• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1 KAVRAMSAL OLARAK NÜFUS

1.3 Demografik Bilgi Kaynakları

1.3.1 Nüfus Sayımları

Nüfus sayımları belli bir zamanda bir ülkede en küçük birim bazında başka bir deyişle tüm kişilere ilişkin nüfus büyüklüğünün tespiti ve sosyal, ekonomik bilgilerin toplanması, işlenmesi, analiz edilmesi ve yayınlanması anlamına gelmektedir.

Çok eski zamanlardan bu yana nüfus sayımları en fazla veri toplama yöntemi olarak uygulanmaktadır. Nüfus sayımları eski zamanlarda özellikle askeri ve vergi amaçlı olarak, hanelerin sayılması veya bireylerin sayımlara dahil edilmesi şeklinde yapılmaktadır.

Bilindiği kadarıyla, hükümetler tarafından yapılan ilk nüfus sayımları eski Çin, Roma, Mısır ve Babil medeniyetleri döneminde başlamıştır (Week, 2005: 110). Babil’de M.Ö. 3800 yıllarında, Çin’de M.Ö. 3000’li yıllarda ve Mısır’da M.Ö. 2500 yıllarında nüfus sayımlarının yapıldığı tahmin edilmektedir (Başar, 2013: 77; Murat, 2006: 56). Eski Yunan ve Roma medeniyetlerinde toplumun sosyal, ekonomik ve askeri özelliklerine ilişkin bilgilerin toplandığı sayımların yapıldığı bilinmektedir. Bunun yanında İngiliz ve Fransızların, sömürgelerinde yaptıkları nüfus sayımları, modern anlamda yapılan sayımların ilk örnekleri olarak kabul edilmektedir. Bir devlet fonksiyonu olarak, periyodik ve modern şekilde ilk nüfus sayımı 1790 yılında ABD’de daha sonra ise 1801’de İngiltere’de yapılmış, izleyen her on yılda bu ülkeler sayımları tekrarlamışlardır. 19. yy’ın başlarında ise birçok ülke artık nüfus sayımının gerekliliğine inanmış ve sayımları periyodik hale getirmeye başlamışlardır. 19. yy’ın ikinci yarısından sonra nüfusun %80-90’ının sayımlarla tespit edildiği anlaşılmaktadır (Gürtan, 1969: 47). BM istatistik biriminin verilerine göre 1995-2004 yılları arasında dünya nüfusunun yaklaşık %89’unun nüfus sayımları ile hesaplandığı belirtilmektedir (Weeks, 2005: 112).

Nüfus sayımlarında önemli bir nokta sayımın nasıl yapılacağıdır. Bununla ilgili değişik yöntemler ve hesaplama şekilleri vardır. Nüfus sayım yöntemleri arasında ilki; görevli memurlar tarafından tüm hanelerin tek tek dolaşılarak gerekli bilgilerin toplanmasıdır. En son 2000 yılında Türkiye’de de uygulanan bu yöntem, meşakkatli ve masraflı bir yöntemdir. Diğer bir yöntem ise nüfus sayımında yöneltilen soruların yazılı olduğu, kağıtların posta ile gönderilerek daha sonra toplatıldığı yöntemdir. Ancak bu yöntem eskiden uygulanmış ve günümüzde çok tercih edilmeyen bir yöntemdir. Bu yöntemler

33

haricinde Türkiye’de halen uygulanmakta olan “Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi” diye adlandırılan bir veri bankası sayesinde bilgilerin toplandığı ve değişimlere göre güncellenen bir sistem/yöntem vardır. Bu yöntem kayıt sistemleri gelişmiş ülkeler açısından daha kolay, güvenilir ve maliyeti düşüktür.

Nüfus sayımları hangi bireylerin sayılıp sayılmayacağı yönünden iki farklı şekilde yapılmaktadır. Hazır-fiili ya da de facto şeklinde adlandırılan sistemde, sayım sırasında o bölgede bulunan nüfus hesaba katılırken o bölgede bulunmayanlar sayılmaz. Mukim-kanuni (ikamete dayalı) ya da de jure sayım siteminde ise; sayım yapıldığı sırada o bölgede daimi ikamet edenler hesaba katılmaktadır. Başka bir ifade ile de jure sayım sistemi; sayım sırasında genellikle yaşanılan bölgeye göre hane halkı ve kurumsal nüfus olarak nüfus büyüklüğünün belirlenmesi şeklinde ifade edilebilir (DPT, 2001: 139). De facto sistemi 2000 yılına kadar Türkiye’de uygulanan bir sistemdir. Ancak gelişmiş ülkeler gelişmiş kayıt sistemleri sayesinde bu yöntemi artık tercih etmemektedir. De jure sistemine göre daha kolaydır bu sistem. Ancak sayım sırasında ülke sınırları içinde bulunan yabancılar sayıma dahil edilirken yurtdışında olan yurttaşlar sayıma dahil edilmemektedir. Turizmin yoğun olduğu ya da giriş çıkışların yoğun olduğu yerler için bu sistemin kullanılması güvenilir bilgi veremez. Bunun yanında yurt içinde bulunan kişilerin ne kadar süre ile yurt içinde bulunduğu diğer taraftan yurtdışında bulunup da sayılmayan kişilerin ne kadar süre ile yurtdışında kalacakları da bu anlamda önemlidir.

