• Sonuç bulunamadı

M.S I Yüzyıldan X Yüzyıla Kadar Olan Dönem.

1.2 “KARABAĞ” ADININ KÖKENİ

1.3.2. M.S I Yüzyıldan X Yüzyıla Kadar Olan Dönem.

Karabağ’ın haiz olduğu coğrafi ve politik önemi tarih boyunca daima büyük devletlerin dikkatini üzerine çekmiştir. Bölge savaşlar neticesinde sık sık el değiştirmiştir. Karabağ’a hakim olabilmek için Anadolu’da, Azerbaycan’da ve Rusya’da kurulan devletler birbirleri ile sürekli olarak mücadele etmişlerdir55. Bu devletlerin milattan sonraki binyıllık dönemde Karabağ’daki hakimiyetleri kronolojik olarak şöyle özetlenebilir:

M.S. I. Asır’da Kafkasya Türk Albanlar’ı, II. AsırWda Romalılar, III. Asır’da Sasaniler, VI. Asır’da Hun Türkleri ve VII. Asır’da da Karabağ’a Hazar Türkleri hakim olmuşlardır56.

1.3.2.1. Albanlar Dönemi

Günümüzde bile tartışılmaya devam edilmesine rağmen, Albanlar’ın Türk soyundan oldukları birçok tarihçi tarafından öne sürülmektedir. Türk menşeli olan Albanlar Sakalar’ın bir kolundan gelen Arşak Sülalesi’nce kurulmuş ve bölgeye bir süre hakim olmuşlardır57. Tarihçi Kagankatvatsi’nin “Albanlar Tarihi” adlı eserinin dördüncü faslının başlığının “Büyük Arşak Alban (Agvan) Devletini Kuruyor” şeklinde olduğu belirtilmekte ve bu fasılda: ”Burada Agvan Prensliği başlıyor. Büyük Arşak kuzey sınırlarını belirlerken Kafkasya yamaçlarında, dağ boğazlarında ve geçitlerinde yaşayan kavimleri davet ederek, serkeşliği terk ederek hükümdar vergilerine tabi olmaları için kendilerini ikna etti. Bütün bunların da başına Büyük Arşak’ın emri ile Nuh’un oğlu Yafes neslinden Sisakan’ın soyuna mensup Aran’ı hükümdar tayin etti. Aran Aras ırmağından Gnarakert Kalesi’ne kadar Alabanya’nın bütün düzlerine ve dağlarına sahip oldu. Diyorlar ki, Part’lı Büyük Arşak Aran’ın

      

55 Hayati Aktaş, Dağlık Karabağ Sorunu, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayını, İstanbul, 2001,

s. 23.

56 Zeynelabidin Makas, Azerbaycan’ın Tarihi ve Kültürel Coğrafyası, Ankara, 1990, s.9; Mehmet

Kengerli. a.g.m. s. 8.

57 Fahrettin Kırzıoğlu, “Albanların Tarihi Üzerine”. XI. Türk Tarihi Kongresi Bildirileri, TTK. Ayrı

cesur ve kahraman soyundan memlekete onar bin ordulu valiler koydu” şeklinde ifadeler geçtiği belirtilmektedir58.

İslamiyet’ten ve Milat’tan önceleri başlayan Alban devrinde memleketin adı Albanya idi. Ermeni kaynaklarında “L” harfinin “G”’ye, “B” harfinin de “V” harfine dönüşmesi ile “Agvanya” denmektedir59. Eski Yunan, Latin, Süryani, Ortaçağ Müslüman kaynakları (hatta bazı Ermeni tarihçileri de) tarihi Alban Devlet’inde yaşamış ahalinin Albanlar, Hunlar, Barsiller, Hazarlar, Avarlar ve Suvarlar gibi Türk uyruklarından olduklarına dair hiçbir şüphe yeri bırakmamaktalar. Albanlar, yaşadıkları arazi üzerinde gereken siyasi, kültürel ve dini birliğe o zamanlar da sahiptiler60.

Bölgede uzun süre hüküm süren Albanlar, Hun Türkleri’nin Dünya’ya yayılmaya başladıkları V. Yüzyılda Hunların da birkaç kez saldırmaları sonucu zayıflamış ve hakim Arşak Sülalesi çökmüştür. Ablanlar VI. ve VII. Yüzyıllarda kuzeyden gelen Türk akınlarına da dayanamayarak Derbend civarında bulunan başkentlerini o zamanki ismi Partar olan Berde Şehrine taşımışlar61.

