• Sonuç bulunamadı

3. BÖLÜM: PERFORMANS SANATLARINDA YAŞANAN BİLİŞSEL KIRILMADA BİR EĞİTİM ÖNERİSİ OLARAK SOMATİK

3.2. Feldenkrais Hareket Yoluyla Farkındalık Metodu

Moshe Feldenkrais bugün somatik uygulamalar olarak bilinen alanın kurucuları arasında yer alır. Çalışmaları insanın varoluşunu anlamaya ilişkin çabada, bilimsel verilerle deneyimsel olanın nasıl bir arada değerlendirilip bir bakış açısı geliştirilebileceğine ilişkin en iyi örneklerden biridir. Günümüzde sinirbilimi, psikoloji ve tıp alanında sağlanan gelişmelerle hayatımız boyunca beynimizin kendi düzenlenişini yenileme ve de yeni deneyim ve öğrenmelere cevap verme kapasitesi olduğunu biliyoruz. Ancak Feldenkrais’ın ilk öğrencilerinden ve Feldenkrais Kaynakları ve New York Feldenkrais Enstitüsü’nün kurucularından David Zemach-Bersin, yirminci yüzyıl boyunca bilim dünyasında alışkanlıkların sabit olduğu ve beyindeki her bölgenin sıkı bir biçimde örülmüş ve önceden belirlenmiş işlevleri olduğu görüşünün baskın olduğunu dile getirir. Bununla beraber de o dönemde yaş almayla birlikte her gün beyindeki nöronların öldüğü ve yeni öğrenme becerilerimizi kaybettiğimiz yönünde bir anlayışın hakim olduğunu vurgular. Moshe Feldenkrias’ın çalışmalarının önemi de buradan kaynaklanır. Zemach-Bersin, Moshe Feldenkrais’ın 1949-1981 yılları arasında her dersinde, makalesinde ve kitabında bu bakış açısının karşısında durduğunu, sadece teorik olarak değil aynı zamanda uygulamada da yenilikçi egzersizler, klinik uygulamalar geliştirerek bu bakış açısını yıkmaya çalıştığını belirtir. Bu egzersizler ve klinik uygulamalar beynin hasar almış olsa bile kendini yenileyebildiğini ve yeni beceriler öğrenerek kayıp fonksiyonların iyileştirilebileceğini göstermesi açısından önemlidir. 23 Ve ilginç bir biçimde bir bilim insanı olarak eğitim alan Feldenkrais bu sonuçlara kendi deneyiminden yola

23 (Zemach-Bersin, 2010, s. xi)

çıkarak, kendi hayatında karşılaştığı sakatlık problemini aşmak için yaptığı araştırmalar sonucunda ulaşır. Feldenkrais yaklaşımının vurgulanması gereken, bu tez için en önemli olan kısmı da temelde öğrenmeyi değil sadece öğrenmeyi öğrenmemiz üzerine gidiyor olması ve bunu yaparken de basitçe harekete odaklanıyor olmasıdır.

Zemach-Bersin, Feldekrais’ın yazılarının bir araya getirildiği Embodied Wisdom kitabına yazdığı önsözde Moshe Feldenkrais’ın hayatında çalışmalarına da etki eden önemli noktaları belirtir.24 1904 yılında, bugün Ukrayna sınırlarında kalan, bir Rus kasabasında doğan Feldenkrais, 13 yaşındayken anti-semitizm nedeniyle o zaman İngiltere mandasında olan Filistin’e gider. Burada savunma sporları üzerine çalışır ve 1930’da da mühendislik ve fizik okumak üzere Fransa’ya geçer. Akademik çalışmalarının yanı sıra Judo’da kara kuşak alan ilk Batı’lılardan biri olarak tarihe geçer. Judo’ya olan ilgisi hareketin fiziğine olan anlayışını belirler; devinim ve yerçekimi yasalarının hareketin mekaniği üzerinde nasıl etkili olduğunu anlamasını sağlar. 1933 yılında da Curie Enstitüsünde çalışan bir grup bilim insanından biri olarak doktora çalışmasına başlar. Ancak 1940’ta Paris’in Almanlar tarafından işgaliyle birlikte İngiltere’ye kaçar ve İngiliz hükümetinin askeri çalışmalarında araştırmacı olarak görev alır. Tam bu yıllarda aslında talihsiz ancak hayatının akışını değiştirecek bir diz sakatlığı yaşar ve bu sakatlık zaman içinde yürüme güçlüğü çekmesine sebep olacak kadar ilerler. Uzmanların cerrahi müdahale ile küçük bir düzelme ihtimali verdikleri problemi Feldenkrais kendi kendine çözmeye karar verir.

Bunun üzerine fonksiyonel anatomi çalışır, fizik ve devinim kanunlarını gündelik insan hareketlerine uyarlar ve kökensel olarak sahip olduğumuz en temel motor fonksiyonlar yoluyla bir iyileşme süreci keşfeder. Sonunda öğrenmenin bizim oluşumumuzun birincil bileşeni olduğu anlayışına ulaşır. Eğer öğrenmenin nasıl

24 (Zemach-Bersin, 2010)

gerçekleştiğini anlayabilirse, eski alışkanlıkları değiştirebileceğini ve kayıp fonksiyonları yenileyebileceğini yani böylelikle yeniden yürüyebileceğini düşünür.25 Böylelikle ileriki yıllarda “Fonksiyonel Bütünleşme” ve “Hareket Yoluyla Farkındalık” olarak iki temel başlıkta toparlayacağı sisteminin ilk çalışmalarına başlar.

