• Sonuç bulunamadı

SSCB’nin Çin’le yaşadığı ayrılık ABD için bir fırsat olsa da, SSCB’nin Hindistan’ı Batı dünyasından ayırmaya matuf politikası sorun yaratmaktaydı. ABD’yle SSCB’nin çıkarlarının kesiştiği tek nokta ÇHC’nin sınırlanması hususuydu. Hindistan’ın nükleer silâh devletlerinin bu silâhlara sahip olmayan ülkelere şahsî ve tek taraflı güvence vermesini istemesi de ABD’yle SSCB’nin benzer politika uygulayabilmelerinin zeminini oluşturmaktaydı. Ancak, SSCB’nin ABD’yle böyle yakınlaşması SSCB’nin ÇHC’nin tepkisini çekmesine ve onun yoğun bir propaganda savaşıyla karşı karşıya kalmasına da sebep olabilirdi.

Bu durumda SSCB ÇHC’yi denetim altında tutmak ve yayılmacı ABD’ye karşı durmak ikilemini yaşamaktaydı. Bu ikilem en iyi şekilde SSCB’nin

Japonya’yla ilgili düşüncelerinde ortaya çıkıyordu. SSCB için Japonya ÇHC’yi denetlemek için iyi bir müttefik olabilirdi ve bununla birlikte çok iyi bir ticâret imkânı da sağlardı; fakât, ABD böyle bir anlaşmaya şiddetle karşı çıkacaktı. Ancak, yine de SSCB’nin Japonya’yı, Japonya’nın ABD’yle arasındaki ittifak antlaşmasına rağmen, ÇHC’nin denetim altında tutulması bakımından ehven-i şer bir seçenek olarak görmesi mümkündü.

SSCB, Vietnam Savaşı esnâsında ve Kuruşçev döneminde ABD’ye karşı çok sert tavır takınmamıştı. Ancak, Kuruşçev’in iktidarı kaybetmesinden sonra, bilhassa komünist âlemdeki imajını düzeltmek için, ABD’ye karşı sertleştiyse de, ÇHC’nin çok daha farklı ABD karşıtlığında teslim olmamış; ve Başbakan Kosigin’in 1965 senesinde Kuzey Kore ve Kuzey Vietnam’a yaptığı geziler esnâsında bu ülkelerin liderlerinden barış içinde bir arada yaşamak yolunda açıklamalarda bulunmalarını sağlamıştır.

ABD’nin Asya kıtasıyla ve bilhassa ÇHC’yle bu denli meşgul olmasının asıl sebebi, bu kıtada meydana gelebilecek bir çatışmanın veya güç dengesinde vukuu bulabilecek bariz bir değişikliğin ABD’yi doğrudan veya dolaylı etkilemesi hâlinde, söz konusu tehdidin ABD topraklarından mümkün olduğunca uzak bir noktada bertaraf edilmesi veya önlenmesi ilkesiydi. Ancak, bu ilkenin uygulanması doğası sebebiyle bazı güçlükler arz ediyordu ABD için. Bu güçlüklerden biri, ABD ne kadar güçlü olursa olsun, gelişmekte olan ülkelerin hepsini denetim altında tutamayacağı gerçeğiydi. ABD’nin kaynakları bunu yapmak için yeterli değildi. İkinci zorluk, ABD topraklarından uzak noktalarda ne kadar çok taahhütte bulunursa, bu taahhütlerini askerî varlığıyla da desteklemesi gerektiğinden, ülke topraklarından hayli uzak noktalarda konuşlanmış ABD birliklerinin gücü ve etkinliği o kadar azalmakta ve istenen neticelerin elde edilmesinde çeşitli zorluklar yaşanmaktaydı. Bu durum da ABD’nin kaynakları üzerinde bir baskı yaratmaktaydı.23

Bu olumsuzluklara rağmen ÇHC’nin denetim altında tutulması ABD bakımından şu sebeplerle gerekliydi :

1. ÇHC bölgeyi hükümranlığın altına almaya çalışmakta ve gücünü gâyet iyi bir şekilde arttırmaktadır.

2. ÇHC’nin tarih yorumu sebebiyle ABD’yi esas düşman kabûl etmiş ve dünyayı komünistleştirmede savaşın kaçınılmaz olduğunu ilân etmiştir. Bu yolda bilhassa gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde bulunan komünist unsurlara güvenmektedir.

