• Sonuç bulunamadı

2.4. RAMAZAN

2.4.4. İftarlar

Gündüzü ibadet ve işle uğraşan oruçlu kişiler iftar vaktine doğru işinden ayrılır veya camiden çıkarak evlerine yönelirlerdi. Eve gitmeden ellerindeki zenbilleri319

doldururlar, fırından üzeri yumurtalı pideleri alırlar, yollarda ve evlerde iftar vaktinin gelmesi beklenirdi. İftar vakti yaklaşınca caminin kandilleri kanar ve kalenin topu hazırlanırdı.320

Mahallelerden sakalar, su tulumu ve ciğerci, turşucu geçer, en kalabalık yer olarak dikkat çeken fırınların önünde sıcak pide, yumurtalı susamlı pide ve çörek almayı bekleyenlerin sırası olurdu.321

Toplumun kültürel değerini ve önemini gösteren unsurlardan biride iftar sofralarıdır. Sofra düzeni, yemekler, yemek adabı, tatlılar ve iftara davet edilen misafirler Osmanlı toplumundaki Ramazan ayının birer kültürel hazinesidir. 322

İftar vaktine yarım saat kala odanın bir köşesine konmuş buhurdanlarda öd ağacı veya buhur323varlıklı ailelerde amber yakılır, o odanın kapısı kapatılırdı. İftar

yapılacak odada ezana çeyrek saat kala buhur yakılması adettir. 324Akşam ezanına tam

bir çeyrek kala hane sahibi yemek odasına girer ayakta kendi sofrasına alınacak misafirleri karşılar, herkes sofrada yerini alınca imam efendi derhal Kur’an-ı Kerim okumaya başlar, hazır olanlar sessiz olarak dinlerdi.325

Konaklardaki iftarlarda herkes minderlerde daire biçiminde oturur, sofralar bakır siniler içine hazırlanır ve alçak bir masanın üzerine konulurdu. Ezana az bir zaman kala sofranın başına oturmak ve iftar topunu beklemek adetti. İftar topları Tophane ve Beyazıd Meydanları ve Selimiye Kışlasından atılırdı. İftarın dini yönüne ağırlık verenler, oruçlarını mukaddes kabul edilen mekânlarda açarlardı.326

İftar sofrasına oturan oruçlu müminler, istiğfar çekerek, salât-ü selam getirerek iftar topunun atılacağı zamanı beklerlerdi.327Sofrada herkese ayrı peçete yoktu. Peşkir

319 Zenbil, Hasırdan örülmüş kulplu torba.

320 Azmi Nihad, İsmail Sivri, Eski ve Yeni Ramazanlar, Eskicigil Matbaası, İstanbul, 1958, s. 5. 321 Ozansoy, a.g.e., s. 19.

322 Özden,a.g.m., s. 87.

323 Buhur; Arapça bir kelime olup Türkçesi tütsüdür. Bitki veya tohumdan yapılmış güzel kokudur. 324 M. Şinasi Acar, Osmanlı’da Günlük Yaşam Nesneleri, Yem Yayın, İstanbul, 2011, s.355. 325 Uslubaş, a.g.e., s. 24.

326 Kandiller Yanarken Eski İstanbul’da Ramazan, s. 55 327 Ahmed Esad Ben’im, a.g.e. s.21

diye adlandırılan dokuma bez parçasını sofradakiler, dizlerinin üzerine alırdı. Hizmetçilerin bunu oturanların dizine tesadüf ettirmek suretiyle atmaları hüner sayılırdı.328

Oruç kısa bir dua ve besmeleden sonra mutlaka zemzem ile açılırdı. Arkasından bir hurma yenirdi.329 Zemzem suyu o yıl Kâbe’ye giden kişi tarafından

