• Sonuç bulunamadı

İnsan Haklarının Gelişim Safhaları

DEĞERLENDİRİLMESİ

3.1. İNSAN HAKLARININ GELİŞİM SÜRECİ 1 İnsan Haklarının Tanımı

3.1.2. İnsan Haklarının Gelişim Safhaları

İnsan hakları, bir kez belirlenip herkes tarafından benimsenen, oluşmuş ve bitmiş bir kavram değil, her gün yeni kavramlarla içeriği değişen ve zenginleşen bir kavramdır. İnsan hakların gelişim sürecine bakıldığında, bu hakların ilk ortaya atıldığı dönemde, devleti ahlaki bir ilkeyle sınırlandırmayı ve bu suretle bireylere devletin dokunamayacağı özgürlük alanlarını yaratmayı amaçladığı görülecektir. 17.ve 18. yüzyılda temel amaç, haksız ve gayri meşru olduğuna inanılan devletler karşısında bireyi korumak olunca, o dönemin insan hakları teorisyenleri arasında, bazı farklılıklar olsa da, hiçbiri insan haklarını kategorilere ayırmayı ciddi olarak düşünme gereği duymamıştır. Daha sonraki dönemlerde oy hakkının genişlemesi ve işçi sınıfının doğması gibi yeni siyasal gelişmeler ortaya çıkınca, bu anlayış değişime uğramış, insan haklarının sadece devletin sınırlandırılmasını amaç edinmesinin yeterli olamayacağı belirtilerek, pozitif hak arayışı yoluyla devletin etkinlik alanını genişletmeye yönelik talepler de insan hakları olarak adlandırılmaya başlanmıştır316.

İnsan haklarının doğuşu eski tarihlere dayanır. Ancak bu hakların bir kavram olarak şekillenmesi 18. yüzyılda başlamıştır. İnsan hakları düşüncesinin 1215'te İngiltere’de ilan edilen İngiliz Büyük Şartı (Magna Charta Libertatum) ile başladığı kabul edilmektedir. Bu Şart ile kişinin can ve mal güvenliğine sahip olduğu belirtilerek, kralın keyfi uygulamalarına son verilmiştir317.

İnsan haklarının düşünsel temelleri, çok eski dönemlere kadar uzanır. Dört yüz yıl önce başlayan insan hakları anlayışı, günümüzde de sürmektedir. Bu arayış her zaman daha iyiye, daha gelişmişe ve daha yeniye doğrudur. Nitekim çağımızda artık uluslararası bildiriler ile belirlenen insan haklarına sürekli olarak yeni haklar çağdaş belgelerle ve sözleşmelerle eklenmektedir. İnsan gibi yaşama isteği ile

      

315 Durmuş Tezcan, Oğuz Sancakdar, Mustafa Ruhan Erdem, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

Işığında Türkiye’nin İnsan Hakları Sorunu, 2. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2004. s. 43.

316 A. Vahap Coşkun, “İnsan Hakları ve Kültürel Rölativizm”,

http://www.dicle.edu.tr/dictur/suryayin/khuka/ihvr.htm, (25.08.2008).

317 İnsan Hakları Nedir? Temel Bilgiler ve Türkiye’de İnsan Hakları Alanında Yaşanan

başlayan bu savaş giderek insan hakları üzerinde bireyler arası ve uluslararası etkin bir kamuoyu yaratılmasını sağlamıştır. Bu da kamuoyunun giderek bilinçlenmesine ve insan hakları sorununu sürekli olarak gündemde tutulmasına neden olmuştur. Dünya ülkelerinde evrensel insan hakları; kamuoyu, baskı ve teröre yönelen ülkelerdeki siyasal rejimleri fazlasıyla etkilemiş ve uygar ülkelerin önde gelen kuruluşları ile toplum kesimleri, sürekli olarak geri kalmış ülkelerdeki baskı ve terör rejimlerini denetleyerek, onların insan haklarını çiğnemelerine izin vermemiştirler.

Özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın yıkıcılığı ve yakıcılığından sonra kurulan uluslararası düzende insan haklarının korunması temel kaygı haline gelmiştir. Bu, bir anlamda insan hakları hukuku tarihinde "devrim" niteliğinde bir gelişmedir. Zira tarihte ilk kez devletlerin vatandaşlarına yönelik davranışları sadece onların iç meselesi olmaktan çıkmıştır. "Ben devletim, vatandaşıma dilediğimi yaparım" anlayışı, uluslar üstü organların kurulmasıyla birlikte tarihe karışmıştır. Bu organlara öncülük yapan belge, insan Hakları Evrensel Beyannamesi'dir. Bunu, insan haklarını bölgesel ve evrensel düzeyde korumayı amaçlayan sözleşmeler izlemiştir. Avrupa Konseyi bünyesinde hazırlanan Avrupa insan Hakları Sözleşmesi, Birleşmiş Milletler bünyesinde hazırlanan ve "İkiz Sözleşmeler" olarak da bilinen Sivil ve Siyasi Haklar Sözleşmesi ile Sosyal ve Ekonomik Haklar Sözleşmesi, bunların en iyi bilinenleri arasındadır318.

