• Sonuç bulunamadı

2. KENTSEL MEKANSAL AYRIŞMA İLE İLGİLİ SÖYLEM VE TEORİLER

2.1 Ekonomi Politik Söylemler

2.1.6 Sosyal dışlama ve ‘öteki’ söylemi

Kentsel mekansal ayrışmalar, homojenleştirme ve ötekileştirme anlayışı temeline oturmaktadır. Bu doğrultuda kentsel mekanda, kentin varoluşundan itibaren olan süreçte, mekansal, sosyal ve kültürel olarak ötekileştirme yer almaktadır.

Bireyin bir yere ait olma isteği, toplumsal davranışlarında belirleyici olmaktadır. Bu noktada kentsel alanda, kümelenme, cemaatleşme, gruplaşma gibi kavramlar karşımıza çıkmaktadır. Cemaatleşme kavramı, kentlerin varoluş tarihlerinde çok eskilere dayanmasının yanında, mekansal ayrımda karşımıza çıkan bir olgudur. Bununla ilgili olarak literatürde geçen, cemaat (gemeinschaft) ve cemiyet (gesellschaft) kavramları ise modernizmin bir tasavvuru olarak karşımıza çıkmaktadır (Sennet,2002). ‘Gemeinschaft’ ve ‘Gesellschaft’, Alman sosyolog Ferdinand Tönnies’in toplumsal birimlerle ilgili olarak sistemli biçimde oluşturduğu ideal tiplerdir. Tönnies’in, toplumsal birimlerin özü konusundaki anlayışı, ‘doğal irade’ ve ‘yapma-ussal-irade’ ayırımına dayanır. Cemaat (gemeinschaft) kavramında dürtüleri, bilinçdışı güdüleri, duygusal doyum isteklerini ve duyguların kendiliğinden dışavurumunu kapsamına alan doğal irade etkilidir. Aile, akrabalık sistemleri, klanlar ve yeni oluşan dinsel cemaatler örnekleridir; bunlarda üyelerin statü rolleri duygusal ağırlıklıdır ve bilimsel, ticari ya da siyasal amaçlara hizmet etmez. Bu roller oluşturulmuş değil, kendiliğinden ortaya çıkmıştır. Cemiyet (gesellschaft) ise, yapma iradenin ürünü olup, kendisi için değil, belirli bir amaç için vardır. Cemiyetin özelliği, araçlar ve amaçların birbirinden ayrılığıdır; yapısı amaçlarına uygun düşmezse eleştiriye ve değişime uğrar. Modern yönetimlerin bürokrasisi, ordular, sanayi örgütleri örnekleridir; bunlar duygusal ve ahlaki açıdan yansızdır ve önceden belirli statüler üzerine değil, verimliliği sağlamak için akılcı biçimde tanımlanmamış roller üzerine kurulmuştur (Ana Britannica,1986a). Bir cemaat (gemeinschaft) birimi olarak kapılı yerleşmelerin mantığında, türdeşlik içgüdüsü yer almaktadır. Kentsel alanda mahalli zonların oluşmasında da bu tür bir anlayışın etkisi olduğu yadsınamaz. Işık ve Pınarcıoğlu (2001), 1980 sonrası Türkiye’nin toplumsal yapısında meydana gelen ekonomik ilişkilerin, kazanan ve kaybedenleri büyük bir hızla birbirinden koparmakta olduğu, dışlamaya dayalı bir kültürel iklimden bahsetmektedir. Ekonomik eşitsizliğin sınıflar arasında duvarlar örmesininin, derebeyi ideolojisi olduğunu belirten ikili, ekonomik düzenin çocuğu olan yeni ayanların özerkleşme hareketini cemaat tavrına benzetmektedir. Mekansal ayrışma ile toplumda belirli gruplar farklı özeliklerine göre (sosyal, ekonomik, etnik vb), türdeş grupların

cemaatleşerek kendi içine kapanması neticesinde, dışlanmaktadır. Bu durum sosyal kutuplaşmayı ve doğal olarak sosyal gerginliği meydana getirmektedir.

