• Sonuç bulunamadı

Mustafa Kemal Paşa, memleketin içinde bulunduğu kötü durumu, İstanbul’da Padişah ile Hükümetin işlevsizliğini net bir şekilde görmüş ve zaman kaybetmeden harekete geçmişti. Nitekim Mustafa Kemal Paşa, devleti I. Dünya Savaşı’na sokmakla yükümlü kişilerin kaçtıklarını, Padişahın kendi tahtını temin peşinde olduğunu ve mevcut Hükümetin de işgallere karşı aciz bir tutum takındığını Nutuk isimli eserinde zikretmiştir.43 Anadolu hareketinin lideri Mustafa Kemal Paşa, devletin düştüğü kötü durumdan kurtarılması için mücadele verilmesi taraftarıydı. Ayrıca mücadelenin millî bir mahiyette olacağını, ne padişahın, ne savaş sorumlusu İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin ne de İstanbul Hükümeti’nin işgallere karşı verilecek mücadelede bir

43 Mustafa Kemal Atatürk, Nutuk, M.E.B. Yayınları, C. 1, İstanbul, 1970, s. 1.

fayda sağlayacağını Mustafa Kemal Paşa’nın Nutuk’taki bahsinden açıkça anlamaktayız.

Mustafa Kemal Paşa’ya göre, gerçekleşen işgaller ve azınlıkların faaliyetlerine karşı, Türk milletinin tek bir kurtuluş çaresi vardı: Milletçe topyekun müdafaaya geçmek. Bu yüzden milletin, işgale karşı mücadele etmek için kurulan Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’nin çatısı altında bir araya gelmesini savunmaktaydı. Ayrıca Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’ne karşı kurulan ve manda ve himayeyi savunan cemiyetlere karşı da mücadele edilmeliydi.44

İtilaf devletleri Türkiye’yi paylaşmak için konferanslar düzenlerken, Mustafa Kemal Paşa da Anadolu’da kongreler düzenliyor ve Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile Millî Mücadele hareketinin topyekun tüm tabana yayılmasına çaba sarf ediyordu. Ancak Mustafa Kemal Paşa, bunu yaparken mevcut Hükümet ile bağlarını asla koparmamış ve sürekli irtibatta kalmıştı. İstanbul ile haberleştiği her fırsatta Padişah’a olan bağlılığını tekrarlayan Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’daki mevcut Hükümeti ve Sadrazamı işbirlikçi olarak suçlamış, Padişah tarafından verilen yetkileri kötüye kullanarak Padişahın otoritesini sarstıklarını belirterek İstanbul Hükümeti’ni istifaya çağırmıştı.45

San Remo Konferansı öncesi yaşanan gelişmelere giriş yapmadan önce Anadolu’nun savaş sonrası durumuna değinmek, araştırmamız açısından yerinde olacaktır. Mondros Ateşkesi’nden sonra ülke yer yer işgale uğramış, ordunun silahlarına el konulmuş, subayların ve askerlerin bir kısmı memleketlerine dönmüş ve halk savaştan bıkmıştı. Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş sonrası ahvali bu şekilde idi.46 Böyle bir ahvalde Türk toprakları nüfuz bölgelerine ayrılmış ve her devlet ve azınlık grup, pastadan kendi payını kapmaya çalışmıştır. Ancak işgaller ve taşkınlıklar ne denli şiddetliyse, Türk milleti aynı şiddette karşılığını vermiştir. Aşağıda işgaller sonrası ve San Remo Konferansı öncesi gelişen olaylara ve bu esnada yürütülen Türk siyasetine kısaca değinmeye çalışacağız.

