• Sonuç bulunamadı

Mondros Ateşkesi’nden sonra İtilaf devletleri, İstanbul’da kontrolü ele geçirmişti ve hem padişah hem de Osmanlı Hükümeti üzerinde büyük bir nüfuz ve baskı kurmuşlardı. Ardından mütareke şartları öne sürülerek İzmir, Yunan işgaline uğradı.

Mütareke şartlarına aykırı olarak Trakya, Gelibolu, Antalya, Konya, Musul, Urfa, Adana, Antep ve Maraş da işgale uğradı. İtilaf devletleri, kendi çıkarlarına uygun gördükleri bölgeleri işgal ediyor ve Osmanlı İmparatorluğu’nu gittikçe dar bir alana sıkıştırıyorlardı. Böylece sınırları daralan Osmanlı İmparatorluğu’nun, iktisadî kaynakları da gittikçe kısıtlanıyordu. Savaşı kazanmak, İtilaf kuvvetlerinin işgalleri ve istismarları “meşru bir hak” olarak göstermesini sağlamış ve bu şekilde ateşkes hükümlerini, sırf savaş hakkına dayanarak defalarca çiğnemişlerdi.68

Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş sonrası durumuna ve politikalarına değinmek, araştırmamız açısından faydalı olacaktır. Savaşın akabinde padişah ve veliaht, yabancı hükümetler nezdinde birtakım girişimlerde bulunmuşlardı. Zira Sultan Vahdettin, devletin kurtuluşunun yalnızca İngiltere ile anlaşılması yolundan geçtiğini düşünüyordu.

Bu nedenle tahta çıkar çıkmaz teşebbüslerde bulunmaya başlamıştı. Veliaht Abdülmecit ise milliyetçilere destek veren bir görüşü benimsemişti ancak veliaht da İngilizlerin yardımının sağlanması yolunda girişimleri bulunmaktaydı. Nitekim “Türkiye’nin yardıma muhtaç olduğunu ve Halife’nin egemenliğini tehdit etmeyecek bir kuvvetin kontrolünü kabul edeceğini” Associated Press muhabirine açıklayan Veliaht da Fransa ve İngiltere’nin yardımına açıkça bel bağlamıştı.69 Ayrıca Veliaht, İngiltere Kralı V.

George, Fransa Başbakanı Poincare ve İtalya Kralı III. Emanuele gibi liderlere mektuplar yazmıştı. Mektuplarda savaş sorumlusu olarak İttihat ve Terakki liderleri gösterilmiş ve Türk milletinin savaşa katılmak gibi bir gayesi olmadığı halde,

66 Tuncer Baykara, a.g.e., s. 59.

67 Ali Akyıldız, “Meclis-i Meb’ûsan”, DİA, TDV Yayınları, C. 28, Ankara, 2003, s. 247.

68 Abdurrahman Bozkurt, İtilaf Devletlerinin İstanbul’da İşgal Yönetimi, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 2004, s. 81-153.

69 Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, TTK, çeviren: Cemal Köprülü, Ankara, 2011, s. 1-2 ve 11-12.

İttihatçıların halkı buna mecbur kıldığını, her şeyi bir olup bittiye getirdiklerini ifade etmişti.70 Elbette bu mektup ve çabalara olumlu bir cevap gelmemiş, sadece geçiştirilerek yanıt verilmişti. Damat Ferit Paşa71 da Sultanın ve kendisinin güvenliği için İngiltere’ye müracaat ediyor ve bizzat himaye talep ediyordu.72 Veliaht Abdülmecit, millî hareketi desteklediğini ve bizzat katılmak istediğini söylemiş ancak herhangi bir davet almadığını, aldığı takdirde icabet edeceğini de eklemişti. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, Abdülmecit’i bizzat Ankara’ya davet etmiş ancak Veliaht, böyle bir şeye kalkışmadan önce düşünmek gerektiğini söyleyerek daveti reddetmişti. Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, milletin kendinden başka bir kuvvet tarafından kurtarılamayacağını söyleyerek Veliahda daveti götüren heyetin Ankara’ya dönmelerini istemişti.73