Zamanla ortaya çıkan haklar, belirli bir süreç içinde uluslararası bildiriler ve sözleşmelerle hukuksal bir nitelik kazanmış ve evrensel düzeyde geçerliliğe sahip olabilmiştir. Uluslararası bildiri ve sözleşmelerin yarattığı dayanışma, güvence konusunda yeni bir aşama sağlamış ve demokratik ülkeler, bu alanda kararlı bir örgütlenmeye giderek, insan haklarının çiğnenmesine karşı evrensel bir tavır geliştirebilmişlerdir319.

İnsan hakları uluslararası alanda koruma altına alınmadan önce bazı devletler kendi ülkelerinde çıkardıkları kanun, anayasa ve bildirgelerle insan haklarının korunması ve güvence altına alınması yönünde adımlar atmışlardı.

      

318 İnsan Hakları Nedir? Temel Bilgiler ve Türkiye’de İnsan Hakları Alanında Yaşanan

Gelişmeler, T.C. Başbakanlık, s. 18.

319 İnsan Hakları Nedir? http://www.baktabul.com/felsefe-sosyoloji-psikoloji/126494-insan-haklari-

Felsefi kökleri çok daha eskilere gitmekle beraber asıl 17. ve on 18. Yüzyıl’lar içinde gelişen ve insan hakları doktrini olarak adlandırılan bu düşünce akımı, insanların sırf insan olmak sıfatıyla doğuştan birtakım dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez haklara sahip olduğu görüşünü yaymak için çalışıyordu.320 John Locke, 1688 İngiliz Devrimi’yle ilişkilendirilen yazılarında, modern dünyada tabii haklar doktrininin en önemli teorisyeni olarak kabul edilmesini sağlayacak bazı tezler öne sürmekteydi. İnsanların yasamak, hürriyet ve mülkiyet sahibi olmak için tabii bir hakka sahip olduğunu ayrıntılı biçimde anlattı. İngiliz Parlamentosu tarafından 1689'da çıkartılan Haklar Bildirgesi (Bill of Rights) bu tabii hakları pozitif haklara dönüştürmek üzere hazırlandı; tabii haklara herhangi bir suçla suçlandırılan herkesin bir jüri tarafından adil ve açık biçimde muhakeme edilmesi hakkını da ekledi ve aşırı para cezalarıyla insafsız ve olağan olmayan cezaları yasakladı.

Locke'un teorileri ve İngiliz Haklar Bildirgesi örneği baştanbaşa Batı Dünyasında büyük bir etki yaptı. Haziran 1776'da Virginia devletinde bir temsilciler meclisi tarafından bir haklar bildirgesi kabul edildi. Bu bildirgenin ilk maddesi söyle demekteydi: "Bütün insanlar doğuştan eşit derecede hür ve bağımsızdırlar ve belirli

vazgeçilmez haklara sahiptirler; bir toplum haline geldikleri (siyasal toplum kurdukları) zaman hiçbir sözleşmeyle gelecek nesillerini bu haklardan, yani yasama ve hür olma, mülk kazanma ve ona sahip olma, mutluluğu arama ve elde etme haklarından mahrum kılmaya zorlayamaz veya onları bu haklardan mahrum bırakamazlar321.

Bunları, 1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Beyannamesi izledi. Bu beyannamelere göre “insanlar doğal olarak özgür ve bağımsızdırlar, doğuştan

vazgeçemeyecekleri ve devredemeyecekleri bazı haklara sahiptirler”. İnsanların

yaşama hakkı ve özgürlüğü vardır. Mülkiyet hakkına sahiptirler. Devletin bu hak ve özgürlükleri güvence altına almak ve bunları gerçekleştirilmesine elverişli ortamı hazırlamak gibi görevleri vardır. İnsan haysiyeti ve yaşama hakkı bütün bu hak ve

      

320 Münci Kapani, İnsan Hakları Uluslararası Boyutları, Ankara, 1991. s.19.

özgürlüklerin temelini oluşturur322. Bundan sonra da insan hakları konusunda devletler iç hukuklarında düzenlemeler yapmaya ve bu konu da devletlerin iç meselesi olarak görülmeye uzunca bir süre devam etmiştir.

