• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1 KAVRAMSAL OLARAK NÜFUS

1.2 Nüfus Teorileri

1.2.3 Yeniçağda Nüfus Teorileri .1 Merkantilistlerde Nüfus .1 Merkantilistlerde Nüfus

1.2.3.5 Demografik Geçiş Teorisi

Demografik Geçiş Teorisi (Theory of the Demographic Transition) sanayileşme ile doğum ve ölüm oranları, dolayısıyla gelişme hızı arasındaki münasebeti açıklayan bir teoridir (Gürtan, 1969:355; Başol 1995:8; Yanardağ, 2003:1-2). Daha genel bir tanımla; yüksek doğurganlık ve yüksek ölüm hızlarının hüküm sürdüğü bir durumdan (geleneksel demografik rejim), doğumların bilinçli olarak kontrol edildiği ve ölüm hızlarının düşük olduğu yeni bir duruma (modern demografik rejim) geçiş olarak da tanımlanmaktadır (Yüceşahin, 2009: 2; Üner, 1972: 71-72; Allman, 1980: 280; Weeks, 2002: 99; Marshall, 2003: 139-140; Peters ve Larkin, 2005: 85; Yüksel, 2007: 14; Erdönmez, 2007: 59-60).

Kaynaklarda, Demografik Evrim, Demografik Değişim ve Demografik İntikal Teorisi gibi farklı isimlerde söz edilen Demografik Geçiş Kuramı, Warren Thompson (1929) ve Adolphe Landry (1934) tarafından geliştirilmiş, Kingsley Davis (1945 ve 1963), Dudley Kirk (1945) ve Frank Notestein’in (1945 ve 1953) daha sonraları yaptığı çalışmalar ile sistematik bir boyuta ulaşmıştır (Hirschman, 2001).

Özellikle 1900’lü yıllarda dünya nüfusundaki aşırı artış bu konudaki incelemelerin sayısını artırmış ve yeni bir konuyu gündeme getirmiştir. Bunun sonucu olarak toplumlarda demografik değişimlerin belli bir kalıba uyup uymadığı (belli bir düzen içerisinde devam etme durumu) araştırılmaya başlanmıştır. Bu araştırmalar sonucunda “demografik geçiş” modeli geliştirilmiştir (Murat, 2006:38-39).

Demografik Geçiş Teorisi, özellikle Batı Avrupa ülkelerindeki doğum ve ölüm hızlarında meydana gelen değişimlerin yaklaşık 200 yıl incelenmesiyle geliştirilmiştir (Meir, 1986; Bongaarts ve Watkins, 1996; Weeks, 1992; Tandoğan, 1998; Weinstein ve Pillai, 2001; Rowland, 2006; Yaukey vd., 2007; Yüksel, 2007; HÜNEE, 2010). Sanayileşme ve ekonomik gelişme ile doğum-ölüm hızları arasında ters bir ilişkinin bulunduğu, başka bir deyişle tarımdan sanayiye doğru geçişte, doğum ve ölüm hızlarının düşeceği görüşü savunulmuştur (Başar, 2013: 18).

24

Demografik evrim teorisi ile ilgili en çok bahsi geçen husus, Blacker’in ileri sürdüğü, toplumların demografik gelişim / değişim açısından beş aşamadan geçtiği kabul edilen tezdir (Başol,1995, 8; Murat:2006, 37).

 İlk aşamada doğum ve ölüm oranları yüksektir. Doğum hızı ölüm hızına nazaran daha yüksektir.

 İkinci aşamada, doğurganlık oranı yüksektir ancak ölüm oranlarında azalma görülmektedir. Doğumların fazla olması doğal olarak nüfus artışını hızlandırmaktadır. Tarımsal yapı egemendir.

 Üçüncü aşama doğurganlığın da azalmaya başladığı fakat ölüm oranlarının hızlanarak düştüğü aşamadır. Nüfus artış hızı devam etmektedir. Tarımdan sanayiye geçiş başlamıştır. Kadın işgücü piyasasına girmeye başlamıştır. Kültürel nedenlerle fazla doğuma karşı düşünce değişmiştir.

 Dördüncü aşama, denge aşamasıdır. Ölümler ile doğumlar arasında bir denge kurulur. Doğum hızı asgari seviyelerdedir. Bunun sebebi ekonomik ve sosyal gelişim ile birlikte kültürel değişimdir.

