• Sonuç bulunamadı

ÇHC’nin nükleer silâhlara sâhip olmak istemesinin pek çok sebebi vardır. Millî hissiyat ve kendi kaderinin efendisi olmak isteği bunlardan biridir. Millî hissiyatın oluşmasında Çin’in tarih boyunca bir medeniyet merkezi ve komşularını koruyan bir merkez olması önemli rol oynamaktadır. Çin’in bir yüzyıldan fazla bir süre yoğun bir sömürüye maruz kalması da bu ülkenin kendi kaderine sâhip olmak ihtiyacını yaratmıştır. Çin’de hakim olan yönetim de topluma bu hususu vaaz etmektedir.

ÇHC’nin nükleer silâh sahibi olmak istemesinin bir diğer sebebi de bilhassa Asya kıtasında prestij sahibi olmak istemesidir. O güne kadar SSCB haricinde Batılı devletlerin hegemonyası altında bulunan nükleer silâh üretim bilgisine sahip olmak ve bunu ağırlıklı olarak kendi imkânıyla başarmış olmak ÇHC’ye büyük itibar kazandıracaktır. Ayrıca, nükleer silâha sahip gelişmemiş bir ülke olarak ekonomik alanda kendinden çok daha önde olan Japonya üzerindeki nüfuzunu arttırabilecektir. Aynı etkiyi Afrika ve Latin Amerika ülkelerinde de sağlayacaktır. Green’e göre Batı için asıl öldürücü darbe, propaganda ve düşünüm alanında Batılı devletlerin itibar ve güç alanındaki tekellerinin kırılması; ve çağdaş dönemde sanâyileşmiş ülkeler kampının ilk kez eski bir kurbanı tarafından tehdit edilmişliği olacaktı.89

ÇHC’nin nükleer silâhlara sâhip olmayı istemesinin bir diğer sebebi de hem ABD’nin nükleer silâh şantajından kurtulmak, hem de, gerek güvenliğini sağlamak gerekse kendi politikalarını izleyebilmek için, komünist cephedeki nükleer silâhların tamamını denetimini elinde tutmak istediğine inandıkları SSCB’den de bu alanda

bağımsız olmak istemesidir. ÇHC hava kuvvetlerinin SSCB’nin Yoldaş [Sputnik

(спутник)] uydusunu fırlatmasının akabinde ÇHC nükleer silâhlara ve bunları taşıyabilecek füzelere sâhip olmasının dünya komünist hareketinde bir dönüm

noktası olacağını açıklamış90; ve bu açıklamayı beş yıl sonra Mareşal Çen Yi’nin meşhur, Çinlilerin gerekirse nükleer silâh sahibi olmak için pantolonsuz dolaşacaklarını ifâde eden demeci tâkip etmiştir.

ÇHC, bilhassa nükleer silâhı ilk kullanan taraf olmayacağını açıklayarak ilk atom bombası denemesinin yaratacağı endişeyi azaltmak istemiştir. ÇHC atom bombası üretmesinin amacının saldırganlık olmayıp, atom bombasını ülkeyi veya dünyanın herhangi bir bölgesinin uğrayabileceği yayılmacı saldırıya karşı savunmak amacıyla geliştirdiğini açıklamıştır. ÇHC’nin nükleer silâh edinme amacının politika hedeflerine ulaşmak olduğunu doğrudan açıklaması ülkeyi, bu tür silâhlar edinmesini engelleme amacında olan ABD’nin saldırısına tahmin ettiğinden çok daha önceden ve nükleer silâhlarını tam olarak geliştirmediği ve hazırlıksız olduğu bir anda maruz kalmasına sebep olabilirdi. Ayrıca, bir ABD saldırısı söz konusu olmasa bile, iki ülke arasında zaten sorunlu olan ilişkiler daha da gerginleşebilirdi.

ÇHC’nin nükleer silâh sahibi olmasının Asya ülkeleri üzerindeki etkisi; tarafsız olan ülkelerin daha da fazla bir yalnızlaşma politikası izlemeleri; Hindistan ve Japonya’nın ABD’den nükleer silâhlara karşı daha iyi korunabilmesi için daha fazla talepte bulunması; veya bu ülkelerin SSCB’den de nükleer silâha karşı korunma talebinde bulunması; bu ülkelerin kendi atom silâhlarını geliştirmeleri; ABD’yle müttefik ülkelerin bu tehdit karşısında ABD’yle yaptıkları nükleer silâh şemsiyesi antlaşmalarını feshederek tarafsız politika izlemeleri sonuçları doğurma ihtimali mevcuttu.

