İKİ KUTUPLU SİSTEM ÖNCESİ ULUSLARARASI SİYASAL SİSTEM VE TÜRKİYE İRAN İLİŞKİLERİ
2.2 OSMANLI DEVLETİ DÖNEMİ TÜRKİYE İRAN İLİŞKİLERİ
2.2.1 Safeviler Dönemi Türk İran İlişkileri 1 Osmanlı Devleti ile Safevilerin İlişkiler
Öncelikle Türk-Ġran iliĢkileri tarihi bir perspektiften yola çıkılarak değerlendirilmelidir. Osmanlı Devleti ve Ġran uzun dönem mezhepsel ideolojik bir çatıĢma136
içinde olmuĢtur. Türk - Ġran rekabeti Safeviler döneminde en Ģiddetli dönemini yaĢamıĢtır.
135
http://www.aof.anadolu.edu.tr/kitap/IOLTP/1269/unite10.pdf “Türkiye ve KomĢularıyla ĠliĢkileri ” ( 11.04.2008 )
136 Bülent Aras; “Türk - Ġran ĠliĢkileri: DeğiĢim ve Süreklilik” , Avrasya Stratejik Araştırmalar
Türk oldukları ifade edilen Safevilerin kökeni 13. yüzyılın sonuna doğru bir grup aile tarafından Ġran Azerbaycan‟ı olarak nitelenen bölgede kurulan bir Sünni tarikata dayanmaktadır. ġeyh Safiyettin-i Erdebili ( 1252-1334 ) tarafından bir Sünni tarikatı olarak kurulan Safeviye tarikatı zamanla ( 1399‟da ) bir ġii tarikatı olmuĢtur. Azerbaycan‟dan Doğu Anadolu‟yu etkileyerek geniĢleyen tarikatın 16. yüzyılda Anadolu ve Suriye‟ye yayıldığı görülmüĢtür. Bu tarikatın Anadolu‟daki yandaĢları baĢlarına kızıl bir baĢlık taktıkları için kendilerine KızılbaĢlar137
denilmektedir.
1494‟te henüz yedi yaĢındayken kabilenin baĢına geçen Ġsmail ile beraber bir devlet haline dönüĢme süreci de baĢlamıĢ ve 1501‟de Tebriz‟i alan Ġsmail kendini Ģah ilan etmiĢtir. Bunun ardından özellikle Doğu Anadolu‟daki KızılbaĢlar ( Alevi Türkmenler )138
üstünde yoğun bir kampanya baĢlatarak desteğini alan ġah Ġsmail 1510‟da Ġran‟ın doğu bölgelerindeki Türk kabilelerini etkisiz hale getirip siyasi otoritesini bu bölgeye de yaymıĢtır. Ancak Ġsmail‟in Anadolu‟daki bazı heterodoks Türkmen gruplarından aldığı destekle etkisini Osmanlı devleti içinde de yaymaya çalıĢması Yavuz Sultan Selim tarafından gönderilen orduyla Çaldıran SavaĢı‟nda engellenmiĢtir. Yavuz Sultan Selim döneminde bir tehlike haline gelen Safevi Devleti‟nin ve ġah Ġsmail‟in özellikle Osmanlı Devleti‟nin toprak bütünlüğünü bozmaya dönük giriĢimleri ve ġiiliğin Osmanlı topraklarında yayılması 1514‟te bu devletin Çaldıran‟da yenilgiye uğratılmasıyla büyük oranda önlenmiĢtir. Osmanlı Devleti‟nin bu savaĢın ardından Doğu Anadolu‟yu tam olarak denetim altına alması Ġsmail‟i bir imparatorluk kurma amacından vazgeçirmemiĢtir. Bu amaçla öncelikli olarak toplumun bir bölümünce kabul gören ġiiliği Ġran‟da bir resmi devlet mezhebi139 haline getirmiĢtir. Ġsmail bu sayede Sünni bir topluluğu ġii bir topluluk haline140 çevirirken tüm zorlama yöntemlerine baĢvurmuĢ, kabul etmeyenlere yaĢam hakkı vermemiĢtir. Bu sayede ġiiliğin yaygın olmadığı Fars ve Azeri Türkmenlerin ağırlıkta olduğu Ġran‟ı bir ġii devletine141
çevirmiĢtir. KökleĢmiĢ bir ġiiliğin olmadığı Ġran‟da bu yüzden bir ġii uleması da olmadığından baĢta Lübnanlı Sadr ailesi olmak
137
Tayyar Arı; Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, Alfa Yayınları, Ġstanbul, 2005 Sayfa: 80
138Tayyar Arı; a.g.e s. 80 139
Tayyar Arı; a.g.e s. 81
140
Tayyar Arı; a.g.e s. 81
141
üzere diğer Arap devletlerinden getirdiği ġii alimler vasıtasıyla devlete uygun bir ġii hukuk sistemi oluĢturulmasına neden olmuĢtur.
