• Sonuç bulunamadı

NÜFUS POLİTİKALARI ÜZERİNE ETKİSİ

3.1 Sosyal Politika ve Nüfus

3.1.1 Sosyal Politikanın Gelişim Süreci

18. yüzyılın ortalarından sonra, İngiltere’de tarımdan sanayiye geçişi sağlayan değişimler (Stewart, 1969: 4), dünya ekonomi sisteminde yaşanan hızlı ve kalıcı bir sürecin (Crafts, 1977: 431) ilk adımları olarak görülmektedir.

Sanayi devriminin, şehirleşme, üretim, nüfus ve sermayede artış ile makineleşmeye geçiş gibi birçok sonuçlarının olduğu bilinmektedir. Bunlara bağlı olarak iş bölümü ve uzmanlaşma, rekabetin artması ve ticaretin gelişmesinin yanında ulaşım imkanlarında da ciddi gelişmeler yaşanmıştır (Hartwell, 1967: 60).

Çalışma hayatında loncaların çökmesi, işgücünün sanayiye kayması, işçi sınıfının doğması, çarpık ve hızlı bir şehirleşme, geleneksel aile düzenindeki bireyler arası bağlılık ve dayanışmanın azalması da sanayi devriminin toplumsal hayatta meydana getirdiği etkiler arasında sıralanabilir (Talas, 1992b: 4).

Sanayi Devrimi, zengin sermaye sahiplerini daha fazla zengin yaparken, yoksul işçilerin daha yoksul olmasına sebep olmuştur. İşçiler işsiz kalma endişesiyle, kötü çalışma ortamlarında, uzun çalışma saatleri ve düşük ücretle çalışmak zorunda kalmışlardır. Başka bir deyişle, 19. yüzyılda sanayi devrimi ile birlikte ortaya çıkan bağımlı çalışma düzeninde, işveren ile işçi arasındaki üretim ve bölüşüm ilişkileri sonucu emeğin sermaye tarafından sömürüsü gerçekleşmiş hatta haklı görülmüştür (Talas, 1997: 23). Sanayi Devrimi’nin sebep olduğu, bir yanda büyük bir zenginlik, diğer yanda ise büyük bir sefalet ile ortaya çıkan sorunlara yönelik çözüm üretmek üzere yapılan çalışmalar ile birlikte sosyal politika kavramı duyulmaya, konuşulmaya başlanmıştır. Sosyal politika kavramı, ilk aşamada ekonomik ihtiyaçlar bazında sınıflar arası çekişmeler sonucunda ortaya çıkmıştır.

İlk olarak Almanya’da kullanılan sosyal politika kavramı; meydana gelen iş kazası, meslek hastalıkları, işsizlik, yaşlılık gibi sorunlara karşı işçileri korumak, onlar için bazı tedbirlerin alınması ve sermaye ile işçi arasındaki mücadeleyi barışçıl yollarla sona

162

erdirerek, sosyo-ekonomik hayatta düzeni sağlamak amacıyla ortaya çıkmıştır (Turgut, 2014: 41; Koray, 2005: 24; Serdar, 2012: 4).

Sosyal politika ifade ettiği anlam bakımından bir hedefi işaret etmektedir/göstermektedir. Bu hedefi sağlama görevi de büyük oranda devlet sorumluluğundadır. Yıllar boyunca devletler toplum için önemli olan bu hedefe ulaşmada farklı birçok yöntem kullanmışlardır. Uygulanan yöntemler devletlerin güç ve zenginliği ile orantılı olmuştur. Ancak temel amaç, halkı refaha kavuşturmak ve sosyal kalkınmayı sağlamaktır. Eğitim politikaları, sağlık politikaları, teknoloji politikaları ve nüfus politikaları gibi politikaların tümü sosyal politikaları hedef almaktadır.

Talas, sosyal politikayı; bağımlı ve güçsüz insanların haklarının korunabilmesi için devletin aldığı önlemler ile hak ve özgürlükleri güvence altına alması (Talas, 1992a: 19) olarak tanımlamaktadır. T. H. Marshall ise sosyal politikayı; ekonomik sistem, hedeflere kendi başına ulaşamayacağı için sistemde var olan uygulamaların eksikliklerinin giderilmesi ya da bu uygulamaların yerine yenilerinin getirilmesi olarak tanımlamaktadır (Falkner, 2009: 276). Başka bir tanımlama da ise, piyasanın yetersizliklerine karşı uygulanan pragmatik bir yol olarak tanımlamaktadır (Manning, 2003: 66).

