• Sonuç bulunamadı

Selçuklu Toplumunda Ramazan

1.3. İSLAM DÜNYASINDA ÖZEL GÜN, AY VE BAYRAMLAR

1.3.11. Selçuklu Toplumunda Ramazan

Büyük Selçuklu döneminde Ramazan ayına çok önem verilmiş, Ramazan ayı halk ve padişah tarafından büyük bir titizlikle geçirilmiştir. Ramazan bayramı ve kurban da düzenli bir şekilde kutlanmıştır. Bu bayramlar resmi bayram niteliğinde olup sabahın erken saatlerinde sultan, sultanın oğulları, yöneticiler ve sarayın diğer erbabıyla bayramgâh denilen yerde, bayram namazı kılınarak başlamaktadır. Saraya dönüldükten

198 İhsan Arslan, “Muktedir Dönemi Abbasi”, İslâm San‘at, Tarih, Edebiyat ve Mûsikîsi Dergisi, C.9, S.17, 2011, s. 151-152.

199 İsmail Yiğit, Siyasi Dini Kültürel Sosyal İslâm Tarihi, C.7, İstanbul, 1986, s. 392. 200 Yiğit, a.g.e, C.7, s. 392.

sonra kutlamalar yemek ve eğlence ile devam eder. Bu sırada sultan, hanedan mensuplarının, devlet adamlarının ve halkın tebriklerini kabul eder ve salonda yemeğe geçilir. Şairler şiirlerini söyler, müzisyenler sanatlarını icra eder.201

Selçuklu döneminin yöneticileri Ramazan ayına diğer aylardan daha fazla hürmet göstermişlerdir. Oruç ibadetine sıkı sıkıya bağlanmışlardır. Ramazan ayının rastladığı mevsime göre yerleşim yerlerini seçmişlerdir. Horasan, Nişabur, Belh, Merv gibi yerler Ramazanın kışa rastlamasında Haveran, Dandanakan, Herat gibi şehirler ise Ramazanın yaz dönemine rastlamasında yerleşim yeri olarak tercih edilmiştir.202

XII. ve XIII. Yüzyıllarda Selçuklu Türklerinde her din ve mezhep grubuna hoşgörü vardır. Oruç tutanlara karşı ayrı bir hoşgörülü olan Selçuklu Türkmenleri oruç tutmuşlar, tutmayanları toplumdan dışlamamışlardır. Derviş gazilerin inanç ve davranışlarında dini müsamaha ile birlikte cihat ve İslamlaştırma anlayışı birlikte olduğundan ibadetlere önem vermişlerdir.203

Anadolu’nun yurt olmasında en büyük adımı atan Selçuklu Sultanı Alparslan’ın her Ramazan 15.000 dinar sadaka dağıttığı kayıtlıdır ki dinin anlaşılması ve yaşanmasında Selçuklu toplumu için güzel bir misaldir.204

201 Cihan Piyadeoğlu, “Gazneliler ve Büyük Selçuklular’da Bayramlar ve Bayram Kutlamaları”, Türk Edebiyatı Uluslararası Periyodik Diller, Edebiyat ve Türkçenin Tarihi, C.5/4 Güz 2010, s. 1413. 202 İsmail Pırlanta, “Büyük Selçukluların Horasan’da Dini ve Sosyal Yaşam Üzerindeki Bazı Uygulamaları ve Bunların Halka Yansımaları”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.106, S.2, 2012, s.695-697.

203 Yusuf Ziya Yörükan, “Orta Asya’da Türk Boyları”, Darülfünun İlahiyat Fakültesi Mecmuası, C.5, S.24, s. 66-57.

İKİNCİ BÖLÜM

2.1. OSMANLI TOPLUMUNDA RAMAZAN

Ramazan ayı toplumda farklı bir hava yaratırdı. Büyük küçük herkes maddi manevi iyilikler yapmaya özen gösterir, sevaplarını arttırırdı. Yöneticiler ve zengin tebaa Ramazan ayında ziyafetler verir, sadakalar dağıtırdı. Ziyafetler için küçük ve büyükbaş kurbanlar kesilirdi. Sahibi oldukları köleleri Ramazan ayında özgürlüğüne kavuşturanlar vardır. Ramazan ayında hayır sahibi insanlar, ihtiyaç sahiplerine Allah rızası için et, ekmek, mum ve para dağıtırdı. Ayrım yapılmadan kapılarına gelen gayri Müslimlere de bu ayda yardım etmişlerdir. Yine bu ayda bazı mahkûmlar affedilirdi.205

