• Sonuç bulunamadı

Osmanlı toplumunda Ramazan kültürü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Osmanlı toplumunda Ramazan kültürü"

Copied!
197
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

OSMANLI TOPLUMUNDA RAMAZAN KÜLTÜRÜ (Yüksek Lisans Tezi)

Gül BEZCİ Kütahya- 2018

(2)

T.C

DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

Tarih Anabilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

OSMANLI TOPLUMUNDA RAMAZAN KÜLTÜRÜ

Danışman:

Yrd. Doç. Dr. Hacı Murat ARABACI

Hazırlayan: Gül BEZCİ

(3)

Kabul ve Onay

Gül BEZCİ’nin hazırladığı “Osmanlı Toplumunda Ramazan Kültürü” başlıklı Yüksek Lisans tez çalışması, jüri tarafından lisansüstü yönetmeliğinin ilgili maddelerine göre değerlendirilip oybirliği / oyçokluğu ile kabul edilmiştir.

.../.../2018

Tez Jürisi İmza

Kabul Red

Prof. Dr. Kamil ÇOLAK

Dr. Öğr. Üyesi Hacı Murat ARABACI (Danışman) Dr. Öğr. Üyesi Arif KOLAY

Doç. Dr. Ayhan KAHRAMAN Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürü

(4)

Yemin Metni

Yüksek lisans tezi olarak sunduğum “Osmanlı Toplumunda Ramazan Kültürü” adlı çalışmamın, tarafımdan bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı düşecek bir yardıma başvurmaksızın yazıldığını ve yararlandığım kaynakların kaynakçada gösterilenlerden oluştuğunu, bunlara atıf yapılarak yararlanılmış olduğunu belirtir ve bunu onurumla doğrularım.

….../……/2018 Gül BEZCİ

(5)

Özgeçmiş

03/ 06/ 1990 Tarihinde Denizli Tavas ilçesinde doğdu. İlköğretimi Manisa Alaşehir Osman Akça İlköğretim Okulunda tamamladı. 2007 yılında Manisa Turgutlu Özel Rabia Hatun Lisesinden mezun oldu. 2008 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Lisans eğitimine başladı. 2009 yılı çift ana dal programıyla Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü okumaya hak kazandı.2012 yılında Tarih Bölümünden 2014 yılında ise Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden mezun oldu. 2013-2015 yılları arasında Kütahya Halk Eğitim Merkezinde Osmanlıca ve Arapça branşlarında Usta Öğretici görevi aldı. 2015 yılında Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesinden Pedagojik Formasyon sertifikası aldı. 2015-2016 eğitim öğretim yılında Milli Eğitim Bakanlığında Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği yapmaya başladı. 2015 yılında Dumlupınar Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yakınçağ alanında tezli yüksek lisans eğitimine başlamıştır.

(6)

ÖZET

OSMANLI TOPLUMUNDA RAMAZAN KÜLTÜRÜ BEZCİ, Gül

Yüksek Lisans Tezi, Tarih Ana Bilim Dalı Tez Danışmanı: Dr. Öğr. Üyesi Hacı Murat ARABACI

Şubat, 2018, 184 sayfa

Bilinen en eski zamanlardan beri toplumların hayatında din önemli bir yere sahiptir. Toplumların kültürünün oluşmasında din en önemli faktörlerden biridir. Türk kültürü için de bu durum geçerlidir. Gündelik hayatımızda farkında olarak ya da olmayarak yaptığımız pek çok uygulama, davranış ve inançlar üzerinde dini unsurların tesiri mevcuttur. Türklerin kültürel değerlerinde, İslam dininde görülen ibadetlerden oruç ve orucun yaşandığı ay olan Ramazan ayıönemli bir yere sahiptir. Türk milleti asırlarca Ramazan ayına büyük bir önem vermiş ve bu ayı en güzel şekilde yaşamıştır. Bu da toplumda zamanla Ramazana has bir kültür oluşmasına sebep olmuştur.

Türk milleti Ramazan ayını diğer Müslüman ülkelerden farklı yaşamış ve kendine has bir hayat tarzı haline getirmiştir. Türkler oruç kavramını Arapçadaki ‘savm’ Farsçadaki ‘rûze’ kelimesinden ‘rûze-orûze-orûz-oruç’ şekline getirerek Türkçeleştirmişlerdir. Ramazan ayını daha da estetik bir görünüm kazandıran Türkler; bu aya özgü eğlenceler, temizlik anlayışı, fakiri gözetme ve günahlardan çekinmegibi olgularıbir araya getirerek bir “ Ramazan Kültürü” oluşturmuşlardır.

Bu özel ay, en zengin ve en güzel biçimde, Osmanlı payitahtı olan İstanbul’da yaşanmıştır. Gerek yabancı seyyahlar, gerekse yerli yazarlar eserlerinde bu zengin kültürü işlemişlerdir.

(7)

ABSTRACT

RAMAZAN CULTURE IN THE OTTOMAN SOCIETY

BEZCİ, Gül

Master Thesis, Department of History

Thesis Advisor: Asst. Professor. Dr. Hacı Murat ARABACI February, 2018, 184 pages

Religion had important place in the life of the societies since the ancient times. Religion is one of the most important factors in the formation of the culture of societies. This is also true for Turkish culture. There are many elements in our daily life that are influenced by religious elements on many practices, behaviors and beliefs, whether we are aware or not. In the cultural values of the Turks, the month of Ramadan, which is the month of fasting and revelry, is worshiped in the Islamic religion. The Turkish nation has given great importance to the month of Ramadan for centuries and this month lives in the most beautiful way. This led to the formation of a culture of Ramadan in society.

Turkish nation Ramadan lived differently from other Muslim countries and made it a unique way of life. The Turks have made the concept of fasting a Turkic language in the Arabic 'savm' by introducing the 'rûze-oruzze-oruz-fast' phrase from the 'rûze' word in Persian. The Turks who gave Ramadan a more aesthetic appearance; they have formed a "Ramadan Culture" by bringing together the facts such as the peculiar entertainments, the sense of cleanliness, the poor care and the frustration of the sins.

This special month was experienced in the richest and most beautiful way, Istanbul, which is the Ottoman shareholder. Both foreign travelers and local writers, in their works, process this rich culture.

(8)

İÇİNDEKİLER Sayfa ÖZET ... v ABSTRACT ... vi İÇİNDEKİLER ... vii KISALTMALAR ... x GİRİŞ ... 1 BİRİNCİ BÖLÜM OSMANLI DEVLETİ’NE KADAR TÜRK VE İSLAM DÜNYASINDA ÖZEL GÜN, AY, YIL VE BAYRAMLAR 1.1. KUTSAL ... 3

1.1.1. Kutsal Varlık ... 3

1.1.2. Kutsal İnsan ... 5

1.1.3. Kutsal Mekân ... 6

1.1.4. Kutsal Zaman ... 9

1.1.4.1. Yahudilikte Kutsal Zaman ... 9

1.1.4.2. Hıristiyanlıkta Kutsal Zaman ... 10

1.1.4.3. Hinduizim’de Kutsal Zaman ... 11

1.1.4.4. Budizm’de Kutsal Zaman ... 12

1.1.4.5. Eski Türklerde Kutsal Zaman ... 13

1.1.4.6. İslam Dini’nde Kutsal Zaman ... 14

1.2. İSLAM ÖNCESİ TÜRK KÜLTÜRÜNDE ÖZEL GÜN, TÖREN VE BAYRAMLAR ... 16

1.2.1. Resmi Törenler ve Kutlamalar ... 18

1.2.2. Dini Toplantı ve Törenler ... 19

1.2.3. Toplumsal Törenler ve Kutlamalar ... 22

1.3. İSLAM DÜNYASINDA ÖZEL GÜN, AY VE BAYRAMLAR ... 24

1.3.1. Cuma Günü ... 25

1.3.2. Aşure Günü ... 26

1.3.3. Kurban ve Kurban Bayramı ... 27

1.3.4. Kandil Geceleri ... 29 1.3.5. Aylar ... 30 1.3.6. Ramazan Ayı... 31 1.3.6.1. Oruç... 33 1.3.6.1.1. Yahudilikte Oruç ... 36 1.3.6.1.2. Hıristiyanlıkta Oruç ... 38 1.3.6.1.3. Hinduizm’de Oruç ... 39 1.3.6.1.4. Budizm’de Oruç ... 40

(9)

1.3.7. Asr-ı Saadet’te Ramazan ... 41

1.3.8. Emevi Toplumunda Ramazan ... 44

1.3.9. Abbasi Toplumunda Ramazan ... 45

1.3.10. Memlûk Toplumunda Ramazan... 46

1.3.11. Selçuklu Toplumunda Ramazan ... 46

İKİNCİ BÖLÜM OSMANLI TOPLUMUNDA RAMAZAN KÜLTÜRÜ 2.1. OSMANLI TOPLUMUNDA RAMAZAN ... 49

2.1.1. Osmanlı Toplumunda Ramazanın Siyasi Açıdan Önemi ... 53

2.1.2. Osmanlı Toplumunda Ramazanın İktisadi Açıdan Önemi ... 55

2.1.3. Osmanlı Toplumunda Ramazanın Sosyal Açıdan Önemi ... 57

2.1.4. Osmanlı Toplumunda Ramazanın Kültürel Açıdan Önemi ... 59

2.2. RAMAZAN TENBİHNÂMELERİ ... 63

2.2.1. Sosyal Konulardaki Tenbihler ... 64

2.2.2. İktisadi Konulardaki Tenbihler ... 65

2.2.3. Dini Konulardaki Tenbihler ... 66

2.3. RAMAZAN AYI HAZIRLIKLARI ... 67

2.4. RAMAZAN ... 71

2.4.1. Hilalin Görülmesi ... 71

2.4.2. İlk Gün, İlk Sahur ... 74

2.4.3. Ramazan Topu ... 75

2.4.4. İftarlar ... 77

2.4.4.1. İftariyeler veya İftarlıklar ... 79

2.4.4.2. Akşam Namazı ... 79

2.4.4.3. İftarın Asıl Yemek Kısmı... 80

2.4.5. İftar Davetleri ... 82

2.4.5.1. Sadrâzam Konağındaki İftâr Dâvetleri ... 83

2.4.5.2. Şeyhülislâm ve Eşrafın Konağındaki İftâr Dâvetleri ... 84

2.4.6. Diş Kirası ... 85

2.4.7. Teravih Namazı... 86

2.5. RAMAZAN AYINDA YAPILAN DİNİ MERASİMLER ... 88

2.5.1. Huzur Dersleri... 89

2.5.2. Cerre Çıkmak ... 91

2.5.3. Hırka-i Şerif Ziyareti ... 92

2.5.4. Sakal-ı Şerif Ziyareti ... 96

2.5.5. Diğer Dini Faaliyetler ... 96

(10)

