• Sonuç bulunamadı

Sözleşme’nin Karabağ Sorununda Ermenistan’ın Taraf Olarak

AİHS 3. Maddenin İhlali: Kuzey Kıbrıs’ta Karpas bölgesinde yaşayan Kıbrıslı Rumlar’ın küçük düşürücü bir muamele sayılan ayrımcılığa tabi tutulmaları

3.4.2. Sözleşme’nin Karabağ Sorununda Ermenistan’ın Taraf Olarak

Gösterilmemesi Açısından UygulanabilirliğininDeğerlendirilmesi

AİHS 1. Maddede, sözleşmeci devletlerin “kendi yetki alanları içinde” bulunan “herkese” bu Sözleşme’de yer alan hak ve özgürlükleri tanıdığı belirtilmiştir. Taraf devletlerin “yetki alanı”, kural olarak siyasal sınırlar içinde bulunan coğrafi bölgedir. Devletlerin kendi ülkelerinde meydana gelen Sözleşme’ye aykırı eylem ve işlemlerden sorumlu olmaları ile birlikte gerek Komisyon, gerekse Mahkeme, bu devletlerin yer bakımından yetkilerinin ülke alanı ile sınırlı olmadığını; bu yetkinin ülke dışında devlet otoritesinin egemen olduğu yerleri de içerdiğini belirtmişlerdir. Ülke dışı topraklarda kuvvet bulundurma veya işgal durumlarında; devletin yetkileri kullanılarak yapılan işlemlerden ilgili devletin Sözleşme kapsamında sorumluluğunun doğduğu kabul edilmiştir. Bu yetkinin uçak ve gemi gibi kamu araçlarını da kapsadığını yukarıda belirtmiştik432. Nitekim Komisyon, Kıbrıs’ın 1974 ve 1975’te Türkiye’ye karşı yaptığı başvuruları incelerken, Sözleşme’nin 1. maddesindeki “yargı yetkisi” kavramının ilgili devletin ulusal toprakları ile sınırlı olmadığını belirtmiş, Türk silahlı güçlerinin Türkiye’nin yetkili organları olduğunu ve bu güçlerin Kıbrıs’ta kişiler ve mülkler üzerinde uyguladıkları

      

kontrolün Sözleşme’nin 1. maddesi anlamında Türkiye’nin “yargı yetkisi” ne dahil olduğu sonucuna ulaşmıştır. Türk silahlı güçlerinin eylem ve ihmalleriyle kişilerin sözleşmedeki hak ve özgürlüklerini etkilediklerini, bu nedenle bu güçlerin uygulamalarından Türkiye’nin Sözleşme çerçevesinde sorumlu olduğunu kabul etmiştir. Bu durum daha sonra Loizidou kararında daha da belirginleşmiştir.

Karabağ ve civarındaki 7 İlin Ermenistan tarafından işgal edilmesi sebebiyle, Azerbaycan bu topraklar üzerinde fiili hakimiyet ve kontrolünü kaybetmiştir. Bölge Ermeni işgal güçlerinin kontrolü altında olması sebebiyle, belirtilen yerlerde ortaya çıkan her türlü insan hakları ihlallerinden Ermenistan devleti AİHS kapsamında sorumludur.

Fakat Ermenistan tarafı Karabağ sorununda taraf konumunda olmadığını belirtmekte ve Karabağ sorununun Dağlık Karabağ Ermenileri ile Azerbaycan arasındaki bir sorun olduğunu öne sürmektedir. Birçok devlet ve uluslararası örgüt de Karabağ sorununda Ermenistan’ı taraf olarak göstermekten kaçınmaktadır. İslam Konferansı Örgütü ve son olarak Birleşmiş Milletlerin, 14 Mart 2008 tarihinde Genel Kurul’da almış olduğu son Kararı hariç, Ermenistan resmi olarak taraf gösterilmemektedir.

Bununla birlikte barış için uluslararası örgütler tarafından yapılan girişimlerde hep Azerbaycan ve Ermenistan tarafları yer almaktadır. Ayrıca toplam nüfusu 150 bine yakın olan Dağlık Karabağ’ın 40 – 50 binlik bir ordusunun olduğunu iddia etmek pek inandırıcı olmamaktadır. Çünkü Ermenistan tarafı her fırsatta Karabağ’ın çok güçlü ve düzenli ordusunun bulunduğunu ve işgal edilen toprakların Ermenistan’ın değil “Dağlık Karabağ”ın ordusunun kontrolü altında olduğunu ileri sürmekteler.

Çalışmamızın ikinci bölümünde değindiğimiz üzere, Ermenistan’ın şimdiki cumhurbaşkanı S. Sarkisyan daha önce Ermenistan Milli Meclisi’nde yaptığı bir konuşma sırasında “güvenlik” amacıyla bazı Azerbaycan toprakları işgal ettiklerini itiraf etmiştir.

Karabağ sorununda Ermenistan’ın taraf olarak gösterilip gösterilmemesi uluslararası alanda siyasi açıdan değerlendirilmesi gereken bir husustur. Burada, Azerbaycan tarafından, Karabağ ve işgal altındaki diğer yedi ilde gerçekleştirilen insan hakları ihlalleri nedeniyle Ermenistan’a karşı AİHM’ne başvurulması durumunda, Ermenistan tarafının yer yönünden yetki itirazında bulunması halinde ortaya çıkacak olası sonuçlara dikkat çekmek gerekir.

