• Sonuç bulunamadı

Mızıka: Dairenin Tamamlanması/Hikâyenin Sonsuzluğu

II. HASAN ALİ TOPTA^ ROMANLARININ PSİKANALİTİK ÇÖZÜMLEMESİ

4. BİN HÜZÜNLÜ HAZ

5.4. Mızıka: Dairenin Tamamlanması/Hikâyenin Sonsuzluğu

Romanda önemli bir yer tutan metaforlardan biri de mızıkadır. Mızıka, radyo ve haziran metaforlarından farklı olarak bütünleştirici/tamamlayıcı ve hikâyeler arasında bağlantıyı kuran, geçişi sağlayan bir nesne/sestir.

Mızıkanın hikâyeler arasındaki geçişine baktığımızda, önce radyoevindeki adam onu mezarlıkta bulur ve boğulmaktan kurtardığı Cebrail dedeye, Cebrail dede ise, oğlu Hasan Alinye, dayısına götürmesi için verir. Böylece hikâyeler arasında bir geçiş ve birlik sağlanmış olur. Mızıkayı en son anlatıcı/Hasan Alinnin masasında görürüz.

Mızıkayı radyoevindeki adam mezarlıkta bulduğunda, mızıka, “masallarda efsanelerin içinden fışkırıp çıkan büyülü bir ışık parçası gibi” (s. 95), parlamaktadır. Adam mızıkayı eline aldığında, bir türlü aşamadığı bürokrasi duvarını mızıkayla aşmak için şehre döner. Tam bu noktada mızıka, koruyucu ve dönüştürücü hatta tamamlayıcı bir simgesel değer kazanır.

Adam radyoevinin koridorlarında mızıkayı çalarak, oradakileri rahatsız eder. Bu sayede kendine gelmeye başlar ve kendini bulur.

Mızıka, bu yönüyle masallardaki erginlenmeyi simgeleyen bir metafora dönüşür.

Adam, radyoevinde kaybettiği insanlığını bulmak için yola çıkar, yolculuğunun son durağında, mezarlıkta, mızıkayı bulur. Sonra radyoevine geri dönüp mızıka çalmaya başlar ve sesini bulur. Bu sesle insanlığına kavuşur ve erginlenme süreci tamamlanmış olur. Erginlenme süreci radyoevindeki adam için tamamlanır ancak, bir başkasının erginlenme sürecini başlatır aynı zamanda. Yani radyoevindeki adamın selden kurtardığı Cebrail dedenin hikâyesi başlar.

Cebrail dede mızıkayı alınca badem bıyıklı adamla karşılaşır. Badem bıyıklı adamın hikâyesi ise, Cebrail dedenin hikâyesinin içinde anlatılır. Cebrail dede badem bıyıklı adamın sayesinde şehirde bir düzen kurar. Hatta badem bıyıklı adam, mirasını Cebrail dedeye bırakır. Bu durumda Cebrail dede ile badem bıyıklı adamın hikâyeleri birbirini tamamlar. Daha sonra

Cebrail dede, efsanevi kuşun peşine düşünce, mızıkayı da oğluna verir. O da dayısına vermesi için mızıkayı oğluna (Cebrail dedenin torunu), yani anlatıcı-yazar Hasan A li'ye verir.

Anlatıcı-yazar Hasan A li'nin masasında duran mızıka, Haydar'ın dikkatini çok çeker.

Pencerenin önüne her geldiğinde, gözünü mızıkaya diker ve anlatıcı-yazardan mızıka çalmasını ister ancak o çalmaz. Çünkü anlatıcı-yazar kendi sesini önceki kişiler gibi mızıkanın sesinde değil kalemde yani yazmada bulmuştur. Mızıka, masada romanda anlatılan hikâyelerin sesi gibi durmaktadır. Romanda anlatılan hikâyelerin erginlenme süreçlerinin tamamlanması ve sonraki hikâyenin erginlenme sürecinin başlamasını sağlayan mızıka sonunda anlatıcı-yazarın da erginlenmesini yaşayıp yazma seviyesine gelmesinde önemli rol oynar. Yani mızıka/ses kalem/yazmaya dönüşmüştür. Bilinçdışından gelen ses, yazı olarak yani bilinç olarak karşımıza çıkar.

