• Sonuç bulunamadı

1.2. San Remo Konferansı Öncesinde İtilaf Devletlerinin ve Azınlıkların Sergilediği

1.2.9. San Remo Konferansı Öncesi Ermeni Talepleri

Konferanslar boyunca Ermenistan, büyük devletlerin güçlü taahhütler verdiği ve taraf devletlerin gündemini en çok meşgul eden bölge idi. Barış konferansı öncesi, genel ahval, otonom bir Ermeni devleti kurulması lehineydi. Hatta yeni kurulacak devletin sınırları, İngiliz ve Amerikan devlet başkanları tarafından görüşülmekte ve çizilmekte idi. Ancak bu gelişmeler, Ermeniler için her ne kadar olumlu görünse de sınırları belirlemek göründüğünden çok daha zor bir işti ve bu durum, İtilaf devletleri arasında ihtilaflara neden olmaya başlamıştı. Zira bu duruma neden olan esas unsur, Ermeni nüfusun sayısı idi ve çizilen sınırlarda Ermeniler, sayıca hep azınlık olarak kalmaktaydı.243 Böyle bir gerçeğe rağmen, Avrupa basını ve Ermeniler tarafından gerçeği yansıtmayan belgeler ortaya sürülerek bölgede Ermenilerin sayıca üstün olduğuna dair Batı kamuoyunda algı yaratılmaya çalışılmıştır.

Ermeniler, konferanslar boyunca kendilerini iki heyetle temsil etmişlerdi.

Türkiye Ermenileri ve dünyanın çeşitli yerlerine dağılmış Ermenileri temsilen, Batılı devletler tarafından da tanınan Ermeni Ulusal delegesi Bogos Nubar Paşa ve Erivan Ermeni Cumhuriyeti’ni temsil eden Avetis Aharonian.244 İlk heyet, Bogos Nubar Paşa’nın riyasetindeki Türkiye Ermenileriydi ve diğer heyet de Ahoranian başkanlığındaki Taşnak grubuydu. Ayrıca bu iki grup, konferanstan önce Ermeni Millî Kongresi’nin toplanması çağrısını yaparak dünyadaki tüm Ermenileri, bağımsız Ermenistan için konferansa çağırmıştı. 24 Ocak 1919’da açılan Ermeni Millî Kongresi’nin çalışmaları, Nisan 1919’a kadar sürdü. Kongre tarafından onaylanan

241 Ahmet Hurşit Tolon, a.g.e., s. 121-122.

242 Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, s. 32.

243 Paul C. Helmreich, a.g.e., s. 46-47.

244 Paul C. Helmreich, a.g.e., s. 47-48.

Ermeni talepleri, 12 Şubat 1919’da245 Bogos Nubar Paşa ve Avetis Ahoranian tarafından Paris Barış Konferansı’na sunuldu. Konferansa sunulan Ermeni talepleri, sınır meseleleriyle başlamaktaydı. Hazırlanan taslağa göre Ermeni temsilcileri, yalnızca Ermenistan’ın bağımsızlığının sağlanmasını istemiyor ayrıca Osmanlı İmparatorluğu’ndan toprak talebinde bulunuyor, toprak bütünlüğünün Avrupa devletlerinin garantisi altında olmasını istiyor ve maddî yönden Düvel-i Muazzama tarafından desteklenmeyi talep ediyorlardı. Bütün bunların yanında kurulacak devletlerini idare edene dek büyük bir devletin de himayesini istiyorlardı. Onlar Konseyi’ne sunulan Ermeni sınır taleplerinin karşılanması halinde, Karadeniz’den Akdeniz’e kadar uzanan bir Ermeni devleti kurulacaktı. Bu devletin sınırları; Karadeniz-Akdeniz ve Hazar Denizi arasında bulunuyor, Ermeni Cumhuriyeti’nin bulunduğu topraklar ile Diyarbakır, Trabzon, Van, Bitlis, Erzurum, Erzincan ve tüm Kilikya’yı da içine alarak İskenderun’da sona eriyordu.246 Görüldüğü üzere Ermeniler, Doğu Anadolu’daki taleplerini arttırmış ve üzerine Kilikya’yı da isteyerek Akdeniz’e doğru inmek istemişlerdir. Sınır meselesinden sonra manda sorununa ilişkin isteklerde de bulunan Ermeniler, Ermeni mandasının İtilaf devletleri, Amerika Birleşik Devletleri ve Milletler Cemiyeti’nin ortak garantisinde olmasını talep etmiş, ayrıca mandater devletin belirlenmesinde halihazırda Paris’te toplanmış Ermeni Milli Kongresi’nin fikrinin alınmasını istemiş ve mandanın süresinin yirmi yıldan fazla olmamasını bildirmişlerdi.

