• Sonuç bulunamadı

1.2. San Remo Konferansı Öncesinde İtilaf Devletlerinin ve Azınlıkların Sergilediği

2.1.2. San Remo Konferansı’nda Türk Topraklarının Taksim Edilmesi ve Türk

2.1.2.6. Üçlü Anlaşma Tasarısı’nın İmzası

San Remo Konferansı’nın 23 Nisan 1920 tarihli akşam oturumunda İtilaf devletlerinin en üst delegeleri, çok gizli bir toplantı yapmışlar ve Türkiye’yi tam bir manda altına alma planlarını maddeleştirmişlerdir. Bu paylaşımı yapmalarının esas nedeni olarak, Türkiye’nin gelişmesine yardımcı olmak ilkesini göstermişlerdir. Ancak İtilaf devletleri, Türkiye’ye yardım amacı gütmediklerini anlaşma maddelerinde açıkça göstermişler ve paylaşımlarını, Türkiye’ye yaşam alanı bırakmayacak şekilde yapmışlardır. Buraya kadar çeşitli bölgelerle sınırlı kalan toplantılar, bu anlaşma tasarısı ile Osmanlı ülkesinin tümüne yayılmıştır. Aşağıda öncelikli olarak anlaşma tasarısını inceleyeceğiz ve sonrasında anlaşma tasarısının, Yüksek Konsey oturumunda ne şekilde değerlendirildiğini incelemeye çalışacağız. Üçlü Anlaşma Tasarısı, Türkiye’yi manda altına almak ve İtilaf devletlerinin daha hızlı kararlar almalarını sağlamak adına imzalanan 10 maddelik bir pakttır. Tasarı, aşağıda zikredildiği şekildedir:

Taslakta Yer Alan No. 13 Ek A, Üçlü Anlaşma Tasarısı, 23 Nisan Cuma

“Türkiye’ye yardım etmek ve kaynaklarını geliştirmek ve geçmişte bu amaçları engellemiş olan uluslararası rekabetleri ortadan kaldırmak isteğini içtenlikle duyan Fransız, Britanya ve İtalyan Hükümetleri;

Ülkenin dinî, sosyal ve dilsel azınlıklarının korunması ve ekonomik gelişmesi için adaletin, maliyenin, jandarma ve polis kuvvetlerinin yönetimini yeni baştan düzenlemede gereksinme duyulan yardımı almaya hazır olduğu hususunda Türkiye Hükümetince belirtilmiş bulunan istek uyarınca;

Bağıtlı Devletlerin, Kürdistan’ın hemen ya da daha sonra bağımsız olması gerektiğini kabul ettiklerini ve bu ülkenin gelişmesini özendirme ve yönetiminde ihtiyaç duyabileceği yardımı sağlama bakımından bu konuda uluslararası rekabeti ortadan kaldırmanın iyi olacağını göz önünde tutarak;

İtalya’nın Güney Anadolu’da, Fransa’nın Kilikya ile Suriye sınırı üzerinde Ceziretü’l-İbn Ömer’e kadar uzanan Kürdistan’ın batı bölümünde ve Büyük Britanya’nın (Irak ile Mezopotamya’ya olan yakınlığı nedeniyle) Kürdistan ve Dicle’nin doğusunda, aşağıda bahsedilecek 5. madde uyarınca Müttefiklerin bu bölgeler üzerindeki özel çıkarlarını tanımış olarak; Aşağıdaki hükümler üzerinde anlaşmaya varılmıştır”:

1- Bağıtlı Devletler, çeşitli kamu hizmetlerini (adalet ve maliye yönetimleri ile jandarma ve polis kuvvetleri) ülkenin bağımsızlığı ile bağdaşabilecek biçimde yeniden

örgütlemek ve denetlemek ve sosyal, dinî ve dilsel azınlıkları korumakla görevli, mevcut ya da yeniden kurulacak tüm uluslararası komisyonların oluşmasında tam bir eşitlikten yararlanacaklardır.

2- Yukarıdakilere bağlı ve kurulacak olan çeşitli başka hizmetlerde de aynı eşitlik sağlanacaktır. Ancak Osmanlı İmparatorluk Hükümeti’nin ya da giriş bölümünün 3 ve 4. paragraflarında öngörülen koşullar altında Kürt Hükümeti’nin, Büyük Britanya, Fransa ve İtalya’nın özel çıkarlarının ayrı ayrı tanınmış olduğu bölgelerde yerel yönetim ya da kolluk hizmetleri için dış yardım istemeleri halinde, Bağıtlı Devletler, bu bölgelerdeki özel çıkarları tanınmış olan Devletin, bu yardımı sağlamakta öncelik tanınması savına karşı çıkmamayı yükümlenir. Bu yardım, özellikle bu bölgelerdeki sosyal, dinî ve dilsel azınlıklara sağlanan korumanın arttırılmasına yöneltilecektir.