Bilindiği üzere konferanslar boyunca Trakya, Yunan isteklerinin yoğun olduğu bölgelerden biriydi. Konumu, savaş sonrası statüsü ve Yunanistan’ın propagandası dolayısıyla işgale en açık bölgelerden biriydi. Bu nedenlerle müdafaası en zor

44 Mustafa Kemal Atatürk, a.g.e., s. 2-7.

45 Mustafa Kemal Atatürk, a.g.e., s. 131, 139-140.

46 Miralay Mehmed Arif Bey, Anadolu İnkılâbı-Millî Mücadele Anıları (1919-1923), Hazırlayan: Bülent Demirbaş, ARBA Yayınları, İstanbul, 1987, s. 11-12.

bölgelerden biri olarak görülmekteydi. Yine de yoğun Türk nüfusundan dolayı, hem Doğu Trakya üzerinde hem de Batı Trakya’da işgallere karşı bir kamuoyu oluşmuştu ve Anadolu’dan her iki bölgenin de Türk olduğuna dair bir propaganda yürütülmekteydi.

Bununla birlikte Mustafa Kemal Paşa, Cafer Tayyar Bey’e Doğu Trakya ve Batı Trakya ile ilgili görüşlerini belirttiği 3 Şubat 1920 tarihli telgrafta, Doğu Trakya üzerinde hiçbir iddiadan vazgeçilmemesinden ve buradaki hazırlıkların ve teşkilatlanmanın ara verilmeksizin devam etmesi gerektiğinden bahsetmiştir. Ayrıca bu iki bölgenin bir olduğuna dair iddiaların devam ettirilmemesinden de bahsederek Batı Trakya üzerinden sürdürülen politikanın, Doğu Trakya’dan ayrı tutularak yürütülmesini istemiştir. Zira Mustafa Kemal Paşa, iki bölgenin bir olduğuna dair propaganda yapılmasının, Doğu Trakya’daki mücadeleye zarar verebileceğini belirtmiş ve aynı propagandanın düşman tarafından da uygulanabileceğine dikkat çekmiştir. Kısaca özetlemek gerekirse Doğu Trakya ve Batı Trakya’nın mücadelesinin ortak yürütülmesi, daha meşru bir zemini bulunan Doğu Trakya’nın da elden çıkmasına neden olabilecektir bundan dolayı iki meselenin birbirinden münferit tutularak çalışmaların sürdürülmesi gerekmektedir. Aksi takdirde Yunanistan’ın da Doğu Trakya üzerindeki propagandasını, Batı Trakya’da kazandığı haklarla birleştirerek yürütmesine olanak verilecektir.47

İzmir ise 15 Mayıs 1919’da Yunan işgaline maruz kalmış ve burada yerli Rumlar, Yunan işgal kuvvetleriyle birlikte her türlü taşkınlık ve zulmü gerçekleştirmişti.

Zaten barış antlaşmasında İzmir, İtilaf devletlerince Yunanistan’a bırakılacağından işgal kuvvetleri, burada gerçekleştirecekleri her türlü eylemi, bir “savaş hakkı” olarak görmekteydi. Miralay Mehmed Arif Bey’in naklettiği şekliyle Yunan mezalimi,48 Türk milleti üzerinde büyük bir etkiye neden olmuştu. Ayrıca Yunan işgal kuvvetleri, İzmir’de yirmi subayı ve şehrin ileri gelenlerinden bazılarını şehit etmiş ve Müslüman halkı “Zito Venizelos” diye bağırmaya zorlamıştı.49 İzmir’in uğradığı bu vahşetin, Türk halkının silahlanarak Yunan kuvvetlerine karşı mukavemete geçmesinde büyük bir rolü vardır.

47 Hüsnü Özlü, “İstiklal Savaşı'nda Doğu Trakya'da Teşkilatlanma Süreci Lüleburgaz ve Edirne Kongreleri”, Uluslararası Avrasya Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl 3, S. 6, Ankara, 2012, s. 31.

48 “Kiliselerin bir kapısından sivil olarak giren ve diğer kapısından Yunan askeri kıyafetinde dışarı fırlayarak kudurmuş köpekler gibi Müslümanlara saldıran yerli Rumların sayısı, her halde Yunan canavarlarının sayısından az değildi.” Miralay Mehmed Arif Bey, a.g.e., s. 15.

49 Yücel Özkaya, “İzmir’in İşgalinin Anadolu’daki Tepkileri”, Atatürk Yolu Dergisi, C. 1, S. 1, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1988, s. 66.