1553 ve 1554 yıllarında İstanbul’u ziyaret eden Alman seyyah Dernschwam anılarında İstanbul Ramazanları hakkında şöyle bahsetmektedir: “30 Temmuz 1554’de

Türkler İstanbul’da oruç tutmaya başladı. 29 Temmuz’da Ay’ı gördüler. Herkesin bundan haberi olsun diye minarelere kandiller asıldı. Yağmur ve rüzgâr zarar vermesin diye de üstlerini örttüler. Bu kandilleri akşam yakıyorlar ve tüm gece boyunca yanıyor. Akşama kadar hiçbir şey yemiyorlar ve akşam yıldızlar görününce de ne bulursa yiyorlar. Yemek ayrımı yapmıyorlar. Ertesi gün açlığa tahammül edebilmek için biraz uyuyup kalktıktan sonra tekrar yemek yiyorlar. Türklerin bu tuttukları oruç Yahudilerin orucuna benziyor. Akşama kadar bir şey yemeyip akşam olunca da gündüz yemedikleri şeylerin hepsini gece boyunca yerler. Toplumda oruç tutmayan Müslümanlar da vardı. Sınırda yaşayanlar ve savaş zamanı askerler oruç tutamayan mazeretli kimselerdi.”206

1573 de İstanbul Ramazanına tanık olan seyyah Gerlach ise: “Gökte Yeniay’ın

görülmesi ile başlayan Ramazan bir ay sürüyor. Müslüman Türkler bütün gün boyunca bir şey yemez ve içmezler. Akşam vakti camilerin minareleri çevresinde bir taç gibi dolanan kandiller yanıncaya kadar tamamen aç gezerler. Kandiller yandıktan sonrada bütün gece yiyip içerler. Kandiller yanınca sokaklarda bir bağrışma kopar ve dilenciler sokaklara dökülerek evden eve dolaşır yiyecek ve para isterler. Bazıları da beş altı kişilik topluluklar halinde bütün oruç ayı boyunca geceleri sokak sokak gezer. Zengin kişilerin evi önünde nefesli sazlar ve vurmalı çalgılar eşliğinde şarkılar söyler. Aralarından biri şarkı söyleyerek veya zurna çalarak girizgâhla başlar, diğerleri de buna katılır. Ramazan minarelerde yanan kandillerle ilan edilir. Sene boyunca sadece

205 Kemal Beydilli, Bir Yeniçeri’nin Defteri, İstanbul, 2003, s.4.

206 Firdevs Çetin, “XVI. Asır Alman Seyyahlarına Göre Osmanlı Toplumu Müslüman Davranış ve Törenleri ile Dini Mekânlar”, Vakıflar Dergisi, S.34, Ankara, 2010, s.28.

düğünlerde ziyafetler veren Türkler, Ramazan ayının on beşinden sonra Devlet ricalinin iftar davetlerinin şaşaası büyüktür.” Gerlach’ın “Büyük Bayram” olarak adlandırdığı

Ramazan bayramı, “Küçük Bayram” olarak adlandırdığı ise kurban bayramıdır.”207

1575 yılının Ramazanını gözlemleyen seyyah Schweigger ; “Oruç zamanı yılın

bolluk ve bereket içinde geçen bir dönemidir. Bu yüzden Türk halkı Ramazan’ı büyük bir hevesle bekler. Bir ay süren oruç ayında Türkler yemek ve sudan kesilir, gökyüzünde yıldızlar görününceye kadar bu açlık devam eder. Camilerin balkonunda tahta fenerlerin içinde kandil aydınlatması asarlar. Bir ip yardımıyla iki minare aradı görkemli yazılar asarlar. Bu ayda çocuklara, yaşlılara, hastalara gereksinimleri olduğu kadar yiyip içme fırsatı verilir. Bu bereket ve bolluktan sadece insanlar değil, hayvanlarda nasiplenir. Kedi köpeklere de sadaka verilir. Şehzade Mehmet Camiinin önünde her gün ikindi vakti otuz kırk aç ve perişan kedi toplanır. Türkler buraya gelerek onlara et ve ciğer parçaları atar. Bu onlar için büyük bir sadaka niteliğindedir. Zayıf olan hayvanlar bunları yer. Bazı kişiler kafesteki bir kuşu satın alıp onu serbest bırakarak sevap kazanmaya çalışır.”208