Ramazan için özel getirilmiş olurdu. Kristal bardaklara konmuş olan bu kutsal su içilir ardından hurmalar alınır sonrada iftariyeliklere geçilirdi.330 Eğer oruçlunun maddi

durumu hurma almaya gücü yetmiyorsa zeytinle oruç açardı.331

Hurma, Türkçeye Farsçadan geçmiş bir kelime olup, hörme yahut kurma şeklinde değişik telaffuzları vardır.332 Arapçada ağacı için nahl meyvesi için temr

kelimeleri kullanılır. Ağacı palmiye türü olan hurma, genellikle kuzey ve güney Afrika da daha sonrada Irak bölgesinde yetişir. Hurmanın acve, bereni, sayham olarak üç çeşidi vardır. Acve, Hz. Muhammed’in(s.a.v.) Medine’ye hicretinden sonra bizzat kendisinin dikerek yetiştirdiği hurma çeşididir. Hurma ile iftar etmek sünnettir.333 Yasin suresi otuz

dördüncü ayet-i kerimesinde “Biz orada hurmalıklardan, üzüm bağlarından bahçeler

yaptık. İçlerinde pınarlardan sular akıttık.” 334Diye buyrulmuştur. Kur’an-ı Kerimde

yirmi yerde geçmektedir.

İftar yemeği iki bölümden oluşurdu. Birinci bölümde ‘iftariyelik veya iftariye’ denilen bir tür kahvaltı yenirdi. Sonra sofradan kaldırılır, akşam namazına geçilirdi. Namazdan sonra esas yemekler başlardı.335

328 Uslubaş, a.g.e., s.24.

329 Mithad Sertoğlu, “İftar Sofrası”, Ramazan Kitabı, s. 68-69.

330 Mithat Sertoğlu, “XX. Yüzyıl Başında İstanbul’da Ramazan ve İftar”, Dersaadet’te Ramazan Akşamları, s.47.

331 Nezihe Araz, “Saray Mutfağı”, Hünkâr Beğendi 700 Yıllık Mutfak Kültürü, Kültür Bakanlığı, Ankara, 2000, s.18.

332 Nebi Bozkurt, “Hurma”, DİA, C.18, 1998, s.391.

333 Yusuf Danegöz, “İftar Sofralarının Vazgeçilmezi Hurma”, Nerede O Eski Ramazanlar, s.101-104. 334 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Kur’an-ı Kerim Türkçe Meali, Gönül Yayıncılık, Ankara, 2014, s.315.

2.4.4.1. İftariyeler veya İftarlıklar

Ramazan ayının ekmeği pidedir. Aylar öncesinden Ramazan ayına özel olarak hazırlanan fırıncılar, fırının temizliğini yaparlar, unu Anadolu’dan özel olarak getirtirler, yakacaklarını hazırlarlar ve Ramazan pidesi yapacak olan tırnakçı ustalarını tutarlardı.336

Osmanlı döneminde Anadolu’da yaygın olan ve halen uygulanan bir gelenek olarak nişanlı olan gençlerden erkek tarafının, kız tarafına gönderdiği iftarlık adeti vardır. Bu iftarlıkta erkek tarafı, çeşitli gıda maddeleri ve giyecek eşyaları olabilir. Kız tarafı da karşılık olarak kararınca Ramazan bohçası hazırlar. Aile bağlarını güçlendiren bu gelenekte herkes bütçesine göre iftarlık hazırlar. Bu uygulama bayramlarda da yapılmıştır.337

İftar yemeğinden önce yenen kahvaltı havasındaki iftarlıklar büyük bir tepsi üzerine sıralı küçük küçük tabaklarda338çeşitli reçeller, türlü peynirler, zeytinler,

sucuklar, pastırmalar, simitler, mevsimine göre turşuları kapsayan yiyecekler bulunurdu.339

İftariyelikler zengin bir biçimde hazırlanırdı. Kütahya çinisi tabaklarının içine her çeşit iftariyelikler konulurdu. Sofranın tam ortasına tabağın içinde de zeytin ve hurma bulunurdu. Küçük fincanların içine de zemzem sunulurdu İftara özel alınan pideler küçük küçük dilimlenerek iftariye tepsisinin kenarına dizilirdi. Durumu olmayan evlerde bile altı yedi çeşit iftarlık bulunurdu.340

2.4.4.2. Akşam Namazı

İftariye faslı sona erince tiryakiler sigaralarını tüttürür, veya enfiyelerini341

çekerlerdi. Osmanlının genel olarak taşra evlerinde akşam namazı bütünüyle (farz ve sünnet birlikte) kılınırdı. Selamlık ayrı haremlik ayrı kılardı. Büyük konaklarda akşamın

336 Özden, a.g.m., s.90.