2.6. RAMAZAN AYINDA YAPILAN SOSYAL MERASİMLER ... 99

2.6.1. Davul, Davulcu ve Manileri... 100

2.6.2. Kandil Yakmak ... 103

2.6.3. Mahyâ ve Mahyâcılık ... 105

2.6.4. Kadir Alayı ... 108

2.6.5 Ramazaniyyeler ... 109

2.6.6. Ramazan Sergileri ... 111

2.7. RAMAZAN AYINDA YAPILAN EĞLENCELER ... 113

2.7.1. Direklerarası Eğlencesi ... 114

2.7.2. Çalgılı Kahveler ... 116

2.7.3. Semai Kahvehaneleri ... 117

2.7.4. İstanbul Dışında Anadolu’da Ramazan Eğlenceleri ... 119

2.8. RAMAZAN AYINDA YAPILAN GÖSTERİLERİ ... 119

2.8.1. Tiyatrolar ... 120

2.8.2. Karagöz ile Hacivat ... 121

2.8.3. Ortaoyunu ... 123

2.8.4. Meddahlar ... 124

2.9. RAMAZAN BAYRAMI ... 126

2.9.1. Ramazan Bayramın Tespiti ... 127

2.9.2. Sarayda Bayram Hazırlığı ... 128

2.9.3. Osmanlı Toplumunda Bayram Hazırlığı... 129

2.9.4. Sarayda Ramazan Bayramı ... 130

2.9.5. Osmanlı Toplumunda Ramazan Bayramı ... 131

2.10. XX. YÜZYIL’DA RAMAZAN ... 134

SONUÇ VE DEĞERLENDİRME ... 140

EKLER ... 143

KAYNAKÇA ... 158

(11)

KISALTMALAR a.g.e. Adı geçen eser

a.g.m. Adı geçen makale a.g.m.d. Adı geçen madde a.g.t Adı geçen tez

BOA Başbakanlık Osmanlı Arşivi

Bkz Bakınız

c. Cilt

çev. Çeviren

DİA Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi DİB Diyanet İşleri Başkanlığı

haz. Hazırlayan

Hz Hazreti

nşr. Neşreden

nr. Numara

S. Sayı

TDV Türkiye Diyanet Vakfı

(12)
(13)

GİRİŞ

Ramazan ayının Müslüman toplumu tarafından önemli kılınmasında; Kur’an-ı Kerim’in bu ayda indirilmeye başlanması, İslam’ın beş şartından biri olan orucun bu ayda tutulması, bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesinin Ramazan ayı içerisinde olması, yapılan ibadetlerin diğer aylara göre daha fazla sevap yazılması Ramazan ayının değerini arttırmıştır.

Osmanlı toplumu, bu ay içinde yapılan her şeyi, bir medeniyet olarak algılanmıştır. Ramazan ayı, İstanbul başta olmak üzere tüm Anadolu’da medeniyet şuurunda yaşanmıştır. Türk milletinin İslam öncesi geleneksel Türk dininde bulunmayan oruç tutma ibadetine, İslamiyet’in kabulünden sonra bazı Türk geleneklerini, Türk estetik zevkini, hatta önceki dininde bulunan bazı törensel gösteriler ve kutlamaları da içine katarak Ramazan medeniyetini ortaya çıkarmışlardır.

Ramazan ayı İslam dininde kutsal sayılan aylardan biri olması yanında Türk milletinin kendine özgü yaşam haline getirerek bir kültür yoğunluğuna dönüştürdüğü, insanların sadece dini bir anlam yüklemediği, çeşitli etkinliklerle süslediği zaman dilimi haline gelmiştir. Bütün Müslüman toplumlarının kutladığı Ramazan, Osmanlı Anadolu’sunda ayrı bir yaşayış biçimi ve uygulanış tarzıyla farklı bir kültürel yapıya sahip olmuştur.

(14)

BİRİNCİ BÖLÜM

OSMANLI DEVLETİ’NE KADAR TÜRK VE İSLAM DÜNYASINDA ÖZEL GÜN, AY, YIL VE BAYRAMLAR

(15)

1.1. KUTSAL

Kutsal kelimesinin kökeni, Arapça k-d-s (ص-د-ق) kelimesinden gelmiş olup “saadet, kudsiyet, uğur, devlet, bereket, hayır, mübarek, baht, talih, mutluluk” anlamlarına gelmektedir.1Kutsal; güçlü bir dini saygı uyandıran, tapınılacak veya

yolunda can verilecek derecede sevilen; karşı çıkılmaması, bozulmaması gereken, Tanrısal olan2 şeklinde tanımlanır.

Kutsal; inanan bir kişi için yaşam kaynağı niteliğinde olup dinin kaynağı yahut dinleri açıklamada merkez konumuna getirilir. Dinin temel öğesi niteliğinde olan kutsal; insan yaşamına, insanın davranış biçimine, topluma ayak uydurma girişimine yön verir.3

İlk kez Durkheim tarafından ortaya atılan kutsal4, kaynağı ilahi sayılan varlığa

sevgi ve korkuya dayalı bir duyguyla bağlanma durumudur. Kutsal olan sadece varlık değil, insan, mekân, zaman veya değerlerdir.

1.1.1. Kutsal Varlık

Kutsal kabul edilen varlık; görünürde diğer türlerden farklı değildir. Hemcinslerinden farklı kılan nokta, dini bir bakış açısına sahip kimselerin onları kutsal görmelerinden kaynaklanır.5

Cahiliye Devrinde insanlar kendi elleriyle putlar yapmış, bunlara inanmış ve bunları kutsamışlardır. Bu putlar vaktiyle toplumda yaşamış, sayılmış ve sevilmiş bir takım kimselerin heykeli mahiyetindedir.6

İnsan şeklinde olan putların yanı sıra, kaya ve taş şeklinde olan putlar, Kâbe işlevine sahip kült merkezleri şeklinde putlar,melek şeklinde tasvir edilen putlar,hayvan şekli verilmiş putlar, yatır şeklinde olan putlarda vardır.7

1 Türkçe Sözlük, C. 2,Türk Dil Kurumu, Ankara, 1988, s. 939.

2 Ali Yıldız Musahan, “İslam İtikatında “Kutsal” ın Sınırı”, E-Makâlât Mezhep Araştırmaları, 8/2, Güz 2015, s.122.

3 Musahan, a.g.m., s.122.

4 Muammer Cengil, Dila Baran Tekin, “Kutsal Zaman, Algılanış Biçimi ve İbadet Hayatına Etkisi”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 15, S.29, 2016/1, s.34.

5 Musahan, a.g.m., s. 124.

6 Mevlüt Güngör, “Kur’an Bağlamında İslam Öncesi Mekke Toplumundaki Tanrı ve Ahiret İnancı”, Dini Araştırmalar Dergisi, C. 8, S. 23, s.15.

7 Mehmet Mahfuz Söylemez, “Cahiliye Arap İnancında Putların Yeri”, Milel ve Nihal İnanç, Kültür ve Mitoloji Araştırmaları Dergisi, C.11, S.1, Ocak-Haziran, 2014, s. 24-26.

(16)

Cahiliye dönemi Arapları putlar vasıtasıyla Allah’a daha çok yaklaştıklarına inanır, putlardan güç, destek ve şeref aldıklarını iddia ederlerdi. Putların Dünyada kendilerine yardım edeceklerini zanneder ve putların Allah katında şefaatçi olacağını kabul ederlerdi.8

Putlarla birlikte her putun önünde fal oklarının bulunduğu torbalar mevcuttu. Put aracılığıyla Allah’ın emrini öğrenmek isteyen kişi, “Sadin” olarak isimlendirilen mabet görevlisine gelip derdini anlatır, görevli de fal oklarının bulunduğu torbayı putun önüne getirerek ihtiyacı olan kişi için hayır veya şer çıkmasını sağlardı. İçinde “evet” veya “hayır” yazan okları putun huzurunda çekerdi.9 Böylelikle insanlar putlardan ve

ona eşdeğer fal oklarından medet umar, hayatlarına bunlar vasıtasıyla yön verirlerdi. Eski Türklerde birçok varlığı kutsal kabul etmiş, kutsadıkları varlıklara “Kült” adını vermişlerdir. İnanışa göreilah kabul ettikleri “Ülgen Tanrısı” ak ve kara olmak üzere iki adet taş indirir ve bu taşların sürtülmesiyle ateş ortaya çıkardı. Altay ve Saka Türkleri taşla çıkan ateşi kutlu saymışlardır. Asya Türkleri ise ateşi ve ocağı kült olarak kabul etmiştir. Ateşe su döküp söndürmek, ateşe küfür etmek, ateşle oynamak yasak kabul edilmiştir. Bunlar, ateşle fal bakıp geleceği tayin etmişlerdir. Türklerin inanışına göre ateş, kötü ruhları kovar ve her şeyi temizlerdi.10

Şamanistlere göre beş kutsal unsur vardır bunlar; ateş, demir, toprak, su ve ağaçtır. Büyük günlerde ateşler yakılır, ateşe kurban verilir, ateşten çıkan renklere göre öngörülerde bulunulur, ateş sönerse tekrar yakılmaz ancak aynı soydan olmak üzere en yakın soydan ateş alınırdı. Büyük savaşların silahı olarak bilinen demir, efsanelere konu olmuş ve tanrısal bir kaynaktan çıktığına inanılmıştır. Beş kutsal unsurun en verimlisi kabul edilen toprak, besleyici bir ana, altında başka bir hayat alanını kapsayan ve cehennemler ülkesini içinde bulunduran bir âlemdir. Su ise; kudret ve bereket kaynağı olarak kabul edilirdi. Su ayrıca koruyucu ve kahredici tanrı olarak sayılır, sıcak suların cehennemden geldiği, tatlı ve iyi suların ise cennetten geldiğine inanılırdı. Ağacı Türkler, Tanrı yahut Tanrıdan ayrılan bir parça olarak tanımlarlardı.11

8 Güngör, a.g.m., s.18.

9 Söylemez, a.g.m., s. 17-18.

10 Sadettin Gömeç, “Şamanizm ve Eski Türk Dini” , Pamukkale Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S.4, 1998, s.41.