Kendi iyileşme süreci için yaptığı araştırmalar sonucunda Feldenkrais sinir sistemine ve harekete öncelik veren bir bakış açısı geliştirir. Sinir sisteminin belli aksiyon ya da davranış örüntü tercihlerine ve seçimlerine yol açacak şekilde yaptığı ayrımların, hareket aracılığıyla gerçekleştiğini öne sürer.26 Aslında özetle Feldenkrais’ın fark ettiği ve vurguladığı şey insanın sosyo-psikolojik gelişimi ile motor gelişimi arasındaki ayrılmaz ilişkidir. Feldenkrais bunu ilk kitaplarından biri olan Body and Mature Behavior: A Study of Anxiety, Sex, Gravitation, and Learning’de şöyle vurgular:

“Herhangi bir duygusal parçalanma olmaksızın gelişen yetişkin bir beden çevresindeki dünyanın mekanik isteklerini yavaşça karşılayacak şekilde gelişme eğilimindedir. Sinir sistemi bu yasaların etkisinde gelişir ve bu yasalara uyar. Ancak toplum içinde büyük ödül vaatleri ya da yoğun cezalandırmalarla bu sistemin gelişimini tahrip ediyoruz ki pek çok eylem sınırlandırılıyor ya da kabul ediliyor.” 27

Görüldüğü gibi Feldenkrais’ın bu görüşleri tam olarak enaksiyon teorileri kapsamında insan gelişimini ele alan görüşlerle örtüşür. David Zemach-Bersin bunun anlamının sinir sistemimizin davranışsal opsiyonlara ilişkin esnekliği sayesinde sınırsız sayıda kültürel çevreye, dile, iklime vs. adapte olmayı öğrenebileceğimiz olduğu gibi aynı şekilde bizim için ideal olmayan seçimler (hareket, postur, davranış) yapabileceğimiz anlamına da geldiğini belirtir. Çünkü

25 (Zemach-Bersin, 2010, s. xiv-xv)

26 (Zemach-Bersin, 2010, s. xvi)

27 (Feldenkrais’dan aktaran Zemach-Bersin, 2010)

Zemach-Bersin, tıpkı Feldenkrais gibi çocukken yaptığımız seçimlerin uzun vadede yeni ilgilerimize, amaçlarımıza hizmet etmeyebileceğini ve bunun da nöromasküler hizalanmalardaki sorunlara (boyun ve sırt ağrısı), nevrotik eğilimlere, depresyona ve zayıf benlik imgesine sebep olabileceğini vurgular.28 Bu nedenle “öğrenmeyi öğrenme” Feldenkrais’ın yaklaşımındaki en temel noktalardan biridir. Feldenkrais kişisel deneyimin ve değer biçmenin insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik olduğunu dile getirir. Bunu da insanın genetik olarak sahip olduğu öğrenme becerisiyle ilişkilendirir. Ona göre evrimsel olarak daha az karmaşık olan daha düşük seviyedeki hayvanların öğrenme biçimi filogenetikken (daha evrimsel süreçte türe özgü ilerlerken), daha yüksek ya da karmaşık hayvanların öğrenme biçimi ontogenetiktir (daha bireye özgüdür). Daha düşük seviyedeki hayvanların yapabildiklerini yüksek seviyedeki hayvanlar deneyimleri yoluyla yapmayı öğrenirler.29 Yani kısaca hayvanda içgüdü ne ise insan sinir sistemi içinde öğrenme odur.30

Buradan hareketle Feldenkrais temel sorusunu hangi durumlarda sinir sisteminin (ya da kişilerin) en rahat ya da başarılı bir şekilde öğrenmeyi gerçekleştirebileceği sorusu üzerine kurar ve bu sorusunun cevabını modern deneyimsel psikolojinin öncül teoremlerinden olan psikofizik alanındaki Weber-Fechner Teoremi31 ya da diğer bilinen adıyla Ayırt Edilebilir Farklılık Yasası’nda bulur. Fechner-Weber yasasına göre insan duyuları ve eylemlerinin oluşabilmesi için uyaranlarda belli bir farkın olması gerekir ve bu farkın fark edilir olabilmesi için de yani duyumlanabilir olması için de gönderilen uyaranın niceliği ile farkın niceliği

28 (Zemach-Bersin, 2010, s. xvi)

29 (Feldenkrais, Elusive Obvious or Basic Feldenkrais, 1981, p. 25)

30 (Feldenkrais, Awarness Through Movement, 2010, p. 70)

31 Ernst Heinrich Weber (1795-1878) sistemetik bir biçimde duyu karşıtlıklarını algılama becerisini ilk çalışan biliminsanıdır. Gustav Theodor Fechner (1801-1887) daha sonra Weber’in çalışmalarını deneysel, teorik ve matematiksel olarak geliştirdi.herhangi bir duyudaki fark edilir değişim uyarandaki değişimden kaynaklanır ki bu da uyaranın değerindeki belli bir orana bağlıdır.

Bu yasa sese, ışığa ve sayısal bilince ve aynı zamanda kinestetik duyuya da uyarlanmıştır. (Mind and Body,37)