337 Özden, a.g.m., s.90. 338 Nihad ve Sivri, a.g.e., s.5. 339 Sertoğlu, a.g.m., s.68

340 Ahmed Esad Ben’im, a.g.e.,s.21.

341 Enfiye, toz haline getirilmiş tütünün burun deliklerine çekilerek tüketicide nefes yoluyla fizyolojik etki yapan bir tütün mamulüdür.

sadece farzı cemaatle kılınır.342 Ulema konaklarında ise haremlik ve selamlık birlikte

olmak üzere herkesin katılmasıyla kılınırdı.343

Akşam namazları iftariyeliğin yenmesinin hemen ardından ayrı odalara geçilerek kılınırdı. Odada yere namaza hazır vaziyette serilmiş kişi sayısınca seccadeler bulunurdu. İftara abdestli gelen misafirler ve abdestli bekleyen ev sahipleri hemen cemaatle akşam namazının farzını kılardı. Misafirler arasında meşhur bir hoca varsa akşam namazını o kıldırır yoksa evin en yaşlısı kıldırırdı. Müezzinliği ise cemaatin en genci üstlenirdi. Erkekler namazda iken evin hanımı sofradan iftar takımlarını kaldırır, çorba kâselerini koyardı.344

Akşam namazından sonra asıl yemeğe geçilir

.

2.4.4.3. İftarın Asıl Yemek Kısmı

İftar faslı başladığında yemeğe mutlaka bir çorbayla başlanırdı. Mevsimine göre çorba çeşidi olurdu. Osmanlı toplumu Ramazanda balık ve diğer su ürünlerini pişirmez ve tüketmezdi.345

Ramazanın en önemli çorbası işkembe çorbasıdır. Toplumda hindi derisinden işkembe çorbası yapanlar bile görülmüştür. Hatta işkembe çorbasına o kadar râbet vardır ki iftara beş on dakika kala kâselerini alıp işkembeci dükkânına koşanlar hatta nöbete kalanlar bile görülmüştür.346

Daha çok vükela ve vüzera konaklarına has olan “Yumurta-yı Hümayun” adlı kıymalı yumurtalı has yemek asıl yemek kısmının ikinci kısmını oluştururdu.347

İftarların vazgeçilmezi olarak bilinen soğanlı yumurta sarayda da önemli yere sahiptir. Abdülmecid han tarafından Topkapı sarayında Ramazanın on beşinde en iyi soğanlı yumurta yarışması düzenlenirdi. Padişah tarafından seçilen birinci sarayın kilercibaşı olurdu.348

342 Ahmed Esad Ben’im, a.g.e., s. 22. 343 Sertoğlu, a.g.m., s. 69.

344 Ertuğrul Tarih Kara, “Bugün Hilal Görüldü”, Tarihte Ramazan, s.71. 345 Sertoğlu, a.g.m., s. 69.

346 Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, Eski Zamanlarda İstanbul Hayatı (haz. Ali Şükrü Çoruk), Kitabevi, İstanbul, 2001, s.226.