Sosyal politika, sosyal taraflar arasında müzakere edilmiş anlaşmalar sonucu, sınıflar arası uzlaşma yöntemi olarak da ifade edilmektedir (Marshall ve Bottomore, 1992: 59). Hill, sosyal politikayı kısaca, Halkın refahına ilişkin devletin rolü şeklinde tanımlamaktadır (Hill, 1997: 1). Sosyal politika başka bir tanımda ise, toplumun sosyal bakışı tarafından desteklenen ve uygulandığında, insanların temel ihtiyaçlarını karşılama hakkı ve imkanını etkileyen herhangi devlet üstü ulusal, yerli ve toplumsal düzeyde geliştirilmiş politika olarak tanımlanmaktadır (Şenkal, 2007: 563). Tanımlamalardan yola çıkılarak denebilir ki; Toplumdaki tüm bireylerin insan onuruna yaraşır bir seviyede, adil ve sürdürülebilir bir sistem içerisinde yaşaması sosyal politikanın ulaşmaya çalıştığı hedefler arasındadır.

Ekonomik ve toplumsal problemlere sebep olan ekonomik sistemlere karşı öne sürülen sosyal politika, halkların hakkını savunma gayreti, ekonomik piyasayı dizginleme çabası, toplumsal refaha ulaşma gibi amaçları barındırmaktadır. Sosyal politika kapitalizmin ve sanayileşmenin beraberinde getirdiği tahribatlara karşı korunma

163

gayretidir. Sosyal politika gelişiminde göze çarpan en önemli mücadelelerden biri, sosyal devlet ve devlet müdahalesine karşı olanlar ile piyasaların acımasızlığını ve zararlarını bitirmek, sonlandırmak isteyenler arasında olmuştur.

Sosyal politika, devlete, özellikle çalışma ilişkilerinde ilk varoluş sebebi olan tüm sosyal alanlarda düzenleyici, koruyucu bir rol yüklemektedir. Devlet ve sosyal politika ilişkisi bağlamında, Gülmez, sanayi devriminin neden olduğu çatışmaların, mevcut ekonomik sistemi bozmasını engellemek amacıyla, devlet tarafından gerekli önlemleri vurgulamak amacıyla sosyal politikanın kullanıldığını belirtmektedir (2000, 1). 19. yüzyılın sonundan itibaren devlet, varlığını, halkın rızasına dayanan meşru bir zeminde koruyarak, devam ettirmek istemiştir. Bunun için halkın ekonomik kalkınma, bilimsel gelişme, eşitlik ve özgürlük alanlarındaki beklenti ve taleplerini karşılamak adına faaliyet alanını genişletmiştir (Turgut, 2014: 36). Denebilir ki, devlet, sosyal politika çalışmaları zorunluluğu ile karşı karşıya kalmıştır.

Değişen ekonomik, teknolojik, toplumsal düzen/sistem ile birlikte geçmişte, günümüzde ve gelecekte ortaya çıkan durumlar, sosyal politika alanının genişlemesine neden olmuştur. Yani süreç içerisinde sosyal politikanın ilgilendiği kitle ve barındırdığı anlam, köklü değişimler geçirmiştir. İlk zamanlar ekonomik kaynaklı çatışmalar ile yalnızca işçilere odaklanmakta olan sosyal politika, ilerleyen yıllarda yalnızca ekonomik değil aynı zamanda sosyal anlamda da insan onuruna yaraşır bir yaşamı hedeflemektedir. Yalnızca işçi sınıfını değil, toplumun tüm fertleri için, refah ve huzurun teminini kapsamı alanı içine almıştır.

Sosyal politika kendi alanı içinde çalışan bir bilim olduğu gibi ekonomi, sosyoloji, siyaset gibi bilim dalları ile de birlikte çalışmaktadır. Bu bilim dallarına katkı sağlamakla birlikte bu bilim dallarından istifade de etmektedir. Buradan yola çıkarak, sosyal politika ile diğer sosyal bilim alanları arasındaki sınırlar geçişken ve kaygandır denebilir. Sosyal politika çalışmaları disiplinler arası çalışmalar ile genişletilebilir ve geliştirilebilir (Alcock, 2012, 15).