(17)

Orta Asya Türklerinde Güneş ve Ay kültü de vardır. Altay Türklerine göre Güneş ana Ay ise atadır. Güneş, yerde ateş temsil eder. Müslüman Türkler ve Altay Türkleri arasında bir antlaşma yapıldığında Güneşle yemin etme âdeti vardı. İnançlarına göre Güneş ve Ay kötü ruhlarla mücadele ederdi. Eğer yenik düşerlerse Ay yahut Güneş tutulması olurdu. Sahalara göre Ay ve Güneş kardeş kabul edilmiştir. Yıldızlardan ise Çolpan’ı kutsamışlardır.12

Türkler için hayatı, bereketi, canlılığı temsil eden ağaç da önemli bir külttür. Ağaç; Tanrı ile iletişim aracı olarak, kötü ruhları kovma törenlerinde, tabiat olaylarını yönlendirmede, yağmur yağdırma törenlerinde, bereketi arttırmaya yönelik mevsimsel törenlerde kutsal olarak kabul edilmiştir. Dut, söğüt, meşe, elma gibi ağaçlar önemli bir külttür.13

Hunlar, kendilerinin kayın ağacından ürediğine inanmışlar ve kutsamışlardır. Altay Türklerinde Tanrı Ülgen’in tepesinde oturduğuna inanıldığı çam ağacı, büyüklüğü ve heybetinden dolayı kutsanmıştır. Göktürkler Ergenekon Dağı’ndaki meyveli ağaçları kutsamışlardır. Yakut Türklerinde kayın ağacı ve karaçam kutsal ağaçlardandır. Eski Türkler; ağacın yaprakları, gövdesi, kökü ve gölgesini de kutsal olarak kabul etmişlerdir.14

1.1.2. Kutsal İnsan

Kutsal insan; peygamberler, rahipler, mollalar, cemaat önderleri, mezhep imamları gibi şahsiyetler, kendileri veya diğer kişiler tarafından kutsallaştırılmıştır. Hıristiyanlar, “Hz. İsa (Mesih) Allah’ın oğludur.”demişler ve “Hz. İsa’nın annesi Hz.

Meryem de kutsaldır.” diyerek kutsallaştırmışlardır. Kur’an da Meryemoğlu İsa’nın

sadece bir peygamber olduğu belirtilmiş, beşer üstü bir varlık olarak kabul edilmemesi gerektiği vurgulanmıştır. Nitekim Yahudiler de “Üzeyir Allah’ın oğludur.” demişler ve kutsal kabul etmişlerdir. Kendi kendini kutsallaştıran Firavun ve Nemrud kendilerini Tanrı ilan etmişler, halkında kendilerine bu şekilde itaat etmesini istemişlerdir.15

12 Gömeç, a.g.m., s.43.

13 Ülkü Gürsoy, “Türk Kültüründe Ağaç Kültü ve Dut Ağacı”, Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S. 61, 2012, s.45.

14 Gürsoy, a.g.m.,s.46-47. 15 Musahan, a.g.m., s. 129.

(18)

Eski Türklerde ise kadın önemli bir külttür.Yenisey yazıtlarında kadın kelimesi, Çince’de eş anlamında “Kunçuy”, evci yahut evde oturan manasına gelen “Ebçi”, kadın anlamına gelen “Kişi”, zevce anlamına gelen “Yotuz”, anne anlamına gelen “ Ög”, abla anlamına gelen “Eçe” olarak yer almaktadır. Türkler kadını kutsal kabul etmişlerdir. Milletin çoğalmasında kadın en önemli faktördür.16

Türklerde Atalar Kültü önemli bir yere sahiptir. Türkler, ölmüş atalarını kutsar, onlar için kurbanlar keserler, geride kalanlara iyilik ve kötülüklerinin hâla devam ettiğini düşünürler, ruhunun ise canlı olduğuna inanırlardı. Ölen ataların ruhlarının ölmediğini, onların manevi olarak insan hayatını etkileyebileceğini düşünürlerdi.17

Ataların ruhu için kesilen kurbanlar hayvan cinsinden erkek olarak seçilmiş, en makbul olarak at kurban edilmiştir. Bozkır Türk kavimlerinde ise at iskeletlerine rastlanmıştır. Asya Hun İmparatorluğu kurganlarında atalar kültü için kurban olarak at iskeleti bulunmuştur.18

Hunların ve Göktürklerin egemenliklerinin olduğu dönemde Orta Asya’da ilkel boylar yaşça büyük ve sözü geçen kişileri öldükten sonra kutsal saymış ve ölülerini de kültleştirmişlerdir. Ölüleri tabutlara koyup ağaçların üst dallarına yerleştirmişlerdir. XVIII. yüzyıla kadar Yakutlarda bu gelenek devam etmiştir.19

Eski Türklerde Tanrının insan olarak görüldüğüne dair bir inanış da vardır. Altayların Ay-Mangus destanındaki çocuğa isminin Tanrı tarafından verildiğine inanılır. Çocuk ihtiyar bir kişi ile rastlaşır ve ona kim olduğunu sorar. “Ben insan değilim, ben

Tanrıyım ve sana ismini verdim” der.20

1.1.3. Kutsal Mekân

Dinlerde kutsal olarak somutlaşan mekânlar; tapınaklar, sinagoglar, kiliseler, camiler; yerle semanın buluştuğu alanlar olarak kabul edilirler. Her mabet veya ona benzer diğer yapılar kutsallığın merkezi olarak kabul edilirler.

16 Nurdin Useev, “Köktürk Harfli Yenisey Yazıtlarındaki Kadını Bildiren Kelimelerin Anlamına Göre Eski Türklerde Kadın İmajı”, Dil Araştırmaları, S.11, Güz 2012, s.58-59.

17 Harun Güngör, “Eski Türklerde Din ve Düşünce, Türkler, C.3, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s.264.

18 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2005, s.307. 19 Abdulkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, TTK Yayınları, Ankara, 1995, s.180.

20 Ahmet Yaşar Ocak, Bektaşî Menâkıbnâmelerinde İslâm Öncesi İnanç Motifleri, Enderun Kitabevi, İstanbul, 1983, s.112.

(19)

Bilinmeyen toprakların evrenselleştirilmesi, kutsallaştırma ile doğrudan bağlantılıdır. Toplumlar, bir toprak parçasına yerleşir onu evrenselleştirir akabinde orayı kutsarlar. Göçebe toplumların aksine yerleşik hayata geçen toplumlar yerleştikleri bölgeyi benimser, oraya örgütlenir. İnançları, kültürleri bu benimsedikleri topraklarda şekillenir. Merkezi “Dünya” kabul edilen kutsal mekân, sonu olmayan bir evren olarak tanımlanmaktadır.21

Yahudilikte Süleyman mabedi, Tur Dağı, Hıristiyanlıkta Kudüs, kiliselerde çanların ibadet ve dua zamanlarını bildirmesi amacıyla günde yedi defa çalması, İslamiyette de Mescid-i Aksa, Kâbe, Arafat Dağı gibi mekânlarla ilgili kudsiyet Allah’ın bildirmesiyle veya peygamberlerin sünnetiyle belirlenmektedir.22

Mekân ve bölgelerin kutsal olması ile ilgili Kur’an-ı Kerim’de çeşitliayetler mevcuttur.

“Ey Kavmim! Allah’ın size yazdığı mukaddes yere girin ve arkanızı dönmeyin, yoksa kaybedenlerden olursunuz.”23

“Musa! Ben, Senin Rabbinim! Öyleyse artık pabuçlarını çıkar ve bil ki, sen

kutsal vadi Tuvâ’dasın!”24

Özellikle Müslümanlar için kutsal kabul edilen Kâbe’nin kutsallığından Kur’an-ı Kerim şöyle bahseder;

“Biz ta o zaman bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri

kıldık. Siz de Makamı İbrahim'den kendinize bir namazgâh edinin. Ayrıca İbrahim ve İsmail'e şöyle ahid verdik: "Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!"25

Mekke ve Medine’nin kutsal oluşu ya da “Kutsal Topraklar” denmesinin sebebi, insanların o topraklara bir nevi ayrı bir üstün vasıf yüklediğinin işaretidir.26

21 Mircea Eliade, Kutsal ve Dindışı, Gece Yayınları, Ankara, 1991, s. 1-17.

22 İbrahim Hakkı Kaynak, “Dinlerde Kutsal Zaman ve Mekânın Tarihsel Yapısının Fenomenolojik Algısı”, Selçuk Üniversitesi Türkiyat Araştırma Dergisi, Bahar 2016, S. 39, s.446.

23 Elmalılı Hamdi Yazır, Maide 5/21,Kur’an-ı Kerim Meali, Okyanus Yayıncılık, Kayseri, s.59. 24 Yazır, Taha 20/12, Kur’an-ı Kerim, s.153.

