• Sonuç bulunamadı

3. SPOR VE TOPLUM İLİŞKİSİ

3.1. Sporun Toplumsal İşlevleri

Spor bazı yönlerden toplumsal düzenin benzersiz bir ifadesidir ve toplumsal anlamın önemli bir kaynağıdır. Farklı bir ifadeyle, spor, toplumsal düzenin idealleştirilmiş biçimlerini temsil etme eğilimi göstermektedir (Gökalp, 2005: 122). Bu görüşler her ne kadar sporun toplumsal işlevleri konusunda özetleyici bir yaklaşım sunsa da özellikle günümüzde spor ve toplum ilişkisinin geldiği noktayı daha da açmak yararlı görülmektedir.

Özellikle yirminci yüzyılda toplumun spora ilgisinin artması, sporcuların toplumsal statülerinin yükselmesi, spor dallarının kurallarının yeniden düzenlenerek izlenirliliğinin artırılması, spor ve performansı artırıcı tekniklerle spor araçlarının teknik olarak iyileştirilmesi gibi çeşitli gelişmeler sporun diğer işlevlerini olduğu kadar toplumsal işlevlerini de değiştirmiştir. Artık spor ticari bir sektör, uluslar arası bir propaganda aracı, maddi ve manevi kazanç elde etme aracı olmakla birlikte toplumsal konum, ve sosyalizasyon süreçlerinin de önemli faktörü konumuna gelmiş görülmektedir.

Bireyi toplumsal sistemin katılımcı bir üyesi haline getiren süreç olan toplumsallaşma, sporun üstlenmiş olduğu toplumsal işlevler sayesinde çok daha rahat gerçekleşebilmektedir. Arthur Asa Berger’e göre spor, toplumsal bir öğrenme olan toplumsallaşmayı, taklit ve rekabet yoluyla yerine getirmektedir. Sporun benzetim yoluyla yapıldığı ve büyük ölçüde rekabete dayandığı, etken veya edilgen katılımcılarının, değişik birey ve gruplarla geniş bir eksende toplumsal ilişkilere girdiği, böylece kendi dar dünyasından kurtularak farklı kişiliklerden, inançlardan, düşüncelerden diğer bireylerle bir araya geldiği, iletişim ve ilişki kurduğu, diğerlerini etkilediği gibi diğerlerinden de etkilendiği hatırlandığında bu işlevi etkin bir biçimde verdiği anlaşılacaktır (Berger, 1993:

124). Toplumsal yapı ve yaşam için sporun önemine dikkat çekilecek olursa, spor sayesinde “durgun ve ezgin” toplumlara büyük bir hareket verilebilmiş, yeni bir ahlak anlayışı geliştirilmiştir (Alemdar, 2001:121).

Bireylerin “serbest zaman” etkinlikleri ile fiziksel ve ruhsal boşalma sağlayarak, rutin toplumsal yaşantılarına dönmeleri ki bunu çoğu zaman “oyun” olarak nitelendirilen spor ile gerçekleştirmeleri, sporun toplumsal yaşamın ve toplumsallaşmanın sekteye uğramaması yönündeki önemli bir katkısıdır.

Ancak ait olma duygusu insanları toplumsal, kitlesel hareket etmeye iten nedenler arasındadır. Bu, spor aracı kullanılarak olası kılındığı içindir ki; toplumsallaşma adına spor büyük bir işlev kazanmaktadır. Kişiler ve kitleler, hatta birbirine olabildiğince yabancı olan kitleler arasında iletişim ve etkileşim olanakları sunması ise sporun bu işlevini pekiştirmektedir.

Toplum yaşantısında bireylerin sahip oldukları sosyal statü, yaşam standartları gibi etkenler spor karşılaşmalarında oturmaları gereken tribünü, hatta tribün içindeki yerleri, de belirlemektedir. Örneğin; bir futbol karşılaşmasında açık tribün ve kapalı tribünü oluşturan kitlelerin sosyal statüleri ve yaşam standartları benzerlik göstermemektedir. Açık tribünden kapalı tribüne geçmek sürekli bir çaba sarf etmek, aynı zamanda sosyal statüleri ve yaşam standartlarını yükseltmek için uğraşmak anlamına gelmektedir. Bu ise çoğu zaman, toplumun birey için yarattığı fırsatları, o bireyin iyi kullanabilmesi ile olası olmaktadır.

Bromberger’in de belirttiği gibi; yaygın kanaatin aksine, spora tutkun kitleler, farklı toplumsal statülerin mesut bir birliktelik içinde eridiği şekilsiz bir anonim yığın oluşturmamaktadır (Bromberger, 2001: 42).

