• Sonuç bulunamadı

2. KENTSEL MEKANSAL AYRIŞMA İLE İLGİLİ SÖYLEM VE TEORİLER

2.1 Ekonomi Politik Söylemler

2.1.5 Korku ekolojisi söylemi

Kentlere yönelik olarak yoğun bir şekilde gerçekleşen insan akışı, kentsel mekanın parçalanmışlığının açıklanmasında en önemli faktörlerin başında yer almaktadır. Göçlerle birlikte kentte bilinmeyen olgusu giderek artmıştır. Bu bilinmeyen olgusu ise insanları korkutarak kamusal alandan çekilmelerine ve özel yaşamın yüceltilmesine neden olmuştur. Sennett’in ‘Kamusal İnsanın Çöküşü’ adlı kitabında belirttiği gibi; kentler insanlarla doldukça bu insanlar birbirleriyle işlevsel bağlarını yitirmeye başladırlar. ‘Bu yoğun insan akışı ile kentsel yaşam gittikçe renksizleşmekte ve nihayet kamusal alan ortadan kaybolmaktadır’ (Sennett,1996). Bilinmeyenin verdiği korkuyla yükselen özel yaşam anlayışı sonucunda insanlar bu çılgın kalabalıktan uzaklaşarak kendilerini güvenli mekanlara hapsetmişlerdir. Özellikle günümüz post- modern kentinde bireyler bu bilinmeyene karşı korku nedeniyle kentten kaçarak kent dışındaki güvenlik sistemleriyle donatılmış mekanlar yaratma yarışına girmişlerdir. Bir zamanlar kentin kurulmasına neden olan korkuların yerini, çağımızda genel olarak ‘kentsel korkular’ almıştır; ‘içerideki düşman’a ilişkin korkular.’Bu tür korku bir bütün olarak, kolektif mülkiyet ve bireysel güvenliğin kollektif teminatı olarak kentin bütünlüğü ve güvenliğinden çok, kentin içinde kişinin kendi yuvasının yalıtılmışlığı ve güvenliğiyle ilgilenir. Bir zamanlar kentin etrafını saran duvarlar çok farklı yönlerde kenti boydan boya içeriden bölmektedir. Kontrol altındaki bölgeler, belli kişilerin girişine izin verilen sıkı koruma altında kamusal mekanlar, kapılarda baştan aşağıya silahlı bekçiler ve elektronik olarak işleyen kapılar, bütün bunlar kentin kapılarının altında pusuya yatmış yabancı ordular ya da yol çeteleri, çapulcular ve büyük oranda bilinmeyen ötekilerden çok istenmeyen hemşeriye karşı alınmış önlemlerdir’ (Sennett,1996).

Sennet’in Amerikan kasabaları üzerinde yaptığı inceleme şuna işaret etmektedir: ırksal, etnik ve sınıfsal ayrımların çok olduğu homojen ve tek tip yerel topluluklarda, ötekilerden kuşku duymak, farklılığa tahammülsüzlük, yabancılara duyulan öfke, histerik ve paranoyakça bir ‘yasa ve düzen’ kaygısı, yabancıları ayırma ve uzak tutma talepleri en yüksek seviyelere ulaşır (Bauman,2006). Modern kentin karmaşasının ve bilinmezinin getirdiği risklerden bahseden Beck (1999) ise risk toplumunda günlük yaşantıdaki muhtemel risklere değinmektedir ve bu risklerden sakınmak için bireyselleşen toplum ve sorunlarını ele almaktadır.

Şekil 2.1 : Korku Ekolojisi (Davis, 1998).

Kentin mekansal olarak bölünmesi konusunda Chicago Okulundan beri yapılagelen çalışmalar olduğu, çalışmanın alt kentleşme süreçleri bölümünde yer almaktadır. Burada üzerinde durulmak istenen nokta, kent merkezinin nasıl organize olduğu ile ilgili farklı bir görüş olarak Davis’in modern Los Angeles’ı eş merkezli alanlar modelini kullanarak, korku ekolojisi adını verdiği bir harita ile ifade ettiği çalışmasıdır (Şekil 2.1). Davis’in modelinde, ‘korkunç geç modern şehir’deki ayrışma, bölünme ve kontrolün haritalanan çizgileri için, Chicago ekolojisi bir şablon olarak yer alır (Tonkiss, 2005).