Bauman (2006) zamansal/mekansal mesafelerin teknoloji vasıtasıyla sıfırlanmasını, insanlık durumunu homojenleştirmekten çok, kutuplaştırma eğiliminde olduğunu iddia etmektedir. Bu durum, belirli insanları bölgesel tehditlerden azad eder ve belirli cemaatleri yurtsuzlaştırır; öteki insanların hala sınırları içinde oldukları toprakları ise anlamından ve kimlik bahşetme yeteneğinden yoksun bırakır (Bauman,2006).

Alver (2009)’e göre, kentin sınıflar, kültürler (ve alt kültürler), aktörler, gruplar, cemaatler tarafından bölüşülmesi, kısmen kentsel bütünlüğün parçalanması yahut bir başkasına karşı aldığı konuma karşılık gelmesi, kentsel ayrışmanın odaklandığı husus olmaktadır. Özellikle maddi ve kültürel sermayenin tekelleşmesi ve belli gruplarca paylaşılması; politik, ekonomik çıkar ve rant hesapları; kentin daha rasyonel dolayısıyla ekonomik kullanımı gibi değişik faktörler, kentsel ayrışmanın temellerini oluşturuyor. Dolayısıyla kentsel ve mekansal ayrışma, toplumsal yapıdaki sınırların, farklılıkların, ayrışmanın, tabakalaşmanın, sınıflaşmanın, bölünmenin açık bir göstergesidir. Kentsel ayrışmanın yeni biçimleri ise bu temeller üzerinde küresel sürece eklenerek varlık kazanıyor (Alver,2009). Kentsel ayrışmanın yeni biçimlerinin oluşma ve yaygınlaşma süreçlerinin en net izleneceği meseleleri Alver şu şekilde sıralamaktadır; kentsel dönüşüm, soylulaştırma/seçkinleştirme, güvenlikli siteler ile ötekileştirilen, tehlikeli kalabalıkların cirit attığı bir alan şeklinde resmedilen kentin, yaşanması imkansız bir mekan olduğunu belirten Alver şöyle devam ediyor; sözde tehlikeyi sezen maddi sermaye sahipleri, seçkinler, aydınlar kendi yaşam alanlarına çekilerek, kenti daha boğucu daha yaşanmaz bir konuma itmekteler.

Musterd ve Deurho (2002), mekansal ayrışmanın temel nedeninin sosyal kutuplaşma olduğunu düşünür. Yine kent sosyologu olarak ülkemizde tanınan Kurtuluş (2005) ve Perouse (2005), kapılı topluluk yerleşmeleri ile yaptıkları çalışmalar sonrasında gözlemlerine dayanarak, bu sosyal ve mekansal ayrışmanın sosyal çatışma yaratacağından bahsederler.

Günümüz global etkileşimlerinin ana probleminin, kültürel homojenleşme ve heterojenleşme arasındaki gerilim olduğunu iddia eden Appadurai (1990), global kültür ekonomisinin, daha fazla, merkez-periferi modelinin varlığı ile, göç teorilerinde kullanılan basit itme-çekme modelleri veya finansal açık veya üretim-tüketim modelleri, veya kapitalizmin yanlış organizasyonlarıyla anlaşılamayacağını belirtir. Bunun daha karmaşık, üst üste binmiş, alternatif düzen gibi anlaşılması gerekliliğini savunur ve ayırma, ironiler, direnç ve kompleks mekansal dinamiklerin bu yapı