Padişah ve Sadrazamın yanı sıra, Dahiliye Nazırı Ali Kemal ve Şura-yı Devlet Üyesi Sait Molla gibi, hükümet içerisinde yüksek mertebeli devlet adamları da İngiliz dostluğunun kazanılması telakkisi içerisindeydi. Padişah harici bahsi geçen kişiler, Papaz Frew liderliğindeki İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ne mensup idi. Mustafa Kemal Paşa, derneğin iki niteliğinin olduğunu Nutuk’ta zikretmektedir. Mustafa Kemal Paşa’ya göre, cemiyetin genel niteliği, diplomatik yollar ve medenî girişimlerle İngiliz himayesini istemekti. Bu ilk nitelik, cemiyetin gizli amacını paravan etme maksadıyla benimsenmişti. İkinci nitelik ise cemiyetin gerçek amacını teşkil ediyordu. Memleket içerisinde örgütler kurmak, propaganda yapmak, azınlık grupları isyana teşvik etmek, millî bilinci kırmak ve yabancı devletlerin Osmanlı iç işlerine karışmasını kolaylaştırmak, cemiyetin gerçek amaçlarına yöneliktir.74

İstanbul Hükümeti içerisinde mandayı kurtuluş olarak telakki edenler, sayıca fazlaydı. Kuva-yı Milliye yanlıları da dahil bu kişiler, manda kabul edilmezse Türk topraklarının tamamının nüfuz bölgelerine göre paylaşılacağını savunmaktaydı. Manda

70 Mektupların içeriği ve Veliahtın izlediği politikanın mahiyeti için bkz. Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, s. 12-15.

71 Tevfik Paşa kabinesinin istifası üzerine, Padişah Vahdettin, kendisine yakınlığı ve aşırı bir İttihatçı karşıtı olması hasebiyle, 3 Mart 1919’da Damat Ferit Paşa’yı sadaret makamına intihap etmiştir. Oysa ki kendisine bir nazırlığın başına geçmesi önerildiğinde, “herhangi bir nezareti idare edemeyeceğini, bu gibi işlere vakıf olmadığını” belirttiği, Tevfik Paşa tarafından rivayet edilmiştir. İbnülemin Mahmut Kemal İnal, a.g.e., s. 2035-2037. Ayrıca Sadaret makamına getirildiği Hatt-ı Hümayun sureti için bkz. İbnülemin Mahmut Kemal İnal, a.g.e., s. 2038.

72 Celal Bayar, Ben de Yazdım, C. 7, Medya Ofset Yayınları, Sabah Gazetesi Armağan Kitap, İstanbul, 1997, s. 76.

73 Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, s. 16-17.

74 Mustafa Kemal Atatürk, a.g.e., s. 6-7.

destekçileri, öncelikle Amerikan mandasını kabul etmekteydi. Amerika Birleşik Devletleri mandayı almadığı takdirde, İngiltere’nin himayesine girilmesi bu kişiler arasında desteklenmekteydi.75

İstanbul Hükümeti, İzmir’in işgal edilmesine kayıtsız kalmıştı ve Damat Ferit Paşa, İzmir’in Yunan kuvvetlerince işgal edilmesine rağmen, bölge halkına sükuneti koruma yönünde bir telgraf göndermişti. Millî Mücadele’nin en şiddetli muhaliflerinden olan Dahiliye Nazırı Ali Kemal ise tam tersi bir telgraf gönderiyor ve bir emir yahut İngilizlerden gelecek bir tebliğ gelmediği müddetçe, Yunan işgaline mukavemet edilmesi gerektiğini belirtiyordu. Ancak Ali Kemal, kısa bir süre sonra tavrını değiştiriyor ve işgallere karşı, silahla müdafaa yerine diplomasinin kullanılması gerektiğini belirtiyordu. Ali Kemal’e göre Kuva-yı Milliye, milletler nazarında Osmanlı İmparatorluğu’na zarar vermekteydi ve bu nedenle Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, meseleyi siyaset ehline bırakmalıydı.76 Görüldüğü üzere Ali Kemal’in barış konferanslarından büyük bir beklentisi vardı.77