Bu ihtimaller ABD’yi tarafsız ülkeler üzerindeki nüfuzunu hepten yitirmek; vermek mecburiyetinde kalacağı ilâve taahhütler sebebiyle daha fazla maddî yük altına girmek; SSCB’nin Asya’da nüfuzunu ciddî oranda arttırması ve bu sebeple ABD’nin Asya’da, ÇHC’nin nüfuzunun artmasını önlemeye çalışırken, en azından askerî mânâda çok daha yüksek imkân ve kabiliyete sahip SSCB’yle karşı karşıya kalmak; başka nükleer silâh gücüne sahip ülkelerin ortaya çıkması ve bu ülkelerin

artan güçlerine paralel artan siyasî talepleri ve kendi bağımsız politikalarını daha ısrarla izlemeleri; Asya kıtasında nükleer silâhlanmanın yayılması ve bunun dünyanın geri kalan kısımlarına sıçraması; müttefiklerini kaybetmek veya en azından müttefikleri üzerindeki nüfuzunun ciddî oranda azalması; ve bu ihtimallerinin hepsinin sonucu olarak ABD’nin bölgedeki ve dolayısıyla dünyadaki gücünün, etkisinin ve nüfuzunun çok gerilemesi tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktaydı.

ABD’nin Batılı müttefikleriyle sorunlar yaşaması muhtemeldi; zira, Batılı müttefikler bu durumda, Avrupa’da mevzilenmiş nükleer silâhların denetimi ve nükleer silâh program ve mevzilenmesi hususlarında daha fazla etkin olmak isteyecektir. Bu durum bilhassa ÇHC’nin kıtalar arası nükleer silâh füzeleri geliştirmesi hâlinde ciddî şekilde gündeme gelecektir.

ÇHC’nin Asya kıtasındaki ülkelerin ABD ve SSCB’den daha fazla korunma talep etmesi; Hindistan ve Japonya başta olmak üzere kıtadaki ve bölgedeki diğer ülkelerin de bu çeşit silâhlara sahip olmak yolunda çalışmalara başlamaları; ve böylece silâhlanmanın yayılması; ve bu ülkelerin bu tür silâhlar elde ettikten sonra kendi bağımsız politikalarını izlemek tehdidiyle karşı karşıya kalacağı aşikârdı; ancak, ÇHC’nin nükleer silâh edinerek sağlayacağı millî yararları bu tehditler karşısında ağır basmaktaydı. Her şeyden önce ÇHC Batı karşısında tam eşit bir devlet olduğunu tamamen iddia edecekti; ki bu dünya politikasında eşit rol oynama talebi anlamına gelmektedir. ÇHC az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin sözcüsü olduğu yaymacasını iyice kuvvetlendirecekti. ÇHC’nin Çin halkının ve ülkesinin tek temsilcisi olduğunu çok daha kuvvetli olarak ilân edebilecek ve böylece Milliyetçi Çin ve dolayısıyla ABD karşısında çok önemli bir mevzi kazanarak Milliyetçi Çin’in BM’den çıkarılarak kendisinin kabûl edilmesi için büyük bir baskı yapabilecekti. ÇHC’nin BM’ye ve bilhassa BM Güvenlik Kurulu’na girmesi halinde BM içinde ABD’ye karşı bir muhalefeti örgütlemek ve böylece ABD’yi iyice yalnızlaştırmak ve yıpratmak imkânına kavuşacaktı.

ÇHC’nin nükleer silâh gücünü ileri bir seviyeye taşıması hâlinde SSCB’yle ABD arasındaki bir yumuşamayı engelleme ihtimali de mevcuttu ve ÇHC’nin anılan

dönemin uluslararası siyasî ortamı ve ÇHC’nin ABD ve SSCB’yle ilişkileri göz önüne alındığında bu yönde ilerleyeceği kesindi.

ÇHC ayrıca silâhsızlanma görüşmelerini ve anlaşmalarını kendi lehinde etkileme imkânına da kavuşacaktı; zira, süper güçler ÇHC katılmadan silâhsızlanma antlaşmalarının başarıya ulaşma ihtimalinin olmadığının farkındaydı. ÇHC bu görüşmeleri yönlendirerek kendinin ve müttefiklerinin Asya’da başat rolü oynamalarını temin edecek bir benimsenmiş silâh gücü ve devrimci mücadeleleri muhafaza etmeyi başarma imkânına kavuşacaktı.

Dünyanın neresinde vukuu bulursa bulsun her devrimci hâttâ devrimci olmasa dahi düzen karşıtı veya ihtilalci girişimin ardında ÇHC’yi gören zihniyet daha da güçlenecek ve bu manada ÇHC’nin gücünün abartılması neticesini doğuracaktır.