Böylece Safeviler günümüze kadar süren ġiiliğe dayanan Ġran devletinin temellerini atmıĢlardır. Ġran‟da ġiiliğinin yayılması ile ilgili çeĢitli yorumlar vardır. Öncelikle bu yayılmanın gerçekleĢmesi için uygun sosyolojik ve psikolojik ortamın olduğu bilinmektedir. Bazılarına göre o dönemde Ġranlılar Araplara karĢı gizli bir kızgınlık142
beslemiĢler ve Arapların sunduğu Sünniliğe karĢın Türklerin sunduğu ġiiliği kabul etmiĢlerdir. Bazılarına göre ise Ġranlılar kılıç zoruyla ġiiliği kabul etmiĢlerdir. O dönemde Ġran‟da ġiiliğin güç kazanmasını ve yayılmasını hem Ruslar hem de Avrupalılar istemiĢlerdir. ġiilik, Sünni Osmanlı Devleti‟ni sınırlayacak önemli bir olgu olarak görülmüĢtür. Ġran‟ın ġii olması Osmanlı Devleti ile Orta Asya arasındaki bağı engellemiĢtir. Ġran‟da zaman içinde ġii kimliği devlet kimliği ile örtüĢmeye baĢlamıĢtır. ġii uleması Safeviler döneminden itibaren dünyanın baĢka yerlerinden özellikle de Lübnan‟dan Ġran‟a göç etmeye baĢlamıĢtır. Safeviler döneminde ġii ulema önem kazanmıĢsa da siyasi yaĢamda ciddi bir etkinlik sağlayamamıĢlardır. Safevi ġahları peygamber ve imamların soyundan olduklarını iddia ederek dini kurumları ellerinde bulundurmuĢlardır. Bu sayede siyasi otoritenin yanında dini otoriteyi de ele geçirmiĢlerdir. Safeviler ciddi bir biçimde Sünnilik karĢıtıdırlar. ġiiliği Sünnilikten ayırmak için çeĢitli mezhepsel ritüeller143
oluĢmuĢlardır.
ġah Ġsmail ile beraber Ġran‟da on iki imamcılık önemli bir geliĢme yaĢamıĢtır. Kendisinin yedinci imamın soyundan geldiğini iddia eden ġah Ġsmail onun tarafından kutsandığını ve kayıp olan on ikinci imamın yeryüzündeki temsilcisi144
olduğunu ileri sürmektedir. Kendisini böyle nitelendiren ġah Ġsmail, imamın kendisine devamlı rehberlik ettiğine ve güç verdiğine bu yüzden de dini uygulamalarda ve hukuki konularda yanılmaz olduğu konusunda insanları inandırmıĢtır. ġah Ġsmail‟in Ģahsında
142
Arif Keskin; “ġii Jeopolitiği ve Ġran” Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi Yayınları, Avrasya Dosyası 2007 Cilt: 13 Sayı: 3 Sayfa: 3
http://asam.org.tr/tr/yazilar.asp?pkat1=31&pkat2=&pyil=2008&start=11 ( 23.09.2008 )
143
Arif Keskin; a.g.m s. 3