Paris Konferansı’nda Damat Ferit Paşa’nın Fransa ile yakınlaşması, İngiltere’yi kızdırmıştı ancak Damat Ferit Paşa, Paris’teki başarısızlığını bahane ederek 20 Temmuz’da istifa etti. Yine de Damat Ferit’ten hükümeti tekrar kurması istenmiş ve bunun üzerine Paris’te yaşanılan başarısızlıktan Hürriyet ve İtilaf Fırkası’nı sorumlu tutan Damat Ferit Paşa, yeni hükümeti hiçbir partiye mensup olmayan tarafsız kimselerden oluşturmuştu. Yeni hükümet, İtilaf devletlerinin isteğiyle Mustafa Kemal Paşa ve Rauf Bey’i tutuklama emri çıkarttı. (29 Temmuz 1919) Bu durum, hem İstanbul’da hem de Anadolu’da büyük tepki çekmişti. 3 Ağustos’ta ise Kuva-yı Milliye’nin faaliyetlerinin önüne geçilmesini ve İstanbul Hükümeti aleyhine propagandalar yapılmamasını isteyen Damat Ferit Paşa, gönderdiği telgrafla Anadolu’da sıkı tedbirler alınmasını emretmişti. Böylece Bâb-ı Âli üzerinde, İngiliz kontrolü ve etkisi gittikçe artmaya başladı. Zira bu olaydan sonra, Damat Ferit Paşa’nın Sivas Kongresi’ni engellemeye çalışması, Anadolu’daki milliyetçilerin tepkisini çekti ve Damat Ferit Paşa, Heyet-i Temsiliyye tarafından “vatan haini” ilan edildi. (24 Eylül

75 Kazım Özalp, Millî Mücadele 1919-1922, C. I, TTK, Ankara, 1998, s. 50-51.

76 Ali Kemal’in Mustafa Kemal Paşa ile ilgili 23 Haziran 1919 tarihli şifreli tamimi için bkz. Mustafa Kemal Atatürk, a.g.e., s. 36.

77 Kazım Özalp, a.g.e., s. 9 ve 33.

1919)78 Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekilerin, Sivas Kongresi kararlarını almalarıyla birlikte Damat Ferit Paşa, Anadolu ile telgraf görüşmelerini kesti.79 Bununla birlikte İngiliz Amirali ve İstanbul Yüksek Komiseri de Robeck80 ile gizli bir görüşme yapan Damat Ferit’in, Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki subayları bertaraf etmek için bir Türk ordusu gönderilmesi iznini istediği yahut duruma İtilaf devletlerinin el koymasını önerdiği görülmektedir. Ayrıca Amiral Webb ile de görüşen Damat Ferit Paşa, Amiral Webb aracılığıyla Lord Curzon’a gizli bir anlaşma yapmayı teklif etti.81

Anadolu’da artan Damat Ferit karşıtlığı üzerine Padişah’ın isteğiyle, Ali Rıza Paşa Hükümeti kuruldu ve İstanbul-Ankara görüşmeleri yeniden başladı. Ancak işgal kuvvetlerinden çok baskı gören yeni hükümet, her ne kadar faaliyetlerine devam etse de, İstanbul’un işgali ve Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasıyla istifa etti ve yine Damat Ferit Paşa Hükümeti kuruldu. (5 Nisan 1920) Bu arada çıkarılan bir irâde-i seniyye ile Harbiye Nezareti’nin vekaleti de Damat Ferit Paşa’ya tevdi edildi. Padişahın Damat Ferit Paşa’ya karşı bu denli cömert davranması, Damat Ferit Paşa’nın İngiliz desteğini sağlayacağına olan güveni idi.82 Ek olarak Damat Ferit Paşa’nın sadarete gelmesinde İtilaf devletlerinin ve Millî Mücadele karşıtlarının da büyük bir rol oynadığı görülmektedir. Özellikle Peyam-ı Sabah gazetesinin başyazarı Ali Kemal83, Damat Ferit

78 Cevdet Küçük, “Damat Ferid Paşa”, DİA, TDV Yayınları, C. 8, Ankara, 1993, s. 437-438 ve Kazım Özalp, a.g.e., s. 50.

79 Kazım Özalp, a.g.e., s. 56.

80 İngiliz Kraliyet Donanması’nda 1924’e kadar hizmet etmiş bir Amiraldir. I. Dünya Savaşı’ndan önce (1912) Koramiralliğe yükseltilmiş ve 1920 yılında da Oramiral olarak hizmet vermiştir.

http://www.admirals.org.uk/admirals/fleet/derobeckjm.php (Erişim Tarihi: 18.04.2017)

81 Celal Bayar’ın naklettiği 12 Eylül 1919 tarihli bu gizli anlaşma, şu şartları havi idi:

1- “Büyük Britanya Hükümeti, İngiliz mandası altında Türkiye’nin istiklalini ve bütünlüğünü taahhüt eder.