347 Sertoğlu, a.g.m., s. 70.

Çorbayla başlayıp soğanlı yumurta ile devam eden iftar yemeği et yemeği ile devam ederdi. Kebap, pirzola, güveç, köfte gibi yemek türleri sofraya konurdu. Et yemeğinden sonra sıra böreğe gelmiştir. Börek ise muska, su, sigara, fincan, bohça böreği gibi türlerdendir. Börek kalkınca usulen sebze yemeği gelirdi. Sebze de mevsimine göre yapılırdı. Sebze yemeğinin ardından pilav görünürdü. Pilavda hakiki pirinçten yapılırdı.349

İftar için içme suları, kapalı ve tabaklı Saksonya350 bardaklarla konağın

hizmetçisinin elinde tutulurdu. Çatal, bıçak, kaşık gibi yemek eşyalarının Ramazan da kullanılması uygun değildi. Kullanmaya alışmış kişiler sofrada ayıp karşılanmamak için bunların yerine mercan saplı, sedef, fildişi yahut siyah beyaz cilalı tahta kaşıklar kullanmışlardır.351

İftar sofralarının en gözde tatlısı güllaçtır. Halk arasında özellikle kaymaklı güllaç meşhurdur. Güllaççılar senede sadece iki ay çalışırlardı. Güllaç dökme işine başlamadan önce ocağın üç köşesine birer parça un, şeker ve tuz dökerlerdi, pirin hediyesi dedikleri bu olayın bereketine inanılırdı. Sonrada bir Fatiha üç ihlâsı şerif okuyarak güllaç dökülürdü.352

Güllaç nişastadan yapılır. Ateşi için önce yüz elli kilo odun kömürü kırıntısı sonrada yirmi kilo odun kömürü gerekir. Bu ateş bir çuval nişasta için yeterlidir. Ateşin üzerine büyük bir tava konulur. İki kepçe arorat353, iki kaşık un eklenerek mum yağıyla

yağlanan tavaya dökülür. Tavuk tüyü ve zeytinyağı ile karışık yumurta sarısı tavaya sürülür. Hafif kaynatılan suyun içine arorat karışımından boşaltılır. Dökülen sulu hamur pişerek güllaç olur. Güllacın tavaya temas eden tarafı parlak diğer tarafı mattır. Güllaç durmadan yirmi dört saat işlenir. Ara arada ateşi harmanlanır.354 Genellikle Edirnekapı

muhitinde üretilen jelatin inceliğinde olan güllaçlar gülsuyuyla ıslandıktan sonra küçük parçalara ayrılırdı. Ardından içlerine fındık, fıstık, kaymak yerleştirilir üzerine de süt

349 Refik Halid Karay, “İftar ve Sahur Yemekleri”, Dersaâdet’te Ramazan Akşamları, s. 353-356. 350 Saksonya Bardak, Almanya’nın Saksonya bölgesinde bulunan üstün nitelikli porselenden yapılmış olan fincan.

351Balıkhane Nazırı Ali Rıza Bey, Bir Zamanlar İstanbul, (haz. Niyazi Ahmet Banoğlu), Tercüman, İstanbul, s. 168-169.

352 Kandiller Yanarken Eski İstanbul’da Ramazan, s.71.

353 Arorat,sıcak iklimlerde yetişen “Maranta” adlı kamıştan veya ona benzer başka bitkilerin köklerinden çıkarılan beyaz bir tozdur. Kokusu ve tadı yoktur.

gezdirilirdi. Hafif bir tatlı olduğundan Ramazanda bütün yaş grubu bu tatlıyı tercih ederlerdi.355

Toplumda “Ehl-i Keyf” olarak nitelendirilen lezzet düşkünleri için baklava önemli bir yer arz ediyordu. Baklavayı her şeyden üstün tutan ehl-i keyfler mutlaka Ramazanda yemekten sonra baklava tüketmişlerdir. “Derde devâdır baklava, Cana

safâdır baklava” dizelerine de yer aldığı gibi, toplumda baklavanın üstün bir yeri

vardır.356

Ramazanda iftar yemeğinde gaziler helvası denen un helvası, soğuk paça ve sebzelerden lahana ile zeytinyağlı yemek bulundurulması ayıp karşılanırdı.357

Yemek bittikten sonra kahve içmek her evde değişmeyen adettir. Hatta tiryakisi olanlar iki yahut üç fincan kahve içerler. Kahve içmeyenler ise genellikle şurup içerler. Evlerde hanımların kaynattığı mevsim meyvesinden elde edilen şuruplar Ramazan için özel hazırlanırdı.358