simgelenen hükümdarın bu konumu ondan sonra gelenlerce de devam ettirilmiĢtir. Ġsmail‟den sonra ġiilik Ġran halkının büyük bir çoğunluğunca benimsenen bir anlayıĢ olmuĢtur. Ġran‟ın bu yapısı her ne kadar bir Ġran ulusal kültürü oluĢmasında önemli bir rol oynamamıĢ olsa da komĢusu olan Sünni yönetimlerden Ġran‟ı belirgin bir Ģekilde ayırmasına ve özellikle de Osmanlı Devleti için bu devletin uzunca bir zaman bir tehdit olarak görülmesine neden olmuĢtur. Safeviler eliyle ġiiliğin Ġran‟da hakim hale gelmesi Müslümanlar arasında ġii-Sünni ayrılığını yeniden gündeme getirmiĢtir. Diğer yandan bir ġii devletinin kurulmasında bazı Alevi Türkmen kabilelerinden önemli destek gören ġah Ġsmail, valilikler gibi siyasi olarak onları güçlü yapacak bazı ödüllerle kabile liderlerinin sadakatini kazanmıĢtır. Bununla birlikte ġah Ġsmail, Safevi Devleti‟nin kurumsallaĢmasını sağlayacak yeni idari düzenlemeler de yapmıĢtır. Kentli Ġranlıları hükümet içinde oluĢturulan yeni bürokratik görevlere getirerek bir hükümet organı oluĢturmaya çalıĢmıĢtır. Ancak bu durum Alevi Türkmen kabile liderleri ile yeni bürokratik kadro arasında zaman zaman mücadeleye ve gerginliğe neden olmuĢtur. ġah Ġsmail‟in öldüğü 1524 yılında Safevi Devleti bir kabile devletinden bir bürokratik imparatorluğa dönüĢmüĢ145
haldedir.
Alevi Türkmenler ile merkezi bürokratik yapı arasındaki mücadele ġah Ġsmail‟den sonra gelenler döneminde de süren bir sorun olmuĢtur. Ayrıca doğuda Türk kabilelerin batıda ise Osmanlı Devleti‟nin baskısı altında kalmaları, Safevilerin bölgede tam bir hakimiyet kurmalarını önlediği gibi bazı toprakları terk etmelerine neden olmuĢtur. Ancak ġah Abbas ( 1587-1629 ) ile birlikte Safevilerin yeniden toparlanarak Bağdat‟ın da içinde yer aldığı kaybettikleri toprakları yeniden kazandığı görülmüĢtür. Birçok konuda ciddi reformlar yapan ġah Abbas baĢkenti de 1598‟de Ġsfahan yapmıĢtır. Ayrıca Alevi Türkmen boyları ile baĢ etmek için merkezi bir ordu kurmaya çalıĢan ġah Abbas bu amaçla Hıristiyan ailelerden Osmanlıların uyguladığı bir yöntemle ( devĢirme ) Gulam146
adlı orduyu oluĢturmuĢtur. 37.000 kiĢiden oluĢan
145
Tayyar Arı; Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, Alfa Yayınları, Ġstanbul, 2005 Sayfa: 82
146
bu ordu doğrudan doğruya devletin finanse ettiği147
ve doğrudan ġah‟a bağlı bir ordudur. ġah Abbas devletin topraklarının büyük bir bölümünü kendi mülkiyetine geçirerek buradan elde edilen gelirleri idari yapıyı güçlendirme ve ordunun yapılandırılması için kullanmıĢtır.
ġah Abbas‟ın ölümünden sonra bir süre daha istikrar korunduysa da bu fazla uzun vadeli olmamıĢ ve Safevi hükümdarları kurulan bu merkezi orduyu sürdürememiĢler ve Safevi hanedanlığının sona ermesi engellenememiĢtir. Ġran‟da 1722‟de Safevi devletinin dağılması ile 1794‟te Kaçarlar adında bir baĢka Türk kökenli hanedanın denetimi ele geçirmesine kadar geçen süre istikrarsız bir dönem148
olmuĢtur.