5.5. Allah'ın Sopası: Haziran

Romandaki metaforlardan biri de haziran sopasıdır. Haziranın hikâyesini, radyoevindeki adam şehirden uzaklaşıp sokak çocukları etrafını sardığında, onu çocuklardan kurtaran atlı bir adam anlatır.

Haziran sopası bir metafor olarak çeşitli anlamlara gelecek şekilde kullanılmıştır.

Özellikle yetiştiği yerlere baktığımızda “kimi zaman K udüs'e, kimi zaman M ekke'ye kimi zaman da K ahire'ye yakın bir yerde ancak bin yılda bir y e tişirm iş^ ” (s. 66). Bu durumda haziranın dinleri dolayısıyla süperegoyu sembolize etmektedir. Çünkü Kudüs, Mekke ve Kahire gibi yerler dinlerin doğduğu yerlerdir. Aynı zamanda haziran sopasını kullanan adamın anlattıklarına bakılırsa, onunla düzeni sağlamaktadır.

Bütün bunların yanında “akla hayale sığmayan” (s. 66) haziran, masalsı “tevatürler te v atü rü ^ insanı alıp her yere götüren, insanı alıp her yerden g e tire n ^ dağın taşın, kurdun kuşun şeklini, şemailini çizen ve onların ruhuna ruhundan ruh ü fle y e n ^ aklı içine alıp aklın dışında k a la n ^ oluru olmaza, olmazı olura bağlayan ve tutup bunları birbirine çeviren bir şeydi(r)” (s. 66). Haziranın bu özelliklerine bakıldığında, Allah'ı, A llah'ın koyduğu kanunları yani hikmeti sembolize ettiği söylenebilir. Bazen ise merhameti, adaleti ve düzeni temsil eder.

Çünkü haziran sopası elinde olan adam, yardıma muhtaç olanların yardımına koşar. Yardımı haziran sopasını kullanarak yapar ve onunla düzeni de sağlar. Adam haziranı, yol kesenlere, ekmeğin küçüldüğünü söyleyenlere ve insanların gamsız olmalarına karşı acımasızca kullanır.

Sokaklara düzen getiren haziran, aynı zamanda insanların ruhunu da terbiye eder. Bu yönüyle Hz. MusaSnın asasını hatırlatır.

“Kendi varlığında taşıdığı uzaklığın gerisinden şak şak h a v la (y a n )^ ” (s. 67) haziran, bize tarihsel bir boyutunun olduğunu gösterir. Çünkü haziran sopası, var oluş zamanı ve yeri bakımından, varlığında bir uzaklık taşır. Mekke, Kudüs ve Kahire gibi uzak yerlerde bin yılda bir yetişmektedir. Yani haziran sopasının (süperego) oluşumu uzun bir zaman almıştır.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz, farklı şekil ve özellikler taşıyan aynı zamanda çeşitli anlamlara gelebilen haziran sopası romanda, süperego olarak kullanılmıştır.

5.6. Değerlendirme

Semih GümüşSün “tanımlanması olanaksız bir roman” (Gümüş, 2005) diye tarif ettiği kurgusu bakımından dairevi bir şekil meydana getiren ve asla bitmeyecekmiş hissi veren bir romandır.

Dayısının hikâyesini yazmak için masaya yönelen anlatıcı-yazar, aynı zamanda romanın içinde de roman yazar. Anlatıcı-yazar Hasan AliSnin yazdığı roman,

^^^^^^^nun yazılışını da anlatır. Çok sesli bir yapıya sahip olan roman, birbiri içinde birbirine açılan kapılar gibi, iç içe geçmiş hikâyelerin bütünü oluşturmasından meydana gelir.

Aynı şeyi anlatıcı-yazarın roman kişileri ile bütünlük sağlamasında da görmekteyiz.

