• Sonuç bulunamadı

İslamiyet’in Kabulünden Sonra Türklerde Aile Kurumu

2. EN ESKİ TÜRK TOPLULUKLARINDAN İSLAMİYET SONRASINA AİLE VE

2.1. En Eski Türk Topluluklarından İslamiyet Sonrasına Aile

2.1.2. İslamiyet’in Kabulünden Sonra Türklerde Aile Kurumu

Türklerin İslamiyet ile ilk defa karşılaşması Hz. Ömer zamanındadır. Teorik olarak, bu tarihten itibaren Türkler İslamiyet’i bireysel olarak kabul etmeye başlamış olmalıdır. Abbasiler dönemindeki sıcak ilişkiler ise Türklerin İslam dinine girişini hızlandırmıştır. Türklerin dokuzuncu yüzyılda boylar halinde ve on birinci yüzyılda ilk defa bir devlet tarafından İslamiyet’i resmî bir din olarak kabul etmeye başlamasıyla birlikte dünyayı algılama ve yaşama biçiminde değişimler yaşanmaya başlamıştır. Karahanlılar, İslamiyet’i resmî din olarak kabul eden ilk Türk devleti olmuştur. İslâmi eserlerin ilk örnekleri olan Divanü Lûgat-it-Türk, Kutadgu Bilig ve İslamiyet sonrası Türk destanlarında Türklerin siyasi, içtimai ve dini hayatlarına dair izler bulmak mümkündür.

“Türklerin İslamiyet’i kabulü, Türk, İslam ve Dünya Tarihinin seyrini değiştiren önemli bir hadisedir. Araplar İslamiyet’in doğuşundan sonra Arabistan’dan çıkıp Irak, Suriye, Filistin ve Kuzey Afrika’dan sonra, İran’ı da fethedip, Maveraünnehir’de Türklere komşu oldular. Emeviler zamanında Horasan valileri eliyle fethi planlanan Türkistan, Göktürk Kağanlığı’nın içerisinde bulunduğu sarsıntıya rağmen, büyük direniş gösterdi. Ancak Araplar Kuteybe b. Müslim zamanında 706 yılından itibaren Maveraünnehir’e girmeye muvaffak oldular. Bununla birlikte Emevilerin kavmiyetçi politikaları Türklerin İslamiyet’i kabulünün önünde büyük bir engel teşkil etti. İslam Devletinde Abbasilerin

199

Bilge Seyidoğlu, “Türk Mitolojisi ve Efsanelerinde Aile”, Sosyokültürel Değişme Sürecinde Türk

Ailesi, 1992, http://turkoloji.cu.edu.tr web sitesi: http://turkoloji.cu.edu.tr/pdf/bilge_seyidogluturk mitolojisi_ve_efsanelerinde_aile.pdf,(16.04.2017), 571-573.

iktidarı ele geçirmesiyle değişen tebliğ ve mücadele yöntemleri büyük bir memnuniyet yarattı ise de; 751 tarihinde Çinlilerle Araplar arasında vuku bulan Talas Savaşı, Araplarla Çinlilerin ekonomik çıkarlarının Orta Asya’da, İpek Yolu’nda kesiştiğini gösteriyordu. Kısaca söylemek gerekirse, İranlıların veya Arapların Orta Asya’ya yönelik politikalarının önceliği – siyasi, ekonomik veya dinî- her ne olursa olsun, İslamiyet’in bu münasebetle yayılmakta olduğu bir vakıadır. Yani 840 yılından beri iktidarda bulunan Karahanlılar zamanında İslamiyet, İran üzerinden, savaşlar, ticaret veya sufî dervişlerin propagandaları ile Orta Asya Türklüğü arasında giderek yayılmaktadır. Ancak İslamlaşma sürecinin mahiyetini, savaşların sonuçları kadar kısa bir sürede ve net olarak görmek, mümkün değildir. Zira din değiştirme, özellikle de kitaplı dinlere mensubiyet, toplumların hayatını derinden sarsan, kuvvetle kavrayan ve dönüştüren bir keyfiyettir. Bulgar Türklerinin Hıristiyanlığı kabul edip Slavlaşmaları, Müslüman olan Kuzey Afrika’nın Araplaşması ve yine Müslüman olan Moğolların Altınorda’da ve hatta kısmen İran’daki İlhanlılar da dâhil olmak üzere Türkleşmeleri, din değiştirmenin kültürel kimlikle birlikte etnik kimlikte de başkalaşmaya sebep olabileceğinin çok açık örnekleridir.”200