Bauman (2006), Nar Elin (1997)’i referans vererek, başlangıçta dışarıdaki düşmandan korunmak için emniyet amaçlı kurulmuş olan şehrin günümüzdeki halini şu şekilde özetler; ‘güvenlikten çok tehlikeyi çağrıştırır hale gelmiştir; post-modern çağımızda, medyanın yaydığı sonu gelmez tehlike haberlerinin yanı sıra, kilitlenen araba ve ev kapıları, güvenlik sistemleri,kapalı ve emniyetli cemaatlerin popülerliğinin bütün yaş ve gelir gruplarında artması ve kamusal mekanlarda artan kontrol gösteriyor ki, korku faktörü kesinlikle büyümüştür’ (Bauman,2006). Bauman’a göre çağdaş korkular, özellikle kentsel korkular, bir zamanlar şehirlerin kurulmasına neden olan korkuların aksine, içerideki düşmana odaklanır. Bu durum ise kentsel mekansal ayrışmaların doğmasına neden olur.

Soja (2006), güvenlik-suç korkusunu, sosyal ve mekansal düzenlemenin post- metropolitan bir şekli olarak tanımlar ve bunu olmayan kültürel çeşitliliği, genişleyen sosyal ve ekonomik farklılığı, artan gerilim noktaları ve ırksal, etnik ve cinsel farklarla karşı karşıya gelmesi ile yeni kentleşme sürecine bağlar. Bu görüşte, kapalı topluluklar, günlük yaşamın var olan ve olası tehlikelerine karşı korunma ihtiyacının sonucudur ve çoğunlukla 1990’larda, şehirlerde farklı sosyal gruplar arasında artan gerilimle ortaya çıkmıştır. Gerilimden kaçarak oluşturulan özerk zonlar, yeni bir gerilim yaratmaktadır.

19.yüzyıldan itibaren iktidarın toplumda nasıl çalıştığına dair çeşitli söylemler ortaya konuldu. Bunlardan en belirgin olanları; Foucault’un biyo-politikası, Deleuze ve Guattari’nin denetim toplumu kavramı ve Hardt ve Negri’nin imparatorluk adını verdiği toplumsal formasyonudur (Akay, 2010). İktidarın, kendini var edebilmesi ancak, yönettiği kesim üzerinde hegemonyasının devamı ile mümkündür. Mekansal dönüşümlerin, altyapısında, korku ekolojisi yaratılması ve mekanın kontrol edilmesi kavramları önem kazanmaktadır. İktidarın bir çeşit gösteri alanı olan mekanın kontrol altında tutulması işi; modern öncesi dönemdeki gibi zorlayıcı olarak yapamayan iktidar, bunu kişiye kendi rızası ile yaptırmalıdır. Burada uygulanacak strateji ise halkın kontrol altına girmek istemesinin nedenlerinin ortaya konulması ve buna inandırılmasıdır. Korku kültürü, bilinmeyene karşı olan tedirginlik bu noktada çok iyi pazarlanmıştır. Pazarlama kelimesi özellikle kullanılmaktadır. Çünkü iletişim teknolojileri ile pazarlama stratejileri birleştirilerek korku ekolojisi olarak literatürde yer alan kavram daha hızlı bir şekilde insanlara ulaştırılmıştır. De Certeau (2009)’nun gündelik yaşamı çözümlemeye çalıştığı stratejiler ve taktikler kavramları bağlamında, egemenin yarattığı stratejilerle şekillenen korku ekolojisi ve kapılı yerleşmelere, dışlanan ötekinin hangi taktiklerle cevap vereceği ve bunun mekansal yansıması önemli bir konu olmaktadır.

