Yazma baskı ustası Sebati Arpacıoğlu’nun kişisel bilgileri şunlardır:
Tablo 9.
Sebati Arpacıoğlu'na Ait Kişisel Bilgiler
Ad Soyad : Sebati ARPACIOĞLU
Yaş : 68
Eğitim Durumu : İlkokul
Annesinin Eğitim Durumu : -
Babasının Eğitim Durumu : -
Medeni Durumu : -
Çocuk Sayısı ve Eğitim Durumları : -
Şekil 46. Yazma baskı ustası Sebati Arpacıoğlu
Yazma baskı ustası Sebati Arpacıoğlu ile yapılan görüşmede sorulan sorular ve alınan yanıtlar şunlardır:
Soru: Peki nasıl başladınız bu mesleğe bana bunu anlatabilir misiniz?
Yanıt: Çıraklıktan başladım 1957 yılında okul bittikten sonra yok okul bitmeden okuldaydık işte 60 da mezun oldum 57 de geldim yani ustamın ismi Ahram Kazancı’ydı
Soru: Peki bu sanatın tarihsel süreci hakkında bir bilgin var mı amca?
Yanıt: Çok eski tarihini dahi bilmiyorum. Benim ustam Ermeni’ydi yani ona göre hesap edin.
Soru: Peki o günlerden bu günlere ne gibi gelişmeler oldu sence?
Yanıt: O günkü gelişmeler o gün hep el baskısıydı. Hep elde yapılırdı şimdi her şey serigrafiye döndü fabrika şeyine döndü o zaman herkes mesela bir malı 1000 metre yazmayı biz 1 ayda çıkarırdık şimdi günlük 30000 tane çıkıyor. Bir yeden fabrikadan şuan orda burada şunun için eski sanat yani hepsi oyma kalıpların nerde kalıp var mı buralar da yukarda kalıplar. Onlarla sonra eski boyalar yok şimdi alizar denen bir boya vardı. Onunla yapardık. Çok zahmetli çok şeydi yani anlatma ile olmaz kızım onlar tamam mı.
Soru: Peki yazma baskıyı çıraklıktan öğrendiğinizi söylediniz peki siz çırak yetiştirdiniz mi?
Yanıt: Kaç tane kaç tane
Soru: Peki bunları yetiştirirken nasıl bir yöntem uyguladın amcacım? Yanıt: Çırak yetiştirirken eskiden
Soru: Birisi geldi ben geldim beni yetiştir dedi ilk nasıl başlarsın?
Yanıt: Geliyor ben burada çalışacağım diyor. Ben sanatı öğreneceğim diyor yani bir sene bir buçuk sene şeyi geçer getir götür şöyle et böyle et yani şeyi geçer ondan sonra da kalfalık dönemi geçer. Kalıp basmaya tamam mı gittikçe ilerletir.
Soru: Peki bu yöntemi uyguladığınızı söylediniz sonra bu öğretimden sonra neler olmasını beklersiniz yani bir çırağı yetiştirdikten sonra ne yapmasını beklersin?
Yanıt: Ne yapacak
Soru: Yani yerini mi açsın? Ya da senin beklentin nedir?
Yanıt: Kendi açarsa dükkanını açar. Yani sermayesi varsa yanı bu meslek çok paralı bir meslek para olmazsa olmuyor. Yapan yapıyor ortak giriyor. Mesela iyi bir kalfa olursa ustasıyla beraber ortak çalıyor. Böyle ya kendi alıyor açıyor. Sonra biz Türkiye’nin 67 vilayetine yazma yapardık her yörenin yazması ayrıydı. Erzurum’unki ayrı İstanbul’unki ayrı Trabzon’unki ayrı Kastamonu’nunki ayrı Konya’nınki ayrı hep ayrı ayrı yazmalar vardı. Onların hiç bir tanesi yok şimdi. Hiç bir tane kullananda yok yani o yazmaları. Soru: Peki yazma baskı sanatını öğrenirken ustalara göre farklılık gösteriyor mu çıraklar?
Yanıt: Yav usta yaparken bakıyor ediyor usta mesela yemeğe çıkıyor öğlende biz öyle ederdik. Usta bir yemeğe çıksa da otursak da şurada bir baskı yapsak el baskısı yapsak diye can atardık. Öyle öyle ilerliyor öğreniyor. Benim ustam vardı. Boya yaparken bize göstermezdi böyle arkasını dönerdi. Ona göre gramını bilmem neyini ayarlardı. Daha sonra öğrendik işte hep onları.
Soru: Peki neden böyle yapıyorlardı sizce farklılık göstermesinin sebebi nedir?
Yanıt: Ustalar Ermeni olduğu için işte sanat Türklere geçmesin. Tek amacı buydu onların ama sonra bizim Türkler tabi cin fikir olduğu için işi kapmışlar. Hep gittiler onlar o zaman. En son Suphi vardı oda vefat etti.
