• Sonuç bulunamadı

Tarihsel Süreçte Rekabetçiliği Açıklayan Bazı Teorileri ve YaklaĢımlar Rekabetçilik konusunda, iĢletmeci ve iktisatçıların bakıĢ açılarına bağlı olarak

DESTĠNASYON MERKEZLERĠNĠN REKABETÇĠLĠĞĠ

2.1. DESTĠNASYON KAVRAMI

2.2.2. Tarihsel Süreçte Rekabetçiliği Açıklayan Bazı Teorileri ve YaklaĢımlar Rekabetçilik konusunda, iĢletmeci ve iktisatçıların bakıĢ açılarına bağlı olarak

üretilmiĢ çeĢitli teori ve yaklaĢımlar bulunmaktadır. Bu çalıĢmanın kapsamına uygun olarak, gerek Türkiye turizminin uluslararası alandaki rekabetçi konumu ve gerekse turizm sektörü ve firmaların rekabetçi konumlarının bir arada değerlendirilmesi gerektiği düĢünülerek, rekabetçiliğe iliĢkin olarak her iki açıdan geliĢtirilen teori ve yaklaĢımlara yer verilecektir. Mikro boyutu ile rekabetçilik, iĢletmelerin ülke içindeki rekabetlerini ve bu rekabetin uluslararası piyasalarda ne gibi etkiler yarattığını; makro boyutu ile rekabetçilik ise, uluslararası ekonomide ülkelerin içinde bulundukları rekabetçi konumları incelemektedir (Scoot & Lod, 1985: 20).

Rekabetçilik konusu 1960‟lı yıllara kadar geleneksel yaklaĢımla açıklanmaya çalıĢılmıĢtır. Bu yaklaĢıma göre ülkelerin rekabet gücü, üretim yapabilme babında var olan üstünlükleri ile belirlenmektedir. Üretim üstünlüğünün elde edilebilmesi ise;

üretim için gerekli hammadde kaynaklarına olan coğrafi yakınlığa göre, taĢıma ve ulaĢtırma giderlerinin ne derece az maliyetle gerçekleĢeceği ile iliĢkili olarak sağlanabilecektir (Dinler, 2012: 7).

Ekonominin babası olarak tanınan Adam Smith‟in ortaya koyduğu “mutlak üstünlükler teorisi”, aynı zamanda ulusların rekabetçi avantaj sağlayabilmeleri yönünde kullanılabilen bir yaklaĢımı beraberinde getirmiĢtir. Bu teoriye göre; bir ülke en ucuz maliyetle hangi ürünleri üretebiliyorsa, ülkenin kaynakları o yönde kullanılmak üzere tahsis edilmelidir. Adam Smith, bu teorisinin uygulamada ülkeler arasında bir bağımlılık doğurabileceğini ancak, üretimin bollaĢacağını ileri sürmüĢtür

(http://tr.wikipedia.org/wiki/Adam_Smith). Dolayısıyla bir ülkenin rekabet gücünü belirleyen kriterler, hangi ürünü daha ucuz ve bol miktarda üreteceği ile sınırlandırılmıĢ olmaktadır.

Mutlak üstünlükler teorisinin ardından “karĢılaĢtırmalı üstünlükler” teorisini geliĢtiren David Ricardo‟ya göre, bir ülkenin rekabet gücünü artırabilmesi için mutlak olarak üstün olduğu mallarda üretim yapması yerine, fırsat maliyetlerini göz önüne alması gerekmektedir. Dolayısıyla bu teori, ülkelerin üretebileceği ürünler arasında karĢılaĢtırmalı olarak hangisinden daha fazla verim alınacağını hesap ederek, o ürünün üretilmesi yönünde tercih kullanması gerektiğini savunmaktadır (http://www.deu.edu.tr/userweb/dilek.seymen).

KarĢılaĢtırmalı üstünlükler teorisi daha sonra, “faktör donatımı” teorisi adı altında Heckscher ve Ohlin tarafından tekrar ele alınarak, yeniden yorumlanmıĢtır.

Heckscher ve Ohlin‟e göre; bir ülke hangi üretim faktörlerine daha fazla sahip ise, o faktörleri daha yoğun olarak kullanmayı gerektiren malların üretiminde uzmanlaĢmalı ve bu ürünlerin üretilip ihraç edilmesi yolu ile karĢılaĢtırmalı bir üstünlük elde etmelidir (Jayadevappa & Chhatre, 2000: 177).

Rekabetçiliği karĢılaĢtırmalı üstünlükler teorisi üzerine yapılandıran çalıĢmalardan birisi olarak Bank of England, rekabetçilik uluslararası pazarlara sunulan mal ve hizmetlerin mutlak fiyatındaki üstünlüğün yakalanabilmesiyle kazanılabileceğini vurgulanmaktadır. Rekabetçiliğin belirlenmesinde fiyat faktörünün önemi konusunda bir görüĢ farklılığı olmamakla beraber, fiyat rekabetinin ölçümü konusunda bir takım görüĢ ayrılıkları bulunmaktadır. Bank of England‟ın bu çalıĢmasında, rekabetçiliğin ölçülmesinde üretim sektöründeki ihracat fiyatları, mutlak ihracat kârlılığı ve mutlak birim iĢ gücü maliyetleri temel alınmıĢtır (Bank of England, 1982: 369-375).