25 Yazır, Bakara 2/125,Kur’an-ı Kerim, s.38. 26 Musahan, a.g.m., s. 134.

(20)

Eski Türklerde ise kutsal yerlerin başında Ötüken gelir. Kül Tigin abidesinde de zikredilen Ötüken’in kutsallığı, Türk kağanının Ötüken ormanında oturmasından kaynaklanır. Ötüken’in kutsal olarak kağanı ve milleti koruduğuna inanılır. Kutsal vatan olarak da anılan Ötüken, bölgenin merkezi kavşağı niteliğindedir. Ötüken, Göktürkler, Uygurlar, Hun İmparatorluğu ve Moğollar tarafından da kutsal vatan olarak kabul edilmiştir.27

Türklerin inanışlarına göre dağlar kutsal yerlerdir. İnanışa göre göğün direği dağ, yeri bastıran dağ, Tanrıya giden en yakın yol dağdır. Başkentlerinde bulunan Ötüken dağları, Uygurların Kut Dağı, Oğuz Destanında yer alan ve ordugâhları niteliğinde olan Kür Dağı önemli dağlardır. Türkler, yaşadıkları evreni Dünya Dağı olarak kabul ederler. Altın Dağ, Ak Dağ, Demir Dağ önemli dağlardır.28

Türkler, ırmakların bulunduğu yerleri de kutsamışlardır. Orhun ve Selenga nehirlerinin bulunduğu yerler önemli bölgelerdir. Türkler, suların insanları koruduğunu ve hayat verdiğini düşünmüşler, kutsal ırmaklardan yardım dilemişler hatta bu ırmaklara tanrılar atamışlardır. Kutsal ırmaklar kaynaklarını cennetten alır fikriyle bu ırmakların bereketine ve varlığına güvenmişlerdir.29

Uygurlar, kendi içinde kutsal kabul ettikleri kişilerin mezarlarını da kutsal mekân olarak kabul etmişlerdir. Doğu Türkistan’da yer alan kutsal mekânları belli dönemlerde çeşitli amaçlarla ziyaret etmişlerdir.30

Kaşgar şehrinde bulunan Kaşgarlı Mahmud’un mezarı da önemli yerlerden biridir. Çocuğu olmayan kadınlar bu mezardan toprak alıp yerler, böylelikle çocuklarının olacağına inanırlar. Turfan şehrinde kutsal mekân olarak kabul edilen ve ziyarete açık Ashab-ı Kehf mağarası bulunmaktadır. Şifa arayanlar bu mağaraya akın edip bu mekânı kutsamışlardır.31

27 Fuzuli Bayat, Türk Mitolojik Sistemi 2: Kutsal Dişi- Mitolojik Ana Umay Paradigmasında İlkel Mitolojik Kategoriler- İyeler ve Demonoloji, Ötüken Neşriyat, İstanbul, 2016. s. 300.

28 Bahaeddin Ögel, Türk Mitolojisi II, İstanbul, 1997, s. 125-130. 29 Ögel, a.g.e., s.137-142.

30 Rahile Davut, “Uygurların Mezar Kültürü Üzerinde Bir Araştırma”, (Milli Folklor), (akt. Alimcan İnayet), S.60, 2003, s.207.

31 Adem Öger, “Uygur Türklerinin Doğum Adetleri”, Uluslararası Türk Dili, Edebiyatı ve Tarihi Çizelgesi, C. 7/1, Kış 2012, s.1681.

(21)

1.1.4. Kutsal Zaman

Kutsal zaman, diğer zamanlardan farklı olarak önemli bir hadisenin meydana geldiği zamandır.32 Bazı zamanlar kutsallık açısından ön plana çıkar ve diğer normal

zamanlardan ayrılır.

İlkel zamanlarda kutsal zaman tabiat olaylarıyla ilişkilendirilmektedir. Tabiat, Tanrı’nın bir tezahürü olarak kabul edilir. Çiftçilikle uğraşan kabilelerin ekin ve hasat bayramları, tabiatın yeniden doğuşunun kutlandığı bahar bayramları, ziraatçı toplumlarda gündönümü ve ekinoksun kutlandığı güneş bayramları ile yeniay ve dolunay kutlamaları, tabiat bayramları olarak kutlanan kutsal zamanlardır.33

Zamanla tabiat bayramları değişime uğramış, bu bayramların yerini tarihi olaylar ve din kurucularına dayalı kutlamalar almıştır. Caynistler Mahavira’nın, Budistler Buda’nın, Hindular Ganeşa ve Krişna’nın doğum gününü kutsal olarak kabul edip kutlarlar. Hıristiyanlarca İsa’nın doğumu ve hayatın çeşitli safhaları, Müslümanlarca Hz. Muhammed’(s.a.v.)in doğumu ve miracı kutsal kabul edilip kutlanır. Bunlar Tanrı tarafından bildirilen değil, insanlar tarafından zamanla kutsallaştırılan ayin ve törenlerdir.34

Farklı bölgelerde ve farklı kültürlerde kutsalın tezahür ettiği anlar kutsal sayılmış, yaşanan bu anın kutsallığı devam ettirilmek istenmiştir. Bu anlar her yıl tekrarlanmış ve diğer zamanlardan ayrı tutulmuştur. Bütün inanışlarda bu hadise mevcuttur. Ancak her toplumun kutsal olarak kabul ettiği zamanlar, sahip olunan inanışa, kültüre ve bölgeye göre farklılık göstermiştir.

1.1.4.1. Yahudilikte Kutsal Zaman

Yahudiler tarafından kutsal zamanların belirlenmesine yönelik mevcut tarihlendirme, Eski Ahit yani Tevrat temel alınarak oluşturulmuştur. Tevrat’a göre düzenlenen Yahudi takvimi yaradılıştan itibaren önemli gün, ay, yıl ve önemli olayları tayin etmiştir. Yahudi takvimine göre yıl, dünyanın yaratılışı ile başlamaktadır. Takvimde bu yaradılış göz önünde bulundurularak oluşturulur. Bu takvimde yer alan

32 Münir Yıldırım, “Mircea Eliade’de “Kutsal ve Kutsal Zaman” Kavramı”, Dini Araştırmalar Dergisi, C.10, S. 28, Mayıs- Ağustos 2007, s. 70.

33 Cengil ve Tekin, a.g.m., s. 35-36. 34 Cengil ve Tekin, a.g.m., s.36.

(22)

kutsal zamanlar, Yahudiler için anlam ve önemi açısından birbirinden farklılık gösterir.35

Yahudiler bayramlarını özel ayin düzenleyerek kutlarlar. Bu ayinlerde sabah duası, şükür duası, kutsal kitabın okunması, “tefillah” bölümü olarak Talmud’un zikri, “halel” denen ilahi kısmı vardır. Yahudilerin küçük bayram ve büyük bayram olarak adlandırdığı bayramlar iki kısımdır. Küçük bayramda Yahudiler oruç tutarlar ve sonunda ziyafetlerle bayram yaparlar. Büyük bayramlar ise özel günleridir.36

Yahudilerde yılbaşı olarak kutlanan ve on günlük dönemi kapsayan Roş

Haşana, kefaret günü olarak kabul edilen Yom Kippur, Mısır’dan çıkışın ardından kırk

yıl çölde dolaşmaları anısına kutlanan vedokuz gün süren Şukot, kandil bayramı olarak anılan ve sekiz gün süren Hanuka, Mısır esaretinden kurtuluşun anısına kutlanan ve sekiz gün süren Fısıh, Tevrat hatim bayramı olan Şimha Tora, Tevrat’ın verilişi anısına kutlanan ve yedi hafta boyunca süren Şavot Yahudi takviminde yer alan kutsal gün ve bayramlardır.37

Yahudilerin benimsediği önemli ve kutsal zamanlarının yanı sıra anma törenleri ve kutlama törenleri de vardır. İlk defa İsrail Devleti tarafından kutlanan

“Matem Günü”, Nazilerin İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudi katliamı anısına

takvime eklenen “Soykırım ve Direniş Günü”, soykırım ve direniş gününü ise bundan bir hafta sonra kutlanan ve İsrail Devletinin kuruluş günü “Bağımsızlık Günü” olarak belirlerler.38

1.1.4.2. Hıristiyanlıkta Kutsal Zaman

Hz.İsa’nın ölümünden kısa bir süre sonra onun hayatındaki önemli olayları anmaya yönelik bazı kutlamalar ortaya çıkmıştır. Önceleri sadece İsa’nın hayatındaki çok önemli birkaç olayı anlamaya yönelik olarak başlatılan kutlamalar sonraki yüzyıllarda gittikçe artarak İsa’nın hayatındaki hemen hemen her önemli olayı kapsar hale gelmiştir. Kilise, mensuplarının bu olayları kendi hayatlarında yaşayarak Hıristiyanlığı daha iyi anlayacaklarına inanmaktadırlar. Yapılan kutlamalar geçmiş

35 Mustafa Ünal, Dinlerde Kutsal Zamanlar (Takvimler, Dini Gün, Bayram ve Törenleri), IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2008, s. 117-120.

36 Ünal, a.g.e., s.120-123. 37 Ünal, a.g.e., s.121-157. 38 Cengil ve Tekin, a.g.m.,s.37.

(23)

olayların tekrarı değil, İsa’nın hayatını bu şekilde yaşamak suretiyle kendi kurtuluşunu elde edeceğine inanmaktadır. Zamanla Hıristiyanlar sadece İsa’nın yaşamına bağlı kalarak özel günlerini tayin etmeyip Meryem ve çeşitli Hıristiyan azizleriyle ilgili özel günlerde de zamanı kutsamışlardır.39

Hıristiyanlarda farklı farklı kiliselerin bulunmasından dolayı, her kilisede farklı boyutlarda bayramlar kutlanmaktadır. Kilisede bulunan azizin isteği doğrultusunda bu kutlamalar şekillenmektedir. Önemli olan ve evrensel nitelikte olan üç bayram vardır bunlar; “ Noel,Paskalya, paskalya yedisi anlamında Pentakost”.40

Kutlama anlamında Noel, Paskalya, Pentakost olmak üzere üç evrensel bayramı olan Hıristiyanlar, takviminin en önemli kutsal zamanları arasında yer alan

Noeli kabul eder. İsa’nın doğumu anısına kutlanan bir bayramdır. Paskalya ise Yahudi

geleneğinin “Fısıh” bayramına denk düşer ve İsa’nın dirilişi anısına kutlanır. Pentakost ise Kutsal Ruh’un havariler üzerine inişinin hatırasına, Paskalya’dan elli gün sonra yedinci Pazar günü kutlanan bir bayramdır.41

1.1.4.3. Hinduizim’de Kutsal Zaman

Hindu dini takvimi yıllık, aylık, haftalık, günlük gibi zaman dilimlerinde yapılan dinsel töreni kapsayan bir içeriğe sahiptir. Takvime bağlı kutlanılan ritüellerde ay ve güneş takvimi izlenir. Hindu geleneğinde kutsal zamanlar ile efsaneler arasında önemli bir ilişki bulunmaktadır. Hint efsaneleri ile zaman arasında bulunan ilişki, Tanrısal olayların oluşturduğu kutsal zamanın güncellenmesini sağlamaktadır.42

Hindularda Krişna, Vişnu, Şiva, Ganeşa gibi tanrılar vardır. Yılanlar, inekler gibi kutsal hayvanlar ile birlikte ırmaklar, dağlar, tepeler, bitkiler gibi doğaya ait varlıklar kutsanmıştır. Hindu mitolojisinde geçen meşhur olaylar, ayın evreleri, güneş ve ay tutulmaları, gün dönümleri ve yıldızlarla ilgili kutlamaların yapıldığı sayısız kutsal günleri vardır. Günlerin bir kısmı dinsel kaynaklı olmasa da, zaman içerisinde bir takım dini motiflerle süslenerek dinileştirilmişdir.43

39 Mehmet Katar, “Hıristiyan Bayramları Üzerine Bir Araştırma”, Dini Araştırmalar Dergisi, C.3, S.9, Ocak- Nisan 2001, s. 8-9.