Roman “insan gördüğü şeylerin toplamı kadar uyanık, görmediği şeylerin sonsuzluğu kadar uykudadır” düşüncesinden hareketle yazılmış olup (Öztop, 2005: 230), okuyucu uykuda, hikâyeler arasında dolaştırmaktadır. Aynı zamanda anlatıcı-yazar romanda “Kalkın ey gafiller” diye seslenerek, uyku ile uyanıklık, rüya ile gerçek, düş/kurmaca ile gerçeklik arasında gidip gelen okuyucuyu uyanmaya davet eder.

III. İNSAN PSİKOLOJİSİ AÇISINDAN HASAN ALI TOPTA^ ROMAN KİMİLERİ

1. Giri^

İnsanlar yapıları gereği birbirinden farklıdırlar. Bu farklılıklar, insanların birbirlerini algılama, tanıma ve tarif etmede önemli rol oynar. Çünkü insanlar, kişilikleri, karakterleri ve davranışları yönüyle toplum tarafından belirlenen bazı ortak ölçüler çerçevesinde değerlendirilirler. Yani “kişilik özellikleri, kişinin kendisini ve çevresini algıladığı, alışılmış tarz ve davranış, tepki gösterme biçimleriyle belirginlik kazanırlar.” (Lelord- André 2008: 10).

Onun için birinden bahsettiğimizde, otoriter, sosyal, güvensiz, çekingen gibi sıfatlar kullanmaktayız. İnsanları sıfat ve davranışlarına göre kategorize edip kişilikleri konusunda bilgi sahibi olmaya çalışırız. Bu kişilik ve karakter farklılığının, genetik, çevresel, psikolojik ve eğitim ile ilgili nedenleri vardır.

Farklılıkların nedenlerini araştırıp kişilik çeşitlerini ilk ortaya koyan bilim adamı Hippokratesndir. (Lelord-André 2008: 11). Yaptığı çalışmalar sonucunda, insan vücudunda dört çeşit sıvının bulunduğunu ve bunların akışkanlıklarına göre insanın kişilik ve karakterinin de değiştiğini tespit eden Hippokratesne göre, egemen akışkanı kan olan birinin, kişilik tipi kanlı/canlı, karakteri ise heyecanlı; akışkanı lenf olan birinin, kişilik tipi ağırkanlı/hantal, karakteri ise yavaş/soğuk; akışkanı sarı öd olan birinin, kişilik tipi hırçın, karakter özelliği ise kızgın/tatsız kişilik; egemen akışkanı siyah öd olan birinin, kişilik tipi melankolik, karakter özelliği ise üzgün/karamsardır. (Lelord-André 2008: 11).

Hippokratesnin bu çalışması, daha sonra yapılan bütün çalışmalara kaynaklık etmiştir.

Ancak insanların birbirinden çok farklı olan özelliklerine bağlı, göstermiş oldukları davranışların çeşitliliği, bu kategorilerin geliştirilip çoğaltılmasına neden olmuştur. Değişen koşullara ve yaşam tarzlarına göre de yeni kişilik tipleri ve karakterler ortaya çıkmıştır.

Günümüzde yapılan yeni çalışmalar neticesinde ortaya çıkan, yeni kişilik tiplerinde sadece insanların fizyolojisi değil, psikolojisi de dikkate alınmaya başlanmıştır. Çünkü psikanalize göre, insan davranışlarının temelinde mutlaka ruhsal bir neden yatmaktadır.

İnsanların psikolojisinin değişkenliğine göre de kişilikleri, karakterleri ve bunlara bağlı olarak davranışları değişmektedir.

Hasan Ali ToptaşSın roman kişilerini psikolojik tip olarak belli bir kategoriye koymak zordur. Çünkü ToptaşSın kişileri, çoğu zaman düş mü gerçek mi, var mı yok mu belli olmayan tiplerdir. Bunun yanında değişen, birbirine dönüşen; bilinçdışı düzlemde var olan kişiler olup, iç dünyaları zengin ve yalnız kişilerdir. Bundan dolayı ToptaşSın roman kişilerini hangi psikolojik tipin karakter özelliğini yansıttığını tespit etmek kolay olmayacaktır. Ayrıca bazı kişilerin özelliklerinin değişkenlik göstermesi, onları aynı anda farklı kategorilerde göstermek zorunluluğunu doğurduğu gibi, bazılarını ise hiçbir kategoriye koyamadığımızı ifade etmek gerekir.

