• Sonuç bulunamadı

2. KENTSEL MEKANSAL AYRIŞMA İLE İLGİLİ SÖYLEM VE TEORİLER

2.2 Sosyo-Mekansal Davranış Teorileri

2.2.2 Kentsel asimilasyon teorisi

Kentsel asimilasyon teorileri içinde ele alınması gereken alt başlıklar şu şekilde sıralanabilir:

 Göç

 Ardalan (ırk, din, dil, köken)  Cinsiyet /sınıf

 Sosyal statü

Her türden kentsel asimilasyonun kentte yabancılaşma kavramını beraberinde getireceği, mekansal ayrışmayı ortaya çıkaracağı ve ötekileştirme sürecini tetikleyeceği, bunun ötesinde sosyal kutuplaşma sorununu ortaya çıkartacağı düşünülmektedir.

Coğrafi alanda hareketlilik, kentleşme tarihine bakılacak olursa insan göçleri ile meydana gelmiştir. Göç hareketleri ile istekli veya zorunlu olarak bir yerden bir yere hareket eden topluluk faklı alanlarda gruplaşarak yaşamlarını devam ettirmiştir. Cemaatleşen grupların biraradalığı durumu, kentsel alandaki farlılaşmaları ortaya çıkartmıştır. Gönüllü olarak yapılan göçlerdeki temel sebeplerden biri, işgücü talebine bağlı olarak ve kent merkezlerine doğru görülmektedir. Bu durum, ekonomik gelir düzeylerindeki ve kültürel yaşantı olarak farklı grupların kente dahil olma

süreçlerinde, gecekondu alanları, gettoların oluşum süreçleri ve kentle ilişkilerinde bir takım sorunlar doğurmaktadır. Öncü ve Weyland (2007), göç hareketlerini ulus- devlet sınırları içinde (iç göçler), arasında (dış göçler) olarak ikiye ayrıldığını belirtir. İç göçler, kırsaldan şehre doğru, çarpık yapılaşma ve sağlıksız büyümeye neden olurken; dış göçler, beyin göçü ve işçi göçü olarak ikiye ayrılmaktadır. Küreselleşme ile sözü edilen insan dolaşımlarının, bu klasik göç kategorilerinin kapsamı dışında kalan yeni olgulara gönderme yaptığından sözeden ikili, kayıtdışı sektör sorununun kaçak çalışan yabancı işgücüne dayandığından bahsetmektedir (Öncü ve Weyland, 2007).

Göçün şekli veya yapısı her ne şekilde olursa olsun sonuçları mekanda ayrışma ile sonuçlanmaktadır. Toplulukların yukarıda bahsedilen sebeplerden dolayı, coğrafi olarak toplu yer değiştirmeleri neticesinde farklı özellikteki grupların biraradalığı ve ayrışmış olma durumları, gruplar arasında iletişimin kopuk veya zor olduğu durumlarda sosyal gerilim ve kutuplaşmaya neden olmaktadır. Diğer yandan, kitlesel veya zincirleme göç ile hemşerilik ilişkileri özellikle Türkiye ölçeğinde göze çarpan bir unsurdur ve hemşerilik kavramıyla gelen dayanışma ötekileşen ve ötekileştirilen ile güç ilişkisi kavramını da gündeme getirmektedir.

Literatürde baskın olan iki asimilasyon teorisi bulunmaktadır. Bunlar: lineer asimilasyon teorisi, parçalı asimilasyon teorisi. Lineer asimilasyona göre, göç eden grup, yerli (native) olanın demografik, ekonomik, kültürel karakteristiklerini dölsel olarak taşır. Parçalı teoride, sosyo-ekonomik durum ve eğitim seviyesi ile ilişkilidir (Gratto ve diğ., 2008).

Kentlerin gelişme tarihlerinde farklı coğrafyalarda farklı asimilasyonlar gözlemlenmektedir. Kentsel asimilasyon teorileri arasında ele alınabilecek önemli bir konu da ardalan (etnisite)dır. Ardalan kavramı dil, din, ırk veya milliyet türlerine göre ayrışmakta ve kültürle ilişkili olarak değerlendirilmektedir. Etnik grupların oluşması, biz/öteki ayırımına götürecek temelli bir yaklaşım olduğundan kentsel bütünlüğü sağlama açısından negatif etkisi bulunmaktadır. Biz kendi çizdiği sınırlar içinde yaşarken, öteki, biz tarafından kendisine çizilen sınırlarda ve haklar çerçevesinde yaşamaya zorlanan ve eşitsizliğe maruz kalan kısım olmaktadır.

Bir diğer asimilasyon konusu olan ırksal ayrışmalar ile ilgili olarak literatürde sıkça karşılaşılan çalışma, Denton ve Massey (2003) tarafından yapılmış olan Amerikada’ki siyah-beyaz ayrımına ilişkindir. İkili ırksal farklılıkların mekandaki özellikle konut yerleşim alanlarındaki ayrışmasını incelemiştir.

Cinsiyet temelli mekansal ayrışma, kentte kamusal-özel ayrımı olarak görülmektedir. Kentsel alanda kadına ait ve erkeğe ait olarak algılanan ve belirlenen alanlar yer almaktadır. Bu konuda literatürde yapılan çalışmalardan en belirgin olanları Dolares Hayden ve Doreen Massey’e aittir.