 Beşinci aşamada doğumlar, ölümlerin altına iner ve nüfus azalmaya başlar. Gelişmiş ülkeler bu aşamaya örnek gösterilebilir.

Şekil 1.1 Demografik Geçiş Teorisi Kaynak: www.hs-geography.ism-online.org, 2015.

25

Ölüm oranlarındaki azalışın doğum oranlarının azalışa geçişinden önce başlaması ve daha hızlı olması dikkate değer bir husustur. Ölüm oranlarındaki erken ve hızlı azalışın temel nedeni bu durumu dolaylı olarak etkileyen sanayileşme değil tıp alanındaki gelişmelerdir.

Yukarıda bahsedilen Blacker’in beş aşamalı geçiş süreci farklı bir yaklaşımla üç aşamalı olarak da incelenebilir (Başol, 1995: 8; Murat, 2006: 37-38; ).

Birinci aşamada, doğum ve ölüm oranları %3 gibi yüksek bir oranda seyretmektedir. Refah düzeyinin düşük, ekonomik gelişmenin olmadığı sağlık, gıda ve temizlik ihtiyaçlarının karşılanamadığı toplumlarda görülmektedir.

İkinci aşamada, ekonomik gelişme ve sanayileşmenin başladığı, milli gelirin arttığı ve sosyal hizmetlerin arttığı gelişmekte olan ülkelerde görülmektedir. Yaşam düzeyindeki iyileşmelere bağlı olarak sağlık koşullarında düzelmeler olmaktadır. Kırsal kesimden kentlere olan göçler artmakta, çocuk, bedava işgücü olmaktan çıkarak, bakımı, eğitimi gibi kaygılar kendini göstermeye başlamaktadır. Genellikle batı Avrupa ülkelerinin 18. yy’ın son yıllarında ve 19. yüzyılda bu aşamadan geçtiği kabul edilmektedir.

Üçüncü aşamada ise, gelişmiş ekonomi seviyesinden bahsedilebilir. Hem doğum hem de ölüm oranlarında düşüşle birlikte bu seviyede bir denge söz konusudur. Hizmet sektörünün geliştiği, refah ve eğitim seviyesinin yükseldiği görülmektedir. Eğitim seviyesinin yükselmesi ailenin sahip olmayı arzuladığı çocuk sayısını azaltmaktadır. Batı Avrupa ülkeleri 19. yy’ın sonları ve 20. yy’ın başlarında demografik evrimin üçüncü aşamasına girmişlerdir.

Demografik geçiş teorisinin her bölge için geçerli olduğunu söylemek zordur. Bazı bölgelerde geçiş aşamaları kuramda belirtildiği şekilde değildir. Bazılarında ise geçiş zamanı ve aşamaları arasında farklılıklar vardır. Örneğin, sosyo-ekonomik gelişimin doğum oranlarını azalttığı tezi her yer için söylenemez (Örnek: Çin). Bunun yanında her ülkede ölüm oranları doğum oranlarından sonra düşüşe geçmemiştir. Baz ülkelerde doğum oranlarındaki düşüş daha erken görülmektedir. Zaman olarak geçiş süreci, ülkelerin sosyo-ekonomik, kültürel, dini ve daha birçok nedenlerden dolayı farklılık göstermektedir. Bazı ülkeler demografik geçiş sürecinin aşamalarını 100 yıl içinde tamamlamışken bazıları halen ikinci veya üçüncü aşamada olabilmektedir. Demografik geçiş teorisi ile ilgili olarak şunu da diyebiliriz ki, Türkiye’nin de içinde bulunduğu bazı

26

ülkelerde, demografik geçiş ülke içindeki bölgelerde dahi süreç farklı şekilde işleyebilmektedir.

Şekil 1.1’de görüldüğü üzere demografik geçiş aşamaları, ülkelerin ileride karşılaşabilecekleri nüfus hareketlerini göstermektedir. Bu sayede gelecek dönemlere yönelik önlem ve planlamaların yapılması sağlanabilir. Türkiye üzerinden örnek verecek olursak, Türkiye 3. aşamadadır. Doğum oranları azalma sürecindedir. Dikkat edilmesi gereken husus 4. aşamanın yaşanması kaçınılmazdır. Bu nedenle bu öngörüye yönelik hareket edilmesi gerekmektedir.