Daha sonra 1980 ile 1990 arasında Michael Porter‟ın rekabetçilik üzerine yaptığı çalıĢmalar konuya yeni bir boyut kazandırmıĢtır. Porter, 1985 yılındaki

“Rekabetçi Avantaj (Competitive Advantage)” adlı kitabında, sektördeki rekabetin genel yapısını analiz etmiĢ ve “Porter‟ın beĢ güç modeli” olarak bilinen, çalıĢmasını

ortaya koymuĢtur. Bu modele göre iĢletmelerin sektördeki rekabetçiliğini belirleyecek olan beĢ faktör bulunmaktadır. Bu beĢ faktör Ģekil 2.1‟de gösterildiği gibidir (2008:4):

 Sektöre giriĢ engelleri,

 Alıcıların pazarlık gücü,

 Tedarikçilerin pazarlık gücü,

 Ġkame mal ve hizmetlerin piyasadaki durumu ve

 Mevcut iĢletmeler arasındaki rekabet durumu.

ġekil 2. 1: Porter‟ın BeĢ Güç Modeli

Kaynak: Michael, E. Porter, “The Five Competitive Forces That Shape Strategy”, Harward Business Review, January, 2008, s. 4.

Porter‟a göre sektöre yeni girecek firmaların önündeki engeller düĢük ise, fiyat indirimi, yeni ürün sunumu, reklam kampanyaları ve hizmet iyileĢtirme gibi birçok etkenden dolayı, var olan iĢletmelerin rekabet avantajları azalmaya baĢlayacaktır. Yeni girecek firmaların tehdit oluĢturmadığı bir sektörde ise, çok güçlü pazar gücüne sahip bir firma bile kendi ürününden üstün ve düĢük maliyetli bir ikame ürün ile karĢılaĢırsa, bu da rekabet gücünün azalmasına yol açabilecektir.

Ġkame ürünler açısından bir sorun olmadığı ve sektöre giriĢlerin zorlaĢmıĢ ya da engellenmiĢ olması durumunda da mevcut rakipler arasındaki yoğun çekiĢmeler rekabetçi gücü sınırlayacaktır. Güçlü tedarikçiler daha yüksek fiyatlar koyup, kalite ve hizmetleri sınırlandırarak; güçlü alıcılar ise hem fiyatların düĢürülmesi için baskı yaparak, hem de daha yüksek kaliteyi ve daha iyi hizmeti talep ederek sektördeki rekabetçi dengeleri değiĢtirebilmektedir. (Porter, 2008: 4-9).

Porter, 1990 yılında “Ulusların Rekabet Gücü” adlı çalıĢmasında ortaya koyduğu “Elmas Modeli”nde, bir ülkenin rekabet gücünü belirleyen esas faktörün o ülkedeki firmaların rekabetçi güçleri olduğunu ileri sürmüĢtür. Firmaların rekabetçi güçlerinin belirleyicileri olarak ise; faktör koĢulları, talep koĢulları, bağlı ve destek endüstriler ve iĢletmenin stratejisi ve rekabet durumu olarak dört temel faktör ve bunların yanında bir de fırsatlar ve devletin rolünü göstermiĢtir. Porter‟ın bu modeli ve rekabet faktörleri, destinasyon rekabetçiliğine iliĢkin yaklaĢımlar bölümünde ayrıntılı olarak ele alınacaktır.

Endüstriyel gözlemlere dayanmakta olan Porter‟ın çalıĢması, ülkelerin uluslararası rekabet gücünün belirlenmesinde rekabet ortamının analiz edilmesi ve en uygun stratejilerin geliĢtirilmesini amaçlamaktadır. Dolayısıyla bu çalıĢmanın esas önemi, karĢılaĢtırmalı üstünlüklerin rekabetçi üstünlüklere dönüĢtürülmesine yönelik bir model sunmasıdır. Çünkü ülkelerin sahip oldukları doğal kaynaklar zaman içinde azalacak ya da önemini yitirmeye baĢlayacak, buna bağlı olarak da karĢılaĢtırmalı üstünlüklerin yapısı değiĢecektir. Bu değiĢimlerin zamanla kaçınılmaz olması, rekabetçiliği belirleyen temel faktörlerin; maliyet, kalite, ürün farklılaĢtırması, yeni ürün, teknolojik farklılıklar, odaklanma ve piyasa yapıları gibi yeni belirleyiciler olması sonucunu doğurmaktadır. Porter‟a göre bundan sonraki dönemlerde

rekabetçilik, üretim üstünlüğü ya da fiyat rekabetinden çok; kalite, ürün çeĢitlendirmesi, yenilik, modern tasarım gibi ölçütlerle kazanılacaktır (Erkan, 1993:

64).