Soru: Geleneksel yazma baskı sanatının bugünkü durumu hakkında neler düşünüyorsunuz? Yanıt: Valla el baskısı tamamen öldü bitti yani biz işte ara sıra yapıyoruz. Şu mesela ailzar yazması su boya kök boyadır bunun yapılış şekli çok meşakkatlidir. Şu en az 20 sefer 30 sefer elden geçer şimdi öyle değil bezi veriyor şeyin altına her rengine basıyor çıkıyor bir basışta. Bunun ilk önce bir temeli yapılır biz buna şu siyaha temel deriz bir evin temelini yapmazsan üstünü çatamazsın değil mi. Temelini yapardık böyle ondan sonra bunun sarısını işlerdik. Şimdinin boyası hiç ahmaz mesela bunlar fabrikasyon olduğu için. Buna alizer deriz bu bez yırtılır bu boya kesinlikle vermez renkte vermez buna kesinlikle hiç bişey olmaz. Bunu bastıktan sonra yani şeyini yaptıktan sonra bizim burada ahırlar vardır mal hayvan bağladıkları bu yazmayı oraya götürürdük orda 1 hafta 15 gün kalırdı. O kokuyu bu içerisine çekerdi yanı orda durur dura dediğim amonyak kokusu öyle deyimde anlayın bu amonyak kokusunu içine çekerdi ondan sonra biz onu ahırdan alırdık böyle cerekler vardı asma şeylerin ondan sonra getirirdik bu kazanda boyanın rengi aha şu rengidi büyük kazan vardı altınıda odun yakarız bunu ağır ağır böyle emerekten o boyayı şu sarı boya bunun kendi boyasıyla beraber bu rengi alırdı dura dura en aşağı bir buçuk saat bir buçuk saate bu böyle kızarır kendi rengini alırdı. Buna alizar denir. Bide bak mesela kök baskı el baskı dediğim şu bu el baskısı mesela bu elde yapılıyor. Geçen yaptık işte bu ne akar ne kokar hiç bir şey olmaz buna şu bezi yırtılır bu boya gene akmaz.
Soru: Peki yazma baskı sanatının eğitimi nasıl olmalı?
Yanıt: Valla bunun okulu olmuyor okulu yok biz okulda görmedik bizim şurada ilerde yazmacılar hanı vardır. Şimdi restore yapıyorlar ben oraya geldim 1957 yılında orda işte başladık çıkarken işte bu seviyeye geldik. bunun okulu olmaz çünkü okuldaki en tecrübeli burada yetişmiş eleman olması lazım. Mesela sen bir öğretmensin okudun şu boyadan ne
anlarsın zaten bu boyanın şeyi yoksa malzemeleri de yok yapan ustası da yok şurada yok hiçbir şey yok yani şimdi serigrafi.
Soru: Yazma baskı sanatı eğitimi alan kişilere bu eğitimin neler katacağını ya da kattığını düşünüyorsunuz?
Yanıt: Özellikleri ne usta ustadır işte. Kendine göre fikir üretir desen üretir. Biz dehiç yoksa 500 tane bin tane desen vardı tamam mı mesela su yazmanın her kalıbı ayrıdır. Bunlar elvant. Şimdi yok hiç kalıplardan yok yapan ustada yok kızım bir iki tane kaldı zaten başkada yok.
Soru: Sizce şuan durumu nedir?
Yanıt: Hiçde canlanma durumu yok her gün daha kötüye gidiyor.
Sebati Arpacıoğlu ile yapılan görüşme sonucunda elde edilen bulgular şunlardır:
Sebati Arpacıoğlu mesleğe Ermeni bir ustanın yanında çırak olarak başlamıştır. Geçmişte her şeyin el işçiliği ile yapıldığını, 1000 metre yazmanın 1 ayda çıkartıldığını belirtmektedir. Günümüzde ise günlük 30 000 tane çıkartıldığı için el işçiliğinin ölmeye başladığını belirtmektedir.
Sebati Arpacıoğlu, meslek hayatı boyunca birçok çırak yetiştirdiğini, çırakların kalfalığa geçtikten sonra zaman içinde kendilerini geliştirdiklerini belirtmektedir. Eskiden bütün Türkiye’ye yazma satışı yapıldığını, her yörenin ayrı yazması olduğunu belirmekte, günümüzde ise hiç birinin kalmadığını, artık yazmanın kullanılmadığını ifade etmektedir. Doğal olarak kullanımın azalması satışların da düşmesi, yazmacılık ile uğraşan kişilerin ekonomik gelirin azalması anlamına gelmektedir.
Ustaların çıraklara mesleğin ince ayrıntılarını öğretmedikleri, çırak ve kalfaların zaman içerisinde uğraşarak detayları öğrenebildikleri bu görüşmede de ortaya çıkan bir sonuçtur. Sebati Arpacıoğlu, eski Ermeni ustaların sanatın Türklere geçmesini önlemek adına her şeyi öğretmediklerini düşünmektedir.
Sebati Arpacıoğlu da el baskısının öldüğünü ifade etmektedir. Ancak ara sıra el baskısı yazma yaptıklarını, yazma baskısı yapmanın çok zor bir iş olduğunu, gerçek yazma baskılarında renklerin kesinlikle akmadığını belirtmektedir.
Sebati Arpacıoğlu baskı sanatının okulu olmadığını, kendilerinin de bu işi okulda görmediğini, okulda öğrenenlerin boyadan malzemeden anlamayacaklarını, işin ustası
yanında öğrenileceğini düşünmektedir. Ancak serigrafinin çıkması ile birlikte ustalığın da ölmek üzere olduğunu ifade etmektedir.