Yunan ordusu ve Rumların yaptığı mezalimin yanı sıra, Ermeniler de, gerek Fransız ordusuna katılarak ve gerekse çeteler halinde örgütlenerek, büyük bir yıkım ve katliama neden olmuşlardı. Ayrıca Rumlar ve Ermeniler, birbirlerine destek veriyor ve iki taraf da her birinin Anadolu üzerindeki isteklerini tanıyordu. Zira Mavri Mira Cemiyeti’nin programında, “Ermenilerle işbirliği yapmak” ibaresi bulunmaktaydı.50 Bunların yanında Ermenilerin, Millî Mücadele aleyhinde propaganda yaptıkları da görülmektedir. Ermeniler, Müslüman halkın zafer ümidini kırmak amacıyla,

“İtalyanların Bozkır’a geldiğini, Sultan Abdülhamit’in oğlunun Ankara’yı kuşattığını, Yunan zaferlerinin arttığını ve dolayısıyla Ankara’nın barış yapmaktan başka bir şansı olmadığını” belirten propagandalar yapmışlardı.51

Memleketin dört bir yanında gerçekleştirilen işgallerin, Millî Mücadele’nin

“millî” bir mahiyete bürünmesinde en büyük etken olduğunu söyleyebiliriz ancak Millî Mücadele ruhunun oluşmasında, Mustafa Kemal Paşa’nın da çok büyük bir etkiye mazhar olduğunu görmekteyiz. Nitekim Mustafa Kemal Paşa, mücadelenin daha en başında basına önem vermiş ve gerçekleştirilen eylemleri, basın yoluyla halka bildirmiştir. İstanbul Hükümeti’nin basın aracılığıyla yaptığı propagandaları da aynı şekilde, basın yoluyla kırmaya çalışmıştır.52

Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’dan Samsun’a geçmesinin akabinde Samsun’da da fazla durmamış ve İstanbul’un kendisini geri çağırmasını müteakip Amasya’ya geçmişti.

Burada Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Paşa, Rauf ve Refet Beyler, 19/20 Haziran gecesi bir toplantı yaparak birtakım kararlar almışlardı. İstanbul Hükümeti’nin görevlerini ifa edemediği ve bu nedenle millî birliğin temini ve milletin haklarının savunulması için, millî bir meclisin Sivas’ta toplanmasına karar verilmişti.53 Erzurum Kongresi’nde54 (23

50 Rahmi Çiçek, “Millî Mücadelede Ermeni-Rum-Yunan İttifakı’nın Anadolu Basınındaki Yankıları”, Atatürk Yolu Dergisi, C. 2, S. 6, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1990, s. 300.

51 Hamit Pehlivanlı, “Askerî Polis Teşkilatı İstihbarat Raporlarında Millî Mücadele Sırasında Ermeni-Rum Azınlığın Faaliyetleri ve Alınan Tedbirler”, Atatürk Yolu Dergisi, C. 2, S. 8, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1991, s. 675-676.

52 Yücel Özkaya, “Ulusal Bağımsızlık Savaşında Anadolu’nun ve Kamuoyunun Durumu”, Atatürk Yolu Dergisi, C. 2, S. 5, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1990, s. 155.

53 Miralay Mehmed Arif Bey, a.g.e., s. 26-27.

54 Erzurum Kongresi, Millî Mücadele’nin hazırlık safhasını başlatarak askerî ve fikrî stratejilerin ve hamlelerin belirlenmesi konusunda önemli kilometre taşlarından biri olmuştur. Kongrede alınan kararlara özetle değinmemiz gerekirse; kongrede millî sınırlardan bahsedilmesi, Millî Mücadele’nin yönetim merciinde Misak-ı Millî’nin oluşturulması konusunda bir hazırlığın olduğunu göstermektedir. Manda ve himaye reddedilerek milletçe topyekun bir mücadeleye girişilmesi gerektiği açıkça belirtilmiştir. Doğu Anadolu’da hakim nüfusun Türk olduğu ve bu illerin, Ermenilere kesinlikle bırakılmayacağı kesin bir

Temmuz 1919)55 Heyet-i Temsiliye teşkil olunarak Büyük Millet Meclisi Hükümeti kurulana dek, hükümet merciinin vazifesini bu kurul ifa etti. Erzurum Kongresi’nin ardından toplanan Sivas Kongresi’nde alınan kararlar, 11 Eylül 1919’da bir beyanname ile dünyaya duyuruldu.56