40 Ünal, a.g.e.,s.169-170. 41 Cengil ve Tekin, a.g.m., s.38. 42 Ünal, a.g.e., s.36.

(24)

Hinduzim içerisinde yer alan dini gün ve bayramlar tarih içerisinde bir takım değişikliklere uğrayarak bugüne gelmiştir. Eski ve yeni dönem olarak ikiye ayrılan kutsal gün ve bayramların, eski döneme ait olanları daha çok doğa olayları ile ilgilidir. Ayın hilal ve dolunay olduğu zamanda Tanrılara kurbanın sunulması niteliğinde kutlanan “Ay Ziyafeti” günleri, mevsimlerin geçiş dönemlerinde kutlanan “Dört Ay” törenleri, sonbahar ve ilkbahar mevsimlerinde kutlanan “Adak- Kutsama”bayramı eski dönem Hindu kutsal zamanlarındandır.44

Yeni dönem kutsal zamanları olarak Ram Ravami, Krishna Janamashtami,

Holi, Diwali ve Ganesh Charturthi gibi günümüze kadar ulaşan ve Hindu kutsal

metinlerinde zikredilen kutsal zamanlar olarak zikredilir.45

1.1.4.4. Budizm’de Kutsal Zaman

Budist gelenekte, Hinduizm’in etkisiyle kutsal günler ortaya çıkmış ve zamanla dini bir takvim oluşturulmuştur. Zamanla meydana gelen Budist takvim Hindu gelenekte olduğu gibi ay takvimi esas alınarak kullanılır. Her ayın birinci günü (Hilal) ve on beşinci günü olan (dolunay) günleri Uposatha günü olarak kabul edilir. Uposatha “Ziyaret etmek” anlamına gelmektedir. Uposatha günlerinin belirlenmesinde her mezhep kendi inanışına göre hareket etmektedir. Budist geleneğine göre çok anlamlı olan bu günler tarihteki olaylarla ilişkilendirilip kutsallık kazanmışlardır. Budistler, Uposatha günlerinde oruç tutar, dua eder ve meditasyon keşişlerine katılırlardı. Bununla birlikte hilal ve dolunay günlerini takip eden sekizinci günler de kutsal gün olarak sayılır ve özellikle ruhbanları diğer iki gün gibi bu günlerde oruç tutarlardı.46

Mahayana geleneği diye adlandırılan Budist geleneğinde ayın dolunay şeklini aldığı gece büyük bir ayinle kutlanır. Kutsanılan bu gece de büyük ayinler düzenlenir. Sebebi ise Budizm’in kurucusu olan Buda’nın bu gecede doğduğu, bu gecede vahiy aldığı ve 2500 yıl sonra da yine bu gece de öldüğü inancıdır. Bu gün Buda günü olarak da kutlanır.47

44 Ünal, a.g.e., s.40-41.

45 Cengil ve Tekin, a.g.m., s.39. 46 Cengil ve Tekin, a.g.m., s.39. 47 Ünal, a.g.e., s.87.

(25)

Budizm’de dini bayramlar olarak Vesak, Buda, Asalha Puja, Mağa Puja günleri ve en önemlisi de Ohigan Festivali görülmektedir. Bu dini bayramlar, din adamları ile sıradan halkın bir araya geldiği özel günlerdir. Halk bayram vesilesi ile tapınaklara gider ve ruhbanlarla birlikte ibadet eder, tapınaklara giderken yanlarında hediye olarak çeşitli yiyecekler ve eşyalar götürür, tapınaktaki görevli ruhban sınıfının maddi ihtiyaçları da bu şekilde karşılanırdı.48 Budist bayramları eğlenceli bir biçimde

kutlanır. Budist halk bu kutlu günlerde yerel mabetlere gider, Budist rahiplere yiyecek ve içecek sunardı. Öğleden sonra fakir halka yiyecek ve içecek yardımı yapılır, akşam ise Budist azizlerin mabetlerini ziyaret ve tavaf edilirdi. Gece ise Buda öğretisi ile vaazlar dinlenir, meditasyon yapılırdı.49

1.1.4.5. Eski Türklerde Kutsal Zaman

Türkler zaman kavramını “Çağ” olarak adlandırmışlardır. Zamanı oniki evreye ayırıp, her bir evre için hayvan adı kullanmışlardır. Her yıl bir hayvana tekabül etmekte, söz konusu yılın hayvanı hangisi ise o yıl o hayvanın özelliklerini taşımaktadır. Bu hayvanlar; sıçan, sığır, pars, tavşan, ejder, yılan, at, koyun, maymun, tavuk, it ve domuzdur.50

Türkler nesneleri, varlıkları, mekân ve kişileri kült olarak kabul ettikleri gibi zaman olarak da yılın belirli dönemlerini kutsayıp bayram olarak kabul etmişlerdir. Kazak, Kırgız, Başkurtlarda “Kımız Murunduk” adıyla anılan bahar bayramı günümüz Mayıs ayında kutlanan bir tür kutsal zamandır. Başkurt kadınları “Kara Toy” diye adlandırdıkları bu zaman kültüne erkekleri dâhil etmeden darı ve süt bulundurarak kutlama yaparlardı.51

Altay Türkleri Tanrıları için tören düzenlerler ve bu törenin gerçekleştiği günü de kutsal kabul ederlerdi. “Ayzıt Bayramı” olarak adlandırdıkları bu kutsal zaman dilimi iki mevsimde yapılırdı. Yazın yapılan bu törenlere ak şamanlar kışın yapılana işe kara şamanlar katılır ve beyaz kıyafetler giyerlerdi. Kadınların katılmadığı bu törenlerde Tanrıyı anarlardı. Altay Türklerinin “Üzüt Bayramı” olarak adlandırdıkları diğer bir

48 Cengil ve Tekin, a.g.m.,s.40. 49 Ünal, a.g.e.,s. 87-88.

50 Osman Turan, Oniki Hayvanlı Türk Takvimi, İstanbul, 1941, s.24-25. 51 Gömeç, a.g.m.,s.44.

(26)

kutsal zaman dilimini ise ruhlar bayramı olarak tanımlamışlardır. Ölü çıkan eve eşya girip çıkmaz ve ölümünden kırk gün sonra akrabaları tarafından Üzüt Bayramı yapılır.52

Eski Türkler ile İranlıların “Yılbaşı” olarak kabul ettikleri gün, Farsça’da “Nevrûz” kelimesi ile ifade edilmektedir. Kelime anlamı olarak “Yeni Gün” mânâsına gelmektedir. Milâdî 22 Mart Rûmî ise 9 Mart tarihine rastlar.53Kırgızlar “Nouruz”

olarak adlandırdıkları yılın ilk gününü özel yemeklerle kutlamışlardır. Kazakların “Navrız”, Azerbaycan Türklerinin “Ergenekon Bayramı”, Kırım Türklerinin “Navrez”, Çuvaş Türklerinin “Naurus” olarak adlandırdıkları bu ilkbahar bayramı günümüze kadar süregelmiştir.54 Türkler Nevruz’u “Nevruz-u Sultani, Sultan Nevruz” olarak

kutlar. Türkler bu günü kurtuluş günü olarak kabul eder. Bu sebeple bu güne “Ergenekon yahut Bozkurt Bayramı” adı verilmiştir.55

Türkler; Hz. Âdem’in toprağının Nevruz’da yoğrulduğunu, Nuh’un gemisinin Nevruz’da toprağa çıktığını, Adem ve Havva’nın Nevruz’da affedildiğini, Yunus’un balığın karnından Nevruz’da çıktığını, Hz. Ali’nin Nevruz’da doğduğunu belirtmişler, bu olayları baz alarak da Nevruz’u kutsamışlardır.56

1.1.4.6. İslam Dini’nde Kutsal Zaman

İslam dininin zaman anlayışı, Yahudilik ve Hıristiyanlığın çizgisiyle örtüşmektedir. Her üç dinde de egemen olan kıyamet, yeniden doğuş, son yargı, ebedi mutluluk ve ceza kavramlarına bakıldığında ortak zaman anlayışı kendini göstermektedir. Müslümanların bu inançlardan zaman konusunda ayrımı, zamana karşı ilgilerin temelinde namaz vakitleri ve Ramazan ayının başlangıç ve bitiş tarihlerini belirleme ihtiyacı olmuştur.57

Ay’ın Dünya çevresinde dolaşımını esas alan hicri takvimin başlangıcı Hz. Muhammed(s.a.v.) in 622 yılı yani Mekke’den Medine’ye hicret ettiği yıl olarak kabul edilir. Hicri takvim içerisinde Müslümanlarca kutsal sayılan pek çok gün, ay ve gece

52 Uraz, a.g.e., s.240-241.

53 Abdulhalûk Çay, Türk Ergenekon Bayramı Nevruz, Ankara, 1993, s.5.

54 Ahmet Arif Turan, “Nevruz Bayramı ve Kültürümüzdeki Yeri”, Milli Folklor, Yıl 12, S.15. s. 68-69. 55 Çay, a.g.e., s.12.

56 Fuzuli Bayat, “Sosyo-Kültürel ve Sosyo-Ekonomik Bağlamda Yengi Kün (Nevruz): Mitolojik Olgudan Mitolojik Kurguya”, Gaziantep Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 7(1), 2008, s. 143.

(27)

vardır. “Mübarek” veya “Mukaddes” kavramlarıyla nitelenen zaman dilimlerine kutsiyet durumu, Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerde de ortaya konmuştur.