3- Bağıtlı Devletler, içlerinden birinin özel çıkarlarının tanındığı bir bölgede, bu Devletin özel durumundan yararlanmayı reddettiği veya sağlayamadığı haller dışında, kendi uyruklarının sanayi ya da ticaret ayrıcalığı elde etmesi için başvuruda bulunmayacak ve bu başvuruları desteklemeyecektir. Bununla birlikte Bağıtlı Devletlerin uyrukları, gemileri ve uçakları ile egemenlikleri altındaki ülkelerin tarım ve sanayi ürünleri, sözü edilen bölgelerde, ticaret ve gemicilikle ilgili her hususta ve özellikle transit, gümrük ve benzeri konularda tam bir eşitlikten yararlanacaklardır.

4- Bağıtlı Devletler, özel çıkarlarının ayrı ayrı tanındığı bölgelerdeki durumlarının korunması için birbirlerine diplomatik destek sağlayacaklardır.

5- Anadolu Demiryolları, Mersin-Tarsus-Adana Demiryolu ve Bağdat Demiryolu’nun, Türkiye ile Barış Antlaşması’nda tanımlandığı biçimde Türk topraklarında bulunan bölümü, anamalı İngiliz, Fransız ve İtalyan malî gruplarınca oluşturulacak bir ortaklık tarafından işletilecektir. Anamalın bir bölümü, bazı İngiliz, Fransız ve İtalyan gruplarının Bağdat hattının tümünde sahip bulunmuş olabilecekleri paylar karşılığında bu gruplara verilecektir; anamalın kalanı İngiliz, Fransız ve İtalyan grupları arasında bölüşülecektir. Bununla birlikte Bağdat Demiryolu hattında, Fransız uyrukların 1 Ağustos 1914’te sahibi bulundukları payların tümü ya da bir bölümü karşılığı Fransız Hükümeti, kendi özel çıkarlarının tanınmış olduğu bölge içindeki (Mersin-Tarsus-Adana hattını da içermek üzere) demiryollarının tümünün ya da bir bölümünün işletilmesi ve mülkiyeti hakkını kendisine saklı tutar. Bu durumda önceki paragrafta öngörülen ortaklıktaki kendi uyruklarının payı, bu koşullar altında kendisine

bırakılacak demiryollarının değeri tutarında azaltılacaktır. Fransız Hükümeti’nin bu hakkı, Türkiye ile Barış Antlaşması’nın yürürlüğe girmesinden itibaren on iki ay içinde kullanılmış olmalıdır. Birinci maddede öngörülen biçimde kurulacak ortaklığın işlemlerinde, işbu anlaşma ile tanınan, Hükümetlerden her birinin özel hak ve çıkarları, demiryollarının iyi işlemesini engellemeyecek biçimde göz önünde tutulacaktır. Üç Devlet, Türk kalan topraklar üzerindeki demiryolu sisteminin, bu hatları işletecek ortaklaşa bir işletme kurularak, yakın bir gelecekte birleştirilmesini desteklemeyi kabul etmişlerdir. Bu yeni işletme ortaklığının anamal bölünmesi, ilgili gruplar arasında anlaşma ile saptanacaktır.

6- Bu anlaşma bakımından, Fransa’nın özel çıkarlarının tanındığı bölge (Anadolu’da Fransız nüfuzuna bırakılan bölgeler), İtalya’nın özel çıkarlarının tanındığı bölge (Anadolu’da İtalyan nüfuzuna bırakılan bölgeler) ve Büyük Britanya’nın özel çıkarlarının tanındığı bölge (Ermenistan’ın güney sınırı, Irak’ın kuzey sınırının kuzeyinde Kürdistan sınırlarının tanımlanması) belirlenmiştir.

7- İtalya’nın sadece kömür madenleri ve kömürü madenden taşıma araçları (demiryolları ve liman kolaylıkları gibi) üzerindeki çıkarları, tarafsız ülke uyruklarının sahip oldukları ile Ağustos 1914’ten önce, İtilaf devleti uyrukluların mülkiyetinde olanlar dışında olmak koşuluyla, Ereğli havzası bakımından tanınmaktadır. Bağıtlı Devletler, maden sanayisi ile ilgili iş verme ve benzeri konulara ilişkin yönetmelikleri, bugünün teknik ve sanayi koşullarına uygun hale getirmek ve özellikle bunu sağlamak için 1867’de yayımlanmış olan bugünkü yönetmeliğe getirilmesi gereken değişiklikleri yapmak için gerekebilecek kömür madenlerine ilişkin yeni kararnamelerin Türk Hükümetince çıkarılmasını sağlamak üzere birbirlerine diplomatik destekte bulunacaklardır.