Mustafa Kemal Paşa, Amerikan mandasını savunan şahıslara, Amerika’nın bağımsız bir Ermeni devleti kurma temayülünde olduğunun ve Amerikan mandasını savunmanın, Türk topraklarına direkt yapılan bir saldırıdan farksız olacağının söylenmesini istiyordu. Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde manda kesin olarak reddedilmişti ancak Türk toprakları üzerinde emelleri olmayan ve çıkar gütmeyen bir devletin yardımı kabul edilebilirdi.57 Nitekim Doğu Anadolu’da Ermeni komitacılarla mücadeleler sürmekteydi. Savaş sonlarına doğru çekilen Rus ordusunun yerini Ermeniler almış ve bölgede büyük bir yıkım ve mezalime neden olmuşlardı. Bu nedenle Doğu Anadolu’da hem Amerikan mandasına, hem işgallere hem de Ermenilere karşı bir mücadele ve propaganda dönemi başlamış oldu. Vilayat-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti, Mart 1919’da yaptığı toplantısında bir beyanname yayınlamış ve

şekilde zikredilmiştir. Bunlara ek olarak, İtilaf devletlerine ve azınlıklara bağımsızlığı yaralayıcı hiçbir imtiyaz ve ayrıcalık tanınmayacağı bildirilmiştir. Bu kongrede dikkat çeken önemli bir husus, yeni kurulacak Türk devletinin benimseyeceği temel prensiplerin de belirlenmeye başlamasıdır. Zira millî bir hakimiyet ve egemenlik anlayışının izleri, Erzurum Kongresi’nde yayınlanan beyanname maddelerinden seçilebilmektedir. Cevdet Küçük, “Erzurum Kongresi”, DİA, TDV Yayınları, C. 11, Ankara, 1995, s. 337.

55 Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi Mondros’tan Mudanya’ya Kadar (30 Ekim 1918-11 Ekim 1922), TTK, Ankara, 1989, s. 53.

56 Sivas Kongresi’nde alınan kararlar özetle şu şekildedir:

“1- Mondros Mütarekesi’nin imzalandığı gün, Osmanlı İmparatorluğu’nda kalan topraklar bölünmez bir bütündür.

2- Saltanat ve Hilafet makamının korunması için millî kuvvetleri etkin ve millî iradeyi hakim kılmak esastır.

3- Osmanlı topraklarına yapılacak her türlü işgal ve saldırıya karşı koymak ve Rum ve Ermeni gibi azınlıkların bağımsız devlet kurmalarına karşı çıkmak esastır.

4- Azınlık gruplara, siyasî ve içtimaî dengeyi bozacak imtiyazlar vermek, kabul edilmeyecektir.

5- Saltanat, Hilafet ve vatanın ve milletin korunması ile bütünlüğünü sağlayacak her türlü tedbir ve kararlar alınmıştır.

6- İtilaf devletlerinden, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalandığı tarihteki Osmanlı sınırlarını temel alan ve Osmanlı topraklarını taksimden vazgeçerek bu topraklar üzerinde Türklerin tarihî, coğrafî, siyasî ve dinî haklarına riayet eden bir barış antlaşması beklenmektedir.

7- Milliyet esaslarına saygı gösteren ve Türk topraklarında emelleri olmayan herhangi bir devletin fennî, sınaî ve iktisadî yardımı kabul edilecektir.

8- Millî iradeyi hakim kılmak için millî bir meclisin kurulması zaruridir.

9- Bütün millî cemiyetler, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adı altında birleştirilmiştir.

10- Sivas Kongresi kararlarını uygulamak hasebiyle, Heyet-i Temsiliyye teşkil olunarak köylerden il merkezlerine kadar tüm millî kuruluşlar birleştirilmiştir.” Haluk Selvi, “Sivas Kongresi”, DİA, C. 37, TDV Yayınları, Ankara, 2009, s. 284-285.