Kur’an-ı Kerim de kutsal zamana örnek olarak “Kadir Gecesi” ,“Ramazan

Ayı”, “Hac Ayları” gibi zamanlar işaret edilmektedir. İslam dünyasında kutsal

olduğunda ittifak edilen Mirâç, Regaib, Mevlidve Berat gibi geceler mübarek gece olarak sayılmış, bu gecelerde dua ve ibadetler edilerek birliktelik sağlanmıştır. Bununla birlikte Şia mezhebinde ise Hz. Ali’nin doğum günü, Hz. Muhammed(s.a.v.)in Ali’yi halife seçtiğine inanılan gün ve tarihi Kerbela olayının yaşandığı Muharrem ayının onuncu günü önem arz etmektedir.58

Kutsal olarak kabul edilen aylar “Haram Aylar” ve “Üç Aylar” olarak ayrılmıştır. Haram aylar, savaşmanın yasaklandığı ve barış ayı olarak kabul edilen Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep aylarıdır. Üç aylar ise Recep, Şaban, Ramazan aylarından oluşan üç aydır. Üç aylar Müslümanların diğer aylara oranla daha fazla ibadet, zikir, dua, hayır işleriyle meşgul oldukları zaman dilimleridir.59

Ramazan ayı; Kur’an-ı Kerim’in indirildiği günü içinde barındırması, oruç ibadetiyle kulların Allah’a yakınlıklarının artması, Hz. Muhammed(s.a.v.) in Ramazan ayı dışında Muharrem ayında oruç tutmanın önemine dikkat çekmesi bakımından önem arz eder. Cuma günü ise bütün Müslümanların bir araya gelip Allah’ı anmaları, namaz vakitleri kulun Allah’a en yakın olduğu anları içerisinde barındırması yönüyle önemlidir. Kadir gecesi ise tan yerinin ağarmasına kadar meleklerin inmesi ve rahmet kapılarının sonuna kadar açılması gibi kutsalın tezahür ettiği zaman dilimleri olmaları nedeniyle kutsallığa bürünür ve diğer zaman dilimlerinden ayrılır.60

Müslümanlar için kutsal kabul edilen önemli bir gün de “Aşure Günü” dür. Aşure günü, Hz. Âdem’in tövbesinin kabul olduğu, Hz. Nuh’un gemisinin tufan sonrası Cûdî Dağı’nın zirvesine oturduğu ve inananların kurtulmalarına karşılık şükür orucu tuttuğu, Hz. Mûsâ ve kavminin, Firavun’un zulmünden kurtulduğu ve bundan dolayı Yahudilerin oruç tutmakla yükümlü olduğu bir gündür.61

58 Musahan, a.g.m., s. 135.

59 Cengil ve Tekin, a.g.m.,s.41. 60 Musahan, a.g.m., s. 136.

61 Metin Bozkuş, “Aşûre Günü, “Muharrem Mâtemi/Orucu Ve Sivas’ta Aşûre Uygulamaları”, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 12/1, 2008, s.35.

(28)

İslamiyet’te Müslümanların dini bayram olarak nitelendirdikleri ve büyük bir coşkuyla kutladıkları iki bayram vardır. Bunlar “Ramazan Bayramı ve Kurban

Bayramı”dır. Iyd’ul Fıtr olarak adlandırılan Ramazan bayramı, Müslümanlara farz olan

oruç ayı yani Ramazan ayının sonunda üç gün olarak kutlanır. Oruç bayramı yahut şeker bayramı olarak da adlandırılır. Şevval ayının ilk günü sabah namazından sonra iki rekatlık imamın önderliğinde cemaatle birlikte bayram namazı kılınır. Ardından bayrama erişmenin verdiği sevinçle bayram hutbesi okunur. Günler öncesinden yapılan bayram temizliği sonunda misafirler en güzel tatlılarla ağırlanır. Temiz elbiseler giyilir ve küçük büyük demeden bayramlaşma faslı olur. Kurban bayramı iseIyd’ul Adha olarak bilinir. Hicrî takvimin son ayı olan Zi’l Hicce’nin 8. ve 13. günleri kutlanır. Hac edenler ve diğer Müslümanlar arasında kurban kesme olayı gerçekleşir. Durumu olmayanlara bu bayramda kesilen kurban eti hayır olarak verilir. Dört gün süren Kurban bayramında, Ramazan bayramında olduğu gibi sabah namazından sonra bayram namazı kılınır. Namazdan sonra kurbanlıklar kurban edilir, ihtiyaç sahiplerine, eşe dosta parçalanıp dağıtılır. Bayramın ilk üç günü kurban kesilmesi uygundur.62

1.2. İSLAM ÖNCESİ TÜRK KÜLTÜRÜNDE ÖZEL GÜN, TÖREN VE BAYRAMLAR

Tarih boyunca Türkler birçok devlet kurmuşlardır. Sadece devlet kurmakla kalmamış kurdukları devletleri yaşatmayı amaç edinmişlerdir. Bundan dolayı birtakım tören ve toplantılar düzenleyerek devletin devamlılığını sağlamışlardır. Devlet törenleri resmi olmakla birlikte dini unsurlarında yer aldığı toplumsal etkinlikleri de kapsamaktadır.

Bu toplantılar, törenler zamanla şenliklere dönüşmüştür. Böylelikle Türkler şenliklerle birbirine destek olmuş daha yakından kaynaşmışlardır. Aralarında dayanışma ve yardımlaşma örnekleri bayramların yaşanmasına, toyların düzenlenmesine sebep olmuştur.

İslamiyet’ten önce yapılan tören ve toplantıların bazıları formlarını değiştirse de günümüze kadar süregelmiştir

62 Ünal, a.g.e., s.193-206.

(29)

Türklerin, Hunlardan beri düzenli olarak düzenledikleri festival ve bayramları vardır. Bayram kelimesinin aslı “Bedhrem” olduğunu ve Oğuzların bu kelimeyi “Beyrem” şeklinde çevirdiğini Kaşgarlı Mahmûd Divan’ında söz eder. Türk toplumunda bayramlar “bayram yeri” olarak nitelendirilen ve çiçeklerle süslenen mekânlarda kutlanırdı.63 “Bedhrem, halk arasında gülme ve sevinme, bir yerin ışıklarla

ve çiçeklerle çevrilmesi ve orada sevinç içinde eğlenilmesidir.”64

Türk şenliklerinin temeli olan bayramlar, her hareketin, her davranışın uygun ve hoş görüldüğü zamanlardır. Bu hoşgörü ve yardımlaşma olarak nitelendirilen zamanların başlıca özelliği yemek yedirilmesidir. Şenliğe katılan herkes karnını doyurur ve bundan hoşnut olurdu. Yemek sonrası insanlar hüner sergiler ve vahşi hayvanlarında içinde olduğu gösteriler yaparlardı. Musikinin de yer aldığı toplantılarda kişiler arası yarışmalar yapılır ve herkes büyük bir coşkuyla hem yarışır hem de eğlenirdi.65 Gruplar

halinde söylenen şarkıların yanı sıra bol kımız içilir, at ve ok yarışları yapılır, ayak topu oynanırdı.66

Bayramlar; milli, dinî, ferdî bayramlar olarak gruplandırılabilir. Milli bayramlar, belli zaman dilimlerinde ayin ve törenler düzenlenen bayramlardır. Genellikle ilkbahar, yaz ve güz mevsimlerinde yapılır. Dinî bayramlar ise toplumun bütün fertlerini etkiler. Hıristiyanlarda Noel bayramı, Müslümanlarda Ramazan, kurban bayramı gibi bayramlar mevcuttur. Ferdî bayramlar arasında çocuğun doğması, sünnet töreni yahut evlilik gibi eğlenceler bayramdan sayılmaktadır.67

Uygur Türkçesinde bayram kelimesinin karşılığı “Toy” dur.68 Toy kelimesi

sadece bayram kelimesini karşılamamakla birlikte düğün, eğlence, yemekli tören anlamlarına da gelmektedir. Kırgızlarda “Tuy” kelimesi karşılamaktadır. Kırım Türklerinde “Tuy” kelimesi bahar bayramı manasına gelmekte olup “Sabantuyu”

63 Salim Koca, “Eski Türklerde Bayram ve Festivaller”, Türkler, C.3, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s.51.

64 Kaşgarlı Mahmut, Divân-ı Lûgat’it Türk, (çev. Besim Atalay), C.1, Ankara, 1939, s.263.

65 Tuncer Baykara, “Türklerde Kutlamalar, Toylar ve Eğlenceler”, Erdem, C. 12, S.36, Gün Ofset, Ankara, 2002, s.868-870.

66 Koca, a.g.m., s.56.

67 Abdulkadir İnan, Tarihte ve Bugün Şamanizm, Materyaller ve Araştırmalar, Ankara, 1954, s.97. 68 Ahmet Caferoğlu, Eski Uygur Türkçesi Sözlüğü, 2. Baskı, İstanbul, 1968, s.248.

(30)

denilen kelimede bahar bayramı ifade edilmiştir. Kazak Türklerinde “Tuy” düğün manasına gelmektedir.69

Türk kültüründe gerçekleştirilen bayramlar, törenler yahut toplantılar; resmi günlerde yapılan törenler, dini tören ve kutlamalar, toplumsal mahiyette olan törenler olarak sınıflandırılabilir. Resmi törenler genel olarak devlet işleriyle ilgili toplantıları kapsamaktadır. Bunların içinde askeri törenleri de değerlendirmek mümkündür. Dini törenlerde ise Gök Tanrı inancı doğrultusundaki törenler vardır. Gök Tanrı Dini içerisinde bir inanç biçimi olan Şamanizm etkisi görülür.70

1.2.1. Resmi Törenler ve Kutlamalar

Daima bağımsızlıklarına düşkün olan Türkler, teşkilatlı bir yapıya sahiptir. Bu teşkilat içerisinde yapılan törenler sadece devlet erkânını değil toplumun bütününü ilgilendirmektedir. Bu törenlerde Milli şuur ve birlikte yaşama heyecanı daha fazla toplumda hissedilmiştir. Millet kavramını “Budun” olarak adlandıran Türkler, yaptıkları törenlerde birliktelik kavramına önem vermişlerdir.71

Önemli devlet törenlerinden biri ant içme törenidir. Yemin etme manası taşıyan ant içme töreni, şaraba kanlarını karıştırmak suretiyle iki tarafın karşılıklı dostluk ve kardeşlik muahedesi münasebetiyle yapılan anlaşma şeklidir. İskitlerde başlayan bu anlaşma şekli, diz çökmüş iki Türk’ün içki boynuzundan aynı anda kan karıştırılmış içkiyi içmesiyle, diğer Türk topluluklarında düzenlenirdi. Saldırmazlık anlaşması niteliği taşımış aynı zamanda düşman saldırısı karşısında taraflar birbiriyle ittifak içinde olacaklarını, bozanın ise cezalandırılacağı açıklanmıştır.72

Dede Korkut’ta Büyük Han’ın yaptığı “Ulu Toy” ve beylerin yaptığı “Küçük

Toy” vardır. Ulu Toy da yemek yenir ve oturma töreleri görülmektedir. Küçük Toylar

ise toprakların pay edilmesi ile ilgilidir. Bu toylardan ayrı; başarı ve kutlama toyları, ilk av toyu, akın dönüşü ve tutsaklıktan kurtulma toyu bulunmaktadır.73

69 Reşit Rahmeti Arat, Vekâyi, Babur’un Hatıratı, C.II, Ankara, 1946, s.656.

70 Mehmet Mandaloğlu, “İslamiyet’ten Önce Türklerde Toplantı ve Törenler”, Türk Sosyal Araştırmalar Dergisi, S.2, Ağustos, 2012, s. 213.

