• Sonuç bulunamadı

Saçı/sakalı Sürekli Uzayan Berber: Nuri

II. HASAN ALİ TOPTA^ ROMANLARININ PSİKANALİTİK ÇÖZÜMLEMESİ

2. GÖLGESİZLER

2.5. Saçı/sakalı Sürekli Uzayan Berber: Nuri

Nuri, köyün berberidir. Ruhunun daraldığı bir akşam köyden ayrılır (kaybolur/yok olur). Nuri kaybolmaktan çok yok olmuş, yok edilmiştir. Belki de devlet (süperego) yok etmiştir onu. Çünkü devlet, N uri'nin kaybolması ile ilgili herhangi bir cevap veremez. “Peki, ama yok edilmeye değecek önemi nerden geliyordu N uri'nin?” (s.29). “Belki o sonu sonsuza dayanan bir yok etme tasarısının ilk kurbanıydı.” (s.29). Böylece daha birçok kişinin yok olacağı/edileceğinin haberi de verilmiş olur. Çünkü köy ve köydekiler hayal âleminde var olan tasarılardır. Düşsel âlemin (olmayan âlem) yokluktan varlık âlemine çıkması belki de onları yok etmekle başlayacaktır. Nuri böylece “ötekilerin yok olmaya ne denli hazır olduklarını anlamak için” (s.30) yok edilmiş ilk kişidir. Bu sonsuza doğru giden yok edilme tasarısının ilk örneğidir.

N uri'nin yokluğu onun boşluğunu doğurur. Ondan geriye kalan berber dükkânıdır. O da köye bir gün ansızın çıkagelen bir berber tarafından doldurulur. Böylece tasarının ilk yok

etme/var etme eylemi gerçekleşmiş olur. Ego, savunma mekanizmalarını kullanarak, bilinçaltındaki boşluğu doldurmuş olur.

NuriSnin kaybolması köydeki herkese, her şeye siner. “Herkes NuriSnin yokluğu içindedir.” (s.25). NuriSnin yokluğu öyle bir yokluktur ki köydeki her şeyi/var olanları içine alır. Varlık onun yokluğu üzerinden kurgulanır. Zaten NuriSnin varlığı da onun yok edilmesiyle ortaya çıkar. Köy, muhtar, NuriSnin karısı, imam ve köye yeni gelen berber NuriSnin yokluğuyla vücut bulur. Bir anlamda yokSu yok edince Var olmuşlardır.

NuriSnin varlığı/yokluğu şüphelidir aslında. Çünkü “onu aramaya çıkanlar; onca yıl hiçbir yere gitmemiş ve hiçbir şey görmemişlerdir sanki.” (s.25). Onu arayanlar, NuriSnin yokluğunda kendi yokluklarını/varlıklarını ararlar. Belki de onu aramaya “gitmişlerdi(r) gitmesine de geriye başka birileri kılığında dönmüşlerdi(r). Belki de dönen adamlar gidenlerin birer yanı(dır) yalnızca, sıkıntılı birer y a n ı^ (s.2 5 ). Nuri bazen bohçacıların bohçasında, bazen de habercilerin zarflarının içindeki yazıdadır. Belki de sadece yazının/metnin içindedir.

Velhasıl Nuri yoktur.

Nuri ansızın kaybolduğu gibi, köye dönüşü de bir gün ansızın olur. Fakat NuriSnin varlığı yokluğu kadar fark edilmez. Böylece yok etme tasarısı başarıyla sonuçlanmış olur.

Nuri, kendisinin yokluğuna/bulunamadığına dair devlet tarafından gönderilen belgeyi özenle saklar ve: “Yokum ben! İstiyorsan belgesini göstereyim.” der (s.127). Okuduğumuz metin yokSluğun vesikasıdır aslında. Yani elimizdeki metin, süperegonun bilinçdışına bastırdıklarının/yok etmeye çalıştıklarının belgesi hükmündedir.

NuriSnin bir akşam köyden ayrılması ve yaptığı uzun yolculuk aslında, kentte onun için hazırlanmış olan boşluğu doldurma gayesi taşımaktadır. Bu yolculuk tamamen bilinçdışı bir yolculuktur. Ruhunun daraldığı, derisinin bedenine dar geldiği, ellerinin kollarına, ayaklarının bacaklarına uymaz; gözlerinin görmesine yetmez olduğu bir akşam köyü terk eder Nuri. Saatlerce yürür, “içinde uğuldayan sesler onu itiyormuş çünkü ya da uzaklardan uzanan bir şey kulağından tutup çekiyormuş” (s. 55) sanki. Uzaktan gördüğü ışıklar önce boğaya, sonra ata dönüşmüş. Atlara binip dağlara kaçmak istemiş Nuri, ancak bir el tutmuş onu.

Kimin eli olduğunu bilememiş. Derken toprak ayaklarının altından kaymış ve kendini ovada bulmuş. Gecenin kalbine doğru adım atmış bu yolculuğun düşsel bir yolculuk olduğunu, var olmakla yok olmak arasında gidip geldiğini anlamış: “Ne yürüyormuş, ne duruyor.

Yürüyorum dediği, durmanın ta kendisiymiş. Düş gibi bir şey y a n i ^ ” (s. 56). Etrafında zillerini şakırdatıp dönen yaratıklar görür. Çöplü, yağlı, balık ve insan iskeletleriyle dolu,

kanlı mı kanlı sapsarı bir denizi aşar ve çölde bir berberin (kentteki berber/ego) gölgeliğine ulaşır.

