• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM: KARTEZYEN BEDENDEN SOMATİK OLANA: BEDEN FENOMENİNDE YAŞANAN KAYMA

1.1. Somatik Yaklaşım

Somatik yaklaşımın geçmişinin izi on dokuzuncu yüzyılda özellikle Almanya’da endüstrileşmeye ve şehirleşmeye karşı girişilen bedene ve doğaya dönüş çağrısına kadar sürülebilir. Bu çağrı içine kıyafet reformu, kişisel hijyen, jimnastik ve dansı da alan yeni bir beden kültürü ortaya çıkarır ve bu yeni beden kültürü zamanla kendini gerçekleştirmenin bir aracı haline gelir.25 Paralel bir biçimde on dokuzuncu ve yirminci yüzyıl boyunca fenomenologların (örneğin Husserl, Heidegger ve Merleau-Ponty) ve pragmatist felsefecilerin (özellikle John Dewey

25 (Moore, 2014, p. 40)

gibi) fikirleri bilimde ve akademik dünyada deneyimsel öğrenmeye ve duyusal araştırmalara doğru bir kaymayı doğurur. Bunun sonucunda da yeni çalışma alanları ortaya çıkar ki bu çalışmaların ortak noktalarından biri Kartezyen dualizmine karşı girişilen başkaldırıdır. Hem entelektüel hem de sosyal olarak bedene olan ilginin arttığı bu dönemde ortaya çıkan somatik alan da bu yeni çalışma alanlarından biridir.

Bir çalışma alanı olarak somatik alanın öncüsü 1970’li yıllarda felsefe, sinirbilim ve tıp alanında yaptığı çalışmalar sonucunda bugün “Klinik Somatik Eğitim” ya da “Hanna Somatik Eğitim” adıyla bilinen ve tüm bu alanların kesişiminde yer alan bir eğitim programı geliştiren Thomas Hanna (1928-1990) olarak kabul edilir. Hanna, kendi sistemi içinde beden üzerine yaptığı çalışmalarda sadece fiziksel, Kartezyen bir bedenden bahsetmediği için yanılgıları önlemek amacıyla “beden” terimini yerine soma terimini kullanır. Soma kelimesinin anlamı Yunanca’da “kendi bütünlüğü içinde yaşayan beden” dir. Hanna’ya göre soma ve beden’le kastedilen şey aynı değildir. Yaşayan beden soma, sadece üç boyutlu değildir, dört boyutludur: yüksekliği, derinliği, genişliği ve zamanı vardır. Ona göre soma bir şey ya da nesnel bir beden değil, bir süreçtir; soma değişmez ya da sabit değildir, değişken ve esnektir. Soma, daima istikrar ve dengeye ulaşmaya çalışan bir sistem olarak oluşur ve bu görev zaman içinde gerçekleşir ama asla tamamlanmaz.

Kendi dışsal aksiyonlarında olduğu gibi içsel işlevlerinde de soma, hareketlerini belli bir düzenle ölçüp koordine ederek kendini çevresine uyarlar.26

Hanna’nın somatik (somatics) olarak tanımladığı şey ise somayı odağa alan, bir kişinin kendine nesnel olarak dışarıdan içeri değil de, içeriden dışarı yani duygularının, hareketlerinin ve niyetlerinin farkında olduğu yerden bakması

26 (Hanna, The Body of Life: Creating New Pathways for Sensory Awareness and Fluid Movement, 1980, s. 6)

durumuyla ilgilenen bir çalışma alanıdır. 27 Yani somatik alan bedeni genel olarak birinci kişinin perspektifinden algılayan ve bedensel deneyime odaklanan bir çalışma alanı açar. Bu bağlamda somatik yaklaşım bir sonraki bölümde daha ayrıntılı görüleceği gibi fenomenolojik bir bakış açısına sahiptir.

Hanna somatik bakış açısının bazı temel varsayımları olduğunu dile getirir.

