlet desteği ile gerçekleştirilmektedir. Bu sahada ilk olarak 1991 yılında Kur’ân-ı Kerim’in Özbekçe meali neşredilmiş, Suudi Arabistan’da Özbekistan’daki İslami gelişmeye yardım amacı ile bir milyon Kur’ân-ı Kerim yollamış, yine devlet desteği ile İslam dininin öğretilmesi için yüzlerce kitap neşredilmiştir. Bu arada tarihi camii ve medreselerin restorasyonu hızla devam etmekte, yeni camii ve medreseler açılmakta, camiiler Özbekler tarafından doldurulmaktadır. Günümüzde Özbekistan’ın çeşitli yerlerine medreseler açılmakta bu medreselere gelen öğrenci sayısı günden güne artmaktadır. Öğrencilerin en büyük sorunu öğretmen, yer ve malzemedir. Din eğitimi

58

günden güne gelişmekte, nitekim Özbekistan hükümeti bütün okullarda ve enstitülerde “Arapça ile İslam dini” derslerinin mecburi hale getirileceğini belirtmiştir. Özbekistan’da tarikatlar bugün de faaliyetlerini sürdürmektedir. Bu tarikatlar yaşayışlarıyla, kutsal yerlere ziyaretleri ile İslami yaşayışı Özbek halkına benimsetmektedir. Özbekistan kutsal yerleri, ziyaretgâhların yönünden çok zengindir. Buralara hala binlerce ziyaretçi gelmektedir. Tarikatlar dini duygunun yaşaması için elinden gelen gayretleri göstermektedir.”59