3.1.2 Sosyal Refah Devleti ve Nüfus

Sosyal politika ile birlikte kullanılan “sosyal devlet” ve “refah devleti” kavramları, bazen birbirinin yerine kullanılırken bazen de “sosyal refah devleti” şeklinde de

164

kullanılmaktadır. Toplumsal refahın büyük bir bölümünün devlet tarafından sağlandığı toplumlar refah devleti olarak tanımlanmaktadır. İlk kez 19. yüzyılın sonlarında Almanya’da sosyal güvenlik alanındaki gelişmeler ile refah devleti kavramından bahsedilmiştir (Koray, 2005: 85). Refah devleti kavramı, Bismarck’ın sosyal güvenlik reformlarında, paternalist bir anlayışla, işçi sınıfını yatıştırmak ve denetim altına almak için kullanılmıştır (Çelik,2014: 20). Akabinde 1945 ve 1970 yılları arasında özellikle batı toplumlarında “Altın Çağ” olarak adlandırılan dönemde, refah devletinin kapsamı, etkinliği ve uygulamaları en üst düzeye çıkmıştır (Serdar, 2012, 21). Süreç içerisinde toplumun ihtiyaçlarına, önem sırasına göre karşılık veren sosyal refah devleti olgusunun, sosyo-ekonomik talepler karşısında şekillendiği görülmektedir.

Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki; Batı’da ciddi bir mücadele ve uzun bir süreç sonrasında kavuşulan sosyal refah devleti olgusu, Türkiye’de aynı şekilde gelişmemiştir. Başka bir deyişle, Türkiye’de bir mücadele veya savunulan haklar doğrultusunda sosyal refah devleti olgusunun geliştiğini söylemek yanlış olacaktır. Avrupa ülkeleri, sınıfsal çatışmaların ciddi bir boyut kazanmasından dolayı sermaye kesiminin istediğinin aksine mevcut düzendeki problemleri çözmeye yönelik sorumluluklar yüklenerek, ciddi düzenlemeler yapmak zorunda kalmıştır. Türkiye için sosyal refah devleti olgusunun Avrupa ülkeleri tesirinde geliştiği söylenebilir.

Eğitim, sağlık, sosyal güvenlik, gelir dağılımı ve aileleri toplumsal tehlikelere karşı korumak üzere bir standart getiren sosyal refah devletinin bu uygulamaları, sosyal politikanın da temel uygulama alanlarıdır. Bu uygulamalarda kat edilen gelişim düzeyi toplumun refah toplumu olarak ulaştığı gelişme düzeyini göstermektedir. Sosyal politikanın temel uygulama alanı olan bu faktörler aynı zamanda nüfus politikalarından etkilenen ve etkileyen faktörlerdir. Daha önceki bölümlerde de belirtildiği üzere nüfus politikaları birçok alan ile etkileşim halinde çok yönlü, çok katmanlı ve karmaşık bir yapıya sahiptir.

Sosyal refah devletinin amaç ve hedeflerini gütmeyen bir nüfus politikası salt niceliksel perspektifle yaklaşılmış, hedef ve gayelerine ulaşması zor gözüken politikalardır. Nüfus politikaları da temelde ekonomik ve sosyal kalkınmayı hedefleyen politikalar olmalarından dolayı sosyal refah devleti ile aynı amaç doğrultusunda hareket etmektedirler. Başka bir deyişle sosyal refah devletinin amacına ulaşmasında eğitim,

165

sağlık, sosyal güvenlik ve istihdam politikaları olmazsa olmaz alt bileşenler olduğu gibi nüfus politikaları da bunlar arasında olan önemli bileşenlerden biridir.

Dolayısıyla sosyal refah devleti olmayı amaçlayan bir devletin nüfus politikasının da olması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır. Nüfusa yönelik niceliksel ve niteliksel bir hedef ve gaye taşımayan bir ülkede sosyal ve ekonomik gelişimin temininin sağlanması konusunda önemli bir argüman eksik kalmış olacaktır.

Bundan dolayı sosyal refah devletinin temel uygulama alanı olan sosyal politikalar açısından nüfus politikaları, eğitim, sağlık, ekonomi vb. politikalar kadar önemli bir yere sahiptir.