57 Roderic Davison, “Mondros'tan Lozan'a Kadar Türk Siyaseti”, AÜDTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, Çeviren: Mine Erol, C. 14, S. 25, AÜDTCF Yayınları, Ankara, 1981, s. 85.

bahsi geçen beyannamede, savaşın kaybedilmesi bahanesiyle İtilaf devletlerinin Türk milletinin meşru haklarına saldırıda bulunduğu, Mondros Ateşkes Antlaşması’nın bağımsızlık ve egemenliğe aykırı olduğu ile Doğu vilayetlerinin Ermenilere bırakılması meselesinin de büyük bir haksızlık olduğu zikrediliyordu. Ermenilerin Amerika başta olmak üzere dünyanın önemli merkezlerinde Ermeni devleti kurulması için propagandalar yaptığı ve propagandaların esasını Doğu Anadolu’da Ermeni nüfusun üstünlüğü, buradaki Ermenilerin zulme uğradığı hatta katledildiği gibi asılsız iddiaların oluşturduğu, beyannamede açıkça belirtiliyordu. Erzurum’da askerî ve idarî hazırlıkların yanı sıra, propaganda ve kongre çalışmaları da yürütülürken İtilaf devletleri de Paris’te Türk barışı meselesini görüşüyorlardı.58

Mustafa Kemal Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılan Suriye, Irak, Arabistan ve Mısır gibi Müslüman bölgelerin de kendi kaderlerini kendilerinin çizmesi gerektiğini belirtmiş ve bu toplulukları işgal güçlerine karşı harekete geçmeye teşvik etmiştir. Zira Mustafa Kemal Paşa, Türkler gibi Arapların da işgalci kuvvetlere karşı savaşarak bağımsızlığını kazanmaları gerektiğini düşünmekteydi. Bundan dolayı Sivas Kongresi’nde şu sözleri sarf etmiştir: “Mısır, Afganistan, Irak ve Suriye ulusları da Fransa ve İngiliz sömürgecilere karşı direniş içindedirler.”59 Nitekim konferanslardan sonra, özellikle Araplarda ciddi bir değişiklik olmuş ve Irak ile Suriye’de Müttefik karşıtı hareketlerde artış görülmüştür.

Mustafa Kemal Paşa’nın bu beyanatından, Milli Mücadele’nin Ortadoğu’ya da sirayet etmesini istediği görülmektedir. Zira İngilizlerin İslam dünyasının hakimiyetini ele geçirmek gibi düşünceleri vardı. Bu yüzden Mustafa Kemal, Ortadoğu’ya gereken önemi vermiş ve kısıtlı imkanlara rağmen bölgeye destekte de bulunmuştur. Ayrıca Ortadoğu’nun mücadelesine katkı sağlamak amacıyla bölgeyle irtibat kurmuş ve sömürgeci kuvvetlere karşı, İslam çatısı altında birleşerek savaşmak gerektiğinin önemini de yazılarında belirtmiştir.60 Mustafa Kemal Paşa’nın çağrılarına ve Müslüman ahaliye gönderdiği bildirilere, İslam dünyasının büyük bir kısmından destek gelmiş ve kısa zamanda Suriye ve Irak’ta isyanlar çıkmıştır. Ayrıca Orta Asya Türklerinden ve

58 Serpil Sürmeli, “San Remo Konferansı ve Erzurum”, Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Dergisi, Atatürk Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, C. 4, S. 2, Erzurum, 2004, s. 101.

59 Ömer Osman Umar, “Milli Mücadele Dönemi Atatürk'ün Ortadoğu Politikası”, Fırat Üniversitesi SBD, C. 20, S. 1, Elazığ, s. 446.

60 Ömer Osman Umar, a.g.m., s. 447-448.

Afganlardan da maddî ve manevî pek büyük önemi haiz destek ve yardımlar da gecikmemiştir. Hindistan’daki Müslümanlar ise işgali protesto etmiş ve hilafet merkezinin Osmanlı İmparatorluğu’nda kalması için diplomatik girişimlerde bulunmuşlardır.61

Kongreler ile birlikte, Anadolu’da halkın millî harekete katılımı ve desteği de gittikçe artmaktaydı. Damat Ferit Paşa, Sivas Kongresi’nde alınan kararlardan dolayı Anadolu ile İstanbul arasındaki haberleşmeyi kesmişti. Ancak Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler, yakınları aracılığıyla padişah ile irtibata geçmiş ve Damat Ferit Paşa Hükümeti’nin değişmesi hususunda padişahı uyarmışlardı. Anadolu’daki baskı ve VI.