De jure sitemi ise; özellikle iç göçlerin ölçülmesi açısından doğru bir sistemdir. Bir bölgede yaşayan insanların sayısındaki gelişmelere göre o bölgenin ihtiyaçları saptanabilecektir. Sayımın bir günde yapılması zorunluluğu gibi bir kısıtlama içinde olunmaması ve vergilendirme ve idari işlemlerdeki katkılar da, bu yöntemin faydaları arasında sıralanabilir. De facto sitemine göre daha zor bir sistem olması, bazı kişilerin sayım sırasında ikamet ettiği yer haricinde, hazır bulunduğu yerde bulunması gibi nedenler de bu sistemin mahzurları arasında görülmektedir. Bu nedenle UNFPA De facto sisteminin uygulanmasını tavsiye etmektedir (Murat, 2006: 58).

Nüfus sayımlarından azami fayda sağlayabilmek için bu sayımların dört temel özelliği taşıması gerekmektedir.

34

 Doğru ve güvenilir olmalıdır.

 Geçmişte yapılan sayımlar ile karşılaştırılabilir olmalıdır.

 Teknolojik imkanlar ve bilimsel yöntemlerden faydalanılmalıdır.

Nüfus sayımlarının temel iki amacı olduğu söylenebilir. İlk ve ana amaç, nüfusun sayısını, cinsiyetini, yaş ortalamasını, eğitim seviyesini, cinsiyet, medeni hal, din vs. gibi bilgileri temin etmektir. Bunlar bir nüfusun asgari bir seviyede idare edilebilmesi için gerekli bilgilerdir. Bu anlamda nüfus sayımlarını bir ülkenin bir bölgenin temel sermayesinin envanteri olarak kabul edebiliriz. İkinci amaç ise; yukarıda saydığımız nüfusun sayı ve vasıfları ile elde edilen bilgiler vasıtası ile gerekli olan askeri, sosyal, ekonomik, siyasi ve kanuni tedbirlerin alınması politikaların oluşturulmasıdır. Bu nedenle günümüzde modern yöntemlerle uygulanan sayımlar, devlet yönetimleri için önemli bir araçtırlar.

Nüfus sayımları vasıtası ile kentsel ve bölgesel alanda daha önce yapılmış sayımlardaki nüfus ile aradaki fark sayesinde göç oranı tespit edilmektedir. Bu sayede konut, altyapı, okul vs. diğer ihtiyaçların tespiti yapılabilecektir.

Nüfusun medeni hali ile ilgili bilgiler ise, toplumun temel yapı taşı olan aile ile ilgili mevcut durumu gösterecektir. Bu anlamda nüfus sayımları, toplumsal dejenerasyonun, yozlaşmanın önceden görülmesi ve önlemlerinin alınması anlamında katkı sağlamış olacaktır.

Günümüzde geçmiş yıllardaki kadar önemli olmasa da bir ülkenin asker sayısı çok önemlidir. Nüfus sayımları sayesinde bugün ve gelecekte ne kadar askerin olduğu/olması gerektiği askeri anlamda ihtiyaç duyulan esas bilgiler arasındadır.

Nüfus sayımları, eğitim alanında gerekli planlamaların yapılabilmesi ve istenilen eğitim seviyesine ulaşmak için gerekli planlamaların yapılması için ihtiyaç duyulan verileri sağlaması açısından önemlidir. Ülkenin okuryazarlık oranı, yükseköğretim mezun seviyesi gibi bilgiler mevcut durum ile ilgili bilgiler verirken, diğer taraftan nüfus sayımında elde edilen bu bilgilerin yanında, gelecekte ne kadar eğitim kurumuna ihtiyaç olduğu gibi eksiklikler de görülmüş olacaktır.

Nüfus sayımları ülkelerin sosyal, mahrem ve karmaşık bazı meseleleri için de önemi veriler vermektedir. Bunlar arasında sağlık, anadil, etnik yapı sayılabilir. Bu konular ile

35

ilgili detay bilgilerin siyasi alanda müttefik olmayan ülkeler tarafından bilinmesi, ülke içerisinde kaos çıkarılması veya sağlık alanında dezavantajlı durumlardan faydalanılması gibi durumları ortaya çıkarabilecektir. Bu nedenle bu bilgilerin ülkenin bu alanlarda durumunu tespit etmek anlamında çok önemli bir işlevi varken, diğer taraftan belki de ilgisi, yetkisi olmayan kişilerinde eline geçme ihtimali de tehlikeli bir sonuç oluşturabilecektir.