Sporla toplumsal yaşamın iç içe geçmişliği Atilla Erdemli’nin 2000 yılında “Spor Gazetecisi’nin Özgürlüğü Semineri”nden aktardığı notlarla daha iyi anlaşılmaktadır: Spor olgusu, bir toplumda, o toplumun yaşamını yönlendiren temel motifleri, temel dinamikleri kendisine alır, özümser, kendisine göre biçimlendirir ve sonraları onları topluma bu yeni biçimiyle ve yeniden verir. Bu spor olgusunun kendisine özgü bir yanıdır. Spor olgusu böylece hem toplumda

olumlu gelişmelerin artarak topluma yansımasını sağlar, hem olumsuz gelişmelerin artarak topluma yansımasının nedeni olur. Toplum nasılsa spor da öyledir. Örneğin:

 Toplumumuzda saldırgan eğilimler arttığı için tribün anarşisi yaşanmaktadır.

 Toplumumuz küfürbazlaştığı için hakemlere, oyunculara, karşı takıma veya yenilince kendi takımının yöneticilerine en iğrenç küfürler savrulabilmektedir.

 Toplumumuzda bilinçli, akıllıca sevgi ve saygı erozyona uğrayıp, yok olduğu için insanlarımız bugün övgüler yağdırdığı takımına yarın küfredebilmektedir. Yıllarca tuttuğu takımını bırakıp, birkaç yıldır şampiyon olan takımı tutmaya başlayabilmektedir.

 Toplumumuzda ciddi boyutlara varan bir değer erozyonu yaşanmaktadır. İnsanları, kurumları ayakta tutan sağlam değerler artık umursanmıyor. İnsanlarımız basit, sıradan, yüzeysel olanla yetiniyorlar ilkeli düşünmek, ilkeli davranmak, ilkeli yaşamak önemini, değerini yitiriyor. Spora bütünü ile karşı olan bu anlayış spora da giriyor.  Hoşgörüsünü yitiren, her an parlamaya hazır bir toplum durumuna

girdik. Böyle bir toplumda bir hoşgörü olayı olan sporda da hoşgörü artık beklenmiyor.

 Bencillik, kendisinden başkasını düşünmeme, hastalık gibi yayılıyor. Bu spora ilişkin her karşılaşmada biz yeneceğiz, hep galip geleceğiz anlayışıyla yansıyor. O nedenle en ufak bir yenilgi, insanlarımızı çığırından çıkartıyor. İkinci olarak bu anlayış sporcu ve takım üstünde ciddi bir basınç oluşturuyor ve bu sahalara yansıyor.

21. yüzyılın gereği bilgi toplumu olmaktır. 21. Yüzyılın en büyük teknolojisi bilgi teknolojisidir. Orada her kurum gibi sporda da olaylar nedenleriyle anlaşılırlar ve programlar, çalışmalar buna göre düzenlenir. Bir

toplumda bilgi çağının gerekleri yerine getirilmemişse, yenilgiler şanssızlıkla veya nazara gelmekle açıklanıyorsa o toplumda pozitif ilerleme görülemez (Erdemli, 2001: 14–15). Eleştirel bir yaklaşımla da olsa bu düşünceler, spor ve toplum ilişkisini net bir şekilde dile getirmektedir.

Sporun toplumsal işlevlerinden söz ederken bireyin toplumsallaşması için gerekli olan eğitim kurumlarının kimi işlevlerinin de sporun bir araç olarak kullanılması kaydıyla gerçekleştirilmeye çalışıldığı ortaya çıkmaktadır.

Orhan Doğan’ın da belirttiği gibi; yüzyıllar boyunca eğitimciler ve düşünürler çocukların eğitiminde oyunun ve sporun önemini vurgulamışlardır. Buradaki temel çıkış noktası, oyunun ve sporun çocuğun (eğitim sürecindeki birey) bedensel, ruhsal ve toplumsal gelişmesine katkılarıdır. Oyunun ve sporun çocukların bedensel gelişimlerini, güçlü, dayanıklı olmalarını; acıya ve ağrıya katlanmalarını, ani bir değişiklik durumunda uygun bir tepki ortaya koymalarını, sert davranışlar yerine uyumlu ve esnek davranışlar göstermelerini sağlamaktadır. Oyun ve spor çocukların ve gençlerin kendilerine güvenmelerini arttırmakta, disiplinli bir kişi olmalarını sağlamakta, saldırganlık dürtülerinin toplumun benimsediği biçimde boşaltılmasına yardımcı olmakta, eğlence yönüyle de rahatlatmaktadır. Ayrıca, oyun ve spor çocukların ve gençlerin toplumsal ilişkilerini geliştirmekte, paylaşmayı ve dayanışmayı, uygun biçimde rekabet etmeyi öğretmekte, karşı cinsle ilişkileri geliştirir, grup içinde sorumluluk almayı öğretip geliştirmektedir. Öte yandan, kazanmanın ve kaybetmenin doğal olduğunu hakkını korumayı ve başkalarının haklarına saygılı olmayı, centilmenliği öğretmektedir. (Doğan, 2004: 148–149).