Mehmet Vahdettin’in halk ile idareyi birbirine yaklaştırma isteği üzerine, Damat Ferit Paşa ve kabinesi 1 Ekim 1919’da62 istifa etti. 2 Ekim 1919’da Ali Rıza Paşa63 Hükümeti’nin kurulması ile birlikte, İstanbul- Anadolu görüşmeleri de yeniden başlamış oldu. Görüşmelerin yeniden başlamasındaki en büyük etken, Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin İtilaf devletleri çıkarlarından ziyade, millî hareket lehine politika uygulamasıydı.64 İstanbul’daki gelişmeler, bu minvalde ilerlerken, Anadolu’da da millî bir meclisin kurulması gündemdeydi. Yukarıda da belirttiğimiz üzere, Sivas Kongresi’nde alınan kararlardan biri de millî bir meclisin teşekkülü idi. Meclisin toplanması fikri, Sivas’ta kabul edilmişti lakin en büyük sorun, meclisin toplanacağı yer ile ilgiliydi. Mustafa Kemal Paşa, meclisin İstanbul’da toplanmasına karşı olduğunu Nutuk’ta belirtmiş ve böyle bir işin, barındırdığı riskler hasebiyle mantıksız bir hareket olduğunu eserinde zikretmiştir.65 Yine de Salih Paşa ile Amasya’da yapılan görüşmelerde (20-22 Ekim) İstanbul Hükümeti’nin isteğiyle, meclisin İstanbul’da

61 Salahi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, C. II, TTK, Ankara, 2003, s. 66-67.

62 Gotthard Jaeschke, a.g.e., s. 67.

63 Son Osmanlı Sadrazamlarından olan Ali Rıza Paşa, Jandarma Binbaşısı Tahir Efendi’nin oğludur.

1860’ta İstanbul’da doğmuş ve eğitimini İstanbul’da tamamlayarak Harp Okulu’nda dersler vermeye başlamıştır. Almanya’da eğitim görmüş ve Türkiye’ye döndüğünde kaymakam rütbesine yükseltilmiştir.

1897 Osmanlı-Yunan Savaşı’ndan sonra barış antlaşmasının hazırlanmasında görev almış ve kendisine mirliva rütbesi verilmiştir. 1901’de Ferik, 1903’te Manastır Valisi olarak hizmet veren Ali Rıza Paşa, Manastır’daki Rus konsolosunun öldürülmesi üzerine Trablusgarp’a gönderildi. 1918 Kasım ayına kadar Trablusgarp, Şam, Hayfa ve Makedonya gibi bölgelerde hizmet eden Ali Rıza Paşa, zikredilen tarihte Bahriye Nazırlığı’na getirildi. Tevfik Paşa Hükümeti’nin istifasından sonra Damat Ferit Paşa kabinesinde görev almış ve nihayetinde Ferit Paşa’nın istifasıyla Sadrazamlığa seçilmiştir. İbnülemin Mahmut Kemal İnal, Son Sadrazamlar, C. IV, Dergah Yayınları, İstanbul, 1982, s. 2105-2111.

63 Tuncer Baykara, Millî Mücadele (1918-1923), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1985, s.

58-59.

64 Tuncer Baykara, Millî Mücadele (1918-1923), Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1985, s.

58-59.

65 Mustafa Kemal Atatürk, a.g.e., s. 241.

açılmasına karar verildi.66 İstanbul-Anadolu arasında kurulan iyi ilişkiler sonucu, Ali Rıza Paşa Hükümeti, seçime gitme kararı almış ve Aralık 1919’da seçim yapılmıştı. 12 Ocak 1920’de Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti temsilcilerinin ağırlıkta olduğu yetmiş iki mebusun katılımıyla, meclis resmen açılmış oldu.67