3. ÇHC’nin bu ideoloji farklılığı ABD’nin önceden karşılaştığı tehditlerden farklı bir tehditle karşı karşıya olduğunu göstermekteydi. ÇHC sâdece genişleme veya yayılma isteği olan bir rakip değil, belki bundan daha tehlikeli olmak üzere, bilhassa gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkelerin nezninde meşruiyet kazanabilecek bir ideolojinin de bayraktarlığını yapan bir ideolojik tehditti.

4. Bu sebepler dikkâte alındığında, ÇHC’nin Asya’da bir güç merkezi oluşturması Batı âlemine ve bilhassa ABD’ye karşı yürüttüğü ideolojik mücadelede büyük ve çok önemli bir mevzi kazandıracak ve böylece komünist devrimi dünyaya yayma yolunda ihtiyaç duyduğu psikolojik ve fiziksel desteği belki de fazlasıyla bulmasını sağlayacaktı.

5. En azından bu şekilde ÇHC’nin etkisi altına girecek devletler, ki bunların arasında Amerika kıtasında bulunan ve ABD’ye komşu olanlar da bulunacaktı, doğrudan ve açıkça ÇHC’nin bayraktarlığını yaptığı ideoloji veya politikaları izlemeseler bile, ABD’nin etki alanından uzaklaşacak ve belki de “emperyalist” ABD’ye karşı düşmanca bir tutum içine dahi girebilecekti.

Hindistan ve Japonya’nın bağımsız bir tavır sergilese bile, Asya kıtasındaki diğer ufak devletlerin ÇHC’nin nüfuzu altında kalmaları bu ülkelerin iç siyasal gelişmelerinde çok etkili olacak ve bu durum ABD’nin bu iki ülkeyle ilişkilerinde

büyük güçlükler yaşamasına sebep olacaktı. Ayrıca, bu iki ülke kamuoylarının ve muhalefetin nükleer silâh elde edilmesi yolundaki yoğun baskısı altında kalacak ve ABD herhangi bir tehdit karşısında bu ülkelere nükleer silâh desteği de vereceğini son derece kesin bir dille taahhüt etse de, söz konusu ülkeleri nükleer silâh edinmeden caydıramayacaktır.

ABD’yi bu kadar telaşlandıran sebep, ÇHC’nin ABD’nin doğası gereği saldırgan olduğu; farklı düşünümlere mensup insanların ortak değerleri paylaşamayacağı veya paylaşsalar bile, bu paylaşımın geçici olacağı; bu sebeple ABD’nin barışı istemeyeceği; ve SSCB’yi sosyalist dünyayla sermâyeci dünya arasında bir barış yapmaya çalıştığı için küçümsemesi hususlarını içeren düşünüm ve politikaları olduğunu iddia etmesiydi. ÇHC Batı dünyasıyla pek çok konuda görüşmelerde bulunuyor ve bu görüşmelerin bazıları da olumlu neticeler veriyorsa da, ÇHC bu kazanımları dünya devrimi yolunda güç toplamak için yapılmış taktik geri çekilmeler olarak yorumladığından, ÇHC’yle Batı dünyası arasında bazı alanlarda da olsa uzlaşma sağlanması dahi ÇHC’nin esas ideolojisini ve siyasal hedeflerini değiştirmiyordu. ÇHC’ye göre bu uzlaşmaların sağlanması için Batı dünyasının takındığı tavır aslında düşman cephesinin zayıfladığına delildi. Ayrıca, Batı âleminin ÇHC’ye yaptığı her uzlaşma çağrısı, Batı âlemi güç kaybettiğinden, ÇHC’yi de aynı seviyeye indirmek amacını taşıyan bir stratejinin adımlarıydı.

ABD, ÇHC’yle diyalog yollarını açık tutmasının sebeplerini şöyle açıklamaktaydı:

1. Akılcılığı öne çıkarmak suretiyle kararlılık politikası için diğer ülkelerden destek sağlamak.

2. Kendisi için uygun olan durumlarda uzlaşmak ve gereksiz bunalımlardan sakınmak.

3. Bazı Çinli yöneticilere resmî düşünümlerinin yanlış olduğunu ve olaylara aykırı olmayan stratejik bir uzlaşmanın mümkün olduğunu göstermek.24

Bir diğer sorun da ÇHC’nin nükleer silâh gücüne ve bu silâhları uzak mesâfeye gönderme imkân ve kabiliyetine kavuşması hâlinde ABD’yle SSCB arasında kurulmuş hassas güç dengesinin değişmesi ihtimaliydi. ÇHC’nin, bu imkân ve kabiliyete kısıtlı ölçüde de olsa kavuşması halinde bu güç dengesini etkileyebilecek bir unsur hâline gelmesi uzak bir ihtimâl değildi.