ToptaşSın romanlarında tespit edebildiğimiz kişilik tiplerini şu kategorilere göre sınıflandıracağız: ^çe dönük tipler, dışa dönük tipler, paranoyak kişilik, sakınımlı kişilik, bağımlı kişilik, şizofrenik tipler, saplantılı kişilik. Bunların dışında romanlarda, belirgin bir kişilik veya karakter taşımayan kişilerin ise en baskın özelliğini dikkate alarak sınıflandırmaya tabi tuttuk. Roman kişileri içerisinde çok farklı bir yerde duran

^^^^ın kahramanı AlaaddinSi ise hiçbir kategoriye tabi tutup, kişilik tipini belirleyemedik.

Sadece AlaaddinSi ontolojik açıdan kendini bulmaya çalışan biri olması yönüyle farklı bir analize tabi tuttuk.

2. Roman Kimilerinin Kimilik Tipleri

2.1. İçe Dönük Tipler

^çe dönük tipler sessiz, sakin; sevincini ve üzüntüsünü dışarıya yansıtmayan asosyal tiplerdir. Bu tipler “kendini büyük ölçüde denetleyen, daha ziyade sakin, ihtiyatlı, dış koşullardan bağımsız olarak amaçlarını gerçekleştirmeye çalışan, eylemlerini planlamaya eğilimli kişilerdir” (Lelord-Andr^ 2008: 16). Bu kişilerin yaşam kaynağı iç dünyalarıdır.

Hayatı iç dünyalarında yaşayan içe dönük tipler, akıldan çok sezgileriyle hareket ederler.

Bundan dolayı maneviyatları güçlü olup maddi olana değer vermezler.

2.1.1. Bedran (Sonsuzluğa Nokta)

^^^^^'da B edran'ın kazadan önceki yaşamını içe dönük tip kategorisinde değerlendirebiliriz. Çünkü Bedran, çocukluğunda babasının otoritesi karşısında sürekli ezilmiş, babasından baskı görmüştür. Babası tarafından sürekli beceriksizlikle suçlanmış, çoğu zaman dövülmüş dolayısıyla silik ve sinik bir tipe dönüşmüştür. Annesinin bu durum karşısındaki çaresizliği ve B edran'a babası tarafından yöneltilen şiddetten nasibini alması, B edran'ı daha da karamsar bir ruh haline büründürmüştür. Öyle ki Bedran, bazen tamamen içe kapanır ve şizoid tipin özelliklerini de gösterir. Babasından şiddet gördüğü zamanlarda intihar etmeyi düşünecek kadar, psikolojik bunalıma girdiğini de görürüz.

Babası karşısında birey/özne olarak varlığını ortaya koyamayan Bedran, kasabayı terk edip kente gider. Aslında onu içe hapseden babasından kaçmak ister. Fakat babasının otoritesi, geçmişin ağırlığı asla onun peşini bırakmaz. Sık sık babasının hayalini görür ve kentte de ondan kurtulamayacağını anlar.

Kentte arkadaşlarının bodrum katındaki evlerinde kalan Bedran, kimseyle doğru düzgün iletişim kuramaz. Sadece sessiz ve sakin biri olan ^svan ile anlaşır. Ona içten içe sevgi besler. Çünkü o da Bedran gibi kendi halinde içe dönük bir tiptir.

2.1.2. lsvan (Sonsuzluğa Nokta)

B edran'ın kentte birlikte kaldıkları arkadaşı ^svan, hep bir köşede sessizce oturan kadın tenli biridir. Hararetli siyasi tartışmalar yapan arkadaşları Turan ve kıvırcık saçlıyı sadece sessizce izler, hiç konuşmaz. B edran'la bu sessizlik üzerinden iletişim kurarlar.

Kimseye bir şey anlatmayan, bir şey sorulmadıkça konuşmayan ^svan da içe dönük bir tip olarak değerlendirilebilir.