2- İstanbul, hilafet ve saltanat merkezi olacak ve Boğazlar, İngiliz denetimi altında kalacaktır.

3- Türkiye, müstakil bir Kürdistan’ın teşkiline muhalefet etmeyecektir.

4- Irak ile Suriye üzerinde İngiliz hakimiyetini tesis etmek konusunda Türkiye, hilafet nüfuzunu İngiltere lehine kullanarak Müslüman memleketlerde İngiltere’ye yardım edecektir.

5- Sultanın egemenliğine karşı zuhur edecek herhangi bir millî hareketin bastırılması için İngiltere, Türkiye’de silahlı kuvvetler kuracaktır.

6- Türkiye, Mısır ve Kıbrıs üzerindeki bütün haklarından feragat edecektir.

7- İngiliz Hükümeti, Türk davasına yardım etmeyi taahhüt edecektir.

Barış şartlarının tespitinden sonra Sultan, dördüncü maddedeki hususları genişletmek için İngiliz Hükümeti ile anlaşma yapacaktır.”Celal Bayar, a.g.e., s. 90-92 ve Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Hazırlayan: Ali Sevim, İzzet Öztoprak, Mehmet Akif Tural, Ankara, 2006, s. 149-150.

82 İbnülemin Mahmut Kemal İnal, a.g.e., s. 2051-2053.

83 Ali Kemal, Milli Mücadele esnasında Damat Ferit Paşa’nın sadrazamlığında kurulan hükümetin Dahiliye Nazırı’dır. Peyam-ı Sabah gazetesinde de başyazarlık görevini üstlenen Ali Kemal, Milli

Paşa’yı öven yazılar kaleme alarak kamuoyunu etkiliyordu. Elbette Damat Ferit Paşa’nın sadaret makamına getirilmesi, İngilizleri ve Kuva-yı Milliye karşıtlarını oldukça sevindirmişti.84

Yine de Damat Ferit Paşa’nın kurduğu hükümet, Ankara tarafından tanınmamıştı. Buna mukabil, Damat Ferit Paşa’nın hükümeti de Milli Mücadeleyi destekleyenler hakkında Şeyhülislam Dürrîzâde Abdullah’tan bir fetva alarak Kuva-yı Milliye’yi ve Ankara’yı hain ilan etmiş ve karar mercii kişiler hakkında Takvim-i Vekâyi’de85 ölüm fermanı çıkartmıştı. (11 Nisan 1920)86 Çıkartılan fetva karşısında, Ankara Müftüsü Rıfat Efendi (Börekçi) ve 153 müftünün imzaladığı bir karşı fetva çıkarıldı ve Şeyhülislam’ın fetvasının etkisi azaltılmaya çalışıldı.87

Yukarıda da zikrettiğimiz üzere, Ali Rıza Paşa Hükümeti’nin kurulmasıyla birlikte, İstanbul ve Anadolu arasındaki ilişkiler de düzelmeye başladı. Meclisin toplanması kararının alınmasıyla beraber, Anadolu’da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti mensuplarının meclise seçilebilmeleri için çalışmalar başladı. Heyet-i Temsiliyye’nin seçimlere herhangi bir müdahalesi olmamakla birlikte, Müdafaa-i Hukuk mensuplarının seçilmesinin büyük bir öneme sahip olması, Heyet-i Temsiliyye’nin büyük bir çaba göstermesine neden oldu. Nitekim seçimler vasıtasıyla Anadolu, sesini İstanbul’daki mecliste duyurabilecekti. Bu nedenle Mustafa Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliyye’nin mecliste güçlü bir grup tarafından temsil edilmesini istiyordu. Bu suretle Mustafa Kemal

Mücadele’ye karşı muhalif bir tutum takınmıştır. Yücel Özkaya, Milli Mücadele’de Atatürk ve Basın (1919-1921), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara, 1989, s. 32.