İtilaf devletleri, bu istekleri uygun bulsa da hiçbiri Ermeni mandasını almaya yanaşmamış fakat Amerika Başkanı Wilson, Ermenilerin umutlarını devam ettirmişti.247

Ermeniler, konferansta taleplerini sunarken tıpkı Yunanistan gibi propagandalar yapmış ve isteklerine meşruiyet kazandırmak adına, tahrif edilmiş belgeler sunmuşlardır. Ermenilerin, propagandalarını hazırlarken ve yaparken Yunanistan’la sıkı bir işbirliği içinde oldukları da gözden kaçmamaktadır.248 Buna karşın Anadolu’daki millî hareketi destekleyenler arasında “Mesuliyetin yalnızca Türklere yüklenmek istendiği ayrıca Ermenilerin bu mesuliyetten, büyük devletlerce muaf tutulduğu ancak Ermenilerin de Türkiye’deki emelleri ve Türk topraklarını istila etmek gibi muhteris arzularından dolayı birçok Türkü katlettikleri, yani milletler nazarında, doğudaki

245 Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, s. 16.

246 Paul C. Helmreich, a.g.e., s. 48.

247 Serpil Sürmeli, a.g.m., s. 102-104.

248 Yahya Akyüz, a.g.e., s. 42.

savaştan onların da sorumlu tutulmaları gerektiği, aksi takdirde Türklerin Ermenilere karşılık vermeye devam edeceği” şeklinde bir görüş birliği bulunmaktadır.249

İngiltere’nin Ermenistan mandasını savunması hususundaki gayelerine bakıldığında; politikasının esas olarak Ortadoğu’yu hedeflediği görülmektedir. Zira Rusya’nın savaştan çekilmesi ve savaş sonunda Kafkasya’ya Osmanlı ordusunun girmesi, İngiltere’yi endişelendirmiştir. Azerbaycan’a kadar ilerleyen Türk ordusunun, İran’a yönelerek buradaki Türkleri de ayaklandıracağı korkusuyla hareket eden İngilizler, doğuda kendisine yeni müttefikler ya da başka bir deyişle “piyonlar”