Ermeni tarihçileri Aran’ı yani, Karabağ’ı Albanya’ya bağlamak gayretleri ile Arşaklılar’dan önce Albanya’da Ermeni – Hayk sülalesinin hüküm sürdüğünü ileri sürmekteler62. Fakat 1916 yılında eski Urartu Devleti’nin merkezi olan Van’da ortaya çıkarılan kitabe ve sonraları Azerbaycan arazisinde, özellikle de Gökçe Gölü ile Hazar Denizi arasındaki bölgede bulunan Urartu – Haldea Yazıtları Albanya’nın komşuları olan İberya ve Ermenistan’dan hatta İran, Yunan ve Latinler’den çok daha önceleri mevcut olduğunu göstermektedir63.

Ermeni tarihçilerinden B. Ulbabayan, Ş. Smatyan, Kh. Svazyan, A. Akopyan vd. Albanya’nın, eski Karabağ topraklarının M.Ö. II. ve I. Yüzyıllar’da kurmuş oldukları “Büyük Ermenistan”ın bir parçası olduğu ve öyle kaldığı iddialarına

      

58 Mirza Bala, Azerbaycan Tarihnde Türk Albanya, Ankara, 1951, s. 20. (Azerbaycan Tarihinde

Türk Albanya).

59 Cemalettin Taşkıran, a.g.e., s.37.

60 Hamit Ali Zeynelabidinoğlu, a.g.m., s. 341 – 342.

61 Mirza Bala, Azerbaycan Tarihinde Türk Albanya, s.9 vd. 62 Cemalettin Taşkıran, a.g.e., s. 41

gelince ise yine bu iddiaların yerinde olmadığı söylenebilir. Şöyle ki, M.Ö. 66. yılda Romalılar II. Tigran’ı mağlup ettikten sonra, Mezopotomiya ve Gordion hariç diğer topraklarını Roma’ya bırakmış ve böylece Ermenistan Roma’ya bağlanmış ve M.S. IV. Yüzyıl’a (358 Yılına) kadar da devam etmiştir. Tabi ki bu dönemlerde Albanya’nın topraklarının bir kısmına Ermeniler’in saldırmaları ve istila etmeleri ihtimali vardır. Ama bunun sürekli şekilde Ermeni kontrolünde olduğu söylenemez. Ayrıca 37. yılda Roma İmparatorluğu ile Parthia arasında yapılan anlaşma ile Parthia’nın kontrolüne verilmiş, daha sonra I. Yüzyılda da I.Augustin tarafından Atropatena’nın hakimiyetine verilmiştir64. Ermeniler bu kadar zor durumdayken,

yani Roma’ya, Parthia’ya bağımlı olarak yaşadıkları bir sürede, Albanlar çok iyi durumda olmuşlar ve bu süreçte kendi bağımsızlıklarını sürekli olarak koruyabilmişlerdir65. Nitekim, Albanlar bu süreçte kendi para birimlerini kullandıkları halde Ermeni paraları Roma tarafından değiştirilmiştir. Bu da Ermenilerin iddiasının yerinde olmadığını açıkça göstermektedir.

VII. Yüzyıla gelindiğinde ise Karabağ Bölgesinde Araplar’ın işgali başlamıştır. Arapların baskıları sonucu Alban Kralları, Hıristiyanlığa yönelik bir seyir izlemiştir. Bu şekilde izlenen siyaset sonucunda da Alban Kavimleri dini yönden parçalanmıştır. Büyük bir kısmı eski dinlerini korumuş ve sonradan İslam Dini’ni kabul etmişleridir ki, bunlar bugünkü Azeriler’in atalarıdır. Bir kısmı ise Hıristiyanlaşmış ve yukarı Karabağ’da yerleşmişdir66. Daha sonra Alban kiliseleri Ermeni kilisesine bağlanmış ve böylece Albanlar’dan Hıristiyanlığı seçenler yavaş yavaş Grigoryanlaşmaya başlamışlardır. Ermeni kimliğini de benimsemişler ve bugünkü Karabağ Ermenileri’ni oluşturmuşlardır. Bu süreçte Ermeni Kiliseleri’nin çok önemli rolü olmuştur. Şöyle ki, Albanya’ da, Bizans İmparatorluğu’nda olduğu gibi Hıristiyan dininin diofizit (Hz. İsa’nın hem ilahi hem de insani yönlü olduğu) mezhebi mevcut idi. Ermeniler ise monofizit-gregoryan (Hz. İsa’nın sadece ilahi yönlü olması) mezhebine mensup idiler. Bu sırada Arap Hilafeti Bizans İmparatorluğu’nun etkisi altında olan ülkerleri almak için durumlarından memnun olmayanları kendilerine yardımcı olmaları konusunda ikna etmek ve onların