İlk anayasalar da aslında insan hakları amacıyla ortaya çıkmıştır. 1787 tarihli Amerikan Anayasası; 1791 (1789 Bildirisini anayasallaştırmıştır), 1793 ve 1795 tarihli ilk Fransız Anayasaları; 1791 Polonya ve XIX. Yüzyıl Anayasaları (1831 Belçika, 1848 Fransız, 1848 Almanya, 1848 İtalya, 1851 Prusya Anayasaları) ve daha sonraki anayasalar bu kapsam içindedir. İlk Anayasalar büyük oranda doğal hukuk ve liberal hukuk öğretilerinden esinlenmişlerdir. Ancak, XIX. Yüzyıl arasında hissedilmeye başlanan işçi sınıfının ağırlığı anayasaları da etkilemeye başlamıştı. 1848 Fransız Anayasası, ilk kez, sosyal haklara da yer veriyordu. Bu Anayasada, aileye, çalışmaya, mülkiyet hakkına ve kamu düzenine dayalı bir toplumda, özgürlük, kardeşlik ve eşitlik yanında, çalışma hakkı, aile hakkı, özürlülerin, yaşlıların korunması v.b gibi bir dizi ekonomik ve sosyal hak yer almaktaydı323. Bu anayasanın bir başka özelliği, ilk kez işçi sınıfının ayak seslerinin duyulmasıdır324. 1948 Alman Reich Anayasası da sosyal haklar içermekteydi325.

İnsan hakları konusu İkinci Dünya Savaşı’na kadar münferit devletlerin bir iç işi sayılmış, klasik devletler hukuku ise devletlerarası ilişkileri düzenleyen, devletlerin egemenlik hak ve bölgelerini belirleyen bir disiplin olarak değerlendirilmiştir. İnsan hakları artık sadece tek tek devletleri ilgilendiren bir konu olmaktan çıkmış, bu hakların ihlali devletler hukukunun da ihlali sayılarak diğer devletlerin müdahalelerine yol açmıştır326.

Birleşmiş Milletler Antlaşması’nı imzalayan devletler, Antlaşma’da öngörülen amaçların gerçekleştirilmesini, insanlığa ve insan haklarına yapılan saldırıların önlenmesi amacıyla tüm halk ve ulusların benimseyeceği kuralların

      

322 İnsan Hakları Nedir? Temel Bilgiler ve Türkiye’de İnsan Hakları Alanında Yaşanan

Gelişmeler, T.C. Başbakanlık, s. 18. 

323 Mehmet Semih Gemalmaz, İnsan Hakları Hukukunun Genel Teorisine Giriş, Beta Yayıncılık,

İstanbul, 1997. s. 73.

324 Bülent Tanör, Anayasa Hukukunda Sosyal Haklar, May Yayıncılık, İstanbul, 1978. s. 158. 325 Yılmaz Aliefendioğlu, a.g.m., s. 4.

326 Şeref Ünal, Temel Hak ve Özgürlükler İnsan Hakları Hukuku, Yetkin Yayınevi, Ankara, 1997.

saptanması için yeni bir çaba içine girmişlerdir. Bunun sonucu olarak 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi” kabul edilmiştir. Özellikle 2. Dünya Savaşı’nın Avrupa’da yol açtığı siyasal, toplumsal ve ekonomik çöküntü, yeni bir Avrupa’nın kurulması düşüncesinin benimsenmesini sağlamıştır. Avrupa’da kurulacak bu birliğin, yeni diktatörlüklerin doğmasını, Avrupa’nın yok edici bir savaşın içine yeniden düşmesini önleyeceği inancı devlet adamları arasında egemen olmuştur. Bu anlayış içinde Avrupa’nın ilk siyasal kuruluşu olan Avrupa Konseyi’ne ilişkin statü, on devlet tarafından 5.5.1949’da Londra’da imzalanmış ve 3.8.1949’da yürürlüğe girmiştir. Avrupa konseyinin amaçları arasında en önemli ilkeyi oluşturan “insan haklarının ve temel özgürlüklerin geliştirilmesi ve korunması” , Statü’sünün 3. Maddesinde, “her üye devletin, hukukun üstünlüğü ilkesini ve kendi yetki alanında bulunan herkesin insan haklarından ve temel özgürlüklerden yararlanma ilkesini kabul ettiği” açıkça belirtilmekle güvenceye alınmıştır. Statü bununla da yetinmeyerek 8. Maddesinde;

“insan haklarına ve temel özgürlüklere uymayan, bunları ciddi bir biçimde çiğneyen üye devletlerin Konsey’den çıkarılması” yolunu öngörerek insan haklarına saygılı

olmayı bir yaptırıma bağlamıştır327.