1610-1620 yılları arasında İstanbulʹda kalan İngiliz Robert Withers Anadolu’da geçen Ramazanlarını şöyle anlatır: “ Türkler Ramazan ayında oruç tutar. Gündüzleri

bir şey yemez ve içmezler. Akşam namazından sabah namazına kadar geçen sürede istediklerini yer ve içerler. Akşam olduğu vakit minarelerin etrafını çevreleyen ışıklar yakarlar. Bu ışıklar sabaha kadar yanar. Ramazan ayında gündüzleri açıktan bir şey yemek içmek yasaktır. Bu tür davranışlar da bulunanlar cezalandırılır. Mahalle imamları mahallelerinde bu tür davranışlarda bulunanları tespit eder. Bir gün atla İstanbul sokaklarında dolaşan Nasuh Paşa, şarap içip sarhoş olan bir genç görmüştür. Genç yakalanarak huzûra getirilmiş. Nasuh Paşa, gencin kendisine gelmesini beklemeden gencin boğazından aşağı bir kepçe eritilmiş kurşun döktürerek genci cezalandırmıştır. Türkler Ramazan ayında önemli kişilerin türbelerini ziyâret ederler. Kurbanlar keserek kurban etlerini dağıtırlar.”209

XVII. Yüzyıl’da Osmanlı askerlerinin oruca karşı ehemmiyetini anlatan Robert Mantran “Her şeyin serbestmişçesine benzediği ordunun yürüyüşü esnasında, savaş

207 Stephan Gerlach, Türkiye Günlüğü 1573-1576, (ed. Kemal Beydilli çev. Türkis Noyan), Kitap Yayınevi, İstanbul, 2007, s.33.

208 Salomon Schweigger, Sultanlar Kentine Yolculuk 1578-1581, Kitap Yayınevi, İstanbul, 2004, s.192. 209 Robert Withers, Büyük Efendiʹnin Sarayı, çev. Cahit Kayra, İstanbul, 2010, s. 136.

durumunun dinsel hükümlerin uygulamasını engellemesine rağmen, Türk askerleri kumlu Arap çöllerini sarı sıcağın altında geçerlerken, evlerinde tam istirahat halinde olanlar kadar katı bir şekilde oruç tutmaktadırlar.”210

XVII. Yüzyıl müelliflerinden Topçular Kâtibi Abdülkadir Efendi yazdığı “Abdülkadir Efendi Tarihi” adlı eserinde, yaşadığı döneme ait İstanbul Ramazanlarını şu şekilde anlatmaktadır: “Mübârek Ramazan-ı Şerîf olduğunda Kadıaskerle şerʽi şerîf icrâ ederlerdi ve Âsitâne-i saâdette hubûbât, zâhireler firâvân idi. Ve her gice salât-ı terâvih edâ olunup Yeni Câmî-i şerîfte saâdetlû Pâdişah hazretleri salât-ı terâvih ve farz- ı işâda hâzır olurdu. Her gice şehirde dükkânlarda kanâdiller zeyn olup Müslümanlar camîlerde ihyâ ederlerdi.211 Ramazanda İstanbul’da ucuzluk vardı. Câmîlerde cemaât çoktu. Dükkânların ekserîsi sabaha kadar açık olurdu. İstanbul halkı ihtiyaçlarını rahatça temin ederdi.212 Câmîlerin içi ve minareler kandillerle tezyîn edilirdi. Câmîlerde teravih namazları edâ edilirdi.213

Ramazan ayında padişahın camileri, çarşı pazarı dolaşması geleneği II. Mahmud döneminden itibaren devam etmiştir. Ramazanda düzenin bozulmaması için Tanzimat fermanda maddeler yer almış düzeni bozanlara da padişah tarafından cezalar verilmiştir. Fermanda Ramazanla alakalı uyulması gereken kurallar nizama bağlanmış bu maksatla kanuni nizamlara bağlanmak için ilan yayınlanmıştır.214

Bunlardan bazıları:

Namaz vakitleri dışında, cami hademelerinin dışında erkek girmesine izin yoktur.

Geceleri fenersiz kimse gezmeyecek, eğer gezenler olursa cezalandırılacak. Alenen oruç yiyenler ve öteye beriye süprüntü atanlar cezalandırılacak. Sokakların temizliğine azami riayet edilecektir.

Evlerde ve kahvelerde halkın huzurunu bozanlar cezalandırılacaktır.

210 Robert Mantran, XVI. XVII. Yüzyılda İstanbul’da Gündelik Hayat, (çev. Mehmet Ali Kılıçbay), Eren Yayıncılık, İstanbul, 1991, s.170-171.

211 Topçular Kâtibi Abdülkadir Efendi Tarihi, C.1, haz. Ziya Yılmazer, Ankara, 2003, s. 664. 212 Topçular Kâtibi Abdülkadir Efendi, a.g.e., C.2, s. 1129.