Türkiye’de Nüfus Sayımları

Osmanlı Devleti’nde ilk nüfus sayımına ilişkin çalışmaların bazı araştırmacılara göre II. Selim (1566-1574) zamanında, bazılarına göre ise III. Murat (1574-1595) zamanında yapıldığı belirtilmektedir. Osmanlı döneminde sayımların amacına ve imkanlarına bağlı olarak 1831 yılına kadar nüfus sayımı yapılmamıştır. 1831 yılından sonra birçok nüfus sayım girişimi olmakla birlikte, bu sayımlar özellikle vergilendirme amaçlı oldukları için, daha az vergi ödemek için beyanların eksik ve yanlış olma ihtimalinin yüksek olması, sayımların güvenilirliği konusunda kuşkuları artırmaktadır. Bu yıllarda nüfusun 7-7.5 milyon olduğu tahmin edilmektedir. 1878 yılında yapılan nüfus sayımı için nüfus ile ilgili bir müdürlük kurularak, nüfus ile ilgili kayıtlar bu müdürlük tarafından tutulmaya başlanmıştır.

1912-1922 yılları arası Balkan Savaşlarında savaşan Osmanlı Devletinin, Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşları ile ekonomisi küçülmüş, genç, nitelikli nüfus ise büyük oranda kaybedilmiştir. Bu yıllarda nüfusun 12,3 milyon olduğu tahmin edilmektedir (Başol, 1995: 41; Yüceuluğ, 1966: 15-16; Gümüş, 2006: 4). 1920’li ve 1930’lu yıllarda Türkiye’nin nüfus politikalarını etkileyen başlıca bileşenler; tarıma dayalı ekonomik yapı, geniş aileye dayanan kırsal kesim ağırlıklı ve eğitim düzeyi düşük nüfus yapısı, hızlı kalkınma ihtiyacının varlığı ancak bunu sağlayacak yeterli sermaye birikiminin olmayışı, sağlık koşullarının elverişsizliği dolayısıyla bebek ölüm oranlarının yüksekliği, 1929 Dünya Ekonomik Buhranı gibi etkenlerdir (Çiftçi, 2009: 26).

Cumhuriyetin kuruluşunun akabinde, yapılan savaşlar sonrasında ortaya çıkan sorunları tespit ve önleme amaçlı 1927’de ilk nüfus sayımı (nüfus: 13.648 bin) yapma kararı alınmıştır. 1927’de “de jure” sistemi ile yapılan nüfus sayımı sonuçlarında nüfusun yaklaşık 14 milyon olduğu, askerlik ve vergi gibi faktörlerden dolayı yanlış beyanda bulunulduğu belirtilmektedir (Gümüş, 2006: 4). İkinci nüfus sayımı ise;1935 yılında

36

yapılmış ve izleyen her 5 yılda bir, sonu 0 ve 5 ile biten yıllarda (1935, 1940, 1945, …) genel nüfus sayımı yapılmıştır.

Tablo 1.1 Türkiye’de Nüfus Sayımları, 1927-2000

Yıl Nüfus (bin) Nüfus Artış Hızı (binde)

1927 13.648 - 1935 16.158 21,1 1940 17.821 19,59 1945 18.790 10,59 1950 20.947 21,73 1955 24.065 27,75 1960 27.755 28,53 1965 31.391 24,63 1970 35.605 25,19 1975 40.348 25,01 1980 44.737 20,65 1985 50.664 24,88 1990 56.473 27,71 2000 67.804 18,78 Kaynak: TÜİK, 2014

Tablo 1.1’de de görüldüğü gibi 1950-1960 yılları arasında, nüfusta en hızlı büyüme gerçekleşmiştir. 1955 yılında yıllık nüfus artış hızı %2.78 nüfus ise 24.065 bin’dir. 1960 yılı nüfus sayımından sonra nüfus artışı düzenli olmasa da azalmaya başlamıştır. Bu yıllarda başlayan yurtdışına göçlerin bu azalmada önemli bir payının olduğunu söylemek gerekir. Bu yıllardaki rakamlar yurtdışındaki çalışanların sayısını içermemektedir. Ayrıca Türkiye’de 1970’li yıllar ve sonrasında nüfusun artış hızına etki eden en önemli faktörler; yurtdışına çalışma amaçlı yapılan göçler, sağlık alanındaki gelişmelerden dolayı ölüm oranlarının azalması, kadının az da olsa eğitim süresinin artmaya başlaması, kadının iş hayatına dahil olması, evlenme yaşının yükselmesi, eğitim süresinin kadın ve erkek için genel olarak artması, kentleşme ve endüstrileşmenin doğum ve doğurganlık oranını azaltması ve son olarak devletin nüfusu azaltma amaçlı uyguladığı nüfus ve aile planlamaları sıralanabilir. Türkiye’de son nüfus sayımı 22 Ekim 2000 tarihinde yapılmıştır. Klasik nüfus sayımlarının dezavantajları ve

37

MERNİS (Merkezi Nüfus İdaresi Sistemi) ve Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemlerinin (ADNKS) avantajları nedeniyle nüfus sayımları artık oluşturulan merkezi tespit/sayım yöntemi ile yapılmaktadır.