Nuri ulaştığı berber dükkânında “tıraş olmak için bekleyen iki adam görür; biri zindan karası tespih çekermiş, onun yanındaki kısa boylu, çelimsiz ve dalgınmış. Hatta yok gibi bir şeymiş. İkinci adam; belki de gerçekten yokmuş da orada tespih çekenin yanında, insana benzeyen tuhaf bir boşluk varmış. Nuri berberin bakışları altında o boşluğa oturmuş işte, sessizce beklemeye b a şla m ış^ Bu arada, doldurduğu boşluğun (artık kim biçmişse) tam da bedenine uyduğunu düşünüyormuş.” (s. 57). Böylece Nuri, bilincin izin verdiği ölçüde bir varlığa kavuşmuş olur.

O sırada dükkâna gelen uzun boylu adam (anlatıcı), aynanın üstünde duvara asılı duran güvercin resmine baktıkça Nurinnin saçı sakalı uzamaya başlar. Berber onu günlerce tıraş etmeye çalışır ancak, tıraş ettikçe onun saçı sakalı daha da uzar. En sonunda berber yorulur ve tıraş etmeyi bırakır, Nuri de kalkıp aynadan çıkar. Çıkarken “dışarısı iskelet dolu” deyip gider. Bunlar, Nurinnin geçtiği denizdeki balık ve insan iskeletleridir.

Nurinnin yaptığı yolculuğun, bilinçdışı bir yolculuk olduğunu ifade etmiştik. Nurinnin geçtiği çöp ve iskeletlerle dolu deniz bilinçdışının temsilidir, denizdeki balık ve iskeletler bilinçdışına atılan unsurlardır. O denizi geçip berber dükkânına gelen Nurinyi, berber bilinç düzeyine çıkarmaya çalışır ancak bir türlü başaramaz; çünkü Nurinnin saçı sakalı sürekli uzamaya devam eder. Bilinç düzeyine bir berber eliyle çıkmaya çalışması ise kendisini de berber oluşundan kaynaklanır. Aslında bu yolculuk anlatıcı/yazarın, Nuri için tasarladığı „var olman yolculuğudur. Yani anlatıcının bilinçdışı yansımasıdır.

Nuri berber dükkânından çıkar, yine denizlerden geçer ve mermer kaplı bir binanın içine girer. Bu binada süslü, görüntüleriyle işe yarayan ışıklar vardır. Bunlar bilinçdışında yer alan nesnelerin imgeleridir çünkü bilinçdışında nesneler imgeleriyle yer alır. Bundan dolayı görüntü ön plana çıkar. Bu ışıklar “sanki bir dönemin anısına yakılmışlardır, ya da geçmişten kopulmadığını geleceğe göstermek için” (s. 59) oraya koyulmuşlardır. Bilinçdışı, geçmişin toplanma merkezi olduğu gibi, şimdiyi geleceğe taşıyan malzeme de orada yer almaktadır.

Nuri bu ışıkların ortasında parmaklarında zil oynamaktadır. Binada kimse yoktur, görünmeyen yaratıklar onu alkışlar. Bilinçdışının karanlığındaki yaratıklardır bunlar, daha doğrusu süperegonun yaratık olarak gördüğü ve bilince çıkmasına, bilincin tanımasına izin vermediği şeylerdir.

Nuri ışıklı ortamda oyun oynuyordur; ancak aslında oyun oynuyor diye harman savurur, ekin biçer, eşeğe biner. Yani günlük işler bilinçdışına oyun olarak yansır.

Bilinçdışında oyun, gerçek dünyada egonun gerçeklikle bağını oluşturur ve bunlar birbirini tamamlar. Gerçekliğin tersyüz edildiği, her şeyin bir oyundan ibaret olduğu bilinçdışının, bu yönünün ego tarafından fark edilmesi, egonun gerçeklikle bağını koparır. Dolayısıyla Nuri hayatın oyundan ibaret olduğunu anlayınca da ışıklar söner. Oyun oynamayı bırakıp pencereden dışarı baktığında, sokakların insan ve hayvan iskeletleriyle dolu olduğunu görür.

Çıkıp dışarıda dolaşmaya başlar. “Orada (bilinçdışı), insanın insan için ilaç diye arandığı yerde, o kokuşmuş çöplük deryasında” (s. 60) ne kadar zaman dolaştığını bilemez. Daha sonra ufukta ayna yüklü kuşlar görür. Onlara ulaştığında kendini bulacağına ve kurtulacağına inanır.

Kuşlar aynalarında binbir görüntüyle uzaklara uçarlar. Hâlbuki bütün uzaklar da onların aynalarındadır aslında. Bu ayna yüklü kuşlar, berber dükkânında, aynanın üstünde asılı duran kuş resminin bilinçdışı yansımasıdır.

N uri'nin gördüğü ayna yüklü kuşlar aslında, aynalarında varlığın suretlerini taşıyan ve asıl gerçek varlığa doğru uçan kuşlardır. Bu noktada bize Simurg'u hatırlatır. Simurg, kuşlar padişahının adıdır ve onu aramaya giden kuşlar, yedi vadiyi aşıp K af dağına geldiklerinde otuz kuş kaldıklarını görürler. Asıl Sim urg'un (otuz kuş) kendileri olduklarını, onu arayarak kendilerine ulaştıklarını fark ederler. Böylece yolculuklarını başarıyla tamamlayıp fenaya ulaşırlar. Nuri de kendini bulmak için kuşlara ve onların aynalarına muhtaç olduğunu düşünür.

Nuri, yaptığı yolculuk sonucunda „yok'luk mertebesine ulaşır. Tasavvuftaki fena makamına bu yolculuk sonunda ulaşır. Öyle ki soranlara, devletin verdiği vesikayı göstererek

“Yokum ben! İstiyorsan belgesini göstereyim.” (s. 127) der. N uri'nin var olmak için yaptığı içsel (bilinçdışı) yolculuk gerçek varlığa (yaratıcı yazar) ulaşarak kendisinin „yok' olduğunu anlar.