içinde oluştuğunu iddia eder. Appadurai (1990), global kültür akışlarının ekonomik- kültürel ilişkilerini ayrılık üzerinden beş farklı boyutta ele alan bir temel çatı ileri sürmektedir; etnik görünüm (ethnoscape) kişilerin serbest dolaşımı; bireylerin küresel akışları ile hareketliliği (hareketli gruplar; turist, göçmen, mülteci, yabancı işçi gibi grupların devinen peyzajı), medya görünüm (mediascapes) iletişim olanakları ile bilgi akışının artması; imajlar dünyası, tekno görünüm (technoscapes); mekanik ve bilgi teknolojilerinin sınırları aşarak ve teknoloji hızıyla şekillenmesi ve yeniden şekillenmesi, finansal görünüm (finanscape); küresel sermayenin hızlı olarak dolaşımı (para piyasaları, ulusal borsalar), ve ideolojik görünüm (ideoscape); ideoloji,düşünce akışı; politik temelli imajlar üzerine yoğunlaşmış görünüm (Appadurai, 1990). Appadurai’nin görünüm ve akışların ulus ötesi antropoljisi, Bhabha, Said ve Spivak gibi diğer kültürel eleştirmenlerin çalışmaları ile paralellik göstermektedir (Soja, 2006). Burada sayılan isimler, küreselleşme diskurunu basit homojenleşme-heterojenleşme ikilemi içinde değil, çoklu melez ölçekleri etrafında açıklayarak tekrar yapılandırmışlardır. Melezleşme (hybridism) , özellikle sömürgeci ve sömürülen ülkeler arasındaki ilişkileri çözümlemede kullanılan bir kavramdır. Kültürel olarak bir homojenitenin olamayacağı varsayımının kabul eden özellikle sömürge (post colonial) sonrası araştırmacıların çalışmalarına dayalı olan hibritleşen mekan söyleminde, literatürde konu ile ilgili sıkça görülen terimler; üçüncü mekan (Bhabha, 1990, Soja, 1996), oryantalizm (Said, 1985) ve heterotopya (Foucault, 1986)dır. Sömürge sonrası dönemde coğrafi sömürü yerini kültürel sömürüye bıraktığından, kitle iletişim araçları (özellikle Holywood filmleri) ile dil, giyim tarzı, yaşam stilleri batı’ya benzeme eğilimde olması ile günümüzde, biz/siz ayırımındaki sizin bizleştirilerek asimile edilmesi sonucu kabul edilebilirliği çalışmaları görülmektedir. Yani Appadurai’nin bahsettiği kültürel akışlar ile küresel sermayenin mekanı hiyerarşik olarak hegemonyası altına alması çabası üzerine hibritleşme söylemi kurulmuştur. Bu bağlamda, homojenitenin mekansal temsilleri olarak kapılı yerleşmelerin var olma mantığının, olası gerilime gebe olduğu yargısına ulaşılmaktadır.

Kapılı yerleşmeler, ötekileştirmenin kentsel alanda ve sosyal ilişkilerde ortaya çıktığı bir mekansal organizasyondur. Ötekileştirmenin sınıf farklılığına bağlı bir kast sistemi şeklini aldığı, kapılı yerleşmelerden okunmaktadır. Bu durum, ötekileştirilen ve ötekileştiren açısından gerilim potansiyeli taşımaktadır.

Buraya kadar olan kısımda, kentsel alanda kapılı yerleşmelerin ortaya çıkışındaki ekonomi politik alanındaki söylemlere yer verilmeye çalışılmıştır. Buna göre kentsel mekan farklılaşmaları Fordizm sonrası oluşan ekonomik krizin sonuçlarından yola

çıkan küresel kent fenomeni ile kentsel alan hiyerarşisinin yönetici güç merkezli değişimi ve bağlamından kopartılıp sermaye aracı haline getirilmesi ve bu amaçla tüketim nesnesi olarak kullanılması ile günümüze ulaşan görünümünde farklılaşan, ayrıştırılan, özelleştirilen parçalı kentsel yığınların yan yana durduğu görülmektedir. Harita üzerinde yan yana duran kent parçalarının arasında, sosyal anlamda oldukça büyük mesafeler bulunmaktadır. Ekonomik etkilerle şekillenen coğrafyada, dışlanan ve ötekileştirilen alanların barındırdığı gerilim potansiyelinin kent yaşamını olumsuz etkileyeceği düşünülmektedir.