84 Osman Akandere, “11 Nisan 1920 (1336) Tarihli Takvim-i Vekâyi’de Kuva-yı Milliye Aleyhinde Yayınlanan Kararlar”, Atatürk Yolu Dergisi, C. 6, S. 24, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yayınları, Ankara, 1999, s. 419-422.

85 Takvim-i Vekâyi’de çıkan ferman özetle şu şekildedir:

11 Nisan 1336 tarihli gazetenin ilk sayfasında “Fetvâ-yı Şerîf Suretidir” şeklinde çıkan haberde, Şeyhülislam Dürrîzâde Abdullah’ın Mustafa Kemal Paşa ve Kuva-yı Milliye hakkında verdiği fetvanın sureti bulunmaktadır. Fetvaya göre, Halife’nin hakimiyetindeki İslam topraklarında birtakım eşhasın (Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler) muzır faaliyetlerde bulunduğu belirtilmektedir. Dürrîzâde fetvasında, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının, “tebe’a-yı sâdıka-i şâhâneyi” kandırarak halkı askere aldıklarını veyahut silah ve iaşe için para topladıklarını ifade etmiştir. Şeyhülislam, Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekilerin, toplanan paraları kendileri için aldıklarını da “cem’-i mal sevdasıyla” ifadesini kullanarak belirtmekteydi. Millî Mücadele için toplanan bu yardımların zorla ve işkence ile alındığı, ayrıca Kuva-yı Milliye mensuplarının masum insanları katlettiği de fetvada zikredilmektedir. Son olarak Kuva-yı Milliye, bir asiler grubu olarak nitelenmiş ve işgallere karşı mücadele eden kişiler, “devletin nizam ve intizamını bozdukları” gerekçesiyle haklarında ölüm fermanı çıkarılmıştır. Takvim-i Vekâyi, 11.04.1336, Numara 3824, s. 1. Hatt-ı Hümayun’un sureti için bkz. Takvim-i Vekâyi, 11.04.1336, Numara 3824, s. 2.

86 Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, s. 98.

87 Cevdet Küçük, a.g.m., s. 438. Çıkarılan fetvaların suretleri için bkz. İbnülemin Mahmut Kemal İnal, a.g.e., s. 2054-2055.

Paşa, Rauf Bey’in İstanbul’a gitmesini önermiştir.88 Çalışmalar neticesinde Mustafa Kemal Paşa da Erzurum’dan mebus olarak seçilmiştir.89

Yine de Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’a gitmeyi riskli görmüş ve Heyet-i Temsiliyye’nin Ankara’da bir toplantı yapmasını istemişti. Mustafa Kemal Paşa’nın İstanbul’daki güvenlik endişesi, 14 Aralık 1919 tarihli beyannamede de görülmektedir.90 Kazım Karabekir Paşa ise Heyet-i Temsiliyye’nin Sivas’tan batıya doğru kaydırılmasına sıcak bakmıyordu. Kazım Karabekir Paşa’ya göre, Heyet-i Temsiliyye’nin batıda merkezlenmesi, hem doğuda örgütlenmiş Kuva-yı Milliye’den uzaklaşarak bu bölgede sağlanmış olan asayişi bozacak hem de Heyet-i Temsiliyye’yi iç ve dış düşmanlara daha da yaklaştıracaktı.91 Kazım Karabekir’in görüşlerine katılmayan Mustafa Kemal Paşa, 27 Aralık 1919’da Ankara’ya ulaştı.92 3 Ocak 1920’de seçilen mebuslar da Ankara’ya gelmiş ve Mustafa Kemal Paşa ile aynı gün görüşerek Misak-ı Millî’yi oluşturacak maddelerin müsveddelerini oluşturmuşlardı.93 Şunu da belirtmek gerekir ki, Misak-ı Millî’nin temelini, Erzurum ve Sivas Kongreleri’nde alınan kararlar oluşturmuştur.94