ġah Ġsmail‟in Bağdat‟ı iĢgal ettiği tarih olan 1508‟den Osmanlı sultanı IV. Murat tarafından Bağdat‟ın kesin olarak alındığı tarih olan 1638‟e kadar Irak toprakları Safevilerle Osmanlılar arasında birçok kez el değiĢtirmiĢtir. Irak‟ın ġah Ġsmail‟in eline geçmesiyle birlikte bölgede ġiilik uyulması zorunlu bir mezhep olmuĢ ve Sünni ibadet yerleri ve dince kutsal yerler yok edilmiĢ ayrıca camiler ġii ibadet yerlerine çevrilmiĢtir. Sünnilerin koruyucusu olarak bölgeye gelen Osmanlılar ise burada bir ġii toplumunun yaĢadığının farkında olarak onları kabullenen bir anlayıĢla hareket etmiĢlerdir. YaklaĢık 500 yıl boyunca Abbasilerin merkezi olması bölgeyi Osmanlılar için önemli yaparken, Kerbela olayının burada yaĢanmıĢ olması da149
bölgeyi ġiiler için önemli hale getirmiĢtir. Bu kapsamda Bağdat, Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1534‟te Osmanlı topraklarına katılmıĢ ve 1624‟te ġah Abbas tarafından iĢgal edilene kadar da Osmanlıların hakimiyetinde kalmıĢtır. Bundan sonra Osmanlılar tarafından birçok kez geri alınmaya çalıĢılan Irak, IV. Murat döneminde 1638‟de yeniden Osmanlı hakimiyetine girmiĢ ve 1. Dünya SavaĢı‟na kadar da Osmanlılarda kalmıĢtır.
147
Tayyar Arı; Geçmişten Günümüze Ortadoğu: Siyaset, Savaş ve Diplomasi, Alfa Yayınları, Ġstanbul, 2005 Sayfa: 82
148Tayyar Arı; a.g.e s. 83 149
2.2.1.2 Kasr-ı Şirin Anlaşması
Ġran‟da yayılmakta olan ġii hareketinin önderi ġah Ġsmail, Akkoyunlu Devleti‟ne son verip yerine Safevi Devleti‟ni kurmuĢtur. Safeviler komĢuları Osmanlı Devleti ile ticari nüfuz yarıĢına girince iki Türk devleti arasında savaĢ çıkmıĢtır. 1639‟da iki devletin imzaladığı Kasr-ı ġirin anlaĢması bu yönüyle Türkiye ve Ġran arasında devam eden üç yüzyıldan fazla süren barıĢ ortamının kurucusu olmuĢtur. Günümüzde bölgenin iki büyük devleti arasındaki sınır ve diğer konular bu anlaĢma çerçevesinde çözüme kavuĢturulmaktadır.
Kasr-ı ġirin AntlaĢması, IV. Murat‟ın Bağdat‟ı fethinden sonra Osmanlı Devleti ile Safeviler arasında 17 Mayıs 1639‟da imzalanan ve bugünkü Türkiye - Ġran sınırını belirleyen antlaĢmadır. IV. Murat bir sefer sonucunda 1623‟ten itibaren Safevilerin elinde bulunan Bağdat‟ı yeniden Osmanlı topraklarına katmıĢtır. Bağdat‟ın Osmanlılarca geri alınmasından bir süre sonra iki devlet arasında barıĢ görüĢmeleri baĢlamıĢtır. 13 gün süren müzakerelerin sonucunda 17 Mayıs 1639‟da Kasr-ı ġirin antlaĢması imzalanmıĢtır. Bu antlaĢma ile Bağdat, Basra ve ġehrizor Osmanlı Devleti‟nde kalmıĢtır. Revan ise Ġran‟a bırakılmıĢtır150
.
Daha sonraki tarihlerde çıkan Osmanlı - Ġran SavaĢlarında ortaya çıkan sınır meseleleri her zaman Kasr-ı ġirin AntlaĢması‟na göre çözümlenmiĢtir. O dönemde Doğu Anadolu‟dan baĢlayıp Basra Körfezinde sona eren 2185 km.‟lik151
Osmanlı- Ġran sınırını belirleyen bu antlaĢma aynı zamanda bugünkü Türkiye-Ġran ve Irak-Ġran sınırını da büyük ölçüde belirlemiĢtir.