71 Bahaeddin Ögel, Dünden Bugüne Türk Kültürünün Gelişme Çağları, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 2001, s.335.

72 Mandaloğlu, a.g.m., s. 215-216. 73 Ögel, a.g.e. s.772-773.

(31)

Türkler, günümüzdeki Cumhuriyet Bayramı niteliğinde devletin kuruluş şenliklerini oluşturmuşlardır. Bunun için Göktürklerin atalar mağarasını ziyaret etmişlerdir. Kurucular atalarının demirci ve mağara ile ilgili olduğunu halka duyurmuşlar bundan sonrada senenin belirli gününde oraya toplu halde ziyaret düzenlemişlerdir. O civarda törenler ve şenlikler yapmışlardır.74

Savaşlardan sonra yapılan zafer şenlikleri de Türklerde önem arz etmekte olup zafer şenliğinden sonra başarılarının artacağına inanırlardı. Oğuz Han seferlerinden muzaffer olarak döndüğünde büyük toy düzenler, doksan bir koç ile dokuz yüz kısrak kestirirmiş. Ardından kımız hazırlatır halka ve askerine sundururmuş. Oğuz Han’ın zafer sonrası kutlama töreni diğer Türk yöneticilerine de intikal etmiştir. Türkler bu kutlamalarının mekânında değişiklik yapmış, zaferin kazanıldığı muharebe alanında üç gün süren bayram düzenlemişlerdir. Millet olma, birlik halinde yaşama ve birbiriyle kaynaşma Türk topluluklarının en önemli geleneğinden biridir.75

1.2.2. Dini Toplantı ve Törenler

Türkler İslamiyet’e geçmeden önce Gök Tanrı inancını ve buna bağlı olarak Şamanizm’i benimsemişlerdir. Yaptıkları törenler ve bayramlar Gök Tanrı ya göre belirlenir, kestikleri kurbanları da Gök Tanrıya atfedilirdi.

Devlet töreninin başında nasıl devlet reisi bulunuyorsa dini törenlerin başında da başrahip niteliği taşıyan Türk kağanı bulunuyordu. Dini törenler Şamanizm’in etkisiyle şamanların göğe yükselmesi amacıyla yapılırdı. Şamanlar göğe çıkarlar ve göğün dokuz katını dolaşırlar ve tekrar yere inerlerdi. Herkes bir şaman çağırır ve kendi kaderiyle ilgili dualar okutup büyüler yaptırabilirdi. Bunlar da bir nevi dini tören sayılır ve aile içinde kalırdı.76

Türklerde cenaze törenleri yapılmıştır. Türkler, İslamiyet’ten önce ve sonra ruhun ölmezliğine ve ahirete inandıkları için öteki dünyaya “ol ajun”, kıyamet gününe “uluğ gün”, cennete “uçmağ”, cehenneme “tamu” olarak adlandırmışlardır.77 İnsanı

yaşatan gücün ruh olduğuna inanan Türkler, kişinin ruh vasıtasıyla yaşamına devam

74 Baykara, a.g.m., s. 893-894. 75 Ögel, a.g.e., s.776-777. 76 Ögel, a.g.e., s.773.

77 Salim Koca, “Türkler ve İslamiyet”, Erdem, C.8, S.22, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, Ocak, 1996, s.277.

(32)

ettiğini düşünmüşlerdir. Türkler ölmekten korkmaz öldürmekten de gurur duyarlardı. Bundan dolayı cenazelerini üzüntü töreni gibi değil de bayram havasında defnediyorlardı.78 Cenaze bir süre mumyalanarak bekletiliyor, bu bekleyişin ardından

tören düzenlenip ölen kişinin statüsüne göre kurbanlar kesiliyordu.79

İslamiyet’ten önce Türklerin bir araya gelip yaptıkları cenaze töreni niteliğinde olan, yoğ törenidir. Ölülerine saygı gösterdikleri için düzenlenen yoğ töreni yas töreni olarak bilinmektedir. “Yoğ aşı” merasimi yapılır ölen kişi için yemek verilirdi. Yemekten sonra ise ölü için gösteriler düzenlenirdi. Ölen kişinin yakınları bir yerlerini keserek duygusal acılarına fiziksel acı da katardı. Başka bir ölü töreninde ölünün akrabası ölüm hadisesinin üçüncü günü ölü için ziyafet düzenlerdi. Bu ziyafete Oğuzlar “Basan” demişlerdir. Cenaze töreni esnasında para ile ağlayıcılar tutulduğu görülmüştür. Bu kimselere “Sığıncı” denmiştir.80

Türklerde yılın belirli zamanlarında kurban merasimleri düzenlenmiştir. Şamanistlerde kurban sunulmadan asla ayin, tören, şenlik ve bayram yapılmamıştır. Her ayin için kanlı veya kansız kurban verilmesi önemlidir. En dikkat çekeni at kurbanıdır. Bundan sonra koyun kurbanı gelmektedir. Kurbanlar; atalara, göğe, yere, ruhlara ve Tanrılara verilirdi.81 Türklerde insan kurbanı olmadığı gibi Türklerin en güzel hayvanını

kurbanlık olarak kırlara salıverdiği de görülmektedir.82

Türklerin İslamiyet’e geçmesiyle kurban anlayışı da değişmiştir. Her olay için kesilen kurbanın yerine özel gün tertip edilip “Kurban Bayramı” denmiştir. Ramazan bayramına nispeten daha büyük olduğundan dolayı “büyük bayram” olarak da nitelendirilmiştir. Topluca kılınan bayram namazının ardından, kesilen kurbanın etleri fakirlere dağıtılarak onlarında sevinmesi sağlanmıştır.83

Türkler İslamiyet’e geçtikten sonra Müslüman Arapların inançlarını almışlar ve ibadetleri uygulamışlardır. Büyük bayram diye nitelendirilen kurban bayramı gibi Ramazan bayramını da kutlamışlardır. Hicri aylardan olan Ramazan ayı boyunca oruç

78 İbrahim Onay, “İslamiyet’ten Önce Türklerde Ölüm Anlayışı ve Defin Yöntemleri”, Gümüşhane Üniversitesi Sosyal Bilimler Elektronik Dergisi, S.7, Ocak 2013, s.242.

79 Mandaloğlu, a.g.m., s. 221. 80 Uraz, a.g.e., s. 228-229. 81 Mandaloğlu, a.g.m., s. 220.

82 Selahaddin Bekki, “Türk Mitolojisi’nde Kurban”, Akademik Araştırmalar, Yıl 1, S. 3, Kış 1996, s. 16-28.

(33)

tutan Müslüman Türkler, bu otuz günlük süreden sonra üç gün süren bayram kutlamaları düzenlemişlerdir.

Ramazan ayının ve bayramının doludizgin yaşandığı Orta Asya’da, Araplarla özdeş birçok ibadet aynıydı. Araplarda arife günü diye bilinen Ramazan ayından bir gün öncesi, Kırgızlarda “Arapa (şek günü)” denirdi. Kırgızlar bu günü adeta bayram günü gibi kutlardı. Erkenden sabah namazına gidilir oradan toplu halde mezarlık ziyareti yaparlardı. Ramazan adıyla özdeş “camazan” Ey Ramazan şeklinde nidalı söyleme biçimidir. Camazan geleneğine göre Ramazanın on beşinci gününden sonra köyün gençleri toplanarak köyü dolaşır camazan şarkısı söylerlerdi. Zengin kişiler bu gençlere koyun, at yahut yiyecek verirdi. Bu gelenek Kırgızlar ve Kazaklarda görülürdü. Ramazan içinde yer alan Kadir gecesinde bir melek ve Hızır yeryüzüne indiğine inanılır ve ağaçlar onlara selam verir. Bir melek indiğinde, bir insan rastladığı bir demire dokunsa onun altına dönüşeceğine inanılırdı.84

Kırgızlarda Ramazan bayramı “Orozo Ayt” yani büyük bayram olarak bilinirdi. Ayrıca atalar günü, atalar bayramı, atalardan kalan kutsal gün olarak bilinir. Ramazan ayında ağzı, gözü, eli, dili ile oruç tutanlara Allah bu bayramı hediye etmiştir, kullarından razıdır olarak algılanmıştır. Bayram namazlarından sonra imama “namaz

hakkı” adıyla para verilirdi. Bayram namazından sonra komşular birbirini davet eder

yemekler yenir şenlikler oluşturulurdu.85

Genel olarak Türklerde, Araplar gibi Ramazan ibadetleri, bayramları aynıdır. Türkmeneli’ndeki Türkler kendi aralarında Ramazan ayına özel “Sini Zarf” adıyla zamanı güzel geçirmek için oyun geliştirmişler. Ramazanın bütün günleri sadece erkekler tarafından oynanan bu oyun, sini üzerinde bulunan on zarfın içine boncuk saklanması ile meydana gelir. İki takım diğerinin sakladığı bu boncuğu bulmaya çalışır. Ramazan günleri Türkmeneli’nde şiirler, hoyratlar ve oyunlarla eğlenceli yer edinir.86

84 Kemal Polat, “Kırgızlarda Ramazan ve Bayram Etkinlikleri”, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.1, S.1, 2015, s. 25-38.

85 Polat, a.g.m., s. 40-45.

86 Murat Ziya, “Türkmeneli’nde Ramazan ve Sini Zarf”, Yüce Erek: Türk Dünyası Aylık Fikir, Kültür, Araştırma Dergisi, Yıl 2, S. 20, Aralık, 2000, s.21.