8- İşbu anlaşma, Türk Hükümeti’ne bildirilecek ve Türkiye ile Barış Antlaşması ile aynı zamanda yürürlüğe girecektir. Bağıtlı Taraflar, antlaşmanın uygulanmakta olduğundan ve Türkiye’nin Hıristiyan azınlıkların korunması için kabul etmiş olduğu hükümlerin yürürlükte olduğu ve etkin biçimde güvence altında bulunduğundan emin olduklarını ortak bir anlaşma ile bildirdikleri zaman, Fransız ve İtalyan Hükümetleri, özel çıkarlarının tanınmış olduğu kendi bölgelerinden kıtalarını geri çekeceklerdir.

9- Türk İmparatorluğu’nun herhangi bir yerinde özel ekonomik imtiyazlardan yararlanan Büyük Devletlerden her biri, nüfuz bölgesinde, Türkiye ile Barış Antlaşması’nın azınlıkların korunması ile ilgili hükümlerini denetlemek sorumluluğunu bu anlaşma ile kabul edecektir.

10- İşbu anlaşmada Türkiye ile Barış Antlaşması’nda yer alan ya da bu anlaşmayı imzalayanlarca kendileri için isteyerek kabul edilmiş çekinceler dışında, başka Devletler uyruklarının bu anlaşmada sözü edilen bölgelerden herhangi birine ticaret ve ekonomi amaçları ile özgürce girmesini önleyecek hiçbir şey bulunmamaktadır.517

Açıkça görüldüğü üzere İtilaf devletleri, ilk maddede Osmanlı İmparatorluğu’nun malî, adlî ve güvenlik birimlerini tümüyle ele geçiriyor ve bunları denetimine alıyordu. Ayrıca maddede dikkat çeken bir diğer ibare de “ülkenin bağımsızlığı ile bağdaşabilecek biçimde” kısmıdır. Zira tüm yetki mercilerini eline alan İtilaf devletleri, zaten ülkenin bağımsızlığına dair bir şey bırakmamışlardır. Kısaca birinci madde, İtilaf devletleri Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki denetimlerini, komisyonlar ve diğer idarî kurumlar yoluyla paylaştırmaktadır.

İkinci maddede ise sınırları henüz tam belirlenememiş bir Kürt devletinin kurulması planlanıyordu ve kurulacak bu Kürt devletinin tam bağımsız olarak değil de manda şeklinde kurulmasını amaçlanıyordu. Kürtleri himaye edecek devlete de her türlü kolaylığın gösterileceği, maddede zikredilmektedir. İtilaf devletlerinin buradaki esas amacı, bağımsız bir Kürt devleti kurmaktan ziyade, Türk topraklarını parçalamak, Kürtleri tampon olarak kullanmak ve Mezopotamya petrol rezervlerini koruma altına almaktı. Ayrıca İtilaf devletlerinin kendileri dışında bir mandateri desteklemesi, yeni kurulacak Kürt devletinin maliyetinden kaçınmak idi. İtilaf devletlerinin aynı tavrını Ermenistan meselesinde de açıkça görmekteyiz. Ek olarak maddede azınlıklar konusu özellikle zikrediliyor ve böylece çizilecek Kürt sınırları içerisinde kalan azınlık grupların hakları önceden koruma altına alınıyordu.

Üçüncü madde, Türk topraklarının pay edilmesi ve nüfuz bölgelerini belirleyerek buradaki çıkarların koruma altına alınması üzerinedir. Ayrıca sözü edilen nüfuz bölgelerindeki imtiyazlardan İtilaf devletlerinin sömürgeleri de yararlanabilecektir.

517 Osman Olcay, a.g.e., s. 542-545 ve Documents on British Foreign Policy, s. 141-143.

Dördüncü madde ise belirlenmiş nüfuz bölgelerindeki çıkarların tehlikeye düşmemesi için her devletin birbirini desteklemesi ile ilgilidir. İşgal ettikleri topraklarda ileride bir sorun yaşanmaması amacıyla devletler, birbirlerine teminat vermektedir.