2.1.3. Hasan (Kayıp Hayaller Kitabı)

^^^^^^^'nın anlatıcısı Hasan, annesiyle babasının sürekli kavga etmeleri sonucunda yalnızlaşıp, içine kapanır. Zaten karakter itibariyle içe dönük bir tip olan Hasan, evde huzursuzluk da olunca iyice iç dünyasına yönelir. Hayalinde yarattığı Ham di'yle

birlikte dış dünyanın gerçekliğini bozarak, bu yalnızlığını eğlenceli bir duruma dönüştürür.

Hatta bir de H am di'nin dedesini var eder, kendi dedesinin eksikliğini onunla tamamlar.

Romanın kurgusu, H asan'ın iç dünyasında yani hayal dünyasında var ettiği olaylar üzerinden var olur. Bu yönüyle H asan'ın ne kadar zengin bir iç dünyaya sahip olduğu gerçeği de ortaya çıkmış olur.

2.1.4. Hasan Ali (Uykuların Doğusu)

adlı romanın anlatıcı-yazarı Hasan Ali de hayal dünyasının zenginliğiyle, iç dünyasının genişliğiyle içe dönük bir tip olarak değerlendirilebilir. Babasının karne hediyesi olarak aldığı radyo ile yatar, onun sesiyle uyanır. Radyo Hasan A li'nin dünyasıdır ve o dünyada dolaşır durur.

Hasan Ali, romanda sadece dayısıyla iletişim kurar çünkü dayısı romanın dışa dönük ve yetkin tek kişisidir. Aslında dayı anlatıcı Hasan A li'nin de ulaşmak istediği noktadır. Bu yüzden zaten onun hikâyesini yazmaktadır. Romanın asıl gizli anlatıcısı dayısıdır, Hasan Ali de bunu bilir.

Dayısı dışında Hasan A li'nin iletişimde olduğu kişi düş sakini olan Haydar vardır.

Hasan Ali roman yazarken, Haydar pencerenin önüne gelip meraklı gözlerle onu seyreder.

Bazen mızıka çalmasını bazen de radyoyu açmasını ister.

2.2.Dışa Dönük Tipler

Sosyal yönü güçlü, insanlarla iyi iletişim kurabilen, onlardan etkilenen ve onları etkileyebilen bir tiptir. Realiteye uygun davranıp kendini günün ve ortamın koşullarına adapte eden akılcı davranan bir kişidir. ^çe dönük tipin aksine rasyonel bilgiyi kullanır, sezgilerini pek kullanmaz. Dışa dönük kişi, “cesaret ve ödüllenme arayışı içinde olan, çarçabuk coşan, dış çevresine b a ğ lı^ doğal bir kişidir” (Lelord-Andre 2008: 16). Aklıyla hareket etmeyi sevdiklerinden egoları gelişmiştir.

2.2.1. Hasan Ali'nin Dayısı (Uykuların Doğusu)

ToptaşSın romanlarında dışa dönük tipler görmek kolay değildir. Sadece

^^^^^^^ndaki anlatıcının dayısı dışa dönük bir tiptir. Anlatıcıya Hasanım Ali diye hitap eden dayısı, Hasan AliSye hayatı da öğretmeye çalışan kişidir. Hayata çok farklı bakış açısıyla bakan Hasan AliSnin dayısı aynı zamanda nasıl yazması gerektiğini de ona öğretir. Yani Hasan AliSnin yazmakta olduğu romanın ipuçlarını ve dolayısıyla ^^^^^^^nun da nasıl yazılması gerektiğini öğreten kişidir. Zaten roman da onun hikâyesini anlatmaktadır.

Romanın, her yönüyle aklı başında yetkin kişisi olan Hasan AliSnin dayısının hikâyesi, kolları ve bacakları kesilerek sona erer. Başıyla sonu birleşen romanın dairesel şeklini alan dayısı hikâyenin tamamlandığını düşünür. Ancak ondan sonra neşesini kaybeder ve o da sessizliğe bürünür.

2.3. Paranoyak Kimilik

Paranoyak kişi, insanlardan kuşku duyar, bu yüzden herkese karşı daima dikkatlidir.