      

64 İgrar Aliyev, a.g.e., s.26

65 Hamit Ali Zeynelabidinoğlu, a.g.m., s. 342.

66 Yusuf Yusufov, “Albanya’nın Etnik Tarihine Bir Bakış”. XII. Türk Tarihi Kongresi Bildirileri

gücünden yararlanmakta idiler. Böyle güçlerden biri de Ermeniler idi. Ermeniler, Araplar için elverişli idi, çünkü bağımsız bir devlete sahip değildiler, nüfusları az olup dağınık yaşıyorlardı. Arap Hilafeti, Ermeniler’e din hürriyeti vererek hem Bizans ve hem de Albanya’ ya karşı onları kullandı. Ermeniler’in başlıca görevi dini mezhepçe birbirine bağlı olan Albanya ile Bizans İmparatorluğu’nun arasındaki ilişkiyi kesmek ve araya nifak sokmaktı. Ermeni Katogikosu İlya, görevini başarıyla yaptıktan sonra, Hilafetin de yardımıyla (tahminen 704 yılında) Alban kilisesi Ermeni Gregoryan kilisesine bağlandı. Böylece Ermeni kilisesini Gregoryanlaştırmaya başladı.

X. Yüzyılın sonlarına doğru Albanya’da İslam dini esasen üstünlük kazandı. Çünkü Albanya Arapların hakimiyeti altında olduğu için, İslam dinini kabul eden ahali bir sıra ağır vergilerden kurtulmakla beraber, Müslüman ülkelerde serbest faaliyet göstermek imkanını da kazanıyordu.

Bu kadar zorluklara bakmayarak, Hıristiyan dininde kalan ve en önemlisi geçmişini unutmayan ve de Albanlık ruhunu yitirmeyen Albanlar, şimdiki Dağlık Karabağ’ın az bir kısmını oluşturan topraklarda toplandı. Haçen Knyazlığını kurdu67. Haçen Hıristiyan Knyazlığı esasen Ermeni Gregoryan kilisesinin tesiri altında olduğundan kilise defterhanesinde işler Ermenice yürütülmeye başlandı. Lakin Alban kilisesi, Gregoryanlaşmaya karşı ciddi mukavemet gösteriyor, küçük bir arazide olsa da, kendi müstakilliğini koruyabiliyordu. XIII. Asırda Haçen Knyazı Hasan Celal’in devrinde Gandzasar manastırının inşa edildiği, Alban Katolikosunun merkezinin kurulduğu ve yeniden diofizit mezhebinin üstünlük kazandığı görülmektedir. Bu merkez müstakil faaliyet gösterip Ermeni kilisesi ile anlaşmaya başladı. Alban kilisesinin bu üstünlüğü Çarlığın Azerbaycan’ı işgal etmesinden sonra da, yani 1836 yılına kadar devam etmiştir. Bu yılda Petersburg mukaddes sinodunun kararı ile Alban kilisesi kapatılmış ve bir Ermeni kilisesine çevrilmişti.

Karabağ bölgesinde son zamanlara kadar dinlerini kaybetmeyerek Türkçe konuşan Karabağlılar da olmuştur. 1593 yılından kalma “Gence – Karabağ vilayeti tahrir defterinde” anadili Türkçe olan yerli Hıristiyanlara “Aranian” deniliyor. Bunlar

      

67 Ali Hakverdiyev, “Karabağ’ın Kadim Tarihinden”, Tezisler “Qarabağ dünen bugün ve sabah”, I.

Alban Türklerinin Hıristiyan olarak kalanlarıdır68. Nitekim XVIII. Yüzyılın başlarında Rus Çarı I. Pyotur’a yazmış oldukları mektupta kendilerinin Alban olduklarını belirtmiş ve Çar’a kendilerinin Ermeni olmadıklarını, ecdatlarının Alban, dolayısıyla da kendilerinin de Alban olduklarını bildirmişlerdir69.