Yapılan görüşmeler ve hazırlık aşamasından sonra 12 Ocak 1920’de Damat Şerif Paşa’nın açılış konuşması ile Meclis-i Mebusan resmen açıldı.95 Meclisin açılışına istinaden Mustafa Kemal Paşa da meclis riyasetine bir tebrik mesajı gönderdi.96 Akabinde meclis, çalışmalarına başladı ve Rauf Bey’in isteği doğrultusunda meclis içerisinde Felah-ı Vatan grubu oluşturuldu. Ancak Mustafa Kemal Paşa, mecliste Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin temsil edilmesini istediğini ve Felah-ı Vatan adında yeni bir grubun teşekkülünden hoşnut olmadığını, Nutuk adlı eserinde zikretmiştir.97 Yine de bu grup, Misak-ı Millî’nin onaylanmasında önemli bir rol oynamıştır.98

Meclis-i Mebusan’da Rauf Bey ve arkadaşlarının çalışmaları sonucunda 28 Ocak 1920’de99 Misak-ı Millî beyannamesi imzalandı.100 Barış şartlarını ve Türk sınırlarını

88 Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, s. 163.

89 Tuncer Baykara, a.g.e., s. 59.

90 Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, s. 151.

91 Mustafa Kemal Atatürk, a.g.e., s. 333.

92 Mustafa Kemal Atatürk, a.g.e., s. 332.

93 Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, s. 83.

94 Cevdet Küçük, “Misâk-ı Millî”, DİA, TDV Yayınları, C. 30, Ankara, 2005, s. 173.

95 Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, s. 85.

96 Mesajın içeriği için bkz. Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri, s. 179-180 ve Kazım Özalp, a.g.e., s. 85-86.

97 Mustafa Kemal Atatürk, a.g.e., s. 361.

98 Cevdet Küçük, “Misâk-ı Millî”, s. 173.

99 Gotthard Jaeschke, Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi, s. 87.

esas alan Misak-ı Millî, 121 mebus tarafından imzalanmış ve kabul edilmiştir. Ahd-ı Millî, Ulusal Ant ve Peyman-ı Millî olarak da bilinmektedir.101

Wilson İlkeleri de baz alınarak oluşturulan metinde, Osmanlı topraklarının bölünemeyeceği zikredilmiştir. Sınırlar belirlenirken Rauf Bey, milliyet esasına dikkat edildiğini ifade etmiştir. Yani sınırlar belirlenirken sadece mütarekenin imzalandığı zamanki sınırlar değil, Türk nüfusun ağırlıkta olduğu ve savaş öncesinde elden çıkan Batı Trakya ve Elviye-i Selase (Kars, Ardahan, Batum) de dikkate alınmıştır. Ek olarak savaş sırasında elden çıkan Kerkük ve Süleymaniye de Misak-ı Millî beyannamesinde Türk sınırları içerisinde gösterilmiştir.102

İtilaf devletleri, Misak-ı Millî’de belirtilen sınırları baz alarak bir barış antlaşması hazırlamalıydı, aksi takdirde Türk milleti, kendi sınırlarına sahip çıkacaktı.

Misak-ı Millî; toprak bütünlüğü, siyasî, adlî ve iktisadî açıdan tam bir bağımsızlığı baz alıyor ve kapitülasyonları kesinlikle reddediyordu. Misak-ı Millî’de ele alınan sınırlar, ateşkes antlaşmasında belirtilen sınırların ötesine geçiyor ve Kürt toprakları olarak belirtilen sınırları da içerisine alarak Irak’a kadar sokuluyordu. Ayrıca savaş öncesi kaybedilmiş olan Türklerin çoğunlukta bulunduğu Batum, Kars, Ardahan ve Batı Trakya’da plebisit yapılması isteniyordu. Arapların ise kendi geleceklerine kendilerinin karar vermesi maddesi yer alıyordu.103

Görüldüğü üzere Misak-ı Millî büyük bir coğrafyayı kapsamaktadır. Ayrıca barış antlaşmasında yer alacak herhangi bir kısıtlayıcı madde, Misak-ı Millî’de reddedilmiştir.

Elbette şartlar gereğince sınırlardan taviz verilmiştir ancak Lozan Antlaşması’na bakıldığında genel itibarıyla Misak-ı Millî’nin gerçekleştirildiği görülmektedir.