Bu varsayımlar şöyle sıralanabilir: “(1) yaşam tarihseldir, (2)tüm yaşam bireyseldir, (3)bireysel yaşam otonomdur, (4) bireyler süreç içinde geçici varlıklardır, (5)yaşam öncelikle yapısal olmaktan çok işlevseldir, (6) öz bilinç beden-bilincidir, (7) tüm yaşayan canlılar büyüme, gelişme arayışındadırlar.”28 Bu varsayımlardan yola çıkarak somatik bakış açısının bedeni zamansallığının bir sonucu olarak evrimsel bir çizgide ele aldığı, benliğin kurulumunda bedenin önemini vurguladığı, yaşadığı çevre içinde otonom bir faili öngördüğü sonucu çıkar ki somatik yaklaşımın bu nitelikleri sonraki bölümlerde ayrıntılarıyla vurgulanacağı gibi enaktif teorilerin beden anlaşıyışıyla örtüşür.

Somatik Uygulamaların Kısa Tarihçesi

Somatik uygulamalar temelde bir dizi hareket eğitimine verilen genel addır.

Glenna Batson günümüzde yoga, tai chi ve chi gong gibi eski uygulamaların dışında somatik şemsiyesi altında toplayabileceğimiz yüzün üzerinde çağdaş beden-zihin uygulaması olduğunu belirtir. Bu tür uygulamalar iki ana dala ayrılır: biri masaj, kraniosakral terapi (bedensel denge terapisi), bedensel-duyusal rahatlama uygulamaları gibi daha pasif ve alıcı, diğeri de örneğin İdeokinesis, Alexander Tekniği, Feldenkrais Metodu, Laban/Bartenieff Hareket Araştırmaları gibi daha aktif motor/hareket davranışları değiştirmek için katalizör olarak kişinin hareket

27 (Hanna, Somatics: Reawakening the Mind’s Control of Movement, 1988, s. 20)

28 (Hanna, The Body of Life: Creating New Pathways for Sensory Awareness and Fluid Movement, 1980, s. 8)

farkındalığını ve imgelemini bilinçli olarak işbirliğine çağıran uygulamalardır.29 Martha Eddy ise farklı bir sınıflama yapar ve somatik çalışmaların yer aldığı alanın somatik psikoloji, somatik beden çalışmaları ve somatik hareket olarak üç ana branşa ayrıldığını dile getirir.30 Ona göre genel olarak somatik çalışma alanı nefes, ses, yüz ve postural kaslar gibi gizli hareketleri içerdiği gibi, büyük çaplı hareket görevlerini, olayları ve ifadeleri de içine alabilir. Genel olarak tiyatro, dans gibi performans sanatları eğitiminde daha çok yer verilen çalışmalar Batson’ın aktif olarak tarif ettiği uygulamalardır. Bu tez kapsamında da bu aktif uygulamalardan Feldenkrais ve Laban/Bartenieff uygulamalarına yer verilmiştir.

Carol-Lynne Moore ise somatik alanda yapılan çalışmaları tarihsel gelişimine göre sınıflandırır. Moore’nin ilk dalga olarak adlandırdığı somatik alanın ilk öncülleri Elsa Gindler, Josepgh Pilates, Rudolf Laban, F. Mattias Alexander ve Mabel Ellsworth Todd’dur. Berlin’de bir jimnastik eğitmeni olan Elsa Gindler (1885-1961) tüberküloza yakalandıktan sonra yattığı senatoryumda nefes egzersizleri yoluyla kendi iyileşme sürecini tamamlar. Moore, Gindler’in çalışmalarının

“insanlıkla çalışma” (Arbeit am Menschen) olarak bilindiğini ancak tüm notlarının ve çalışmalarının Naziler tarafından yakıldığı için günümüzde öğrencileri yoluyla aktarılanlardan başka Gindler’in kendi çalışmalarıyla ilgili bilgi bulunmadığını dile getirir. İkinci önemli figür Joseph Pilates (1880-1967)’de çocuk yaşlarından itibaren yüksek ateş, raşitizm ve astım hastalıklarından muzdariptir ancak jimnastik, boks ve yoga gibi bedensel disiplinlerle tüm bu hastalıkların üstesinden gelir. Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte ABD’ye göç eder ve postürü geliştirmek, kaslardaki dengesizliği gidermek, denge, güç ve esneklik için geliştirdiği fiziksel egzersizlere dayanan