Bu durumda birey ve toplumların hayatını değiştirme ve dönüştürme gücü olan İslamiyet’in Türkleri etkilemesi de kaçınılmaz olmuştur. Lakin İslamiyet’in kabulünden sonraki süreçte Türk ailesinde çok köklü değişiklikler olmamış; yalnızca İslam adıyla dayatılan Arap-İran örf ve gelenekleri Türk kadının aile içindeki konumunun gerilemesine sebep olmuştur.

“İslamiyet, toplumsal yaşamı da düzenleyen bir din olarak aileye ilişkin pek çok hükümlere sahiptir. İslami uygulamaya baktığımız zaman eski Türk geleneklerinin de sürdürüldüğü dikkatimizi çekmektedir.”201 İslamiyet’in kabulüyle birlikte, İslâmiyet öncesinde Türkler arasında var olan âdetlerin bir kısmı yeni biçimler alarak İslamiyet’ten sonra da yaşamaya devam etmiştir. Örneğin, İslamiyet öncesi dönemde evlenilen kadın için ödenen “kalın” ve “başlık”, İslâmiyet sonrası dönemde evlenilen kadına evlenirken teminat bedeli olarak verilen “mehir”den başkası değildir.

200

Gülay Öğün Bezer, “Karahanlıların İslamiyeti Kabullerine Farklı Bir Bakış”, Dünden Bugüne İpekyolu:

Beklentiler ve Gerçekler Uluslararası Sempozyumu, İstanbul, Ötüken Yayınları, 18-19 Ekim 2007, 194-

199.

201

Necati Gültepe, Türk Kadın Tarihine Giriş (Amazonlardan Bâcıyân-ı Rûm’a), Ötüken Yayınları, İstanbul 2013, 264.

“Türkler, İslâmiyeti benimsemelerinden sonra, seçtikleri bu yeni dine uyum problemi yaşamamışlardır. Türklerin İslâmiyeti kitleler halinde benimsemelerinin bunda önemli bir payı vardır. İslâmiyet’ten sonra Türklerin aile yapılarında da önemli değişiklikler olmamıştır. Göçebe topluluklarda kadınlar eski statülerini muhafaza ettikleri gibi aslî vasıflarından da bir şey kaybetmemişlerdir. Türk ailesi ve kadınındaki değişmeler, kozmopolit yapılarından dolayı şehirlerde gerçekleşmiştir.”202

D. Cebeci, Tanzimat ve Türk Ailesi isimli çalışmasında İslamiyet’ten sonraki Türk ailesini şu cümlelerle özetlemiştir: “Türkler Müslüman olduktan sonra aile yapılarında değişiklikler olmamıştır. Göçebe zümrelerde kadın, hem eski statüsünü muhafaza etmiş, hem de aile aslî vasıflarından bir şey kaybetmemiştir. Ancak, şehirlerde Türk ailesi ve kadınlığı adına önemli değişmeler göze çarpmaktadır. Şehirlerin kozmopolit merkezler olması; hırsız, şakî, kaçak, câni, gibi her çeşit insanın buralarda barınması kadının emniyet hislerini zayıflatmış ve onun halk içine fazla çıkmasına mani olmuştur. Bu arada İran kültüründen gelen çarşaf ve peçe geniş çapta şehirlerde kullanılmıştır. Şehrin sosyal ve ekonomik şartları aile fertlerinin fonksiyonları bakımından da bazı değişiklikler meydana getirmiştir. Kadının ve erkeğin vazifeleri, barınılan meskenler, üretim ve tüketim faaliyetleri, göçebe ve şehir ailelerinde farklıdır. Her iki Türk ailesinde de miras, eşitlik, akrabalık, iffet anlayışı ve izdivacî karakter değişikliğe uğramadan devam etmiştir. Öyle ki, hükümdarlığın büyük oğula geçmesinden devlet teşkilatına varıncaya kadar pek çok husûsiyet Osmanlılara kadar sirayet etmiştir. Son devir Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi ailelerinin çok eski âdet ve gelenekleri devam ettirdiği muhakkaktır.”203