213 Topçular Kâtibi Abdülkadir Efendi, a.g.e., C.2, s. 1106.

214 Recep İncecik, Süleyman Faruk Göncüoğlu, Fatih Sadırlı, Kandiller Yanarken Eski İstanbul’da Ramazan, Sarıyer Belediyesi, İstanbul, 2004, s.385.

Arabalar arasında dolaşıp; arabalı ve kadınlara uygunsuz davranışta bulunanlar cezalandırılacaktır.

Fişenk atmak, maytap yakmak gibi şeyler yapılmayacaktır. Kumar oynamak yasaktır.

Bu tenbihler kat’i olup görevli memurlara uymayana gerekli cezalar verilecektir.

Fermanda bu gibi hususlar üzerinde durularak kurallar belirlenmiş, Ramazanın daha düzenli sükût ve huzur içinde geçirilmesi sağlanmıştır.215

Ramazan ayında en fazla saraydan çıkarak tebdîli kıyafetle halkın içine karışan Pâdişah Sultân I. Abdülhamid olmuştur. Sultân I. Abdülhamid bu gezilerine genellikle sabahleyin başlayıp ikindi vakti veya sonrası saraya geri dönüyordu. Sultân bu tebdîllerde et, yağ, ekmek, mum ve benzeri tüketim maddeleriyle ilgili kontroller bizzat kendisi yapmakta, görüşlerini ve isteklerini ilgili görevlilere bildirmektedir.216

1853-1856 Osmanlı-Rus Savaşı sonrası Ruslardan kaçan Çerkezler Kafkasya’dan Anadolu’ya göç etmiş, zorluklarla Osmanlı’ya sığınmıştı. Bu göçte genelde dul kadınlar ve öksüz çocuklardı. Osmanlı Devleti zor durumdaki bu insanlara karşı son derece misafirperver davrandı. Devlet-i Aliye bu muhtaç insanlar için göçe rastlayan ramazan yakından ilgilenmiş, üstelik dönemde başta olan Sultan Abdülmecid Han hepsinin giydirilmesi için Şehremanetine şöyle buyurur: “Şu sırada İstanbul’da

bulunan Çerkez muhacirleri çocuklarının elbiseleri eskimiş olmakla beraber birçoğu açık ve üryan gezmektedir. Ramazan münasebetiyle yüzlerinin gülmesi ve padişah hazretlerine hayır dualar etmeleri için bu Çerkez muhacirleriyle erkek ve kız çocuklarını giydirmek üzere süratli bir şekilde basmadan elbiseler tedarik edilip dağıtılsın. Bunlar için harcamaların Maliye hazinesinden ödenmesi için defterinin düzenlenmesi ve takdim edilmesi için tarafımıza izin verilmesi, Tanzimat Meclisi ile

215 Kandiller Yanarken Eski İstanbul’da Ramazan, s.385.

216 Ertuğrul Yıldırım, Arşiv Belgelerinden Hareketle 18.Yüzyıl İstanbul’unda Ramazan, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İstanbul, 2003, s.62.

haberleşilerek Meclis-i Vâlâ’da müzakere edilmiştir. Bu sebeple gereğinin bir an önce yerine getirilmesine önem verilmesi icap etmektedir.”217

1843 yılında Osmanlı topraklarını gezen Fransız yazar Gérard de Nerval, İstanbul’u objektif olarak değerlendirmiş ve “Muhteşem İstanbul” olarak isimlendirmiştir.218 Nerval “ İstanbul’da Ramazan için ayrı bir hazırlık başlamaktadır.

Özellikle Pera’da Ramazan hayatının daha canlıdır. Kadınlar bu aya özgü daha derli toplu giyinir, temizliğe de daha fazla önem verir. Gayrimüslimler oruç tutanlara karşı çok saygılı. Hatta dışarıda yiyip içmiyorlar. Akşamları eğlenceler fazlasıyla sürüyor. Tiyatrolar dolup taşıyor. Kahvehanelerde gösteriler doludizgin devam ederken bir ay boyunca hikâyeciler yer alıyor.”219

XIX. Yüzyıl sonu Anadolu’ya gelen seyyahlar Ramazanı değerlendirirken, en çok ilginin mahyalar çektiğini, mahya için özel görevlilerin olduğunu belirtmişlerdir. Akşam namazı çıkışına şahit olan Busbecq “Yaz akşamları oruçlu olan Müslümanlar

büyük hana kalabalıklar halinde uğrar, Uludağ’dan gelen kar suyundan içerlerdi. Kar suyunu alıp yere bağdaş kurarak oturup içerlerdi. Dinleri gereği ayakta bir şey yiyip içmezlerdi. Evlerine gidip gün boyu aç kaldıkları için hazırlanan müthiş sofralara otururlardı.”220