bulmuştur. Ermeniler başta olmak üzere, Doğu Anadolu ve Ortadoğu’daki Kürtleri, Süryanileri, Arapları ve Nasturileri ayaklandırmaya çalışan İngiltere, Türklerin İran ve Ortadoğu’da etkisini arttırmasına izin veremezdi.250 İngiltere için Ermeni devleti, İngiltere’nin Ortadoğu’daki çıkarlarını koruma amaçlı kurulacak olan küçük ve zayıf bir tampon devletti. Yani İngiltere’nin ateşli bir Ermeni savunuculuğu yapmasının altında yatan esas faktör, İngiltere’nin Ortadoğu’daki çıkarları ve petroldü.251 Ermeni devletinin kurulacağı bölgenin arazisi ve coğrafyasının iktisadî açıdan pek fazla ehemmiyet arz etmemesine rağmen, önemli bir stratejik konumu olması hasebiyle İngilizler, Türkiye’nin doğu illeri ve bugünkü Ermenistan topraklarının birleştirilerek Büyük Ermenistan devletinin kurulmasını desteklemekteydi. Örneğin; Robeck’in Curzon’a gönderdiği rapora göre, Erzurum, Van ve Bitlis’in Ermenilere bırakılması uygun görülüyordu.252 Zira burada İngilizlerin gerçek niyetinin, İran ve Irak petrollerini tehdit edecek bir kuvveti buradan uzak tutmak olduğunu kolaylıkla görmekteyiz. Yine de İngiltere, Doğu Anadolu’da bir Ermeni devleti kurulmasına sıcak bakıyor fakat Ermeni mandası için herhangi bir sorumluluk almaktan kaçınıyordu. Bu sebeplerle İngiltere, iktisadî olarak kendisine yarar sağlayacak bu devletin kuruluşunu desteklemiş ancak himayesine almayı hiçbir şekilde kabul etmemiştir. Bundan dolayı İngiltere; Hollanda, Norveç, Amerika Birleşik Devletleri ve Kanada gibi zengin ülkeleri Ermeni mandasını alması için253 ikna etmeye çalışmıştır. Lloyd George da Ermeni mandasının Amerika

249 Milli Mücadele Dönemi Beyannameleri ve Basını, s. 100-101.

250 Tuncer Çağlayan, a.g.m., s. 281.

251 Documents on British Foreign Policy 1919-1939, Editör : Rohan Butler ve J. P. T. Bury, First Series, Volume VII, Her Majesty’s Stationery Office, London, 1958, s. 44-45.

252 Bilal Şimşir, a.g.e., s. 18.

253 Ermeni mandaterliğini üstlenme meselesi, aşağıda detaylı olarak incelenecektir. Ancak çıkan gazete haberleri incelendiği zaman, İtilaf devletlerinin Amerika Birleşik Devletleri’nin mandayı alması için yaptığı hamleler olduğu ortaya çıkacaktır. The New York Times gazetesinde, Ermeni mandasının

Birleşik Devletleri’nce üstlenmesinin birçok avantajı olduğunu belirtiyordu. Zira Lloyd George’a göre, ilk ve en önemli faktör, tarafsızlık ilkesi idi. Amerika’nın mandayı üstlenmesi ile aralarında rekabet bulunan Avrupa devletleri, bölgede birbirleriyle güç yarışına girmeyecek ve tarafsız Amerika, bölgedeki güç dengesini değiştirmeyecekti.254

Fransa da İngiltere gibi Ermenistan’ın bağımsızlığını aynı nedenlerle, Ortadoğu’daki Suriye mandası için tampon bölge oluşturma amaçlı savunmuştur ancak Ermeni mandasını üstlenmeyi kesin bir şekilde reddetmiştir. Bunu yaparken de ekonomik kaygılarını ileri sürmüş ve Fransa’nın halihazırda birçok yerde sorumluluk aldığını bahane etmiştir. Kısaca özetlemek gerekirse Fransa da İngiltere ile aynı nedenlerle Ermenistan mandasını almak istememiştir.255

Fransa’nın Ermenileri desteklemesi ve Kilikya’da Ermenilerle birlikte hareket etmesi, bölgedeki Fransız askerî kanadı içinde de hoşnutsuzluk yaratmıştır. Nitekim Binbaşı Labonne raporlarında, Ermenilerle ortak hareket etmenin Türkleri daha da kızdırdığını ve Fransız düşmanlığının daha da artmasına neden olduğunu belirtmiştir.