Sporun eğitimle ilişkisi günümüzdeki toplumlarda başka boyutlar da kazanmıştır. Sporun önemi nedeniyle bir yandan eğitim kurumlarında sportif etkinlikler arttırılırken, bir yandan da başarılı sporculara burslu eğitim olanağı tanınmaktadır. Gelişmiş ülkelerin birçoğunda, kolej ve Üniversite başarılı sporcuları kurumlarına alarak karşılıksız burs olanağı sağlamaktadır.

Eğitim merkezli olarak sporun toplumsal işlevleri ile ilgili kanıt ve örnekleri çoğaltmak elbette ki olasıdır. Ancak tekrar sporun toplumsal gücü ve etkisi ile ilgili kanıtlar sıralanacak olursa, Tanıl Bora’nın söyledikleri ne de kulak kabartmak gerekecektir: “Sporun en popüler dallarından biri olan futbolun medyada, ona bağlı olarak günlük sohbetlerde kapladığı yere, hayat enerjisinden aldığı paya baktığınız zaman, -bunda normal olmayan bir şey var- diyeceksinizdir. Futbolun sadece futbol olmadığını, oyunun güzelliğini, takım, taraftar, oyuncu kimliklerinin berisinde “hayata” ve “sosyolojiye” dair çok şey gizlendiğini biliyoruz. Zira “futbol sadece futbol olmadığı gibi, futbol sözü-sohbeti asla sadece futbol sözü-sohbeti değil. Toplum, siyaset, insan anlayışına dair birçok şey futbola tahvil edilerek, futbol üzerinden konuşuluyor; futbol âleminde izdüşümleri oluyor” (http://www.medyakronik.com/arsiv/tbora_arv_040601.htm, 12.04.2006). Dünyada devrim, savaş ve toplu seferberlik halleri dışında hiçbir yönetim gücü bu kadar milyon insanı böylesine yönlendirebilecek çekim merkezleri oluşturmaya, hele bunu mevsimlerce sürdürmeye yetmez (Kaya, 2000: 236–237). Bu da sporun toplumsal gücü ve etkisini çok net bir biçimde betimlemektedir.

Sıralanan tüm bu işlevlerin ardından, spor ile ilgili olarak; “insanların günlük pratiklerinde, gelecekle ilgili düşüncelerinde, iktidarların güçlerini yaygınlaştırmaya ve daha etkili kılmaya dönük politikalar üretmelerine sağladığı kolaylıkla, toplum yaşamında önemli bir yer tutmaktadır” (Sert, 2000: 38) yorumunu yapmak yanlış olmayacaktır.. Toplumsal hayatla bu kadar yoğun bir ilişki içerisinde bulunan spor için, popüler kültürün hem nedeni hem de sonucu olduğu kanısına ulaşmak olası görülmektedir.

Ölümsüzlük olmasa bile, uzun yaşama ve “iyi yaşama” sırrının sporla olabilirliği; yerel ya da kültürel öğeler∗

ile birlikte onu, çağın önemli olgularından biri konumuna getirmektedir. Öte yandan spor, iktidar ve direniş odaklarına sağladığı geniş hareket alanı nedeni ile toplumsal yaşamda başat bir yer tutmaktadır (Sert, 2000: 38). Bu noktadan hareketle sporun toplumsal yaşam

Müzik, moda, sinemanın (spor ile iç içeliği, sporun eğitimdeki ve ülkelerin güç gösterilerindeki önemi) ki bu onlara ekonomik ve kültürel pazar bakımından büyük olanaklar sağlamaktadır.

içinde, daha öncede belirtildiği gibi, kültür, politika, ekonomi gibi kurumlarla olan yoğun ilişkisi içerisinde az önce değindiğimiz toplumsal işlevinin yanı sıra ekonomik, politik, kültürel işlevleri de önemlidir.