(34)

1.2.3. Toplumsal Törenler ve Kutlamalar

Türkler yaptıkları toplantıların genelini ilkbaharda düzenlemişlerdir. İlkbahar mevsimi Türklerde önem arz ediyordu. Türkler yaşlarını ilkbahara göre hesaplar, yirmi yaşında olan bir kişi “yirmi yeşil gördüm” diyerek ilkbaharı tekrar doğuş gibi atfederdi. Sonbahar ise Türklerde savaş hazırlıkları yaptıkları, akınlar düzenledikleri mevsimdir. Savaşlardan önce düzenlenen törenler mevsim sonbahar olduğu için küçük çaplı olmuştur.87

Bütün toplumlarda olduğu gibi Türklerde de aile çok önemli bir birimdir.

“Oğuş” diye nitelendirdikleri aile; Türklerde varlıklarını devam ettirebilmeleri,

soylarının üremeleri açısından değerlidir. Ailenin oluşmasının başında gelen ve bir törenken eğlenceye dönüşen düğünler gelmektedir. Düğün, Orhun Yazıtlarında “Törün” olarak geçmekte Türklerin genelinde ise “Toy” olarak söylenmektedir. Türklerde düğünler, sadece eğlencenin yapıldığı merasim değildir. Dini mahiyette mevlitler okunur, askeri becerilerin ortaya konulduğu oyunlar oynanır, yarışmalar düzenlenir, yemekler verilir, şarkılar söylenirdi. Günümüzde de şenlik havasında kutlanan düğünlerde eski Türklerde olduğu gibi yemekler verilir, bu gelenek devam ettirilir.88

Tüm Türklerde 21 Mart yılbaşı olarak kabul edilmektedir. Türk topluluklarında farklı isimlere gelen yılbaşı, her toplulukta aynı tarihte kutlanmaktadır. Hakas Türklerinde “Bayram Çılpazı” olarak adlandırılmakta gece ve gündüzün eşit olduğu sabah güneşe tapmaktadırlar. Altay Türklerinde ise “Çılgayak” olarak adlandırılır. Özbek ve Tatarlarda yılbaşı için “Yaş” kelimesi kullanılmış olup yeşil, hayat, genç manalarına gelmektedir.89 Balkan Türkleri ise “Mart Dokuzu” tabirini kullanırlar.

Miladi takvimde 21 Mart, Rumi takvimde 9 Mart’a tekabül etmektedir. Bu takvimler arası farklılığından dolayı böyle adlandırmışlardır. Anadolu’da ise “Nevruz” denilmektedir.90 Kelime anlamı olarak “Yeni Gün” denmektedir.91

Nevruz, Farsçada “Yeni gün” anlamına gelmektedir. Yeni yılın ilk günü nev(yeni) ve ruz(gün) kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Günümüzde Orta Asya

87 Ögel, a.g.e,s.773-774.

88 Oktay Berber, “Türk Kültüründe Eğlence ve Birlik Unsuru Olarak Düğünler”, Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl 2009/2, S.10, s.1-10.

89 Ahmet Pirverdioğlu, “Türklerde Yılbaşı ve Bahar Geleneği”, Türkler, C.3, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 47.

90 Çay, a.g.e., s.5.

(35)

çevresinde hala “yenkigün, yeniyıl, yenikün, çilpazı” olarak kullanılmaya devem etmektedir.92

Nevruz, Türk tarihinin bilinen en eski bayramı olarak bilinmekte ve yazılı kaynaklarda günümüze kadar geçmişi bulunan milli bayram niteliğindedir. Kültürlerin ortak bir bayramıdır. Türk tarihi açısından nevruzun bu denli önemli olması bazı nedenler taşır. Bunlar; Tanrının Dünyayı bugün yarattığı inancı, Adem peygamberin bu günde yaratıldığı inancı, Hz. Ali’nin bu günde doğduğu inancı bu günü değerli kılmıştır. Orta Asya da yaşayan Türkler ise şiddetli geçen kışın yerini yavaş yavaş bahara bırakmasını bir bahar bayramı olarak kutlamışlardır.93

Nevruz kutlamaları esnasında yapılan adet ve gelenekler; kırlara çıkma, eğlenceye şenlik düzenleme, oyunlar oynayıp yarışmalar düzenleme, yiyecek hazırlama, hediyeleşme, akraba ziyareti, ad verme, ateş yakma ve üzerinden atlama, Hızır baba inancı, kabir ziyaretleri, bolluk bereket gelmesi için yapılan inanışlar, kurban kesme gibi motiflerdir.94

Büyük Selçuklularda hazırlanan celali takvimi yılbaşı gününü 21 Mart olarak tayin etmiş, bu tarih mali işlerde belirleyici olmuştur. Akkoyunlular’da 21 Mart takvim başlangıcı kabul edilmiş ve nevruz vergi toplama dönemi olarak gelenek haline gelmiştir. Kayı Boyu’na mensup Karakeçili aşireti 21 Mart’ta Ertuğrul Gazi’nin türbesinde toplanmış, burada şenlikler düzenlemiş, cirit ve güreş sporları yapmışlardır. Buna “Yörük Bayramı” adını vermişlerdir. 95 Osmanlıda nevruz kutlamaları “Nevruz

Pişkesi” olarak bilinmektedir. Resmiyet kazanan nevruz pişkesi, devlet adamlarına

armağanlar verilmesi ve alınması âdetidir.96

Hıdırellez bolluk ve bereket bayramı olarak bilinir. Türk dünyasında birçok bölgede kutlanmış, hala daha kutlanmaya devam etmektedir.

92 Ramazan Karaman, “Anadolu’da Nevruz Kutlamaları”, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C. 7, S.13, 2008/1, s.129.

93 İsmail Onarlı, “Nevruz Bayramı”, Alevilerin Sesi Dergisi, S.24, Merkezi Yayın Organı, Köln, Nisan 1998, s.13.

94 Çay, a.g.e., s.157. 95 Onarlı, a.g.m., s.14. 96 Karaman, a.g.m.,s.130.

(36)

Karaların etkili ismi Hızır ile suların etkili ismi İlyas’ın bulunduğu gün kabul edilen, Miladi takvime göre 6 Mayısa rastlayan gündür.97 5 Mayısı 6 Mayısa bağlayan gece dilekler dilenir ve şenliklerle kutlanır. Binlerce yıldır Horasan’da, Balkanlar’da ve Anadolu’da özel şenliklerle günümüze kadar gelmiştir. Simgesel olarak Hızır ve İlyas Peygamberin bu günde birleştiğine inanılır. Hızır ve İlyas Peygamberin buluşmasıyla karaların ve suların gücünün bir araya gelerek insanlar için bolluk pınarı oluşturduğuna inanılır.98 İnanılan bugünde çeşitli yiyeceklerle, özellikle çocuklarıyla kadınlar ve genç

kızlar kırlara, su boylarına giderek eğlenirdi. Gelecek için dileklerini Kâğıda yazarak sulara bırakırlardı.99

Genel olarak Türkler eğlenceyi seven, aralarında düzenledikleri şenliklerden keyif alan, her önemli olayı kutlu gün sayan millettir. Çocuğun doğuşunu, doğan çocuğa ad koymayı, mektebe başlamasını, saban işinin bitmesi şerefine, bağbozumunda, kışa hazırlanırken, yayla dönüşünde, koyun-keçi kırkımı gibi olaylarda şenlikler düzenlemiş, önemli gün olarak kutlamışlardır.100

1.3. İSLAM DÜNYASINDA ÖZEL GÜN, AY VE BAYRAMLAR

İslamî literatürde “mübarek” veya “mukaddes” kavramlarıyla ifade edilen özel gün ve gecelerin kutsiyet durumu, Kur’an-ı Kerim ve hadislere dayandırılarak ortaya konmuştur. İslam dünyası hicri takvim esaslı özel gün, gece ve bayramlarını tayin etmiştir.

İslâm Dünyasında sevinç ve coşkuyla karşılanan, aynı zamanda mübarek kabul edilen gün ve geceler şunlardır:

1.Mevlid-i Nebi: (Rebiu’l-evvel ayının on ikinci gecesi) 2.Regaib Gecesi: (Receb ayının ilk Cuma gecesi) 3.Mir’aç Gecesi: (Receb ayının yirmi yedinci gecesi) 4.Berat Gecesi: (Şaban ayının on beşinci gecesi)

97 Baykara, a.g.m., s. 877.

98 Gülizar Cengiz, “Geleneksel Hıdırellez Etkinliği", Alevilik Bektaşilik Araştırma Dergisi, 2014/9, s. 269-270.

99 Baykara, a.g.m., s. 877. 100 Ögel, a.g.e.,s. 276-280.

Referanslar

Benzer Belgeler

l'eı-ere leji alrial 1/1/{//efi reniricu/ar di!alatiou allllleji ı· eutrimlar sı·sto/ic dv.. Saotoınc

En aşağı bir asırlık tarihi olan Türk dilini sadeleştirme hareketleri içinde, muayyen bir devirde, muay­ yen bir zümrenin fikirlerini ifade eden tasfiyecilik,

Sol başparmak: Çünkü sahur vakti geldi akıllım. Ramazan ayında imsaktan önce sahur yaparız.. Sağ şehadet parmak: Hadi bakalım, gerinmeyi bırakalım da gidip

Son olarak, kapatılan İstanbul Şehir Üniversitesi Sosyoloji Bö- lümü öğretim üyesi olan Ferhat Kentel 1981’de ODTÜ’de işletmecilik lisans eğitimini tamamladıktan

ذيددلميذشدد ذ مشدديش اذادد ييطسذاقكشددصذمه دددذ دد ي ذرددم سااذ دد ساذيعيقدد ْذ ك اذ دددحذ ظ سشددبا ذن ددقساذمدددذعشدد عةاذمشددينذ ك اذادد ااذاحذ ددت ساذ

A) Oruç farz olan bir ibadettir. B) İman edenler oruç tutmalıdır. C) Bütün dinlerde oruç ibadeti ortaktır. D) Oruç tutan haramlardan sakınmalıdır. Aşağıdaki

Allah rýzasý için farz veya nafile oruç tutan bir Müslüman’ýn, güneþin ufukta kaybolmasýndan sonra bir þey yiyerek veya içerek orucunu açmasýna denil- mektedir.. Dinimiz

Selim döneminden önce Kanuni Sultan Süleyman (1520- 1566) döneminde de var olduğu ortaya çıkar. Ramazan ayında camilerde kandil yakmanın yanında; minarelere kaftan giydirme