Tarihi belge ve bilgilerin ışığında açıklamaya çalıştığımız Albanya’nın ister ahalisinin soyu, ister yaşam tarzı, isterse de dilleri olsun Türk kökenli bir ırk olduğu, bazı Ermeni tarihçileri hariç, genellikle kabul görmektedir.

1.3.2.2. İslamiyet Dönemi

M.S. 642’de Mesleme oğlu Habib ile Rabib oğlu Selman iradesindeki Arap İslam Orduları Kafkaslar’a gelerek, Azerbaycan’ı fethettikten sonra bölgenin aran kesimine yani, Karabağ’a girdiler. Mekkeli Mesleme oğlu Habib El-Fihr Şam Valisi Muaviye tarafından 8.000 kişilik bir ordu ile Karabağ’a gönderildi. 646 yılında ise 2000 kişilik bir birlik de Karabağ’a sevk edildi. Bu süreçte İslamiyet’i kabul ederek Müslüman olan Kafkasya Türkleri, İslamiyet’in yayılmasında Arap ordularına yardımcı olmuş ve Habip’in, Karabağ’ı ve Nahçivan’ı almasına destek olmuşlardır. Arap İslam Ordusu Karabağ’ın o zamanki başkenti Berde’yi karargah yaparak, Demir Kapı, Derbend ve Hazar İlleri’ni aldı70.

Müslüman Oğuz Türkleri zamanında Muhammed oğlu Mervan 753 yılında 150.000 kişilik ordusu ile Kafkasya’ya gelerek Karabağ’ı üs yaptı. Buradan Volga- İdil boylarına seferler yaparak, bölgedeki Türklerin de İslamiyet’i kabul etmelerini sağladılar71.

Abbasiler döneminde, Azerbaycan Valisi Yezid, Hazar Kağanı Hasan Bagatur’un kızı ile o dönemlerde Karabağ’ın merkezi olan Berde’de evlenmiştir. Bu evlilik Araplar’la Türkler arasındaki dostluk bağlarını kuvvetlendirdi. Fakat Kağanın kızı iki sene dört ay sonra Leon adlı bir ermeni tarafından öldürülünce bu dostluk bozuldu ve Türkler’le Arapların arasını açıldı. Daha sonra Kağan 764 Yılında 10.000

      

68 Fahrettin Kirzioğlu, Albanlar Tarihi Üzerine, s. 60. 69 Ali Hakverdiyev, a.g.m., s.57.

70 Mehmet Kengerli, a.g.m., s. 8. 71 Muharrem Bayar, a.g.m., s. 42.

kişilik ordusu ile Kafkasya’yı harabeye çevirdi ve Araplar’ın hakimiyetini sona erdirdi72.

830 yılında Dvin Emiri Meyzed oğlu Halid, Halife’ye itaat etmeyen Malazgirt Emiri Seveda’yı ortadan kaldırmak istedi. Seveda Karabağ Emiri İshak’la birleşerek Arap Emiri Halid’i yendiler. Bölgede Bebek’in liderliğinde isyanlar başlamıştı. Araplar isyanı bastıramayınca isyan harekatını bastırmak için büyük Türk Bey’i Emir Afşin ile Büyük Bağa idaresinde Türk ordusu Karabağ’a girdi. Aras Nehri’nin kıyısındaki “Bez” kalesini kuşatarak, Bizans’a geçmek isteyen Babek’i Karabağlı Sambat oğlu Sehl adlı bir Oğuz Bey’i yakalayarak 837 yılında öldürdü. Emeviler, Azerbaycan’a bağlı olarak kurdukları Dvin Eyaletine 889 – 890 yılında Türk Sac Oğulları hanedanından Muhammed El – Afşin’i tayin ettiler. Bu hanedan 892 - 930 yılları arasında merkezi Karabağ olmak üzere Kafkasya’da Sac Oğulları isimli Müslüman Türk beyliğini kurdular73.

1.3.3. XX. Yüzyılın Başlarına Kadar Olan Dönem