29 (Batson, 2009) 30(Eddy, 2009)

yöntemini geliştirir. 31 Üçüncü önemli figür olan Rudolf Laban (1879-1958) yaptığı ilk dönem çalışmalarında hareket koroları düzenleyerek profesyonel olmayanları da koreografik düzenlemelerinin bir parçası yapar. Çünkü aynı zamanda bir sanatçı olarak o dönemdeki popüler spor ve jimnastik uygulamalarının tersine Laban egzersizlerin yeterli olmadığını, insan duygularının en derinlerine dokunan şeyin hareketin yaratıcı bir şekilde kullanımı olduğunu vurgular ve ifadesel harekete odaklanır.32 İleri ki bölümlerde Laban’ın çalışmalarına daha ayrıntılı değinilecektir.

Tablo 1: Carol-Lynne Moore Somatik Alanın Tarihsel Gelişimi33

Moore’ın ilk dalga somatik uygulamacılar olarak söz ettiği diğer isimler ise Almanya’dan ve Körperkultur’un (beden kültür) dışından olan isimlerdir. Bunlardan ilki Avusturalya’lı olmasına rağmen çalışmalarını çoğunlukla İngiltere’de yürüten ve yaklaşımı çoğunlukla Alexander Tekniği olarak bilinen F. Matthias Alexander’dır (1869-1955). Alexander Tekniği’nde özel fiziksel ve terapi egzersizleri yer almaz, rehberin elle yönlendirmesi ile eğitim sürecinde vurgu gündelik ya da beceri isteyen hareketlerin nasıl yapıldığını keşfetmek üzerinedir.34 İkincisi ise Amerikalı Mabel Ellsworth Todd’dur. Ideokinesis olarak bilinen Todd’un yaklaşımında temel olan

31 (Moore, 2014, p. 41)

32 (Moore, 2014, p. 42)

33 (Moore, 2014, p. 38)

34 (Batson, 2009, s. 3)

yaralanmaya sebep olan mekanik güçleri düzeltmek için nöromasküler örüntüleri programlama yoluyla motor imgelemi gözünde canlandırmak ve böylelikle gelişmiş bir hizalama ve mekanik denge sağlamaktır. 35 Moore tıpkı Gindler ve Pilates gibi Todd ve Alexander’ın da kendi sakatlıklarını iyileştirme sürecinde yaklaşımlarını geliştirdiklerinin altını çizer.

Moore’nin sınıflandırmasında somatik alanda ikinci dalga daha çok ikinci dünya savaşından sonra gelişen ve yaygınlaşan çalışmaları kapsar. Moshe Feldenkrais (1904-1984) ilk dalgadaki öncüllerden olan Alexander’dan ders alır ve çalışmalarını Alexander tekniği üzerine kurar. Bunun yanında mühendislik ve fizik alanında çok güçlü akademik altyapısı vardır ve tıpkı ilk öncüller gibi geleneksel doğu pratiklerine (judoyla ilgilenir uzun süre) ilgi duyar.36 Feldenkrais Metodu tezin ilerleyen bölümlerinde ayrıntılarıyla incelenecektir.

Moore’nin ikinci dalga sınıflamasına giren diğer iki isim ise ikisi de ABD’ye göç eden Charlotte Selver (1901-2003) ve Irmgard Bartenieff (1900-1981)’dir.

Selver Gindler’in öğrencisi olarak Amerika’nın pek çok yerinde Duyusal Farkındalık seminerleri düzenlemiş ve 1960’larda somatik çalışmaların Amerika’da yayılmasında oldukça fazla rolü olan Esalan Enstitüsü’nün içinde yer almıştır. Kaliforniya’da kurulan enstitü Aldous Huxley’nin” ‘insan potansiyel’i dediği hayal gücünün ötesinde yatan fark edilmemiş insan kapasitesinin açığa çıkarılması için alternatif yöntemler”37 üzerine çalışmalarını yürütür. Bu kapsamda Selver’in çalışmaları psikoanalist Erich Fromm ve psikoterapist Fritz Perls’in ilgisini çekmiş ve bu isimler Selver’in yönteminin yayılmasını sağlamıştır. Irmgard Bartenieff ise Almanya’daki beden kültürü üzerinde önemli figürlerden olan Amerikalı doktor Bess