Mahkeme’nin böyle bir başvuruda Ermenistan tarafının itirazını reddederek Azerbaycan tarafının başvurusunu kabul etmesi durumunda, yargılama sonucunda vereceği karar Azerbaycan açısından ikinci derecede önem arz edecektir. Söyle ki başvurunun kabul edilebilir olmasından sonra verilecek kararda; herhangi bir ihlalin olup olmadığı, ihlalin devam edip etmediği, tazminata gerek olup olmadığı, tazminata gerek olması durumunda meblağı vb. hususlar ön plana çıkacaktır. Fakat başvurunun kabul edilebilir olması veya Ermenistan tarafının yer yönünden yetki itirazının reddi ise Azerbaycan açısından daha çok önem arz edecektir. Çünkü bu durumda dolaylı da olsa işgalci güçlerin Karabağ Ermenileri değil Ermenistan Devleti olduğu bir kez daha tespit edilmiş olacaktır. Bu durum ise Azerbaycan için, Ermenistan’dan alınabilecek tazminatlardan daha çok önem arz etmektedir.

İkinci bir seçenek ise Mahkeme’nin Ermenistan’ın yer yönünden yetki itirazını kabul etmesi durumudur. Ortaya böyle bir tablonun çıkması Azerbaycan açısından kabul edilemez sonuçlar doğurabilir. Bu durumda bölgede yaşanan insan hakları ihlallerinden kim sorumlu olacaktır? Karabağ ve işgal edilen diğer yedi ilin Azerbaycan toprağı olduğu ve Azerbaycan Devleti’nin sınırları içerisinde kaldığı hususları Ermenistan hariç tüm dünya devletlerince kabul edilmektedir. Fakat Azerbaycan’ın bu topraklar üzerinde fiili hakimiyeti bulunmadığından dolayı, burada gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinden dolayı sorumluluğu söz konusu değildir. Bu durumda, ihlallerden, dünyada Ermenistan da dahil olmak üzere hiçbir devlet tarafından tanınmayan sözde “Dağlık Karabağ Cumhuriyeti” mi sorumlu tutulacaktır? Uluslar arası hukukta bir süje olarak görülmeyen bu sözde devletin, diğer taraftan AİHS kapsamında da bir yükümlülüğünün olması söz konusu değildir. Ayrıca Azerbaycan tarafının da böyle bir durumu kabullenmesi mümkün değildir. O yüzden bu ihlallerden dolayı AİHM’ne başvuru yapılacağı zaman bu hususların göz

önünde bulundurulması ve yapılacak başvuruların kapsamlı bir çalışma yapılarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Kanımızca, Ermenistan’ın AİHS’ni yedi yıldır kabul etmesine rağmen şimdiye kadar, Azerbaycan tarafından bu ihlaller sebebiyle AİHM’ne başvurulmamasının altında bu nedenler yatmaktadır.

Diğer taraftan özellikle esir alınan kişilerden Ermenistan devletinin sınırları içerisinde tutulanların ihlal edilen haklarından dolayı Ermenistan tarafının yer yönünden yetki itirazında bulunma imkanı bulunmamaktadır.

Ayrıca çalışmamızın ikinci bölümünde Ermenistan’da yaşayan ve bu ülkenin vatandaşı olan on binlerce Azerbaycan Türkünün Ermenistan’dan 1948 ve 1988 yılında çeşitli adlar altında tehcir edildiğini belirtmiştik. 1988 yılında sürülen 250 bine yakın Azerbaycanlı mültecilerden bir kısmı tarafından, başta mülkiyet hakkının ihlali olmak üzere, Ek 4 Nolu Protokol’ün 3. maddesi, ayrımcılık yasağı vb. hakların ihlali nedeniyle AİHM’ne başvurular yapılmıştır. Fakat yeni yapılan bu başvuruların sonucu hakkında şimdilik bilgi vermek imkanımız bulunmamaktadır.

Her ne kadar Karabağ’ın ve diğer yedi ilin işgali ile ilgili açıklamalar yapıldığı sırada işgal güçlerinden bahsedilirken “Ermenistan” ismini kullanmaktan çekinen Avrupa Konseyi’nin üst düzey mekanizmalarındaki kişiler, diğer taraftan sorunun çözümü için Ermenistan Devletine baskı yapmaktalar. “Dağlık Karabağ Cumhurbaşkanlığı Seçimi” yapılmasından dolayı Konsey’in Ermenistan’ı sert bir dille uyardığını daha önce belirtmiştik. Sonuç olarak tüm dünya devletleri ve uluslararası örgütler Karabağ sorununda Ermenistan’ın taraf olduğunu kabul etmekte, fakat Ermeni diasporasının baskılarından veya çıkar meselesinden dolayı bunu dile getirmemekteler. Oysa barış görüşmelerinde muhataplar Azerbaycan ve Ermenistan devletleri olmuşlar. Bazı durumlarda ise Karabağ’ın Azeri ve Ermeni cemaatlerinin liderleri katılımcı sıfatıyla bu görüşmelerde bulunmuşlar.

Mahkeme’nin, Azerbaycan tarafından yapılacak başvuruların kabulü veya reddi, Ermenistan tarafının bu başvurular karşısında yapacağı olası yer yönünden yetki itirazlarının kabulü veya reddi yönünde nasıl bir karar vereceğini söylemek çok zordur. Böyle bir durumda Mahkeme’nin vereceği karar daha çok siyasi olarak yorumlanacaktır. Bununla birlikte Mahkeme Kıbrıs ve Loizidou başvurularındaki

tutumunu ve yaklaşımını sürdürüp sürdürmeyeceği de olasılıklar dahilinde olmakla birlikte kesin bir şey söylemek mümkün değildir. Mahkeme’nin Azerbaycan tarafının başvurularını kabul etmesi gerektiği kanaatindeyiz.