Kimseye kolay kolay içini dökmez, en yakınındaki insanların bile dürüstlüğünden kuşku duyar. Ayrıntılara fazlasıyla takılan paranoyak tipler, bütünü görmekte zorlanırlar. Kendilerini akılcı ve mantıklı göstermeye çalışırlar. Mizah yönü gelişmemiş olan paranoyak tipler her şeyden bir anlam çıkarırlar. Paranoyakların da dereceleri vardır, bundan dolayı normal bir insan gibi görünenlerin yanında, çok ileri derece de rahatsız olanlar da vardır.

2.3.1. Muhtar (Gölgesizler)

romanında, köyün muhtarı paranoyak kişilik özellikleri göstermektedir.

Yıllardır köyün muhtarlığını yapması, onun kendisini çok akıllı zannetmesine neden olur. Bu yönünü, köylüler üzerinde baskı kurma aracı olarak kullanır. Güvercin kaybolduğunda herkese kuşkuyla bakan muhtar, akıl yürütme yöntemiyle, suçlunun CennetSin oğlu olduğu kanaatine varır. CennetSin oğlunu sorgulayan muhtar ve bekçi, onu döverek sonuç almaya çalışırlar.

Daha önceleri köyün berberi Cıngıl Nuri kaybolmuştur. Muhtar NuriSnin bizzat yok etme projesinin parçası olarak kaybedildiğini ve zamanla bütün köyün yok edileceğini

düşünür. Bu yok olma ve kaybolmayla ilgili bir takım çözümler üretmeye çalışır ancak başarılı olamaz, en sonunda makamında intihar eder.

2.3.2. Bedran^ın Babası (Sonsuzluğa Nokta)

Bedrannın babası, sürekli Bedrannı suçlaması, onu işe yaramaz görüp baskı kurması yönüyle düşünüldüğünde paranoyak kişiliğe uygun düşer. Çünkü minibüs şoförlüğü yapan babasının yanında muavin olarak çalışan Bedran, yolcular uyuduklarından paraları toplayamaz. Babası bunların para vermemek için uyuma numarası yaptıklarını düşünür. Bedrannı ise becerisizlikle suçlar.

2.3.3 Hasan^ın Dayısı Celil (Kayıp Hayaller Kitabı)

Hasannın dayısının davranışlarına baktığımızda o da paranoyak kişilerin davranışlarını sergiler. Nesimenyle evlendikten sonra, evlerinin kurşunlanması ve evinin kundaklanmasından karısı Nesimenyi sorumlu tutar ve onu eve hapseder, bir daha da dışarı çıkmasına izin vermez.

Celilne göre evi kurşunlayanlar ve kundaklayanlar mutlaka Nesimenye âşık olup, kendisine hınç duyanlardır.

2.4. Sakınımlı Kimilik

Çekingen ve içe dönük tiplerdir. Asosyal olan sakınımlı kişiler, eleştirilmekten ve kendisiyle alay edilmekten çok korkarlar. Kendini değersiz gören bu tipler, kendine güveni az olduğundan, başarısız olmaktan çekinir. Bu yüzden de toplumun içinde sivrilmeyi sevmezler.

2.4.1. Bedran (Sonsuzluğa Nokta)

İçe dönük bir tip olan Bedran, babasının ona değer vermemesi yüzünden kendini de değersiz görür. Ondan dolayı sorumluluk almaktan korkar çünkü başarısız olmaktan korkar.

Bedran sakınımlı kişilik özelliklerini de gösterir.

2.5. Bağımlı Kişilik

Bağımlı kişiler kendi başlarına karar veremezler, bunun için de bir işe başlamak onlar için çok zordur. Yalnız başına bir iş yapmayı sevmeyen bu tipler, kimseye hayır diyemezler.

Başkalarına yardım etmeyi severler.

2.5.1. Bekçi (Gölgesizler)

romanındaki köyün bekçisi, kendi başına ve muhtardan emir almadan hiçbir iş yapamaz. Bekçi olması yönüyle elbette muhtara bağlı olması gerekir ancak o, sorgulamadan her dediğini yapmaktan geri durmadığı gibi, kendi başına başka işleri de yapamaz.