35 (Batson, 2009, s. 2)

36 (Moore, Meaning in Motion: Introducing Laban Movement Analysis, 2014, p. 43)

37(http://www.stanfordaalumni.org/news/magazine/1998/janfeb/articles/Murphy den aktaran Moore,2014)

Mensendieck’ten o dönemde ders almıştır. Moore, Bartenieff’in kas geriliminin farkındalığı yoluyla postürü düzeltmeyi amaçlayan Mensendieck’in çalışmalarını fazlaca statik bulduğunu dile getirir. Laban’dan ders alan ve bir dansçı olan Bartenieff Amerika’ya göç ettikten sonra bir dansçı olarak iş bulamaz ve New York Üniversitesi’nde fiziksel terapi okur.38 Hastalarla rehabilitasyon çalışmalarında Laban’ın hareket ilkelerini fiziksel terapi yöntemleriyle birleştiren Bartenieff bugün Bartenieff Temelleri olarak bilinen sistemi yaratır ve bu sistem sıklıkla Laban’ın çalışmalarıyla birlikte Laban/Bartenieff Hareket Araştırmaları olarak anılır.

Üçüncü dalgada ise Moore birinci ve ikinci dalga öncüllerin çalışmalarında evrilerek türeyen Otantik Hareket, Beden-Zihin Merkezleme, Süreklilik, Skinner Rahatlama Tekniği gibi başlıklar altında toplanan çalışmaların olduğunu ifade eder.

39 Ancak tüm bu çalışmalara değinmek bu tezin kapsamını fazlasıyla genişletip aşacağından bu tekniklerden ayrı ayrı söz edilmeyecektir. Ancak son bölümde hem somatik eğitimin genel özelliklerine daha ayrıntılı değinilecek hem de somatik uygulamalardan ikisine (Feldenkrais ve Laban/Bartenieff Hareket Sistemlerine) tekrar dönülüp bu uygulamalar ayrıntılarıyla incelenerek tiyatro eğitiminde alternatif bir yaklaşım olarak nasıl uygulanabileceği örneklendirilecektir. Ancak yine de şimdiye kadar Moore’un tarihsel olarak değindiği somatik uygulamalarda bir ortaklığa değinmek gerekir. Görüldüğü gibi somatik öncüllerin çoğu fiziksel zorluklarını aşmak için çıktıkları arayışta kendi bedensel deneyimlerine döndüklerinde buldukları çözüm sadece fiziksel olana ilişkin egzersiz biçimleri olmamış, aslında benliğe ve yaşama ilişkin daha bütüncül bir anlayış olmuştur.

Duygu, düşünce, imgelem, soyutlama ve hafızanın lokusu olan “beden” olsa da tüm bu öncüllerin deneyimlerinden çıkan sonuç, üzerine çalışılması gereken şeyin, bir

38 (Moore, Meaning in Motion: Introducing Laban Movement Analysis, 2014, p. 43)

39 (Moore, Meaning in Motion: Introducing Laban Movement Analysis, 2014, p. 44)

“beden fikri” değil, daha somut, gözlemlenebilen, değiştirilip dönüştürülebilen

“hareket” olması gerektiğidir.

Fenomenoloji ve bilimsel gelişmelerin tartışılacağı sonraki iki bölümde ülkemizde tiyatro ve performans alanlarında bedenleşmiş bilinç ve enaksiyon teorileriyle ilgili çalışmaların oldukça yeni olması ve bu alanda Türkçe kaynakların da sınırlılığı göz önünde bulundurularak tiyatro rotasından küçük bir sapma göze alınmıştır. Gerekli görüldüğü yerlerde çalışmaların tiyatro ve performans sanatlarıyla ilişkisine kısaca değinilse de bu bağlantı daha çok ikinci bölüm olan Bedenleşme Teorilerinin Tiyatro ve Performans Teorisine ve Uygulamalarına Yansımaları kısmında ayrıntılandırılmaya bırakılmıştır.