Ayrıca Labonne, Ermenilerin Türk illerinde yaptıkları kötü muamelelerden de bahsederek, Fransa’nın Ermenilerle hareket etmesinin bir hata olduğunu raporlarında zikretmiştir.256

Amerika Birleşik Devletleri ise Ermeni mandası sorununda en çok başvurulan devletti. İtilaf devletleri, Ermeni mandasının kurulmasına sıcak bakmaktaydı ancak somut bir adım atmıyorlardı. Konunun Wilson ve Amerika’nın inisiyatifine bırakılmasına karar vermişlerdi. Amerikan Senatosu ise mandaya pek sıcak bakmıyor yine de bölgeye araştırma heyetleri gönderiyordu. Gönderilen araştırma heyetlerinin öncüsü olan Niles ve Sutherland257, kısa bir süre kaldıkları Erzurum’da nüfus

Kanada’ya teklif edilmesinin yer alması, bu konuya örnek olarak gösterilebilir. The New York Times,

“Canada Offers to Take Mandate for Armenia”, 23.04.1920.

254 Lloyd George, a.g.e., s. 1259.

255 Bilal Şimşir, a.g.e., s. 47 ve CAB 24_104_88.

256 Bige Yavuz, a.g.e., s. 60-61.

257 Yüzbaşı Emory H. Niles ve hukukçu Arthur E. Sutherland Jr., Ermeni meselesini araştırmak hasebiyle 25 Haziran 1919’da Doğu Anadolu’ya yola çıkmışlardır. Mardin’den Bitlis’e, Bitlis’ten Van’a, Van’dan Erzurum’a ve Erzurum’dan da Trabzon’a giden heyet, Mardin’den Bitlis’e olan yolculuklarında bölgenin çoğunlukla Kürt nüfustan oluştuğunu ifade etmekteydi. Bitlis’ten Van’a olan yolcuklarında ise bölgenin yine çoğunlukla Müslüman olduğunu raporlarında belirten heyet, bölgede kalan Ermenilere dokunulmadığını ve işlerini yapmalarında serbest bırakıldıklarını zikretmişlerdir. Buradan açıkça anlaşıldığı üzere Ermenilerin “soykırım” iddiası, Amerikan heyetinin raporuyla asılsız kalmıştır. Raporda, Van-Erzurum bölgesinin ise ezici bir çoğunlukla Türk, Kürt ve Kafkaslardan göç eden Müslümanlarca meskun olduğu zikredilmektedir. Ayrıca Niles ve Sutherland, Trabzon ve Doğu Karadeniz kıyılarının bazı

çoğunluğunun Türk olduğunu, Erzurum’da sadece 76 Ermeni bulunduğunu ve buradaki havanın Ermenistan aleyhine olduğunu rapor etmişlerdi.258 Sonrasında manda teklifi, 19 Kasım 1919’da Senato tarafından reddedilecekti.

Niles ve Sutherland ayrıldıktan iki ay sonra bölgeye büyük bir Amerikan heyeti259 daha gelmiştir. Heyetin başında General Harbord260 bulunmaktaydı. Bu defa gelen heyet, Başkan Wilson’un Ermeni mandasını araştırmak istemesinden ötürü gönderilmiş kalabalık bir heyetti. Heyet, araştırmalarını tamamlamak için altı hafta bölgede kaldı ve daha sonra Amerika’ya döndü. Harbord ve heyeti raporunda261, Ermenilerin iddialarının asılsız olduğunu ve bölgenin nüfusunun ezici bir çoğunlukla Türk ve Müslüman olduğunu belirtiyordu. Buradaki Türklerin bağımsızlıklarını korumak konusunda kesin kararlı olduğunu da rapor eden Harbord, ayrıca kendilerine vadedilen bölgelerin zengin kaynaklara sahip olmadığını ve bu yüzden mandayı almanın pek de çıkarlı bir iş olmayacağını da raporuna eklemişti.262 Bu raporlarla birlikte, Amerikan kamuoyunda da manda karşıtlığı başlamıştı. Kamuoyunu en çok etkileyen raporlar, General Harbord’un gönderdiği Türkiye raporlarıydı. Raporda, mandanın

kısımlarında, Rumların yoğun olduğunu raporlarında belirtmişlerdir. Justin McCarthy, “The Report of Niles and Sutherland”, XI. Türk Tarih Kurumu Kongresi Bildirileri, TTK, Ankara, 1990, s. 1824-1830.