İstanbul’un işgal edilmesi, hem İtilaf devletleri nazarında hem de Millî Mücadele nazarında mühim bir etkiyi haizdir. Zira San Remo’da Türk barış antlaşması kararlarını alınırken, İstanbul’un işgalinin Türk kamuoyunda bıraktığı tesir, kullanılmaya çalışılmıştır. Anadolu’da ise Osmanlı payitahtının işgali, işgalcilere karşı bir propaganda unsuru olmuş ve bu sayede hem yurtiçindeki hem de yurtdışındaki Müslümanların desteğini sağlama yoluna gidilmiştir. Ayrıca İstanbul’daki Meclis’in dağıtılması ve

100 Misak-ı Millî maddeleri için bkz. Tuncer Baykara, a.g.e., s. 61-62, Miralay Mehmed Arif Bey, a.g.e., s. 33-34 ve Cevdet Küçük, “Misâk-ı Millî”, s. 174-175.

101 Erol Kaya, “Misak-ı Millî’nin Sınırları”, Türkler Ansiklopedisi, C. 16, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara, 2002, s. 117 ve Cevdet Küçük, “Misâk-ı Millî”, s. 173.

102 Cevdet Küçük, “Misâk-ı Millî”, s. 173-174 ve Erol Kaya, a.g.m., s. 119-120..

103 Roderic Davison, a.g.m., s. 87-88.

başkentin işgali, Anadolu’da yeni bir merkezin zorunluluğuna ve millî bir meclisin teşekkülüne ihtiyaç duyulmasına neden olmuş, bu sayede Ankara merkez seçilerek Büyük Millet Meclisi’nin bu şehirde açılmasını sağlamıştır. Anadolu’daki bu gelişmelerin de San Remo Konferansı’na denk gelmesi, konumuz itibarıyla büyük bir öneme sahiptir. Her iki durum da araştırmamızın devamında iki önemli faktör olarak karşımıza çıkacaktır.

Misak-ı Millî onaylandığı esnada İtilaf devletleri, Londra’da taksim görüşmeleri yapmaktaydı. Fransız kuvvetlerinin Maraş’ta bozguna uğradığı haberi de Londra’ya ulaşınca İtilaf cephesi endişeye düştü. Kuva-yı Milliye’nin kazandığı başarılar ve Türk milliyetçilerin faaliyetleri, düşman istihbaratının “barış antlaşmasının imzalanmaması, imzalansa da onaylanmaması, padişahın tahtından indirilip yerine yeni bir padişahın tahta çıkarılması, meclisin İstanbul’dan Ankara’ya taşınması, Trakya ve Anadolu’da Hıristiyanlara karşı bir kırım uygulanması ve kendilerine karşı Türk, Bolşevik, Bulgar ve Arap ittifakına girişilmesi” gibi raporlar vermesine neden oldu. Zaten Boğazlar bölgesinde bir devlet kurmak isteyen ve İstanbul’un Türk hakimiyetinde kalmasından huzursuzluk duyan İngilizler başta olmak üzere, Müttefik kuvvetler, Misak-ı Millî’ye karşılık olarak İstanbul’u işgal etti. (16 Mart 1920)104 Meclis-i Mebusân dağıtılarak mebuslar tutuklandı. Ali Rıza Paşa’nın yerine geçen Salih Paşa’nın kabinesi de düşürülerek hükümeti kurma yetkisi, önceki Sadrazam Damat Ferit Paşa’ya105 verildi.

Bunun üzerine Mustafa Kemal Paşa, İngiliz işgalini sert bir biçimde protesto etti. Zira Fransız ve İtalyan delegeler, bu durumun kendileriyle ilgili olmadığına dair teminat vermişlerdi.106 Kazım Özalp, İstanbul’un işgalini “Osmanlı İmparatorluğu’nun çökmesini tamamlayan, son ve can alıcı darbe” olarak tasvir etmiştir.107 Böylece 600 yılı geçkin hakimiyet süren Osmanlı İmparatorluğu’nun payitahtı düşmüş ve İstanbul, Fetih’ten sonra ilk kez yabancı bir devletin eline geçmiştir.108

104 İstanbul’un işgal edilmesine dair ayrıntılı bilgi için bkz. Abdurrahman Bozkurt, a.g.e., s. 333-343.

105 Ali Rıza Paşa Hükümeti, Misak-ı Millî’nin kabul edilmesiyle artan baskı üzerine 3 Mart 1920’de istifa

105 Ali Rıza Paşa Hükümeti, Misak-ı Millî’nin kabul edilmesiyle artan baskı üzerine 3 Mart 1920’de istifa