Beşinci maddede İtilaf devletlerinin, demiryollarını kendi tekellerine aldıklarını görmekteyiz. Demiryollarının pay edilmesi ise geçmiş yıllarda alınan imtiyazlara göre değil, I. Dünya Savaşı sonrası yapılmış gizli anlaşmalarla kabul edilen nüfuz bölgelerine göre belirlenmiştir. Ayrıca demiryollarına yatırım yapmış olan şirketler de paylaşıma dahil edilmiş ve finansal açıdan güçlü bir destek de sağlanmıştır. Zira bu durum; İtilaf devlet adamlarının, ülkelerindeki siyasî kariyerlerini, prestijlerini ve konumlarını korumaları açısından önemlidir. Nitekim petrol ve demiryolu şirketleri gibi iktisadî yönden güçlü kurumlar, Batılı devlet adamlarına destek olup güç kazandırabilirken, aynı zamanda çıkarlarının tehlikeye düşmesi halinde bu devlet adamları için güçlü bir tehdit de oluşturabilirdi.

Altıncı maddede Osmanlı İmparatorluğu’nun Anadolu toprakları taksim edilmiştir.

Yedinci madde ise İtalya’nın kömür ihtiyacını gündeme getirmesiyle kabul edilmiştir. Ancak bu madde, Ereğli’yi nüfuzu altına almış ve halihazırda bölgede tesisleri bulunan Fransa’yı rahatsız etmiştir. Bu nedenle Fransa, bu madde üzerine çekince koydurmuştur. Konu, araştırmamızın önceki bölümlerinde daha detaylı olarak incelenmiştir.

Sekizinci madde, Üçlü Anlaşma Tasarısı’nın Türk tarafına kabul ettirilmesi ve Türkiye’de yaşayan azınlıklar ile ilgilidir. Türkiye’nin İtilaf devletlerinin şartlarını kabul etmesi halinde her devlet, kendi nüfuz bölgesinden askerlerini çekeceğini belirtmiş ancak bunun için herhangi bir süre belirtmemişlerdir. Bu maddede de belirleyici kıstas olarak azınlıklar görülmektedir. Zira “azınlıkların güvenliği” konusu, göreceli ve değişkenlik gösterecek şekilde yorumlanacak bir meseledir.

Dokuzuncu maddede, Türk topraklarının herhangi bir bölümünde imtiyazlardan yararlanan büyük bir devlet, kendi nüfuz bölgesi içinde yaşayan azınlıkların korunmasına dair hükümleri kabul edecektir. Bu madde ile İtilaf devletleri, azınlıklar meselesini paravan olarak kullanarak Anadolu’nun işgal edilmesine meşruiyet kazandırmaya çalışmıştır.

Onuncu madde, Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere büyük güçlerin tepkisini çekmemek amacıyla tasarıya dahil edilmiştir. Nitekim bu madde ile diğer devletler de Türk toprakları üzerinde birtakım haklara sahip olabilecektir. Ancak bu madde, anlaşmaya sonradan dahil olacak bir devletin, İtilaf devletlerinin çıkarlarını zedeleme ihtimalini bulundurduğu için tartışma konusu olmuştur.

Milletler Cemiyeti Misakı’na göre, tüm ülkelerin manda altındaki bölgelerde eşit haklara sahip olması gerektiğini ekleyen L. George, bu sebeple kendi kendini kısıtlama buyruğunun manda altındaki ülkeleri de kapsamasını ve bunu belirten hükmün anlaşmada yer almasını önerdi. Lord Curzon, Lloyd George’un kaygılarını yanıtlayarak, kendi kendini kısıtlama buyruğunun, imzalayan bakımından, imzalayan Devletlerin herhangi birinin mandası altındaki ülkelerde de geçerli olacağını belirten bir maddenin hazırlanabileceğini belirtti. Böylece 6 maddeye aşağıdaki hüküm dahil edildi:

“Türkiye ile Barış Antlaşması’nın … maddelerinde öngörülen koşullar içinde eski Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan topraklar söz konusu olduğunda, Bağıtlı Devletler, mandat sahibi Devlete karşı, önceki madde kapsamına giren yükümlülüklerin tıpkısını kabul ederler.”518