258 Serpil Sürmeli, a.g.m., s. 107-108.

259 “Türkiye’deki Ermenilerin tehlikede olduğu, Türklerin, İzmir’in acısını Ermenilerden çıkarmak için hazırlıklar yaptığı, doğu sınırında tehcirler dolayısıyla durumun hayli vahim olduğu” gibi söylentilerin gerçek olup olmadığını araştırmak üzere General Harbord ve 46 kişiden mürekkep heyeti, 2 Eylül 1919’da İstanbul’a varmışlardı. Heyetin, “Amerika Birleşik Devletleri’nin, Doğu Anadolu, Batum ve Ermenistan üzerinde manda üstlenmesi hususunda karar verebilmesini sağlayacak” raporlar oluşturması isteniyordu.

Raporun mahiyeti; nüfus, askerî durum, bölge kamuoyunun nabzını ölçmek, asayiş, ziraat, malî meseleler, demiryolları ve ticarî konuları da içerecekti. Metin Ayışığı, a.g.e., s. 89-90.

260 21 Mart 1866 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’ne bağlı Illinois eyaletinde doğmuştur. 1886’da Kansas Eyalet Üniversitesi’nden mezun olup er olarak orduya katılmıştır. İspanya ile yapılan savaşlar sırasında hızla sivrilip teğmenliğe yükselmiş ve Birinci Dünya Savaşı sırasında General John J. Pershing (1860-1948) tarafından fark edilmiştir. Amerika’nın savaşa girmesiyle birlikte Amerikan yurt dışı kuvvetlerinde (American Expeditionary Force) görev almış ve Fransız ordusunda vazife yapmıştır.

Başarıları neticesinde Amerika’nın yurt dışı kuvvetler biriminin başına getirilmiş ve korgeneralliğe yükseltilmiştir. Savaş sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nin Ermeni mandasını araştırmak üzere Türkiye’ye gönderdiği heyetlerden birine başkanlık etmiş ve Millî Mücadele’ye olumlu etkileri olan raporlar kaleme almıştır.

261 Harbord’un raporunda, Rus Ermenistanı ve Doğu Anadolu’yu içeren bölgelerde Ermenilerin 5.

yüzyılda dahi yaşadıkları zikredilmiş ve buradaki Ermenilerin, İslam devletlerinin hakimiyeti altında uzun yıllar barışçıl şekilde yaşadıkları ifade edilmiş ancak II. Abdülhamit zamanında Ermenilere yönelik kırımlar yapıldığı belirtilmiştir. Harbord’un raporlarına göre, 1914 öncesinde Doğu Anadolu’da yaşayan Ermenilerin sayısı 1.500.000’u aşmaktaydı. Harbord, bölgede savaş sonrasındaki duruma ise şu yorumu yapmaktadır: “Bölgede vahşiliğin ve eşkıyalığın hüküm sürdüğü, açlığın Amerikan yardımlarıyla bir nebze engellendiği, köyler ve kasabaların çoğunlukla yakıldığı ve bölgenin kış mevsimine hazırlıksız olduğu…” Conditions in the Near East, Report of the American Military Mission by Maj. Gen. James G.

Harbord, Government Printing Office, Washington, 1920, s. 5-11.

262 Serpil Sürmeli, a.g.m., s. 108-110.

getireceği malî yükümlülükler, özellikle ağır basmış ve bunun yanında bölgedeki Türk kuvvetlerinin Ermeni kuvvetlerine, Türk nüfusun ise Ermeni nüfusa karşı ezici bir üstünlük sağlaması da Amerika’yı manda fikrinden uzaklaştıran bir diğer faktör olmuştu. Amerika Birleşik Devletleri’nin mandayı üstleneceği savından gittikçe vazgeçmeye başlayan İtilaf devletleri de Ermeni meselesini konferansta ikinci plana atmaya başlamıştı.263