Özellikle 9/11 saldırısından sonra korku kültürünün yaygın olarak söylemlere girdiği gözlemlenmiştir. Başta Amerika olmak üzere pek çok Avrupa ve Asya ülkelerinde güvenliğe olan yatırım arttırılmıştır. Toplumsal koşullar ve sosyal sistemin baskı unsurları kullanılarak yapısal bir şiddet (Nortoff, 2006) görülmeye başlanmıştır. Yapısal şiddet; işgal, savaş, terör, çeteleşme şekillerinde olabileceği gibi hiyererşi kurma, görevli kılma, emir verme ve yoksun bırakma tarzında da olabilmektedir. İçinde güç bulundurma potansiyeli olan ve zorlama eylemi ile birleşen her türlü yaptırım şiddete dönüşmektedir. Dolayısıyla mekansal olarak şiddete maruz kalma durumu; zorunlu göç, yerinden edilme, mekandan ve sosyal donatılardan

mahrumiyet olarak şiddete dönüşen eylemlerdir. Kentsel dönüşüm uygulamaları ve kapılı yerleşmelerin çevresel ilişkileri bu bağlam içinde ele alınabilir.

Bentham (1977)’ın hapishanelerden yola çıkarak ortaya attığı panoptik kavramı, çevrede halka şeklinde bir bina, ortada bir kule, kulede açılmış olan ve halkanın iç cephesine bakan geniş pencereler; bina boyunca derinlemesine uzanan hücrelerden oluşan çevre bina ve bunların plan düzenleri ile ilgili bir dizi kuraldan oluşmaktadır. İktidarın, hegomonyasını ‘bakış’ ve ‘içselleştirme’ teknikleri ile mimaride kullanması olarak panoptik kavramını ele alan Foucault, panoptiğin, surlarla çevrili bir burç biçiminde kullanılmasının, paradoksal olarak, ayrıntılı bir okunabilirlik uzamı yaratmak için olduğunu savunmaktadır (Foucault,2007). Küresel ekonominin katkıları ile, mekanı küçülterek ve kontrol altında tutarak hegemonya varlığını, kentsel mekansal oluşumlarda, ayrışma, dışlama, ötekileştirme, özelleştirme, cemaatleşme, korumalı, gözetleyen-gözetlenen, tüketim kültürü kavramları ile homojenleştirerek oluşturmuştur. Ayrıştırılan mekan, iktidarın(politik, ekonomik, kültürel ve sosyal iktidar) mekan üzerinde hegemonyasını devam ettirebilmesi dolayısıyla yaşamını devam ettirmesi için olmasa olmazdır. Bu bağlamda kullandığı araçlar; etnik, ekonomik, kültürel, sosyal, cinsiyet vb kimlik kavramları olmaktadır. Bu şekilde homojenleştirilen grupların küçük ama kontrollü olması sağlanmaktadır. Gözetlenebilen kentsel kümeler bir yanda hegemonyanın devamlılığını sağlarken, diğer taraftan kentsel çelişkileri yaratabilmektedir.

Mekansal ayrışmanın, korku kültürü ve panoptik mekanla ilişkisine dayalı boyutu edebiyat ve sanat alanında fark edilmiş ve konuyla ilgili bir çok kitap ve film üretilmiştir. G.Orwell’ın ‘1984’ adlı distopik kitabında ‘insanlar güvenliklerinde öyle çok şüphe edecekler ki, gözetlenmeyi kendileri isteyecekler’ gelecek öngörüsü ‘izlenme pratiği’nin kendiliğinden oluşacak bir süreç olarak korku kültürünün varacağı noktaları bize göstermesi açısından önemlidir.

Korku ekolojisi ile güvenlik sektörü gelişmiş, çeşitli izleme, savunma, haber alma ekipmanlarının teknolojik olarak üretimi artmış ve güçlü bir piyasa haline gelmiştir. Kapitalizmin devamlılığını sağlayan mekansal organizasyonlar ve buna bağlı oluşan yeni sektörler birbirini beslemektedir. Kapılı yerleşmeler, bu bağlamda kendi ekonomisini yaratarak kapitalizmin mekansal örgütlenme kalelerinden biri olma özelliğindedir.