2.6. ^izofrenik Tipler

Şizofreni bir kişilik tipi olmaktan çok bir psikolojik rahatsızlık çeşididir çünkü tedavi gören şizofren vakalar vardır. Şizofreni kişinin gerçeklikle bağının kopması, dış dünya algısının normal insanlardan farklı olmasıdır. Yani “narsistik bir regresyona, bunun sonucu objelerin yitmesine, ego kuruluşunda ve gerçeği değerlendirme fonksiyonunda bir hasara dayanır” (Fenichel 1974: 403).

2.6.1 Cennet'in Oğlu (Gölgesizler)

Cennet'in oğlu Güvercin kaybolana kadar varlığından bile haberdar olmadığımız, silik bir tiptir. Hatta o kadar silik bir tiptir ki bir adı bile yoktur. Herkes onu Cennet'in oğlu diye çağırır. R eşit'in kızı Güvercin kaybolduğunda, muhtar kızın Cennet'in oğlu tarafından kaçırıldığını düşünür. Onu konuşturmak için uzun uğraş verir, ona işkence yapar. işkenceler sonucunda Cennet'in oğlu çıldırdır ve gerçeklikle bağını yitirir. Artık köyde çocukların eğlencesi haline gelen Cennet'in oğlu, “kar neden yağar kaar” diye bağırıp koşar. Kimse onun niçin böyle dediğini anlayamaz.

Bir gün bulduğu bir yılanla köyün içinde çocukları korkutup durur. Sonunda yılanı beline sarar ve yılanın kuyruğunu da ağzına verir. Kuyruğunu yutmaya başlayan yılan CennetSin oğlunun belini iyice sıkar ve nefesi kesilir, ölür.

2.6.2. Kevser (Kayıp Hayaller Kitabı)

Diğer bir şizofren ise ^^^^^^^^ndaki KevserSdir. Kevser ile HasanSın dedesi gençken birbirlerini sevmişler ve nişanlanmışlardır. Ancak Hidayet diye bir yabancı bir gün KevserSi kaçırır. Kevser onunla asla konuşmaz, o da onu ev hapsinde tutar. Ancak bir gün çocuğu olunca o da artık her şeyden vazgeçer, çocuğuyla oyalanır. Çocuk bir gün HidayetSin çantasında bulduğu bir şeyi yer, zehirlenerek ölür ve HidayetSin kaçakçı olduğu ortaya çıkar ve dağlara kaçar. Kevser ise evi ateşe verip, köyden ayrılır. Rivayete göre dağda HidayetSi bulup, kafasını bir taşla ezer, taşı da torbaya koyup eski köyüne geri döner ancak o da çıldırmıştır.

Köyde torbası sürekli sırtında dolanır durur, peşinden ise köpekler onu takip eder. Her gün HasanSın dedesinin evine uğrar, duvarda asılı duran HasanSın dedesinin resmine uzun uzun bakar. Gerçeklikle bağını sadece bu resim üzerinden kurar ancak nasıl bir algıyla algıladığını bilemeyiz.

2.7. Borderline (Sınır) Kimilik

Sınır kişiliklerin en ayırıcı özelliği tepisel davranışlar sergilemesidir. Değişken bir mizaca sahip olan bu kişiler ani heyecan ve öfke nöbetleriyle kendilerine zarar verirler. “Öfke çoğu kez yerini, bir boşluk ve sıkıntı hissiyle birlikte depresif bir mizaca bırakır.” (Lelord- André 2008: 279). Öfke, mutsuzluk ve sıkıntılarını atmak için, tepisel biçimde alkol ve uyuşturucu kullanırlar. Psikolojik problemliler arasında “intihar oranı en yüksek gruptur”

Sınır kişiliklerin en ayırıcı özelliği tepisel davranışlar sergilemesidir. Değişken bir mizaca sahip olan bu kişiler ani heyecan ve öfke nöbetleriyle kendilerine zarar verirler. “Öfke çoğu kez yerini, bir boşluk ve sıkıntı hissiyle birlikte depresif bir mizaca bırakır.” (Lelord- André 2008: 279). Öfke, mutsuzluk ve sıkıntılarını atmak için, tepisel biçimde alkol ve uyuşturucu kullanırlar. Psikolojik problemliler arasında “intihar oranı en yüksek gruptur”