Sorunun çözümünden sonra Lord Curzon başka bir noktaya dikkat çekmiş ve kendi kendini kısıtlama buyruğunun Güney Anadolu’daki İtalyan nüfuz bölgesine, Kilikya’daki Fransız nüfuz alanına ve Güney Kürdistan olarak belirlenmiş İngiliz etki alanına uygulandığını dile getirmiştir. Irak’ta kurulması kararlaştırılan İngiliz mandası içerisinde bulunan Musul şehrinin, Güney Kürdistan ile ilişkili olduğunu ve Kürdistan’ın Musul’dan ayrılmak istemediğini belirten Curzon, bu durumu öne sürerek Güney Kürdistan’ın İngiliz nüfuz bölgesi olarak gösterilmesini istememiştir. Nitekim bu bölgeden çıkar sağlayamayacağını bilen Curzon, Süleymaniye bölgesi dahil olmak üzere Musul’un İngiliz nüfuz bölgesi olarak zikredilmesini istemiştir. Curzon’a ek olarak konuya dahil olan L. George, İngiltere’nin bu bölgedeki herhangi bir hak talebinde bulunmayacağını ve bölgedeki yükümlülükleri üstlenmeyeceğini belirtti. Berthelot, İngiliz nüfuz alanının kuzey sınırlarının ne olacağını sormuş ve Curzon, Musul’un kuzey sınırıyla sınırlı kalacağını söylemiştir. Berthelot, Musul sorununun Lloyd George ve Millerand arasında çözülmesi gerektiğini belirtmiş ve bundan sonra metnin maddeleri tekrar okunarak oylamaya sunulmuştur. Buna göre;

518 Documents on British Foreign Policy, s. 132.

“Başlangıç kısmının dördüncü paragrafından ve (Mezopotamya’ya yakınlığı nedeniyle) Dicle’nin doğusundaki Kürdistan bölümünde Büyük Britanya’nın…”

sözcüklerinin geçici olarak çıkarılması kararlaştırıldı.

Madde 1 olduğu şekliyle kabul edilmiştir. Madde 2’de ise “Büyük Britanya”

sözcükleri geçici olarak çıkarılmıştır. Madde 3 ve 4 olduğu şekliyle kabul edilmiştir.519 Madde 5 okunduktan sonra Lloyd George, demiryolu hisse senedi sahibinin uyruğu ne olursa olsun, müdürlerin, demiryolu ücreti ya da başka kolaylıkları bakımından bir ulusla öteki ulus arasında farklı işlem yapmaya hakları olmayacağının açık bir hükme bağlanmasını istedi. Bu nedenle 5. maddeye şu bölümün eklenmesi kabul edildi:

“Bu maddenin birinci paragrafında önerilen ortaklık, gerek ücret gerek kolaylık bakımından tüm mal ve yolculara, uyrukluk, geldiği ya da gideceği yere bakmaksızın, tam eşit işlemde bulunmak zorunluluğunda olacaktır.”

“Bu maddenin ikinci paragrafında öngörülen hakkı kullandığı takdirde, Fransız Hükümeti de böylece kendilerine geçecek herhangi bir demiryolunda aynı yükümlülükleri üstlenecektir.”520

Madde 6’dan da “İngiliz özel çıkarlarına dair sözcükler” geçici olarak anlaşma metninden çıkarılmış ve Madde 8, 9 ve 10 olduğu şekliyle kabul edilmiştir. 521

Madde 7 okunduğu zaman ise Millerand bir çekince koymuş ve yukarıda incelemeye çalıştığımız Zonguldak ve Ereğli kömür havzaları üzerine tartışmalar yaşanmıştır.

Üçlü Anlaşma Tasarısı kararlarına göre, Türk sınırları, batıda Çatalca hattını müteakiben çizilecek ve Boğazlar, uluslararası bir komisyonun idaresine bırakılacaktı.

Doğuda Erzurum, Trabzon, Van, Bitlis, Harput ve Erzincan dahil bir Ermeni devleti kurulacaktı. Ayrıca doğuda bir de özerk Kürt devletinin kurulması kararlaştırılıyordu.

Ancak bu devletin sınırları tam olarak belirtilmemiş ve Wilson’un Ermeni sınırlarını çizmesinden sonra kalan bölgede bir Kürt devletinin kurulması kararlaştırılmıştı. İtilaf devletleri, aralarında Üçlü Anlaşma Tasarısı’nı imzalayarak Türkiye’yi nüfuz

519 Documents on British Foreign Policy, s. 133-134.

520 Documents on British Foreign Policy, s. 134.

521 Documents on British Foreign Policy, s. 134.

bölgelerine ayırmış ve bu bölgelerde çıkarlarını sürdürebilmek amacıyla uyum içerisinde hareket edeceklerini birbirlerine taahhüt etmişlerdi.522

2.1.2.7. Türklerin Barış Antlaşmasını İmzalamama Sorunu ve Türk Ordusunun