Öncü ve Weyland (2007), kentin iktidar dinamikleri ile şekillenen kültürel aidiyetler, günlük yaşam pratiği içinde biz ve ötekiler arasındaki sınırlar yoluyla korunduğunu, süreklilik kazandığını ifade eder. Çağdaş metropollerde, melez kültürel formlar yaygınlaştıkça, çeşitli sosyal ve kültürel aidiyetler (sınıfsal, etnik, dini, ulusal, cinsel)arasındaki sınırları tanımlayan farklılıklar/ayrıcalıkların korunması, giderek daha keskin ve görünür bir iktidar mücadelesine dönüşmektedir diyen araştırmacılar, metropolün dokusunun, aynı anda farklı cephelerde (siyasi, sosyal, kültürel)süren bir dizi sınır mücadelesi yoluyla şekillendiğini iddia eder (Öncü ve Weyland, 2007). Sosyal statü, kentsel ayrışması yeme, içme ve giyme gibi gündelik hayatla ilgili eylemlerden okunmasının yanı sıra, zaman geçirilen mekan, oturulan yer, gidilen okul gibi mekansal ayrışmalarda da gözlemlenmektedir. Mekansal ayrışma sosyal statülerin ayrışması ile kendini kentte görünür kılmaktadır. Aynı sosyal statüye sahip olmayanların bir arada bulunabildiği bir kamusal alanın yokluğu farklı statüdeki grupların arasını daha da açmakta ve bu durum sosyal dışlamaya yol açabilmektedir.

Neo-Marksist bir yaklaşımla, Castells (1978), sosyal ayrışmanın, yüksek gelir grubundakilerin kentsel mekanı orantısız olarak kendilerine bölüştürmeleri ile kontrol etmelerinden oluşan sınıf mücadelesinin ifadesi olarak tanımlar.

Ayrışma kavramına paralel bir diğer kavram olan dışlama kavramını özellikle son dönem literatürde sıkça görmekteyiz. Giddens (1998), gönüllü ve gönülsüz olmak üzere iki tür dışlamadan (exclusion) bahsetmektedir. Gönüllülük durumunu, elitlerin isyanı olarak adlandırılmaktadır (Giddens, 1998). Giddens’ın bu sınıflandırmasını, kentsel alanda karşımıza çıkan ayrışmış (segrege) olmuş konut gruplarında, kente dahil olmak isteyen ve istemeyen gruplar olarak yorumlayabiliriz (Lupton,2003). Sosyal kutuplaşma, Mustard ve Deurho (2002)’ya göre segregasyonun başlıca nedenidir. 1990’lı yıllarda konut ayrışımının sebepleri konusunda iki hakim görüş bulunmaktadır; ilki ekonomik yeniden yapılanma ile batı kapitalist şehirlerinin mekansal olarak dönüşmesi-ikili şehir ve sosyo-mekansal bölünme gibi kavramlar, teknolojik değişmeler, işçi sınıfı ayaklanmaları, sosyal tabakalaşma ve sosyal- ekonomik ayrışma arasındaki ilişkilerin basit bir ifadesidir. İkincisi ise refah koşulları zayıflatılmış olarak ifade edilmesi ile birlikte hala potansiyel bir tekrar dağıtım

mekanizması olduğu görüşüdür. Bu argümanda sosyal tabakalaşma ve konut ayrımı ayrı olarak ele alınmaktadır. Mekansal ayrışmayı Avrupa perspektifinden inceleyen bir çalışmalarında Musterd ve Marielle De Winter (1998), Avrupa’da da iki görüşün varlığından bahsederler. Biri mahrumiyet kavramı ile birleşen ve politik bir konu olarak ele alınan ayrışma, diğeri ise ilk görüşün bir adım ötesine giderek Amerikalı teoriysen Lewis (1966), Wilson (1987), Massey ve Denton (1993)ın fikirleriyle birleşen görüş; komşuluktaki bireysel yerleşimin fırsatlar ve istekler üzerindeki olumsuz bir komşulukta ekstra yaşam etkilerini açıklar. Bu faktörlerin; bir suçun kurbanı olma riski, eğitim ve hizmet kalitesi ve arkadaşlık ilişkilerindeki baskın ahlaki değerleri etkili bir şekilde içerdiği görülür. Yine bu çalışmada araştırmacılar, mekansal kutuplaşmayı açıklanmaya çalışırken, yapısal süreçler (küreselleşme süreci ve ekonomik yeniden yapılandırma) ve bireysel davranışlar üzerinde durulması gereğinden bahsederler (Musterd ve DeWinter,1998).

Kentsel ve sosyal alanda fırsat eşitsizliğine bağlı olarak rekabetin artması paralelinde, gelir seviyesi ile doğrudan ilişkili olarak sermayenin günümüz sembolü olarak statüye sahip olma arzusu sosyal çatışmalara yol açabilmektedir. Bu durum, sahip olunan ve arzulanan refah düzeyi arasındaki farkı ifade eden göreli mahrumiyet teoremi ile ilişkili olup, Jürgen (1998)’e göre sosyal çatışma ya da saldırgan davranışlara yol açabilmektedir. Gelir ve statüye göre sınıfsal konuma bağlı ayrışma, yaşam tarzı ile ilişkilidir. Bu durumun mekansal sonucu olarak; kendi içine dönük, homojen kültür ve sınıfların, direnme, savunma, destek, korunma amaçlı mekansal ayrışmaları görülebilir (gettolar, kapılı, özel yerleşmeler vb).

Kentsel asimilasyon kuramına göre, ortaya atılan tüm çeşitliliklere dayalı mekansal ayrışmalar, ilkel kabilelerden itibaren günümüz kentsel görünümünde karşımıza çıkmaktadır. Asimilasyonlardan kaynaklanan kentsel ve mekansal ayrışmalar, topluluğun kültürel yapısı ile ilişkili geliştirdiği tavrın etkisi ile şekillenmektedir.