Buraya kadar yapılan tanımlamalar, yaklaĢımlar ve teorilerde, rekabetçilik konusu daha çok iktisadi yönüyle ve makro ölçekte ele almıĢtır. ġimdi ise mikro ölçekteki yaklaĢımlara da yer verilerek, rekabetçiliğin ülkelerin ekonomisine yön veren iĢletmeler ve firmalar açısından ifade ettiği anlamlar açıklanmaya çalıĢılacaktır.

Ülkelerin rekabetçi avantajları belirlenmeye çalıĢılırken, o ülkede üretilen ürünlerin gerek iç tüketimde ve gerekse ihracattaki paylarına bakılarak, diğer ülkelerde üretilen ürünler ile (kalite ve fiyatları bakımından), hangi düzeyde yarıĢabilecek durumda olduğuna bakılmaktadır. Firmaların rekabetçi güçleri ise;

onların dinamik yapılarına, yatırım kapasitelerine, Ar-Ge çalıĢmalarına ve kullandıkları teknolojilerin uygunluğuna bağlı olarak yenilik oluĢturma becerileri gibi konularla daha sıkı bir iliĢki içerisinde değerlendirilmektedir (IĢık ve Keskin, 2013: 42).

Kester ve Luehrman rekabetçi üstünlük sağlamanın esas önemli aktörünün devletler değil, ülke içinde faaliyete bulunan iĢletmeler olduğunu görüĢünü savunmuĢlardır. Bu iĢletmeler hem kamu kurum ve kuruluĢlarını, hem de özel sektör firmalarını kapsamaktadır. Devletin politika ve müdahalelerinin rekabet Ģartları üzerinde etki yarattığını ve sonuçta rekabetçi avantajın ülkeler boyutunda bir anlamı olduğunu kabullenmekle beraber; yatırım kararları, fiyat politikaları, örgütsel yapıların oluĢturulması gibi kritik konularda iĢletme yöneticilerinin birinci dereceden karar ve inisiyatif sahibi olduklarını ve piyasada esas yarıĢan unsurların firmalar olduğunu söylemiĢlerdir (1989: 40-43).

ĠĢletmelerin rekabetçiliğine iliĢkin olarak yapılan bazı çalıĢmalar, iĢletme kaynaklarının analiz edilmesi temelinde oluĢturulan “kaynak temelli teoriler”

(resource based theory) ile rekabetçi üstünlüklerinin nasıl kazanılabileceğini açıklamaya çalıĢmıĢlardır. Bu teoriye göre; bir iĢletmenin sahip olduğu kaynak türleri

ve bu kaynakları kullanım yerleri ile örgütün davranıĢsal özellikleri, o iĢletmenin rekabetçi üstünlük kazanılmasında önemli rol oynamaktadır. Kaynak türleri ve bu kaynakların kullanımı ile rekabetçi gücün kazanılabilmesi, insan kaynaklarının kalitesi, insan kaynağı dıĢındaki diğer kaynakların yapısı ya da bu iki kaynağın birlikte incelenmesine bağlı olarak gerçekleĢebilecektir. DüĢük fiyatlar üzerinden ürünlerini piyasaya sürebilme ya da diğer iĢletmelerden farklı pozisyon alabilme özelliği ise, iĢletmelerin davranıĢsal üstünlüklerini belirlemektedir. DavranıĢsal üstünlük aynı zamanda müĢteri isteklerinin çabuk algılanabilmesi ve bu isteklerin etkin olarak karĢılanabilmesiyle de iliĢkilendirilmiĢtir (Çivi, 2001: 30-31).

ĠĢletmelerin rekabetçi güç kazanmalarına stratejik yönetim anlayıĢıyla bakan araĢtırmalara da literatürde rastlanmaktadır. Bu araĢtırmaların bulgularına göre;

iĢletmeler ürettikleri ürünleri piyasada pazarlarken, daha düĢük fiyattan müĢterilere ulaĢtırmaları veya müĢterilere özel ve piyasada benzeri olmayan ürünler üretmek suretiyle rekabetçi avantaj sağlayabileceklerdir. Yani bilinen isimleriyle “maliyet liderliği” ve “ürün farklılaĢtırması” teknikleri kullanılarak rekabetçi güç elde edilebilecektir. Aynı zamanda bu rekabetçi avantajın sürdürülebilir olması da ayrıca üzerinde durulan önemli bir konu olarak ele alınmıĢtır (Porter, 1985; Sersland, 1987;

Sharples & Milham, 1990; Waheeduzzaman & Ryans, 1996). Bu konuya aĢağıda, rekabetçi stratejiler bölümünde ayrıntılı olarak değinilecektir.